SELMÂN-I FÂRISÎ

Radiyallahu anh

Dogumu: Iran, Hicretten önce 215

Vefati: Iran-Medayin, 35 H.

Semâili

Selmân-i Fârisî(r.a.), uzunca boylu, bugday tenli, gökçek yüzlü ve sik sakalli idi. Bünyesi saglam ve güçlü idi. Dostsuzlugu külfetsizdi. Samîmi ve geçim ehli idi.

Selmân-i Fârisî(r.a.) gençliginde mecûsi iken, hak dinini arama aski ile dedelerinin dinini terk ederek önce Hiristiyanligi kabul etmis, ehl-i kitabin bekleyip durduklari âhir zaman peygamberinin, hidayet günesinin Arabistan ufkundan nerdeyse dogmakta olduguna dair rahiplerin tahminlerine itimad ile, o hidayet nuruna tâbi olmak için, belki bana da nasip olur umudu ile oralara gitmeye çalisti.

Yanlarina katildigi tüccarlarin hiyanetleriyle köle olarak Medine yahudilerinden birine satildi. Ancak hak ve hakikati aramak konusundaki hâlis niyeti Allah katinda mükâfatsiz kalmadi. Cenab-i Hakk’in yüve takdiri Medine’de esaret zincirine giriftar olmak felaketini, baha biçilmez bir nimete çevirdi. Zira tam kölelik angaryalari altinda vücud yiprattigi sirada, peygamber efendimizin hicreti vukua geldi. Hatemü’n Nebiyyin ve rahmeten lil alemiyn sallallahu aleyhi ve sellem efendimize ait olarak rahiplerden ögrendigi alâmetleri müsâhede edince hemen iman edip, efendimizin lütfu ve yardimi sayesinde hürriyetine kavustu ve ashâb-i kiramin önde gelenlerinden oldu. Efendimiz(s.a.) in mübarek cemaliyle ve Islâm diniyle sereflendi. Nübüvvet mührünü aglayarak öptü. Yüzünü gözünü sürdü ve matlubuna kavustu.

Ibni Sa’d’in rivayetine göre hadis-i serifte “Selman’a doyasiya ilim verilmistir.” buyurulmustur.

Yine Resûl-i Ekrem(s.a) “ Cennet üç kisiye; Ali, Ammar ve Selman’a âsiktir.” buyurmuslardir. Ali(r.a) onun hakkinda: “Evvelkilerin ve sonrakilerin ilimlerini tahsil etmis, bitmez ve tükenmez bir denizden, bizden yani ehl-i beyti nübüvvetindedir.” diye buyurmustur.

Geceleri Resûl-i Ekrem(s.a) ile tenhaca pek çok sohbet eylerdi.

Iran’in fethinden sonra Hz. Ömer (r.a) tarafindan Kisranin payitahti olan Medayin’ e vali tayin edilmis ve hicri 35 yilinda vali iken Rahmet-i Rahmana kavusmustur. Medayin harabelerine bugün Bagdadlilarca Selmân-i Pâk nâminin verilmesi orada medfun bulundugundandir. Selmân-i Fârisî(r.a) Medayin’in valisi oldugu halde, dis görünüse önem vermediklerinden taninmayip yük tasittirildigi olurmus. Tanindiktan sonra yükü almak isterlerse birakmayip sahibinin evine kadar götürürlermis. Ev edinmemisler, nereye gölge bulmuslarsa orada oturmuslardir.

Hasen Basrî’den naklolunduguna göre Selmân-i Fârisî(r.a) bu saltanat merkezinde, binlerce halk üzerinde hükümran iken de alistiklari zühdî hayatini birakmamis, malik bulundugu tek bir aba içerisinde hem halka hem hutbe okumus, hem de abasinin yarisini altina yayarak, yarisini da üstüne örterek hayatini geçirmis ve elinin emegi ile geçinmistir. Hasen Basrî demis ki: Selman son nefesine geldigi zaman, Resûl-i Ekrem(s.a) dünya nimetlerinden kanaat edecegiz miktarin ancak bir yolcu azigi kadar olmasi için bizden söz aldi da biz bu söze sâdik kalamadik diye agladi. Halbuki vefatindan sonra baktik, biraktigi malin kiymeti çika çika yirmi veya otuz dirhem çikti.

Selmân-i Fârisî(r.a) uzun ömürlü olmustur. Hafiz ibni Hacer Askalânî’nin nakline göre yasi 250’ yi geçtigine ittifak edilmistir. Iltilaflar 250 den sonrasi hakkindadir. Hafiz Zehebî 280 yasini geçmedigine kani oldugunu söylemistir.

Kiymetli Sözlerinden:

Dünya arzu edene sasilir ki ölüm onu beklemektedir.

Yine o gâfile sasilir ki gâfil oldugu zât ondan gâfil degildir.

Ve gülüp eglenene sasilir ki Rabbinin kendinden hosnut olup olmadigindan haberi yoktur.

Mü’min; dünyaya tabibi yaninda bulunan bir hastaya benzer, tabip onun derdini ve devasini bildiginden zararli bir seyi cani çektiginde “ onu yersen helak olursun.” der. Mü’min de birçok seyleri arzu eder fakat Cenab-i Hak vermez ki, öldügünde onu cennete koysun.

Selmân-i Fârisî(r.a)’e müsafir gelip de ikram edecek bir sey bulunmadiginda sahrada gezen geyikleri ve kuslari çagirip, Allah’dan bir ikram olmak üzere yemek yapardi. Bu hale sual edenlere; “Bir kul Hak Teâlâ’ya itaat etsin de Cenab-i Hak ona istedigini vermesin olur mu? diye cevap verirdi. Nitekim hadîs-i kudsîde Cenab-i Allah, dünyaya: “Bana hizmet edenlere hizmet et, sana hizmet edenleri de hizmetine kullan” diye ferman buyurmustur.

Selmân-i Fârisî(r.a) silsilede emaneti Hz. Ebû Bekir Siddiyk’ dan almisdir. “ Evliyanin rehberi” diye anilir.