BU YOL KELERİC`E GİDER

 Halka büyüdükce büyüyordu. Yeni yapilan bina ihtiyaca cevap vermiyordu. Isik sacan fenere kosan kelebekler misali insanlar o mütevazi köye kosuyordu. Erzincan otobüs terminalinin önünde taksi soförleri Hazret´i ziyarete gelenleri ezberlermis -Keleric´e gider, Keleric´e gider- diye bagiriyorlardi. Bazi insanlar yani baslarindaki tasavvuf alimin görmüyor, nasibi olanlar cok uzaklardan konusulardi.

Niye insanlar bunu ziyarete geliyor anlamiyoruz?

Biz kendisini taniriz, ilmi yok.

Bu fakir bir ciftcidir.

Ama demiyorlardi ki bu zata bu kadar insan geliyorsa vardir hikmeti. Niye demiyorlar ki bizim yanimiza kimse gelmiyor. Parasi olanlar, toplayin arkanizda yüz binlerce insani öyle bir toplayin ki size tam teslim olsunlar. Ya büyük ilmi oldugunu iddia edenler, sizler ne duruyorsunuz ki? Bir isaret ediniz, insanlar sizin yaninizda yer alsinlar...

Ah, ah size ne diyeyim?

Aman Yarabbi. Hazret´in mübarek tabutunu on binlerce insan tasirken sagliginda Efendi´yi elestiren, bizim memleketimizde en iyi tanidigi bir zat, mübaregin cenazesinde, “Efendi´nin cenazesinin önüne gecmeyiniz. Geride kaliniz” diyerek Efendi´nin tabutunun önüne gecmeye calisanlari engelliyordu. O manzarayi unutamiyorum.

Efendi hazretleri, insanlara hizmet etmeyi cok severdi. Sofrasindan fakir-fukara hic eksik olmazdi. O fukaralara kendi elleriyle hizmet etmekten büyük zevk alirdi. O kadar merhametliydi ki bir gün yanina bir fakir geldi:

- Benim sagligim bozuldu. Calisamiyorum. Cocuklarim ac, evime ekmek götüremiyorum, dedi.

Fakirin konusmasindan mübarek cok etkilendi, gözlerinden yaslar bosaldi. Buyurdu ki:

- Allah´in rizasini kazanmak isteyen, bu garibin ailesine sahip ciksin.

Yetimleri evlendirmeyi, talebelerini dertlerine ortak olmayi, yeni evlilere hediye almayi ve almis oldugu hediyeyi kendisi bizzat götürmeyi severdi.

Ve bir gün, kalb gözü kapanmis, vücudunu münkirlik kaplamis bir kisi Hazret´i güvenlik güclerine sikayet etti. Hazretin evine baskin yaptilar. Mübarek o anda büyük bir kalabaliga sohbet ediyordu.

Görevli sordu:

- Abdurrahim Reyhan hanginiz?

- Benim

- Bizimle birlikte geleceksiniz. Tabi burada bulunanlarda.

- Nicin gelecekmisiz?

- Hakkinizda sikayet var.

Efendi hazretleri ve yanindakiler Emniyete götürüldü. Ifadeleri alindiktan sonra, ertesi gün mahkemeye sevk edildiler. Mahkemeye sevk edilenlerden Gazeteci Mehmet Buyruk Bey´den hadiseyi dinleyelim.

- Mehmet Bey, Hazret´le birlikte sizde göz altina alindiniz mi?

- Evet.

- Sikayet sebebi neydi?

- Iftira, Hazret´i anlamamis bir zavallinin isi

- Mahkemede neler oldu?

- Tutuksuz yargilandik. Iki mahkeme gördük Hakim tek tek ifademizi aldi. Siz hepiniz birbirinizle anlasmissiniz dedi.

- Bizde yok öyle bir sey dedik. Seyh Besir Efendi hazretlerinin oglu Ahmet Buyruk Bey´inde mahkemede ifadesi alindi. Ahmet Efendi´ye hakim sordu.

- Sizin babaniz Seyhmis, dogru mu?

- Evet. O zamanlar Cumhuriyet ilan edilmisti, tekke ve zaviyeler vardi. Bizim de tekkemiz vardi. Ama Cumhuriyet ilan edildikten sonra kapandi. Zaten 1932 yilinda babam dünyasini degisti.

Mehmet Buyruk, anlatirken o günlerin heyecaniyla bir sigara daha yakti. Derin bir nefes cektikten sonra konusmasina devam etti.

Mahkemede suclamalara karsi savunmamizi verdik, Hakim mahkemeyi bir hafta sonra erteledi. Bir hafta sonra Cuma günü ikinci mahkemeye girdik. Hakim sorular sordu, bizler cevapladik. Cuma selasi okunuyordu, Hakim dedi ki; “Sizler inancli insanlarsiniz. Cuma namazina gidersiniz. Gidin ögleden sonra saat 13:30 burada hazir olun”

- Enteresan.

- Namazdan sonra gittik. Hakim, sucumuz olmadigina karar verdi ve tahliye etti.

- Konu kapandi mi yani?

- Evet dava kapandi. Hazret´e karsi büyük hürmet gösterdiler. Ifadesi alinirken, kendisini incitecek hicbir kelime söylemediler.

Dava bitmesine bitmisti. Ancak Efendi hazretleri ciddi bir kontrol ve gözetim altina alinmisti. Sürekli takip ediliyordu. Sikintili bir dönem baslamisti yani. Ama bu sikintilar onun hizmetlerini hic etkilemedi. Bu hadiseden kisa bir süre sonra, rahatsizlandi. Hemen müritleri tarafindan hastaneye kaldirildi.

Muzaffer Nevruz anlatiyor;

- O aksam, yatsi namazini kildiktan sonra Efendim rahatsizlandi. Hastaneye götürdük. Apantisi patlamis. Ama Erzincan´da ki doktorlar iki bucuk saat hastaligi anlayamadilar. Hemen Erzurum Arastirma Hastanesine götürdük. Ameliyata aldilar. Bütün ic organlari iltihap almisti. Doktorlar hayret ettiler. Bu haliyle nasil yasayabiliyor diye.

- Hazret´in vücudunu bir cok hastalik müptela olmustu. Basta seker hastaligi olmak üzere, böbrek yetmezligi, gut hastaligi ve kalp rahatsizligi.

Allah dostlari, veliler hasta olabilir, fakir olabilir onu alaya alanlar, kücümseyenler bulunabilir. Akrabalari, cocukleri kendisine saygisizlik edebilir. Bu o mübarek zatin velayetini zedelemez. Aksine makamini yükseltir. Kadi Riyazi (R.A.) Sifa-i Serif adli eserinde, Nebi ve Velilerin mazur kaldigi hallerin hikmetini söyle aciklamistir;

“Allah-ü Teala´nin Peygamberlerini ve dostlarini cesitli belalarla imtihan etmesi önce onlarin makam ve derecesinin yükselmesi icindir. Sonra bu onlarda ki sabir, riza, sükür, teslim, tevekkül, tehfiz, dua ve Hak´ka tazarru hallerinin ortaya cikamasina bir sebeptir. Onlar bu halleri yasadikca kendilerini disinda imtihan edilenlere rahmet ve belaya ugrayanlara sefkat konusunda basiretleri kuvvetlendirilir. Hem bu haller, baskalari icinde bir uyari ve bir cesit ögüttür.

Böyle insanlar, baslarina gelen mihnetlerde onlarin halini düsünüp teselli bulurlar. Sabir konusunda onlara uyarlar. Bir de su var, kullara gelen sikinti ve belelar kendilerinden meydana gelen gaflet ve sair hatalari temizler. Onlarin Allah´in huzuruna tertemiz olarak cikmalarini temin eder. Bu sayede ecirleri daha cok dereceleri daha yüksek olur.”

O Allah Dostu, Gönül Sultaninin bunca hastaligina ragmen, üzüldügü, sizladigi, sikayet ettigi duyulmamistir. Bir gün agrilari iyice cogalmisti ama buna ragmen sohbet etmek icin kürsüye cikti. Konusmakta zorluk cekiyordu. Dudaklari kurumus, böbreklerindeki rahatsizlik dolayisiyla su icemiyordu. Masanin üzerine su icinde islak bir bez koymuslardi, sohbet arasinda bu bezi dudaklarina sürdü ve dedi ki;

- Vay beni, Kerbela´ya döndük.

Hazret, rahatsizliklarina üzülmüyor ama müritlerine sohbet edememekten büyük üzüntü duyuyordu. Diger illerde ki baglilari kendi illerine Hazret´i davet ediyordu. Doktorlar seyahat etmemesi gerektigini söylüyor, fakat o bunu ragmen irsat vazifesini sürdürüyordu.