"İnsanların hatalarını görmemek,

ALLAH ahlâkı ile ahlâklanmanın

başlangıcıdır."

22 Mayıs 1990

 

Meşayihsiz aşk, aşk-ı mecazdır. Aşk-ı mecaz esma nuruna, sıfat nuruna ulaştırır. Ama aşk-ı mecazın hepsi değil, aşk-ı mecaz Allah tarafından verilmişse. Bir de vardır ki: Allah korusun nefsinden, şehvetinden dolayı âşık olur. Hayır böyle değil.

Bir genç varmış. Birine gönül vermiş. Hiç sevdiğini bildirmiyor ona. Bin bir meşakkatle para kazanıyormuş. Kazanmış olduğu parayı getirip sevdiğinin yolunun üzerine bırakıyormuş. Kendisi de pusuya girip gizleniyor, parayı gözlüyor. Başkası almasın diye. Başkası alırsa müdahale edecek. Ama o alırsa müdahale yok. Böyle yapıyormuş. Arkadaşlarından bir tanesi farkına varmış.

- "Senin yaptığın da iş midir? Bunca zahmetle kazandığın parayı sevdiğinin yolunun üzerine bırakıyorsun. O da paranın nereden geldiğini bilmiyor, senden olduğunu bildir ona."

- "Hayır, benden olduğunu bildirirsem mahcup olur. Mahçup olmasını istemiyorum" demiş. Bu sevgi Allah'tan. Allah onu o kadar sevdirmiş ki... O parayı alarak sevgilisinin sevinmesini istiyor. Kendisini göstermekten de kaçınıyor ki o utanmasın mahcuplanmasın diye.

Bir kimse Hz. Adem'in ilk evladı olsa, kıyamete kadar yaşasa, yerlerde yılan gibi sürünse yine meşayihinin hakkını ödemeyemezmiş. Niçin? Çünkü bizi varlığımıza ulaştıran O. Tecelli olmazsa bizim varlığımız yok oluyor. Cenâb-ı Hakk insanı büyük halketmiş. Bu büyük varlığa ulaştıran meşayih. Bu varlıkta Allah'tır. Haşa kul Allah olmaz. Ama kul Allah'a ulaşır. Kulun ruhu Allah'tan gelmiş Allah'a gider? Çünkü Cenab-ı Hakk:

"Biz kendi ruhumuzdan ruh üfledik" buyuruyor.

Te'alallah ne hûb zibâ yaratmış kâmil insanı

"Nefatü fîhi min  ruhî" deminden kılmış ihsanı

Allah-u Teala ne hoş yaratmış kâmil insanı. Cenab-ı Hakk zaten ayet-i  kerimesinde:

"Biz insanı çok güzel yarattık" buyuruyor.

 Kim bu kâmil insan? Kâmil insan ne ile kâmil olur? Bir ustası bilir başkası bilemez. Bu bir ilimdir. Ruhun da bir ustası var. Ruhun ustası da meşayih. Peygamber Efendimiz ümmî geldi. Mektep görmedi. Medrese görmedi. Hiç bir şey bilmiyor. Ama ne buyuruyor:

"Benim mürebbim Rabbim."

Cenab-ı Hz. Allah Peygamber Efendimizin ruhunu halk etmiş. Karşısına almış. Bin sene O'nu okutmuş. İşte bir Meşayih te müridinin ruhunu alıp okutuyor. Ona tahsil yaptırıyor. Ama bu zahirde bilinen görünen bir şey değil. Yaptırmış olduğu  tahsil Allah'ı Hakke'l-yakin bildiriyor.

Zikr ü fikr ile ibadetle varılmaz bu yola

Hizmetinde dâim ol şeyhin rızâsını dile

Hubb-u lillah aşık ol gönlüne girmeklik ile

Sen seni mahveylemektir "lâ"yı "illâ"dan garaz

...

Mevla'yı fehm eylemektir bil ki nefsinden garaz

Bir de buyuruyor ki :

"Utlubul-ilme minel-mehdi ilel-lahd" durma sen

Birkaç esma bilmek ile Hakk'ı bildim sanma sen

Sohbet-i Pîre devam et ruz u şeb usanma sen

Zat-ı Hakk'ı anlamaktır binbir esmâdan garaz

Az da olsa hizmette devamlı olan makbuldur. Buyuruyor. Cenab-ı Hakk.

Allah'ın sıfatları var. Zatı var. Bin bir ismi var. Sekiz sıfatı var. Ama zatı birdir. İnsanlar aklıyla, okumakla Allah'ın isimlerini bulurlar. Sıfatlarını bilirler. Sıfat nuruna ulaşılar. Ama zat nuruna ulaşmak mümkün değil. Zikir, fikir, ibadetle de varılmaz. İşte meşayihe teslim olmaktan maksat Allah' ın zatını anlamaktır. Allah'ın zatının nuruna insanlar ne ile ulaşırlar? Aşk ile ulaşırlar. Aşk-ı muhabbeti nerden alırlar? Evliyaullahtan.

Aşk-ı muhabbet anesi

Âlem anın divânesi

Hep cümle hüsnün anesi

Bir insan zengin olur. Onun evinde çok giyecek ve yiyecek eşyası olur. Çıplaklar gelsin buradan yiyeceğini, giyeceğini götürsün. Öyle ise bu muhabbetin de bir dağılan yeri var. Neresi bu? Evliyaullahın kalbi.

Zahirde görünen: İhvanlar evliyaullahın dergahına geliyorlar. Geliyor. Ders alıyor.  Hizmetini  görüyor. Bir  muhabbeti var.  Nereden aldı? Muhabbeti   sana herhangi  bir cisim olarak vermedi. Nereden verdi? Kalbinden.

Bütün güzelliklerin annesi diyor. Evliyaullah Allah'ın sıfatları ile sıfatlandığı için, güzelliklerin güzelidir.

Cenab-ı Hakk :

"Biz insanı çok güzel halk ettik" buyuruyor.

Tealallah ne hûb zibâ yaratmış kâmil insanı

"Nefatü fîhi min  ruhî" deminde kılmış ihsânı

Dem: Bir nefestir.

Cenab-ı Hakk:

"Biz ademi halk ettik. Kendi ruhumuzdan ruh üfledik" buyuruyor.

Demek ki insanlara ruh üflenmiş. Ama ruh ulvî bir âlemden geldi. Ulvî âleme çıkarmak lazım. Bir de bu ruhu süflî âleme düşürmek de var. Zahirde bu ruh ne ile çıkar yükseklere? Şeriat, Tarikat, Hakikat, Marifet.

Şeriat:         Görünen birşey. Şeriatı görüyoruz, yaşıyoruz, biliyoruz.

Tarikat:       Görünmeyen, bilinmeyen bir şey. Zahir değil o. Tarikat ruhumuza olan bir muameledir. Bu olmazsa eğer ruhumuz terakki edemiyor.

Çok çektim ise  iftirak

Kalmadı gönlümde merak

Aşkın bana oldu Burak

Görün beni aşk n'eyledi

Âhiri derviş eyledi

Aşk insanları derviş yapıyor. Dervişin anlamı nedir? Allah'tan başka düşüncesi olmayan. Dünyadaki arzulardan da geçmiş, ahiretteki arzularından da geçmiş. Her şeyden geçmiş. Sadece kalbinde Allah kalmış. Ama bunu böyle aşk yapıyor. Allah olursa... Görünmeyen şeyleri bilinmeyen şeyleri insan tarikatla elde ediyor.

Firak:          Ruhlarımızın ayrılışı. Ayrılıktan kurtulursa azaptan kurtuluyor. Ayrılıktan ne ile kurtuluyoruz ?

Aşkım bana oldu burak

Burak'tan mana Miraçtır. Peygamber Efendimiz Burakla Miraç yaptı. Hak talibinin de Miraç vasıtası nedir? Miraç yapmak Allah'a vasıl olmaktır. Peki bu ne ile oluyor? Aşk ile oluyor. İnsanı Allah'a götüren, Allah'a ulaştıran en güçlü vasıta aşktır.

Al benliğimizi gitsin irade

Arz eyle cemalin irgür murâde

....

Bu günkü ihsanı koyma yarine

Düşürme Efendim ferdâya bizi

Ferda: Ayrılık.

Allah'a kim bağlar? Evliyaullah bağlar. Evliyaullah bir vasıtadır arada. Kulu Allah'a bağlar. Kendisi çıkar aradan. Onu biz anlayamayız. Bilemeyiz. Bilen bilir. İnsanlar fenafişşeyh olurlar. Fenafirresul olurlar. Allah'ta fani olunca insanlar. Şeyhi aradan çıkıyor. O makama ulaşır da şeyhine hizmet etmezse, şeyhini sevmezse ruhunu indirirler.

Bir meşayihle müridi uçuyorlarmış. Meşayih demiş ki :

- "Bak oğlum. Ben Allah!, Allah! diyeceğim. Sen şeyhim, şeyhim diyeceksin." O Allah!, Allah! demiş. Müridi de şeyhim, şeyhim demiş.

Yedinci kata kadar çıkmışlar. Orada demiş ki:

-"Artık şeyhimi bırakayım da Allah! Allah! diyeyim" demiş. Birden düşüyorlarmış. Şeyhi demiş ki :

- "Ne yapıyorsun oğlum? Burası yedinci kat arş-ı âlâ, düşersen toz olursun." demiş.

Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin bir müridi varmış. Gitmiş katırı ile beraber odun getirmeye. Dağdan odunları kesmiş. Katırına yüklemiş. Dağ yolu tabii. Oraya takılmış. Katır uçmuş gitmiş:

- "Medet ya Abdülkadir" demiş. Rabıtasına yalvarmış. Uçan katır durmuş. Bu sefer:

- "Medet Ya Resulullah" demiş. Bir daha yuvarlanmış. Yine durmuş. Ama yine yuvarlanıyor. Bu defa:

- "Medet Yarabbi!" diyor. Katır yine yuvarlanıyor. Derenin dibini buluyor. Mahsun, mahsun halatlarını alıp ayrılıyor. Dergaha geliyor. Şeyhi diyor ki:

-"Oğlum ne yapayım. Sen bana seslendin ben manevi elimi uzattım o katırı tuttum. Ama sen orada durmadın. Hz. Resulullahı çağırınca o geldi. Ben o gelince ondan utandım. Haya ettim. Ben elimi çektim. Ben elimi çekip o uzatana kadar yine bir boşluk oldu. O katır yine yuvarlandı. Sonra sen yine durmadın Hz. Allah'ı çağırdın. Hz. Resulullah'ta Hz. Allah'ın kudret elini görünce, ondan haya etti. Utandı. Çekti elini." diyor.

Şurada bir kitap olsa, memur o kitaba uzanırken amiri de uzanırsa memuru o kitaptan elini çekmez mi? Çeker. İşte bu olaylar olmuş. Kitaplara yazılmış. Haktır. Hakikattır. Bizim anlayacağımız bileceğimiz: Rabıta müridi, tefekkür müridi, huzur müridi vardır ki, rabıta müridinin ruhu her zaman evliyaullahın nuru ile ihata ediliyorsa, o her sıkıldığı zaman Şeyh'ine sığınır. Ne isterse ondan ister. Ne alırsa ondan alır.

Eğer tefekkür müridi ise, o da Resulullah Efendimizden ister.

Eğer huzur müridi ise o da Cenab-ı Hakk'ın zatından ister. Çünkü onun ruhunu da zat nuru ihata etmiştir.

Ama bunların en iyisi Rabıtadır. Çünkü biz rabıtayı görüyoruz. Aşikârdır. Biliyoruz. Bize rüyamızda, herhangi bir zaman da; Peygamberimiz "Ben Resulullahım" dese de tanımıyoruz. Biz Resulullahı şeyhimizle tanıyoruz. Çünkü şeyhimizi biliyoruz zaten. Cenab-ı Hz. Allah için mekan sıfat tayin edilmez. Ama Allah Evliyaullah'la beraber. Allah Resulullah ile beraber. Ayrı değil ki. Ama nasıl olur? Allah hiç bir yere sığmıyor da Evliyaullah ile nasıl beraber olur? Evliyaullah yerlerden, göklerden, semalardan zeminlerden büyük, onun için onunla beraber oluyor. Velâyet demek Allah'ın varlığıdır. Öyleyse meşayihimize inanalım. Meşayihimize inanıyorsak, onu incitmeyelim? Ona bir zarar vererek değil bu incitme. Onun hoşuna gitmeyen işleri yaparsak incinir. Onu incitirsek tokat vururlar bize. O tokata da biz dayanamayız. Bir annenin bir şımarık çocuğu olur çeker, çeker onu terbiye için ne yapar? Tokatlar, ağlatır.

"Bir müridin hizmetinde eksikliği olursa, başı dururken ayağına taş değmez."

Peki taşla başın ne ilgisi var? Yani müridin eksikliği olursa, meşayihinin hoşuna gitmeyecek veya meşayihini küçük düşürecek bir iş işlerse, ona tokat vururlar. Yani hep gelen taşlar başına gelir. Dikkat etmek lazım. Ahlâk-ı hamide sahibi olalım. En çok böyle müritler seviliyor.

Ahlâk-ı hamide nedir? Hiç kimsede kusur görmüyor. Herkesi hoş görüyor. Herkes hakkında iyi düşünüyor. Herkese iyi muamele yapıyor. Meşayihler en çok böyle müritleri sever. Birde affedici olacak. Kini olmayacak. Kim onu ne kadar eliyle, diliyle incitmişse bile hiç kimseden incinmeyecek. Kimseyi incitmeyecek. İyi niyetli ve iyi muameleli olacak. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın sıfatıdır affetmek.Buyuruyor ki :

"Ben affediciyim. Affedenleri de severim."

Af nerden geliyor? Safilikten. Buğz nerden geliyor? Kinden. Kin tutmak ise şeytanî sıfat. Af ise Allah'ın sıfatı. Bunu da nasıl bileceğiz? Böyle birşey olduğu zaman "vebil kaderi hayrihi ve şerrihi" fermanını hemen hatırımıza getirelim. Hayrı ve şerri Allah halkeder. Şer olursa yine: "Allah bizi imtihan için halk etti" diye düşüneceğiz. "Ya Rabbi sen affet beni. Demek ki sana karşı bir kusurum oldu ki bu muamele bana yapıldı." diye düşünelim. Hayırla karşılaşıldığı zaman "Yarabbi senin lüftun ihsanındır bu nimetler"diye düşünelim. Bir de :

Methe layık şeyhimiz var

Zemme layık nefsimiz var

Seni sevenlere deki :

- "Pirimi seviyorlar. Pirim sevdiriyor."

Seni zem edenlere deki :

- "Nefsimi zem ediyorlar. Nefsim zaten bunlara lâyık. Müstehak. Daha ne kadar konuşsalar nefsim yine müstehak. Zaten büyük düşmanım nefsim. Yapsınlar yaptıklarını."

Allah nefsimize uydurmasın. Allah muhabbetimizi artırsın. Dört tane düşmanımız var? Cenab-ı Hakk bunlardan bizi korusun. Ama onlardan korunmak için meşayihimize teslim olacağız. Velâyete gireceğiz. Velâyete girmek demek: Bir tavuk civcivlerini muhafaza ediyor. Ama bu civcivlerden bir tanesi ayrılsa, uzağa gitse, diğerlerini bırakıp da onun peşine gidemez. O civcivleri kedi de kapar, kuş da kapar.  Onun için sizler de sürüden ayrılmayın. Kurt yer. Sürü: Tarik-i müstakim. Eğer hatmeye gitmezseniz, ihvanlardan ayrılırsanız, dersinizi yapmazsanız ne olur? Annesinden ayrılıp uzağa giden civciv gibi.

Sürüsünü yedirmez kurt ile kuşa

Zahirde kurt kuş yoktur. Nedir? Mübarek Nakşibendi Efendimiz Alaaddin Attar isminde bir müridine özel muamele yaparmış. Her an gözünden ayırmazmış. Diyormuş ki:

- "Gözümden ayırırsam sel kaldırır"

Nefsim bana ram ol düşme teşvişe

Hep fasiddir bu kurduğun endişe

Ram ol: Bağlı ol demek.

Bana tabi ol. Ben bir büyük insana sahip olmuşam. Sen de bana yardımcı ol. Onu bilmişken, ona gitmişken sen beni başka yerlere çekme. Başka yerlere götürme.

Teşviş: Şu şöyle mi? Bu böyle mi? Diye kuruntu yapmak.

Hep fasittir bu kurduğun endişe

Senin düşündüğün endişeler hep boş.

Sürüsün yedirmez kurt ile kuşa

Pir-i Sami gibi arslanımız var.

Bir çoban sürüsünü koruyor. Ama sürüden bir tanesi ayrılır giderse koruyamaz onu.

Bilal-i Habeşi Hazretleri Peygamber Efendimize en çok inanmayanlardan birisinin kölesi imiş. Ama zayıf, siyah. Habeş zencilerinden. Müslüman olmuş. Gelmiş Peygamber Efendimize. Ağası bunu duyunca:

-"Sen niye gittin Muhammed'e? Gel vazgeç" diyor. Onu "Lâilahe illallah" derken duyuyor. Bunun için de ona azap veriyor. Kuma gömüyor. Sıcak ve hararetli bir saatte çıplak olarak yatırıyor kuma. Ellerini ayaklarını bağlıyor. Taşlar koyuyor üzerine ölsün diye"

- "Muhammed'e dönme." O da diyor ki :

- "Ölsem de dönmem imanımdan. Lailahe illallah" diyor.

Peygamber Efendimiz geçerken bunları görüyor.

- "Ya Bilal devam et. O seni kurtarır." diyor.

O gittikten sonra Sıddık-ı Ekber Efendimiz geliyor. O, görüyor.

Ağasına :

- "Niye bunu böyle yaptın?" diyor. O da :

- "Muhammed'e döndü." diyor.

- "Bu zayıf köleden ne istiyorsun? Sat onu bana ver." diyor.

O da diyor ki :

- "Parayla satmam." diyor.

Ebu Bekir Sıddık Efendimizin çok akıllı güçlü kuvvetli, becerikli bir kölesi varmış. Herkesin gözü varmış o köle de.

- "Satmam ama senin kölenle değişirsen değişirim." diyor.

O da inanmamış bir köle imiş. Hz. Ebubekir :

- "Değişirim." diyor.

Sevinerek geliyor. Herkesin gözü olan köleyi veriyor. Diğerini alıyor. Çünkü niye? O müslüman olduğu için. Kendi kölesinden daha kıymetli. Sevinerek geliyor. İnanmayan köleyi verdim. Bunu aldım diye düşünerek seviniyor.

Diğer adam da diyor ki :

- "Bak Ebubekir'i çok akıllı bilirdiniz. O miskin zayıf köleyi verdim de bu güçlü köleyi aldım."

Peygamber Efendimize götürüyor. O da O'nu müezzin olarak tayin ediyor. (Bilali Habeşi)

SORUYA CEVAP

Peygamber Efendimizin zamanında hanımı müslüman olmayanlar hanımını bıraktı. Beyi müslüman olmayanlar beyini bıraktı. Ayrıldılar. Bu zamanda inanmayanlar varsa ayrılsın ondan. Ama bir de vardır. İnanmıştır da ameli yoktur. Allah onun günahını eşinden sormaz. Ama inanmamışsa o zaman müslüman ile kafirin nikâhı helal değil.

İnsan namaz kılmazsa, oruç tutmazsa kafir olmaz. Ama namaza oruca inanmıyorsa kafir olur. Gusül yapmıyorsa çok korkunç Allah korusun.

Dünyada mutluluk beyi hanımı müslüman olması. Beyi hanımı amelli olması. Beyi hamını tarikatlı olması.

Kader yazgı ne ise olur ama, irade var. İrademizi kullanıp takdire razı olacağız. İradesini kullanarak müslüman olanla evlenilmeli. Peygamber Efendimiz bir evlilikte, hanımda dört şeye önem verirmiş. Nikah olabilmesi için :

1. Müslüman olması,                                                                                                                 

2. Asaletli olması,

3. Güzelliği (vücut arızası olmaması)                   

4. Zenginliği.

Şimdi tam tersini işliyorlar. En sondakini en başka düşünüyorlar.

Bunlar takdirdir. Mukadderattır ama irademiz var. Biraz say edeceğiz. İradeyi zorlamadan takdire havale edersek bu da batıl itikattır. Sağlam bir itikat değildir.

Kimini eyledi mesûd kimini eyledi mesdud

"Ene'l-Hak" söyledi Nemrud olub merdûd hatasından

Kiminin dünyada her istediğini verdi. Kiminin de kalplerini mühürledi. Tuttu onları da. Tutulmanın anlamı ne? Bir insan yol yürüyecek, bağlanmış. Bir iş görecek, bağlanmış. Yürüyemez. İşte tutuldular. Nemrut'ta tanrılık davasında bulundu.

Kimini eyledi makhûr kimini eyledi mâmûr

"Ene'l-Hak" söyledi Mansûr olup mesrûr atâsından

İtaat etmek. Zahirde âlimlere karşı Mansur hata işledi. Ene'l-Hak davasında bulundu. Halbuki itaat ettiği için mesrur oldu. Onun mesrûriyeti ahirette. Onun mesuliyeti dara asılmakta. Dara asılınca Peygamber Efendimizin sakalının teline asıldı. Peygamber Efendimizin nurlu nübüvvetinde yok oluyor. Boğulup gidiyor.

Kemal-i kudretin izhâr kılıp ol Hazreti Cebbâr

Kimini kıldı ehl-i nâr celâli iktizâsından

Bütün güçlüklerden bütün cabbarlardan cabbardır. Bize düşen inancımızı yaşamak. İnanmayanlara acıyalım. Ama akrabamızda inanmayan varsa hidayet dileyelim. Onlara hidayet istenir. İmanı var da ameli yok. Bunlar nasihat kabul ederler. Bunlara acımak lazım. Bunlara dua etmek lazım ki bunlar amele başlasınlar. Cenâb-ı Hakk tembellikten menetmiş insanları. Tembelliği isyan olarak görüyor.

"Doğuştan ölünceye kadar ilim öğrenin" buyuruyor Peygamber Efendimiz. Bu emir varsa, dünya işlerinde herşeyi öğrendikleri gibi ahiret için de amelleri öğrenmeli insanlar. Herkes alim olacak diye bir kaide yok. İşçi de olacak. Esnafta olacak. Ama ahiret için çalışmalı. Bilmediklerimizi öğrenmeli.

Bu dünyada eteğine sarılayım demek, bir evliyaullahı bilmektir, sevmektir. O'na sevgi ile bağlanmaktır. Cenab-ı Hakk öyle buyurmuyor mu? Bu dünyada eteğine sarılınca ahirette sorgu sual olmazmış. Eteğine sarılmaktan maksat, bir evliyaullaha manevî evlat olmaktır. Onun emirlerine tabi olup, onun boyası ile boyanmaktır. Dünyada kiminle beraber olursanız, ahirette de onunla beraber olursunuz. Dünyada kimi severseniz ahirette onunla berabersiniz. Cenab-ı Hakk velilere büyük ihsan vermiştir. Peygamberlerden sonra veliler gelir. Çok büyük yetkileri selahiyetleri var.

Peygamber Efendimiz üç defa şefaat edecekmiş.

Birinci şefaat: Kıyametin ilk başlangıcında Cenab-ı Hak'kın gadabı öyle şiddetli olacakmış ki Peygamberler bile "nefsim nefsim" deyecekler. Yetkilerini selahiyetlerini kullanamıyacaklar. Ulemanın açıklamasına göre böyle bu. Cenab-ı Hakk'ın gadabı teskin olacak Ondan sonra ümmetleri için dilemeye başlıyacaklar Peygamberler.

İkinci şefaat: Velilere yetki verilecek. Velilere yetki verilince de dünyada kim onları tanımışsa, kim onları sevmişse, onlar da kimleri evlat edinmişse ahirette onlara sorgusual olmaz. Ahirette bütün sorumlulukları velileredir.

Üçüncü şefaat: Peygamber Efendimiz günâhkar ümmetini Cenab-ı Hakk'a affettirecek.

Hayatı memâttır memâtı hayât

Yüz bin renk gösterir aslı bir nevat

Asla sözlerinden bulunmaz sebât

Memat: Ölüm        Nevat: Çekirdek

Hayatımı kurtaran O olmuştur. Evliyaullah bir müridi öldürür de diriltir de. Nasıl öldürür? Onu varlığından kurtarır. Onu hayatına ulaştırır. Müridin sualini rabıtası veriyor. Hatta bir tarikat var. Nakşinin koludur. Rabıtayı mevt veriyorlarmış. Bu da bir koldur. Bir hakikat var. Nasıl ki bizde Şeyh Efendimiz kaşlarımızın hizasında bir altın kürsü üzerinde oturuyor vs Rabıtayı hayaldir. Rabıtayı nakşi hayali elde etmek müridin hazmine göredir. Onu elde etmek bizim elimizde değildir. Ancak nakşi hayal bizim vasıtamızdır. Bir noksan işlememek için bir kusur yapmamak için. Gaflette olmamak için, terakki için. Nakşi hayal kafi geliyor. Nasıl ki bizde nakşi hayal var ise onlarda rabıtayı mevt (ölüm rabıtası) veriliyor. Nasıl birşeydir bu? Ben hastayım Ölüm döşeğinde yatıyorum. Son nefeslerimi yaşıyorum. Şeyh Efendim başımda üzerime okuyor. Öldüm Şeyh Efendim kemerimi bağladı. Beni selâmet yatağına yatırdı. Beni soydu. Her bir şeyimi yaptı. Beni tabuta koydu. Cenazemi kıldırdı. Aldı kabire götürdü. Şeyh Efendim üzerimi örttü. En sonra bana talkın verdi. Ben de yaptım. Kabirde kalktım oturdum. Baktım ki ben değilim Şeyh Efendim imiş. İşte bu da rabıtayı mevt. Nakşinin bir kolunda var. Demek ki bu dünyada eteğine sarılana ahirette sorgu sual olmazmış. Amenna ve saddakna. Eteğine sarılmak: Hakiki bir mürit olmaktır. Sevgi ve hizmette ona sarılmaktır. Evliyaullah'a merhem olmaktır. Sevmektir, sevilmektir. O zaman ne oluyor? Kabirde sorguyu suali kolay veriyor. Kıyamette de ona dehşetleri hiç göstermiyor. Ve de muhafaza ederek cennete dahil ediyor onu.

Bu konuda büyüklerin bir sohbeti vardır. Mübarek Şeyh Efendimiz buyurdu: "Piri Tagi Hazretlerinin bir müridi varmış. Bir gün nasıl olmuşsa, rabıtasında bir düşünce halinde şu gelmiş aklına: Acaba demiş "Seyda Hazretlerinin bu kadar müridi var. Kıyamet gününde hepsini bir araya nasıl toparlayacak? Nasıl muhafaza edecek? Nasıl müdafaa edecek?" demiş. Uyur uyanıklık durumda iken sanki ölmüş. Kıyamet kopmuş. Bütün insanlar kalkmış mahşer yerine gidiyorlar. Öyle izdiham ki, binbir ayak üzerinde. O sırada bakıyor ki Şeyh Efendisi Seyda Hazratleri sadece bunun elinden tutmuş dolandırıyor. Hesap yerlerini dolandırmış. Mizanını, sıratı hepsini geçirmiş. Cennete dahil etmiş. Cennete girince sormuş :

- "Seyda gurban dünya aleminde senin bunca müridin vardı. Bunlar ne oldu? Bunlar cehenneme mi gittiler ?" demiş. Mübarek o zaman yapmış? Evliyaullahın sırrı velâyeti vardır. Velâyetinden bir kutu çıkarmış. O kutuyu açmış. Açınca ne kadar müridi varsa, çıkmışlar cennetin köşelerine. İşte bak demiş:

- "Cenab-ı Hak'kın bize verdiği bu selahiyeti biz bugün için saklıyorduk."

Bu dünyada eteğine sarılana sorgusual olmazmış. Bizim büyüklerimiz duaları, emirleri bunu emrediyorlar.

Yarabbi Seydanın eteğinden elimizi kaydırma

Bizim büyüklerimiz, bu duaya çok kıymet vermişlerdir. Bu duayı bize tavsiye etmişlerdir.

Bu etekten elin kaymaması: Unutmamaktır. Bizde de rabıtayı nakşi hayal vardır. Ama derste de olabilir. Dersin haricinde de olabilir. İçerde, dışarda işimizde, ibadetimizde, zikrimizde, oturmamızda, yememizde, içmemizde daima şeyh efendimizi hayal edersek işte bu rabıtayı nakşi hayaldir. Unutmayınız. Unutmayınca etekten el kaymaz. Allah göstermesin etekten el kayması ne demektir. Yedi kat arşı alâdan düşmektir. Arşı alâdan düşen vücutta birşey kalmaz. Şafilerin lisanında seyda şeyh demektir.

Hakikat şehrinde bir güzel gördüm

Bir göreni göremedim ne çare

Sevdayı aşkından yanıp kül oldum

Bir bilen yok soramadım ne çare

Allah bu kelamların hakikatini bize anlamamızı kısmet etsin. Senin her nimetin rabıtanda. Salih Baba "Sebebi necatım Hazret-i Pirim" buyuruyor. Her nimetin rabıtayla olacağını ifade ediyor. Şeyh Efendisinin velâyet nurunu görmüş. Velâyet yüzünü görmüş. Bakıyor ki kimse bundan bihaber? Görememişler. Ama bir başka kelâmında da bizlere ikaz vardır? Ders vardır.

Salih gibi vardır çok ehl-i diller

Piri Sami bahçesinde bülbüller

Solmaz şuküfeler dikensiz güller

Hiçbir goncasında hâr bulamadım

Sami gibi sadık yar bulamadım

Bütün Salihlere ifade ediyor. Hakikat şehrinde bir güzel gördüm ama bir göreni göremedim. Ne çare? Evliyaullah'ın zahiri ile kalmayın. Mecazınızı hakikate götürün. Hayalden nakşe geçerseniz, Nakşî hayali, Nakşî Cemâl yaparsınız. O zaman hakikat şehrinde bir güzel görürsünüz. O zaman Evliyaullahın manevi yüzünü görmüş olursunuz. Demek ki evliyaullahın manevi yüzünü görememiş ki sonunda da:

Aç vuslat perdesini göster yüzünü

Çok ağladım gülemedim ne çare

Sen yüzündeki nikabı kaldır. Zahirden beni kurtar. Senin maneviyatın var. Zahirinle beni aldatma. O maneviyatını göster.

Bir zaman bekledim Leyla dağını.

Mecnun gibi bir zaman zahirde değil de derununda dağları beklemiş. Maneviyatında beklemiş.

Bir zaman bekledim gül budağını

Bülbül olmuşta beklemiş.

Bir zaman bekledim yâr otağını

Vasıl-ı yâr olamadım ne çare

Yar otağı: Dergah. Dergahta da bekledim. Bunu böyle demiş. Ama rumuzlu söylemiş. O rabıtayı Nakşi Cemâl olmuş. Bu sözleri ondan söyleyebiliyor. İlk anda Salih Babanın varlığını Piri Sami Hazretleri almış. Söyleyen tamamen Sami Hazretleri olmuş. Kelamda nasıl geçiyor ?

Bedensiz bir güzel gördüm efendim

İlikten damardan kandan içeru

Bedensiz güzel kimdir? Noksan sıfattan kurtulmuş, arınmış olan Cenab-ı Hakk'ın zatıdır. Cemâlidir. Zatına mahsus olan sıfatıdır. Bu bedensiz güzeli nerede görüyor? İlikten, damardan, kandan içerü. İlik, damar nerede var? Yine bir vücutta var. Senin benim vücudumda var. Ama Evliyaullahın vücudu farklı. Vücudu Hakk olmuş. Yani vücudu değişmiş. Anasır-ı zıddiyeti değişmiş. Değişince noksan sıfatları kemal sıfatlara dönmüş. Kemal sıfatlara dönünce Cenab-ı Hak'kın sıfatları onda tecelli etmiş.