"Senden utanmadım heman

Ettim günah gizli ayan

Vurma yüzüme el aman

Cürmüm ile geldim sana"

19 Mayıs 1990

 

 

 

"Sen kendi aybını bil de bana sığın. Bana gel."

Setreder hem aybımız halk içre rüsvay eylemez

Der hemen af eylerem ben kaçma gel divânıma

Cenâbı Hakk bizi noksan sıfat halk eylemiş. Ne mutlu noksanını bilene, mutludurlar. Allah bizi müslüman halk etmiş. İnananlardan halk etmiş. Allah'ın yasakları noksanlıklarımız oluyor. Günahı kebairler veya günahı segairler. Yasak olan şeyler. Cenab-ı Hakk neleri yasaklamışsa bunları işleyen noksanlık işliyor. Noksanlık denilince sadece bu değil. İbrahim Aleyhisselam seçkin, farklı. Cenâb-ı Hakk Peygamber oldukları için onları farklı halk etmiş. Onları hâşâ noksan sıfatla halk etmemiş. Evet bir cisimle gelmişler ama onların ancak Cenâb-ı Hakk'ın zatına karşı noksanları olur. Noksan sıfatlı insanlara karşı noksanlıkları olmaz. Cenâb-ı Hakk onları insanlardan farklı yaratmış. Altı sıfat var onlarda, insanlarda olmayan. Bu sıfatlarla insanlardan çok farklıdırlar. Çok seçkindirler. Fakat onların da Allah'a karşı bir noksanlıkları olmuş. Hepsinin. Ama Allah'a karşı. Bütün noksan sıfatlardan münezzeh Cenâb-ı Hz. Allah'tır. Nebilerin noksan sıfatları bizim anladığımız gibi değil. Onların da yemeleri, içmeleri, uyumaları olur. Beşerdirler. Beşer demek şaşar demek. Ama onlar şaşmaz. Onlar şaşmaz hâşâ. İbrahim Aleyhisselâm :

- "Beni Rabbim yedirir. Beni Rabbim giydirir. Beni Rabbim kaldırır. Rabbim konuşturur. Rabbim yürütür. Hasta olurum. Rabbim şifamı verir" demiş.

Burada "Hasta olurum" demesi noksanlık olmuş. Allah'a karşı noksanlık olmuş. "Hasta olurum" demekle, sonra anlamış ki bir noksanlık yaptı.

- "Beni Allah hasta eder. Rabbım hastalandırıyor. Ben bu kelamı niye sarfettim." diye üzülmüş, öyle ağlamış ki, o kadar Allah'a yalvarmış ki...

Yunus Aleyhisselam'ın ateş bölgesinden izinsiz çıkması... Cenab-ı Hakk bir bölgeye ateş yağdıracak. Bildirdi ona. Çünkü o insanlar Allah'a isyan ediyorlar. Yunus Aleyhisselamı da Cenâbı Hakk onlarla Peygamber olarak göndermiş. Daima tebliğ ediyor. Kabul etmiyorlar. Sözlerini tutmuyorlar. İnanmıyorlar. Hürmet etmedikleri bir tarafa, eziyet de ediyorlar. İşkence yapıyorlar. Cenab-ı Hakk en sonunda diyor ki :

- "Ya Yunus söyle onlara bir haftaya kadar inansınlar. İnanmazlarsa ateş yağdırıp yıkacağım" diyor.

Bunu da söyleyince Yunus Aleyhisselam'a daha çok kızıyorlar :

- "Sen deli olmuşsun çık git içimizden" diyorlar. Kim görmüş şimdiye kadar? Gökten hiç ateş yağar mı? Yağmur yağar. Diye inanmamışlar.

Yunus Aleyhisselam'ı yine tenkid etmişler. Neticede Cenâbı Hakk gökyüzünde kırmızı bulutları halk etmiş. Bu bulutlar büyümüş. Kalınlaşmış. Aşağıya doğru sarkmış. Taki ateş gibi, nar gibi bulutlar. O zaman anlamışlar ki bu bulutlardan ateş yağacak. O sırada Yunus Aleyhisselam bu insanların içinden çıkıp kaçıyor.

Cenâb-ı Hakk, Salih Peygamberin kavmini rüzgârla helak etti. Belli bir bölgeyi sınırladı. Ona da çık dedi. O da çıktı. Nuh kavmini de tufânla helâk etti. Yunus Aleyhisselam'a da ateş vererek yaptı. Fakat Yunus Aleyhisselam kendisi yanmasın diye emirsiz çıktı o beldeden. Bu hikmetlere akıl sır ermiyor. Hepsi onun kuludur. Kâfirlere de Allah acıyor ama, kul kendisine acımıyor.

Hiç kuluna zulmeder mi Mevlâsı

Kulun çektiği kendi cezası

Bir de buyuruyor ki :

Eğer hâlikimiz olmasa razı

Yaratmazdı cihanda birimizi

Onları da Cenâb-ı Hakk yaratmış. Kafir de onun kuludur. Onlara acımazsa, onlara buğz etse, dünyada bol rızık vermezdi onlara. Bol hayat vermezde onlara. Orayı biz anlayamayız. Yunus Aleyhisselam izinsiz çıktığı için o ateş beldesinden, onu deryaya attırdı. Balığa yutturdu. O ateş yağmurunu görünce kavmi onu arıyor.

- "Ya Yunus biz sana inandık bu ateşi bizim üzerimizden def et" diye.

Ama bulamıyorlar. Çıkmış gitmiş. Bulamayınca bunlar diyorlar ki:

- "Gelin inanalım, yalvaralım. Yunus'un Allah'ına ağlayalım. Bizi bu ateşle yakmasın."

Hem de hayvanların körpelerini ayırıyorlar. Sığırların, develerin. Bu sefer de anneleri bir tarafta ağlıyor, yavruları bir tarafta bağırıyor. Süt çoçukları bir tarafta ağlıyor, anneleri bir tarafta ağlıyor. Cenâb-ı Hakk'ın merhametini celbediyorlar.

Cenâb-ı Hakk görünen bir gadabı geri çeviriyor. O ateş yüklü bulutları dağıtıyor. Artık inanıyorlar.

Yunus Aleyhisselam da ateşten kaçarken bir deryaya dalıyor. Bir gemiye biniyor. Bir balık geliyor. Arkadan, önden, sağdan, soldan vuruyor. Gemiyi batırmak istiyor. Her vuruşta gemiyi yatırıp kaldırıyor. Geminin içindekiler yiyecek veriyorlar balığa. Ama o hiç birine bakmıyor. Gemi ile çarpışıyor. Diyorlar ki :

-  "Bu balık bir adam istiyor. Hepimiz batacağız. Bir kişi kendini feda etsin."

- "Kim eder?" Bu araştırırken Yunus Aleyhisselam diyor ki :

- "Ben atlayayım da siz kurtulun." Yunus Aleyhisselam'ı da çok nurlu olarak görüyorlar. Belki de Peygamber olarak görüyorlar.

- "Tek hepimiz dökülelim, boğulalım sen boğulma. Sen seçkin nurlu bir insansın."

O da diyor ki :

- "Siz hepiniz dökülürseniz bu gemiyi bu balık bırakmayacak. O beni istiyor. Ben kusurumu biliyorum" diyor. Onlara kim olduğunu demiyor. Sadece :

- "Bu balık beni istiyor" diyor. Atıyor kendisini. Balık onu yutuyor. Yutunca balık gidiyor deryanın dibine. Gemi kurtuluyor. 40 gün balığın karnında kalıyor. Gecenin karanlığı, balığın karnı, deryanın dibi...

- "Ya Rabbi ! Bütün melekler, insanlar, cinler güçlerini sarfetseler beni burada koruyamazlar ama sen beni korursun" diyor. Zikri de şöyle :

"Lâ ilahe illâ ente sübhaneke inni küntü minez zalimin"

Zikre devam ediyor balığın karnında. Balığın karnı çok büyükmüş. Yutarken hiçbir yerini incitmiyor. Hap yutar gibi yutmuş. Cenâb-ı Allah da balığa emrediyor :

- Ey balık, Yunus karnında olduğu müddetçe, sakın birşey yemiyeceksin. Çünkü onun yeri daralır. Yerini dar etme."

Yunus karnında olduğu müddetçe hiçbir şey yemiyor balık. Midesi de onu eritmiyor. Yunus'u muhafaza ediyor. Sanki bir odada oturur gibi oturuyor. Yunus zikrine devam ediyor. 39 gün olunca bakıyor ki Yunus Aleyhisselam balığın o kara vücudu cam oluyor. Her tarafı seyrediyor. Şimdi şu oturduğumuz salon cam olsa, ne tarafa baksak o tarafı gösterir. Zikre devam edince deryanın dibini de seyrediyor. 39 gün olduktan sonra balık Ninova denilen sahile Yunus'u çıkarıyor. Balığın karnından çıkarken de hiçbir yeri incinmiyor. Zaten kavmi de iman etti. Yunus Aleyhisselam'ı arıyorlar. O da geliyor tekrar kavminin içerisine.

Salih Baba ne diyor :

Mekânım batn-ı hût oldu mematım lâ-yemut oldu

Muhafız ankebut oldu ben oldum gâr-ı dervişân

Batn-ı hût: Balık karnı       Ankebut: Örümcek

Burada Yunus'tan mânâ bir insanın ruhudur. Balıktan mânâ nefsi emmâresi. Yutmuş onu. Ancak bir Evliyaullah'tan almış olduğu zikirle o evvela nefsi emmâresini tebdil eder. Nefis ölmez. Nefsi emmareden, nefsi levvameye geçiyor insan. Mülhimeden mutmainliğe geçiyor. Mutmainden raziyeye geçiyor. Raziyeden marziyeye geçiyor. Marziyeden safiyeye geçiyor nefis. Yedi makamı var. Nefis bu yedi makama ulaşıyor. Ama üç makamda muhalif halleri var. Üç makamda iken yine ruha muhalefet ediyor. Anasır-ı zıddiyeti kolay değişemiyor. Bu üç makamda iken, bakınız. Yunus'u yutmuş olan balık cam oldu. İnsanlar nefs-i levvameden, nefsi mutmainliğe geçince anasırı ziddiyeti değişiyor. Müslümanın anasırı zıddıyeti değişince onun da vücudu oluyor cam. Onu daha perdelemiyor. Ruhunu karanlıkta koymuyor. O zaman noksan sıfatından kemal sıfata geçiyor. Bu haktır.

Tarikat, şeriatın takvâ yönüdür. Eksikliklerinizi tamamlayın. Namazı bilerekten kılın. Abdesti bilerekten alın. Orucu bilerekten tutun. Madem bu amelleri işliyorsunuz. Öyle gelişi güzel yapmayın. Bunlar için ders kitabımızı okuyun. Tatbik edin.

Mürşit gerektir sana Hakk'ı bildire Hakke'l-yakın

...

Herkim ki şeyhini Hak bilmedi Hak'kı dahi bilmez

Yok eylemeyen varını maksuduna ermez

...

Bulam dersen eğer aynî imanı,

Çalış ki şeyhinde olasın fani.

...

Bir kaç esma bilmek ile Hakk'ı bildim sanma sen.

Doğumdan ölüme kadar ilim tahsil etsen, bilmiş olduğun bilgilerle Hakk'ı bilmiş değilsin sen. Bunları ne kadar okursan oku. Hakk'ı ilme'l-yakîn bilirsin, ayne'l-yakîn bilirsin. Hakke'l-yakîn bilemezsin. Bunun için sohbet-i pire devam etmek lazım. Bir ehl-i dil biliyorsan, gece gündüz O'nun sohbetine devam et.

Zat-ı Hakk'ı anlamaktır bu muammadan garaz

Ne kadar kitap okursan oku, Allah'ı ilme'l-yakın bilirsin. Allah'ın ancak sıfat nuruna esmâ nuruna ulaşırsın. Allah'ın Zat nuruna ulaşamazsın. Allah'ın zatını anlayamazsın.

Gâh ahdine vefâsını gösterir

Gâh Salih'e sefasını gösterir

Gâh şiddetle cefâsını gösterir

Yaklaştıkça yarin köyü muhabbet

Yardan mânâ rabıtadır. Ateşe yaklaştıkça hararet çoğalır. Fakat yaklaştıkça yanar. İş yanıncaya kadar. Cefâ da bitti. Mihnet de bitti. Her şey yok oldu.

Kabız hali tamamen gafletten olur. Peki kimlerde kabız hali olmaz? Tamamen gafletten kurtulanlarda olmaz. Az da olsa kişilerde kabız hali olur. Büyür de küçülür de. Büyüdükçe kalbi mülevves eder. Kalbi tahrip eder. "Ettebiyüsü" emri var. Allah'ın tevhidini say etmek. Bir makama kadar say çok kıymetlidir. Bu da irade sahipleri içindir. Onlar sayları ile terakki ederler. Ama iradesinden kurtulduktan sonra say'ının bir kıymeti kalmıyor. Say ile terakki etmiyor artık insanlar. Allah'ın çok nimetlerine, çok lütuflarına mazhar olurlar. Say ile dünyayı da kazanırlar. Fakat bir nimet var ki say ile kazanılmıyor. Say ile ancak o nimetin kapısına gidiliyor. Saysız da gidilmiyor.

O da şöyle: Ruhun mahbup ettiği bir şey vardır.  Ruh firaktadır. Yani Allah'tan ayrılmış. Allah'a ulaşmak ister. Bu mahbup azamettedir.

Say ile elde edilmez, say'sız da olmaz. Tasavvuf kelamı, Evliyâullah kelamı. Sen dünyada zengin olmak istiyorsun. Bunlarda değil mahbup. Bunlar nefsin isteğidir. Onun tek bir isteği var. Allah'tan ayrılmış. Allah'a ulaşmak ister. Ama bu da say'sız olmaz. Say' ile de elde edilmez.

Ancak say' ile o nimetin kapısına gidiliyor. Ama say' ile, gücü ile o kapıyı açamıyor. Orada say'ını bırakması gerekiyor ki, o kapı açılsın. İnsanlar maddî manevî nefsin arzusunu terk etmedikten sonra ruhun arzusuna ulaşamıyorlar.

Eğer âşık isen yara

Sakın aldanma ağyara

Eğer Allah'ı seviyorsan gönlünde başka bir sevgi olmasın.

Yar var sen yok

Sen var yar yok

Sen benliğinden kurtulamazsan yarı bulamazsın. Ama bu, çarşıda satılmıyor ki alsınlar. Babasından miras da kalmıyor. Ne var ki çalışıyorlar. Ta ki o safhaya geliyorlar. O safhaya gelince, o zaman himmet gerekiyor. O kapıya kadar çalışır varırsın, fakat o kapı himmetsiz açılmaz.