"Yediğimiz içtiğimiz helâl olsun."

 22.10.1992

 

Allah muhabbetinizi artırsın. Allah arzunuza ulaştırsın. Allah ömür boyunca muhabbetinizi muhafaza etsin. Allah korktuklarınızdan emin etsin. Umduklarınıza nail etsin. Allah hulusunuzun, ihlasınızın barını, meyvasını yedirsin.

Ben de bir kulum. Bir günahkâr kulum. Miskin kulum. Âciz kulum. Acziyetimiz meydanda. Allah'a şükür. Çok şükür. Bin şükür. Nihayetsiz şükürler olsun. Hastalık da bir nimettir bizim için. Peygamber Efendimizin emri var: "Hasta olmayan vücutta hayır olmaz."

Firavun hiç hasta olmamış. Çok yaşamış dişi bile ağrımamış. Biz vücut sahibiyiz. Hasta olacağız. Meşakkat göreceğiz. Biz meşakkat göreceğiz ki Rabbımıza sığınalım. İnsanlarda nefis var. Rûh var. Nefis zâlîmdir. Nefis münkirdir. Nefis kâfirdir. Kâfir demek küfür işler.

Allah nefsimizi şeytana uydurmasın.

Kapısına varanlar olur irşâd

Bilir nefsi ile Rabbini olur şâd.

Mevlânâ da öyle demiş.

"Ne olursan ol. Gel"

İnsanlara seslenmiş. Gelin Allah'ı tanıyın. Gelin Allah'ı zikredin. İşte bu cemaat o cemaat. Allah'a şükür, Allah âhir akıbetimizi hayır getirsin. Allah bu muhabbetimizi muhafaza etsin. Allah bu nimetin münkiri etmesin. Nimetimizin kıymetini takdir edenlerden etsin. Elhamdulillahi Rabbil âlemin. Fatiha suresini namazlarda okuyoruz. Alemlerin Rabbi. Sade müslümanların Rabbi değil. Bize Allah'ın en büyük ihsanı inanç. İman cevherini kalbimize yerleştirmiş. Daha başka nimetimiz de var ki sevgili habibine ümmet etmiş. Hz. Ademin zamanından beri, bizi seçmiş. Çok kitaplar ve peygamberler gelmiş geçmiş. 124.000 peygamber gelmiş, geçmiş. Onlardan da seçmiş. Bizi sevgili Habibine ümmet etmiş. Kitabımız kitapların üstünüdür. Peygamberimiz Peygamberlerin üstünüdür. Bütün kitaplar, bütün peygamberler, bütün âlemler bizim Peygamberimiz için halk edildi. İşte biz onun ümmetiyiz. Bunun için şükredeceğiz ki Allah nimetimizi artırsın.

Hadis-i Şerif: "Benim ümmetimin en hayırlısı, eliyle diliyle insanları incitmeyendir. Benim ümmetimin en şerlisi de eliyle diliyle insanları incitendir."

Sözümüzle ve hareketimizle kimseyi incitmiyeceğiz ki ahlâkı güzel olalım. Peygamber Efendimize lâyık ümmet olamazsak, şefaatine mazhar olamayız.

Muhammed Beşir'i  amed

Ki oldur varisi Ahmed

Eder bizi makbul ümmet

Evliyaullahlar, veliler niye gelmişler? Halkı irşâda gelmişler. Bizi kötü ahlâklardan, kötü yollardan kurtarmak, güzel ahlâkı, doğru yolu göstermek için gelmişler. Zaten veliler olmasaydı, Cenâb-ı Hakk'a biz bir hak dava ederdik: "Yarabbi bize bir Peygamber gönder. Sana günah işlemeyelim. İsyan etmeyelim" derdik.

Peygamber Efendimiz: "el-ulemâ veresetü'l-enbiya" buyuruyor. "Âlimler, Peygamberlerin varisleridir." Bunlar meşâyihler, velilerdir. Onlar olmasaydı biz de bir hak sahibi olurduk. Onlar gönderildiğine göre hiçbir hak sahibi değiliz. Evliyaullah mürebbidir. Neyin mürebbisidir? Rûhun mürebbisi. Bir anne çocuğunu dünyaya getiriyor. Bir hizmet lâzım. İşte evliyaullahın görevi budur. Kim ki evliyaullaha inandı. Teslim olduysa, onun rûhu doğmuş bir çocuk gibidir.

Mekânım batn-ı hud oldu

Memâtım lâyemût oldu

Muhafız ankebut oldu

Men oldum gar-ı dervişân

Demek ki tasavvufta bunlar var. Nasıl ki Yunus Aleyhisselam'ı balık yuttu. 40 gün balığın karnında kaldı.

Bat: Karın,             Hud: Balık

Balığın karnı mekanım oldu diyor. Burada balıktan manâ bizim nefsi emmaremiz. Nefsimizi yutmuş. Rûhumuzu yutmuş. Bu nefs-i emmâreden kurtaran ne oluyor? Evliyaullah oluyor. Neyi kurtarıyor? Mümin kulu. Ona hizmet görüyor. İşte zâhirde biz onu ancak kendimize örnek edineceğiz. Zâhirde biz onu kendimize örnek edersek maneviyatta bizim rûhumuz bir hizmet görüyor. Bizim rûhumuzu her türlü tehlikeden koruyor. Evliyaullah velâyet sahibi. Bir velâyet kanadı vardır. Onu şöyle izah edelim:

Büyük bir kuş olur. Yüz tane civcivi kanadının altında besler. O kanadının altına almazsa o civcivlerin düşmanı çok; kedi, köpek götürebilir. Ama annesinden ayrılırsa götürebilir. Annesinden ayrılmazsa götüremez.

Mürşidinin kanadı altına gizlenmişsen zâhirde O'na tabi olacağız. Aksi halde annesinin altından çıkan civciv gibi kaparlar.

Cenâb-ı Hakk'ın dünyaya da çalışın diye emri var. İnsan yiyeceğini, giyeceğini, alacağını düşünecek. Ona da bir sınır var. Sınırı taşırmayacak. Nedir bu sınır: İbadetine mâni olacak bir işi yapmasın, ibâdetine mâni olacak bir yere gitmesin. İbadetine mani olacak bir şeyi düşünmesin. Ahiretine mâni olan bir işi yapmasın düşünmesin.

Ahirete mâni olan gıybet var ki, gıybet günah-ı kebâir. Birde malayani var ki o da kalbi karartır. Malayani nedir? Hep dünyayı konuşmak. İnsan dünyayı gerekince konuşacak. Helalinden, kolayından yapacağı işi ta başından düşünsün. Sonra yapsın. Dünyadaki bir geçim değil mi? İnsanın canı, bedeni sağ olduktan sonra insan aç kalır mı?

Dünyanın varlığı, vücut sağlığı, gönül hoşluğudur. İnsanın vücudu sağ olsun da rızkı gelir. Zengin olmayı niye düşünüyor ki. Zengin olanlar ne yapmışlar? Hani varlıklarını götürmüşler mi? Onlar götürmemişler. Eğer evladını düşünüyorsa evladını Allah'a teslim etsin. Bizim dedemizin, köyde yerleri varmış. Bağları varmış. İki takım evi varmış. Yeri varmış. Tarîkata hizmet görmüş. Meşâyih olduktan sonra bir tekke yaptırmış. Nasıl ki tekke yapılınca evler geldi yanına. İstanbul'da da böyle oldu. Orası bir site oldu. Daha da gelecekler.

İşte şehrin dışından bir tarla almış. Tekkeyi yaptırmış. Oraya su getirmiş mahalle olmuş orası. Oraya cami yaptırmış. Para bitmiş. Tarlayı satmış eklemiş, para bitmiş. Üzüm bağını satmış eklemiş, para bitmiş. Bir tarla daha satmış, yine bitmiş. İhvanlar demişler ki senin kaç tane oğlun var. Köyün yakınındaki üzüm bağını satma demişler. Mübarek onlara öyle bir celallenmiş ki "Siz mallarınızı evlatlarınıza teslim ediyorsunuz. Ben de Allah'a teslim ettim" demiş. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: "Ben bir kulumu aziz edersem, kimse zelil edemez."

"Ben bir kulumu varlıklı yaparsam, kimse onun varlığını elinden alamaz. Ben bir kulumu fakir yaparsam, ne kadar ne yapsanız zengin yapamazsınız." diyor. Buna inanmak lâzım.

Burada hepiniz bir sülâle sahibisiniz. Her sülâleden bir tane var, iki tane var. Sülâleler (30-40-50) nüfuslu. Bu sülâle üyeleri kimler: Kardeşlerimiz, amcalarımız, dedelerimiz, gelinler, torunlar. Peki bu ailelerden kaç tanesi gelmiş buraya. Öbürleri nerede. Öbürleri ne düşünüyorlar? Dünyayı düşünüyorlar. Hep dünyanın peşindeler. Babanın evlada olan hakkı şudur: Oğlumuz oldu mu? Ona güzel sünnete uygun bir isim koymak lâzım. (Aykut, maykut vs.) değil güzel bir isim koymak lâzım) Kur'ân'da veya hadislerde geçen isimlerden koymak lâzım. Ona islâmiyeti öğretmek lâzım. Ve baliğ oldu ise evlendirmek lâzım. Lâyıkı ile evlendirmek lâzım. Apartman koy. Çiftlik koy. Fabrika koy demiyor. Eğer senin, benim, onun evladına Allah varlık verecekse, hiçbir şey bırakmasak da Allah o varlığı verecek ona.

Bir atasözü vardır:

Deli oğlun var, nidersin malı.

Akıllı oğlun var, nidersin malı.

Deli olunca, mal olsa bile, akıl olmadığı için birden kaybeder malı. Akıllı oğlun varsa, onun da babasının malına ihtiyacı olmaz. Çünkü aklı var. Allah murad etmişse onun malı olur. Öyle ise bizim görevimiz nedir burada? İslâmiyeti öğret ona. Ahlâkı öğret. Bunu şimdi yapan az. Tersini işliyorlar. Allah bizi inananlardan halk etmiş. Bunun şükrünü edâ etmek lâzım. Dilin zekatı şükürdür. Çok şükür, bin şükür, milyon şükür, nihayetsiz şükürler olsun. Bu dilin zekatıdır.

Mevlânâ ne buyurmuş:

"Ben kul oldum. Kul oldum. Kul oldum."  Acziyet kulluğumu bildim. Boynumu eğdim. "Herkes hür olduğuna sevinir. Ben kul olduğuma sevinirim."

Burada kulluk nedir? Allah'a itaat. Burda hürlük nedir? Allah'a isyan. Akıllı olan hiçbir şeye iltifat etmez.

Döner çark-ı felek asla yorulmaz.

Sânî'in sun'una akıllar ermez.

Ârif olan bu dünyaya sarılmaz

Her kim sevdi ise eyledi berbat

Çark-ı felekten manâ dünyanın dönüşüdür. Burdaki dönüş üretim, tüketim. İnsanlar buğday tanesi gibi. Nasıl ki buğdayı tarlasına ekiyor adam. Sonra onu biçiyor. Değirmene götürüyor. Ögütüyor. Yemek pişirip yiyor. Yok olup gidiyor. İnsanlar da böyledir.

İsmiyle müsemmâ denî dünyadır

Su üzre kurulmuş taklid binadır

Bu bir mezraadır dar-ı fenâdır

Şarâbı kan olmuş gıdasıdır baş

Şarabı-kan: Bütün kanlar yere gidiyor. Ölenlerin.

Gıdası nedir? Bütün insanları yok ediyor. Başını yiyor.

Sânî'in sunu: Yaratıcının yarattığına da akıllar ermez.

Arif: Ayık, akıllı demek.

Akıllı olan bu dünyaya sarılmaz. Kim dünyayı sevdi ise, dünya onu berbat, pis etti. Pisin manası: İmansız götürür bizi. Dünyayı seven giyeceğini düşünüyor. Gezmesini düşünüyor. Ondan geri kalamıyor ki. Ama sözümüz bu cemaate değil. Belki bu cemaatin içinde de olabilir. Bugün buraya gelmiştir. Yarın da bir zevk yerine gider. Gitmesin o zevk yerine. O zevk yerine giderse ehl-i dünya olur. Cenneti kazanamaz.

Fenadan çek elin iste bekâyı

Bir el döndüremez iki dolabı.

Bir insan hem dünyayı hem âhireti sevemez. Zıddiyet vardır. Nasıl ki ışık yanan yerde karanlık olmaz. Onun için çok şükür edeceğiz. Nimetimizin kadrini bileceğiz. Nimetimizi artıracağız. Bunun için altı azayı koruyacağız. Gözümüzle yasaklara bakmayacağız. Dilimizle yasak olan şeyleri konuşmayacağız. Kulağımızı, elimizi, ayağımızı, kalbimizi yasaklardan muhafaza edeceğiz. O zaman imanımızın neticesine ulaşırız.

Hiç kuluna zulmeder mi Mevlâsı

Kulun çektiği kendi cezâsı.

Eğer Halik''ımız olmasa razı

Yaratmazdı cihânda  birimizi.

İnsanlar Allah'a isyan etmekle Allah bundan üzüntü duymuş olsaydı, haşa estağfurullah insanları yaratmazdı. Halketmezdi. Onun için sadece itaat etmek lâzım.

Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Biz insanların, boyuna, güzelliğine, zenginliğine, asaletine  bakmayız. Ancak kalplerine bakarız." İnsanlar birbirinin kalbini bilmez. Evliyaullah bilir o da aşikâr etmez. Tasavvuf ehlinde gurur, kibir olmaz. Tevazu vardır. Tevazu tarîkat ehlinin büyük amelidir.

Bütün kapanmış kapıları, kilitlenmiş kapıları tevazu açar. Tarîkatımızın büyük ameli tevazudur. Tarîkatımızda kemalat, takva olmaktır Havfdır. Mahviyet: Yokluk. Yokluktan mahviyete düşmüşse yetişmiş oldu. Kâmil, kemâl sahibi oldu.

Her gördüğünü Hızır bil, demek tevazu ehli ol demek.

Her geceyi Kadir bil.

Her geceyi Kadir gecesi gibi ihya et. İşte bizim her gece kıldığımız teheccüd namazımız çok makbul.

Fırsatı ganimet bil.

İnsanlar dünyayı gençlikte kazandığı gibi ahireti de gençlikte kazanıyor. İhtiyarlıkta kazanmak zor. Bu gençliğimizi hep dünyaya sarfetmeyelim.

Dünya bizi aldatır; bizi zarara uğratır. Cenâb-ı Hak: "Biz Kur'an'ı insanlara gönderdik. Biz Peygamberi insanlara gönderdik." buyuruyor. O halde Kur'ân'a ve Peygambere uymayanlar insan değil. Hayvan. Bu cesedin içinde bir sıfatın var senin. İç âlemi var insanların. Dışardan bakınca süslü, püslü çok güzel görünen o cesed. Şeriatsız ve tarîkatsız ise hayvan gibidir.

Kim nasıl sıfat kazanmışsa o sıfatla gidecek.

Ve sîka'llezîne keferû ilâ cehenneme zümerâ= O kâfirler, zümreler halinde cehenneme sürüldü.

Cennet zümresi, cehennem zümresi. Cennet vesikası verilirse; cennet hurileri çok ihtişamla, çok hürmetle, şerefle seni okşayarak, severekten cennete götürecekler.

Ama cehennem vesikası eline verildi ise ellerinde demirden çomaklarla vura vura cehenneme götürülecek. İşte bunlardan kurtulmak lâzım. Allah bizi insan halketmiş. İnsanlığımızı bilelim. Bunun için görevimizi yapalım. Görevimizi yapamazsak insanlığımız tamamlanmış değil.

Allah hepinizden razı olsun. Bugün sohbet olmasın diye çok ısrar ettiler. Olsun da görüşelim. Helallık alırız dedim. Hakkınızı helal edin. Gitmek var. Gelmemek var. Allah canımızı sağ ederse bir düzelme olursa biz de arada geliriz. Sağlık olursa Ramazan Bayramını İstanbul'da yaparız. Kurban Bayramını burda yaparız. Yapılacak bir işi tezden bitirmek istiyorum. Yaratılış bu. Bizim bu dolaşmamızı burada bütünleştirmemiz böyle yaptı. İki aydır dışardayız. İki ayı da geçti. Karadeniz Bölgesi, Doğu, Güney Anadolu, Akdeniz Bölgesi. Böyle dolandık geldik. Şekerimiz de çok yükselmiş, insulin iğnesi veriyorlar. Biz de İstanbul'a gitmeden kullanmayacağız.

Yiyelim, içelim ama Cenâb-ı Allah'ın bir emri var. Emri hududunda olsun. Emrin dışına çıkınca Mevlânâ'nın bir sözü vardır: "Herkes hür olunca sevinir. Ben kul olunca sevinirim." Günahı-sevabı, hayırı-şerri bilmeyen insan var ya. Affedersiniz çok affedersiniz. Yaylalarda otlamış. Derelerde su içmiş gibidir. Bilmem hangi senede (82-84) olabilir. Yine Ankara'dayım. Siyasal Bilgileri bitirmiş. Annesi, amcası var. Babası ölmüş. Bunlar müslümanlar. Asilzâdeler. Fakat oğulları orada tam manâsı ile solcu. Bir türlü dönmüyor. Annesi ağlıyor. Amcası da albaylıktan emekli olmuş. İsmini söylemeyelim. Amcası bir vesile ile "Kemal ben hastayım. İhtiyarım. Misafirlerim var. Gel de biraz yardım et" demiş. Geldi yemekleri, ikramları verdi. Sohbet oldu. Dinledi sohbeti. Sonraki gün bir başka eve gittik. Kendi arzusu ile geldi. Orda da başladı hizmet görmeye. Çayları getirdi. Meyvaları getirdi. Üçüncü  akşam başka bir yere yine geldi. Ders aldı. İhvan oldu. Sonra Erzincan'a gittim. Uzunca bir mektup yazmış. Mektubun şurasını hatırlıyorum. Diyor ki:

"Yıllardır kainatı aydınlatan bir güneşin karanlığında geziyordum. Aydınlık islâm aydınlığı. Güneş İslâm güneşiymiş. Bizim medeniyet, medeniyet diye sahip olduğumuz medeniyet ancak ehlileşmiş bir hayvan oluyor. Bu imiş" diyor. Yani demek istiyor ki: Bir insanın ibadeti, ameli olmazsa, hayvanların bir yabanisi var. Ormanlarda dağlarda gezer. İnsanlar için zararlı. Ama evde beslenenler zarar vermiyor. Demek ki medeniyet medeniyet diye sahiplendiğimiz medeniyette ehlileşmiş hayvan oluyor. Onun için Allah'a şükür, çok şükür. biz insan olmamız için Kitaba sahip olacağız. Peygamberimizin sünnetlerini işleyeceğiz. Zaten Allah'ın emri de böyle. Şimdiki âdetler, ananeler, usuller, yaşantılar Avrupa'dan gelmiş. Böyle yaşantı sahabede görülmemiştir. İnsanın yaşantısı böyle değil. Sebep ne? Peygamber Efendimiz buyuruyor: "Bütün hataların başı dünya sevgisi." Dünyayı seven her hatayı işler. Dünyayı sevmeyen hiç hata işlemez. Yiyeceğiz, içeceğiz kazanacağız. Ama yediğimiz, içtiğimiz helâl olsun. Yediğimizin içtiğimizin helâl olması için ibadetimiz olacak.

İnsan maneviyatını elde ederse büyük âlimdir. İnsanlık şerefine lâyık olursa "Legat haleknel insane fi ahseni takvîm" buyuruyor Cenâb-ı Allah. Dünyalardan, yerlerden, göklerden daha büyük varlık oluyor insan.

Onun için Cenâb-ı Hak bir Kudsî Hadisinde: "Ben yerlere göklere sığmam ama mümin kulumun, velî kulumun kalbine sığarım." buyuruyor. Veli olanda veli sıfatı vardır. Veli olmayanda ancak Allah'ın esmâ nuru vardır. Meselâ biz şimdi müridiz. Velâyet sahibi değiliz. Bizim emir hududunda esmâ zikrimiz var. Esmâ: Allah'ın isimleri, Allah'ın 1001 ismi var. Ama bizim esmâmız Lâfza-yı Celâl Allah'ın zatına, tek olan zatına mahsus olan bir isimdir bu. İşte onun nuru kalbimizde var. Allah'ı unuttuğumuz zaman o nur kalbimizden çıkıyor. Kaldık karanlıkta Allah'ı andığımız zaman nasıl ki karanlık gecede lamba yanar ışır. Kalbimiz de öyle oluyor. Allah'ı unuttuğumuz zaman kalbimizdeki ışık sönüyor. Buna ne diyoruz: Gaflet. Gaflette olan insan her hatayı işler. Allah'ı unutmazsa, Allah'ın esmâ nuru onda vardır. O da onu hatalardan korur. Biz bunu sadece günlük zikrimizle mi elde edeceğiz? Hayır. Ama bu da yaklaştırıyor. Allah'ı kalbinden kim unutmuyorsa o karanlıkta değil. Daima aydınlıkta. Hem de öyle bir aydınlıktaki altı cihetini görüyor. Altı cihet nedir? Ön, arka, sağ, sol, alt, üst. Ayık demek bu demek. Ârif demek bu demek. İşte bu da bizde olan gafleti atmak için amelsiz olmaz. Amelimiz olmazsa büsbütün karanlıktayız.

Hızır mürşid-i kâmildir o zulmet kalb-i cahildir.

Cevâhirler şeriattır özün kurtar cehâletten.

Hızır: Mürşid-i Kâmildir. Senin mürşidin senin Hızırındır. Cevahirlerde şeriattır. Zülmettekiler, câhildir.

Zamanın Hızrını iste semânın bedrini iste.

Bedir: Parlak, çok aydınlık bir semâ. Bir vardır ki: Bulutlarla kaplı semâ. Veya karanlık bir semâ. Onlar amelsiz ibadetsiz olan kişileri temsil ediyor. Ama bedir, semâ: Allah'ı hiç unutmayan kalbi temsil ediyor. Biz şimdi zifiri karanlık, siyah bulutlarla kaplanmış semayı yaşamıyoruz. Onlar Allah'ı, Peygamberi tanımayanlar içindir.

Biz o Bedir semâda da değiliz. Bedir semâda olmak için yerken Allah'ı unutmayacağız. İçerken Allah'ı unutmayacağız. Alırken Allah'ı unutmayacağız. Verirken Allah'ı unutmayacağız. 24 saat içerisinde bir nefes dahi Allah'ı unutmayacağız ki bedir semâda yaşayalım. Öyle ise biz şimdi parçalı bulutlu semâdayız. Onu büsbütün karanlık semâ yapmayalım. Aydınlatalım. Onu da ibadetimizle, fikrimizle, tarîkatın ve şeriatın şartları ile yapalım.

Bu son görüşmemiz oluyor. Bir ara gelebilirsek geliriz. Yoksa Kurban Bayramına geliriz. Hakkınızı helâl edin.

Allah'a ısmarladık. Cenâb-ı Hak sizi bize, bizi size unutturmasın. Burada bir menfaat yok. Allah için çalıştık. Allah için birbirimizi tanıdık. Allah için birbirimizi seviyoruz. Allah unutturmasın sizi bize, bizi size. Allah size bizi hayır dualarla yadetmeyi nasip etsin. Bizi de sizi hayır dualar yadetmeyi nasip etsin. Allah cennette cemalini nasip etsin. Dünyada âhirette korktuklarımızdan emin etsin. Allah bu muhabbetinizi ömür boyu muhafaza etsin. Muhabbetinizle yaşayasınız. Muhabbetinizle göçesiniz. Amin.