HİÇ KERAMETİNİZİ GÖRMEDİK

 Ülke zor ve sikintili yillar icerisindeydi. Hazret-i Pir´in halkasi genisledikce bu köyde neler oluyor diye birileri hareketlenmeye basladi. Sag-sol kavgalari iyice siddetlenmis, her gün ülkenin bir yerinden aci haberler geliyordu. Hazret, dönem sIkIntIlarini sohbetlerinde dile getiriyor, usta bir doktor edasiyla problemlerin tedavisi icin gerekli receteyi net ve acik yaziyordu.

Buyurdu ki;

“Zayif vücüt en kücük hastaliklar karsisinda bile yenik düser ve o hastalik gün gectikce ilerler. Vücüt direnemez, caresiz kalir. Günüzdede insanlarin inanc yönü zayifliyor. Maneviyat ikinci plana itiliyor. Cocuklarimiza inanclarimizi ve kültürümüzü yeterince ögretmiyoruz. Bosluga düsüyorlar. Bosluga düsmüs bir insani da her türlü sIkIntI ve bela bulur. Vücuda müptela olmus hastaliklar, tedavi edilmezse hem topluma hem de ahirette kendisine dert olur. Samimi bir kalp yaptigi her iste Allah´in rizasini ararsa insanlara karsi merhametle ve mütevazi olursa, insanlar arasinda kavga olmaz.”

Bazi hocalar, Hazret´in etrafinda insanlarin toplanmasindan rahatsiz oluyor, adeta cekememezlik örnegi sergiliyorlardi. Hazret´in ilmini denemek maksadiyla ziyaretine gidiyor, kasitli sorular soruyorlardi. Efendi hazretleri günlük sohbetindeyken orada bulunanlardan biri dedi ki;

“Efendim siz mürsitsiniz. Tamam da biz hic kerametinizi görmedik.”

Hazret-i Pir buyurdu ki;

- Benim kerametim var demedimki. Siz benden keramet beklersiniz, daha cok beklersiniz. Ben sadece Allah´in dinini yaymak icin calisiyorum. Bu kapiya gelenlerde o niyetle geliyor. Asirlar önce sizin sordugunuz sorunun aynisini Sah-i Naksibendi hazretlerine sormuslar. O dönemin insanlari da mürsitlerden keramet beklerdi. Bir gün Sah-i Naksibendi hazretleri´nin talebeleri Hazret´e diyorlar ki; “Efendim sizde nicin bu kadar az keramet zuhur ediyor?” Hazret soranlara bu cevabi veriyor, “Omuzlarimizdaki bunca günah yüküne ragmen ayakta durabilmekten daha büyük keramet mi ariyorsunuz?”

Abdurrahim Reyhan hazretleri´nin bu cevabi karsisinda soru soran ezildi, büzüldü öyle bir mahcup oldu ki tarifi imkansiz. Soru soranin onca insan icinde mahcup oldugunu anlayan Hazret-i Pir buyurdu ki;

- Bizler yani hepimiz tek bir gaye icin yasiyoruz. Hepimizin amaci Allah´a kulluk. Sizi buraya getirende sizinle sohbet etmemize imkan saglayanda sadece O. Eger kainatin efendisi istemezse kim ta uzaklardan bu garip köydeki ümmi Abdurrahim´in yanina gelir?

Keramet görmek isteyenler aslinda cok büyük bir keramet karsilarinda ama göremiyorlar ya da görmek istemiyorlar. Asirlar boyu kol kol gelen veliler kervanina katilmak yerine muhalefet etmeyi tercih ediyorlar. Öyle ya bu da bir imtihan. Bu imtihani da her insan kazanamaz. Efendiden keramet umanlar kerametini görmüyordu: Ummayanlar ise cok sey görüyor ve gördüklerini anlatmaktan adeta zorluk cekiyordu.

Iste keramet.

Hafiz Fikri Hoca ile konusmaya basliyoruz.

- Hafiz Amca, Hazret´i ne zaman tanidiniz?

- 1970 yilinda kendileriyle tanisma serefine nail olduk. Bizim köyden benimle birlikte alti kisi efendinin müridiydi. Bizim köye geldiginde bizde kalirdi. Köyümüzde bizim evde sohbet ederdi.

- Hazretten zuhur eden bazi haller gördünüz mü?

- Öncelikle sunu söyleyeyim ki ben Efendiyle birlikte bir cok il, ilce gezdim. 1975 yilindan sonra Hazret diger illerdeki baglilarini ziyaret ederdi. Tabi gittigi yerlerde büyük bir ilgi görürdü. Ben kendisiyle o kadar yer gezdim; hicbir kimsenin mübarege karsi hürmette kusur ettigini görmedim.

Gene bir gün bir-iki araba yola cikmistik. Ben Hazret´in arabasindaydim. Efendi Erzincan´dan her ayrildiginda cok üzülürdü. Iste arabada giderken buyurdu ki; “Hafiz söyle”. Bende eli kulaga attim, Sökmüs cadirlarini adli bir uzun hava vardi, onu söyledim. Mübarek cok severdi bu türküyü; duygulandi, agladi. Yine bir gün Nigde´nin Bor ilcesine gitmek üzere arabayla yola ciktik. Bana yine buyurdu ki, “Hele Hafiz söyle”. Eli kulaga attim söylemeye basladim. Arabada rahmetli Mehmet Karakaya Bey´de vardi. Bunu bir aglama tuttu, iste o anda da olanlar oldu. Araba saga-sola yalpaladi, soförün iradesinden cikti. Ödüm koptu. Araba sanki cildirdi. Biz panikledik, efendi ise sanki hicbir sey olmamis gibi sakince oturuyordu.

- Enteresan.

- Ha bir de bizim evde acayip bir hal yasadik.

- Nasil?

- Efendi yine bizim köye tesrif buyurmustu. Her zaman oldugu gibi köylüler bizim eve akin etti. Sohbet ediyordu, bir bölümde buyurdu ki; “Allah ve Resülünün yoluna sIkI sIkIya sarilalim. Alimlere, ariflere dil uzatmayalim. Onlarin yasatilarini örnek alalim. Naksibendi hazretlerinin bir müridi varmis, bu mürit, arkadaslariyla sohbet ederken aniden ölmüs. Bu müridi de Sah-i Naksibendi hazretlerinin tüm baglilari cok severmis. Müritler cok feryat etmis, aglamislar. Naksibendi hazretleri bu duruma cok üzülmüs, ne olmussa belli bir süre sonra öldü denilen mürit hayata geri dönmüs.” Hazret yukaridaki konuyu tam bitirmisti ki, odada bulunan Ciminli Haci Eyyüp, Allah deyip yere yikildi.

- Ne oldu efendim cezbelendi mi?

- Yok evladim, yok. Haci Eyyüp öldü.

- Öldü mü?

- Vallahi öldü. O sohbette olan 15-20 kisi vardik. Bu 15-20 kisiden pek cogu da hayatta. Haci Eyyüp´ün agzi kilitlendi, gözleri disari düstü. Basladik aglamaya. Ne yapiyorsak Haci Eyyüp´ten ses yok.

- Belki kalp krizi gecirmistir.

- Belki ama ben cok ölü gördüm, yanimdakiler de öyle.

- Eeee, sonra ne oldu?

- Ne olacak, Haci Eyyüp odanin ortasinda yatiyor, Biz aglayip sizliyoruz. Reyhan hazretleri hic orali degil. Seste cikarmiyor. Ben dedim ki, Ne yapacagiz Haci Eyyüp öldü. Hazret dedi ki, “Kos bir bardak su getir ve Haci Eyyüp´e icir”; Ben de kostum bir bardak su getirdim ama Haci Eyyüp´ün disleri kilitlenmis, nasil su icer diye icimden söyleniyorum. Suyu getirdim, tam Haci Eyyüp´ün agzina dökecektim ki, Haci Eyyüp hop dedi dogruldu.

- Allah, Allah...

- Sohbette bulunanlar acayip derecede sevindi. Haci Eyyüp´e sordum ki ne oldu? Dedi ki, “Ne oldu ki gardas hicbir sey olmadi.” Bir ara Hazret´e döndüm; tebessüm ediyordu.

Hazret´in sohbeti esnasinda cok degisik haller cereyan ederdi. Soruldugunda, “Pasa hazretlerinin himmetidir.” derdi.

Yine bir gün mübarek sohbet ederken bir kisi öyle bir aska geldi ki, aman Allah oturdugu yerden firladi. Odanin ortasinda öyle dönüyor ki, ayaklari yerden yarim metre kadar kesildi. Hadise birkac saniye böyle devam etti. Orada bulunanlar hayret ederek, dediler ki; “Efendim bu adam ucuyor.”

Hazret buyurdu ki;

“Ne olmus, ne var bunda. Kuslar da ucar, kuslari ucuran Cenab-i Allah seni, beni ucuramaz mi?”