“Emanete hiyanet etmek münafıklıktır.”

      

        Bir gönülde kenz açılmaz

       Ta ki pürnûr olmadan

Kenz:

“Künt-ü Kenzin mahviyyen” emri fermanı var ki; “Ben bir gizli hazine idim. Aşikâr olmak için, cinleri insanları halkettim.”

Gizli hazine nerede âşikar oluyor? İnsanların kalbinde.

Zahirde altın gibi bir cismi yok ki. Altın gibi vücut değil ki, zahirde görünsün.

Ama Cenâb-ı Hak noksan sıfattan berî. Cenâb-ı Hak me-kandan münezzeh. Hiçbir mekana sığmaz. Hiçbir sıfata benzemez. O’na sıfat düşünülmez. Ona mekan düşünülmez. Ama “Ben mü’min kulumun kalbine sığarım” buyuruyor.

       Bir gönülde kenz açılmaz

       Ta ki pürnûr olmadan

Pürnûrdan mana: Temizlenmezse.

       Padişah konmaz saraya

       Hâne ma’mur olmadan

Padişahların oturduğu yere saray derler. Ama o saray padişaha mahsus. Orası o kadar temiz ki orada hiç kir-pas olmadığı gibi orada çok ziynet var. Orası, padişahın rahat edeceği şekilde hazırlanmış. Padişah her yerde olmaz. Her yere girmez. Bir sarayı var, orası onun için hazırlanmış. Burada padişahtan mana ALLAH'tır. Hâneden mana insanların kalbidir.

Pürnûr: Temizlenmekten mana, insanlar, kalbinden, ALLAH tan başka herşeyi çıkaracak. Çünkü ALLAH'tan başka ne varsa kalbinde, kalbi temiz değil. Herşeyi kalbinden çıkarsın ki, Padişah o saraya gelsin. Nefsani arzularınızın peşinde olmayın. Dünya muhabbeti gönlünüze girmesin, yiyin, için, alın, verin. Ama ALLAH'ın emri hududunda, helâlinden. Şeriatımıza, tarikatımıza uygun olsun. Buyuruyorlar ki:

“Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz.”

ALLAH'ın emri bu. Meşayihler de buyuruyor ki: “Ne yerseniz yiyiniz. Lokma helâl olacak. Ne içerseniz için, gafil yemeyin, gafil içmeyin. Gafil yerseniz, nefsinize yedirirsiniz. Ayık yerseniz, ruhunuza yedirirsiniz. Yenilen nimetin gıdası ayık yenilince ruha gider. Gafil yerseniz onun gıdası nefse olur.”

Bir talibe üç şart koşmuşlar:

Talip: Öğrenci gibi ders alan mürid.

Daima vücudu abdestli olması çok önemlidir. Şeriatimiz da da tarikatımızda da çok önemlidir. Abdest insana ma-nevî bir silahdır. Abdestli olan bir kimseyi şeytan kandıra-mazmış. Vesvese veremezmiş. Çünkü niçin? O her zaman ibadete, amele hazır. Her amel abdestli oluyor ya. Abdestsiz bir amel işlenmez. Abdestsiz Kur'an okunmaz, abdestsiz namaz kılınmaz. Özürsüz olan için.

Lokmada ihtiyat emrediyorlar. Lokmanız helâl olsun di-yorlar. Bu zamanda en çetini de bu. En müşkül işimiz de bu. En büyük mesele bu. Çünkü helâl lokma kalmadı. Ama ne yapalım? İbadet on cüz. Dokuzu helâl lokma. Nakşibendi E-fendimizin emri böyle. Yani sen ve ben yaşadığımız hayat sü-resince malî ve bedenî yapmış olduğumuz amellerin hepsinin on misli karşılığı helâl lokmamız. Şüpheli şeyleri yemeyin.

Bir de hıfz-ı nisbet. Muhabbetinizi muhafaza edin. Mu-habbet demek; Meşayih sevgisi, Resûlullah, ALLAH sevgisi. Bunlar değişmez.

Hakikaten, itimat edin. Biz ALLAH'ı ancak meşayihimizle hatırlıyoruz. Meşayihimizi unuttuğumuz zaman ALLAH'ı unutuyoruz.

Onun için hıfzı-nisbet. Burada iki anlam var. ALLAH'a olan sevginizi, Resûlullah'a olan sevginizi, meşayihinize olan sevginizi muhafaza edin, kimseye duyurmayın. Bilhas-sa cezbe sahipleri, hıfz-ı nisbet yapamıyorsunuz. Muhafaza etmezseniz terakki etmezsiniz. Bizim tarikatımız cezbe tari-katı. Cezbe ile de mürid terakki eder. Ama bir noktaya ka-dar. Ondan sonra cezbeden de geçecek.

Terakkimiz için:

Cezbe, şuğl-u batınî (istenmiyen düşünceleri atmak),

Zikir, fikir, şükür vardır.

Şükür: Nimetlerimize şükredeceğiz. En büyük nimetimiz müslüman olmamız. Sonra en büyük nimetimiz tarikatlı ol-mamız. En büyük nimetimiz meşayihimizi tanıdık. Nimete şükür olursa, nimet büyüyor. Nimete küfür olursa nimet gidiyor elinden. Nimetin münkiri oluyorsa, nimeti gidiyor elinden. Bilhassa nimetin münkiri olanlar kimler?

“Ben seviyorum” diyorsa nimetin münkiri oluyor.

“Kendileri sevdiriyorlar” diyenler, nimetinin şükrünü eda ediyorlar.

Nimetinin şükrünü eda etmek nedir? Her yaşantısı şe-riata, tarikata uyacak. Uymazsa eğer şükrünü eda etmiş ol-muyor. Şükrünü eda ederse nimeti büyür.

Nedir Nimet?

ALLAH sevgisi var mı, Tarikat sevgisi var mı, Meşayih sevgisi var mı? Budur nimetimiz. Fakat bu nimetimiz bü-yürse, sevip te göremediğimizi görürüz. Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Bilirse nimetini, büyütürüm, artırırım, yükseltirim. Bil-mezse elinden alırım” diyor.

Hıfz-ı nisbet:

Her azamızı bütün yasaklardan korumamız lazım. Mu-habbetimizi gizlemek lâzım. Tarikatı olmayanın yanında ta-rikattan bahsetmeyelim. Her organlarımızı ibadete yöneltmek lâzım. Cezbesi olmayanların yanında cezbeye dikkat edelim.

Bizim burada cezbeye itiraz edenler olmaz. Ama belki de olan da vardır, bilmeyerekten. Bilmeyerek dersek, niye gel-miş buraya? Tarikata inanmış gelmiş. Ama cezbeyi bilmi-yor. Tarikata inanıp gelenler, inandıkları için buraya gel-mişler. İnanmayanlar buraya gelmezler, o halde bu gelen cemaat cezbenin hak olduğunu kabul etsin. Cezbeyi inkar etmeyin. Çünkü cezbe irade dışı. Gayrı ihtiyarî oluyor.

Cezbe demek: Bir insan ceryana çarpıldığı zaman, o in-sanda bağırma, çağırma iradesi ile mi oluyor? Ceryanın ver-miş olduğu güç onda. O insandaki çırpınma, hareket, cer-yanın vermiş olduğu bir şey. Cezbe manevî ceryandır. O sev-gi kalbine sığmıyor, taşırıyor. Bu hâl Mevlâna’da da olmuş. Mevlâna'daki aşk ona neler söyletmiş. Ne hareketler yap-tırmış? O biçim büyük alime! Cezbe sahipleri cezbelerini mu-hafaza etsinler. Burada sohbet var, ALLAH'a şükür. Sohbetin nuruna akseden rabıta nurundan cezbe tecelli ediyor. Ama burada olabilir.

Tarikat sohbeti olmayan yerlerde yabancılar yanında cezbeyi muhafaza edin. Onlar cezbeyi inkâr ederlerse, cez-beyi inkâr küfürdür. Sizde sebep oluyorsunuz, günahına se-bep oluyorsunuz, yasaklığı budur.

Ayrıca, hıfz-ı nisbeti muhafaza edin ki, o sizde büyüsün, etmezseniz büyümez. Hani sen bir annesin. Çocuğuna ma-ma yediriyorsun, eğer fazla yedirirsen kusuyor. Anladın ki fazla geldi. Ne yaparsın! Kısarsın, azaltırsın. Şimdi siz de cezbenizi muhafaza etmezseniz kısarlar, alırlar. Çok seveyim derken, bu sefer sevemez insan. Cezbe terakki ettirir insanı. Çok zikir yapanla beraber gider. Hiç zikri yoktur. Ama cezbesi var. Onun kalbi hiç ALLAH'ı unutmuyor. Durum böyle iken, ister zikretsin ister zikretmesin. İster tesbih çeksin, ister çekmesin. Mühim olan ALLAH'ı unutmamaktır. Nakşibendi Efendimiz ne buyuruyor?

       Bil şeriat emr ü nehyi bilmek imiş ey gönül

       Hem tarikat rah-ı Hakk’a gelmek imiş ey gönül

       Marifet Hak ile meşgul olmak imiş ey gönül

Halbuki marifetullah en son. Şeriat, tarikat, hakikat, Ma-rifet son. Marifetullah ne imiş insanlarda? Kalbini ALLAH ile meşgul etmek.

ALLAH ile meşgul etmek demek?

Sadece namaz kılarken değil. Tesbih çekerken değil. Kur'ân okurken, sohbet, vaaz dinlerken değil. Ya hasta ol-duğu zamanda, işi olduğu zamanda, meşgul olduğu zaman-da, yattığın, uyuduğun zamanda, teneffüs ettiğin nefeste, alırken ALLAH, verirken ALLAH. Ama cezbeden de geçecek insan. Nasıl ki amelinden geçmezse ameli mani oluyor perde oluyor. Cezbe sahibi de böyle kaybeder. Mahalli var. Eğer cezbeden geçmezse orada kalır.

Şuğul-u batın da miktar böyledir. İstemediği düşünceleri atacağım, kalbimden çıkaracağım diye kişi cihad yapar. Eğer şuğul olmazsa cihad yapamaz. Cihad yapmayınca da terakkisi olmaz.

Bazıları söylüyorlar:

-“Derse oturuyorum uykum geliyor.”

Yat uyu. Sonra dersini yap.

-“Yine uykum geliyor.” diyorlar. Öyle ise sendeki hâldir, uyku değil. Senin elinde değil, istemeyerek gelir. Uykulu olarak dersini yap. Ama ne kadar çektin. Nasıl oldu. Bir tahminin var. O dersi normal yapmış olsaydın kaç dakikada yapıyordun? Diyelim yirmi dakika, yine o yirmi dakikada uykulu, uykulu, bayıla, serile o dersi yap. İster tam olsun. İster eksik olsun. Tamam. Böyle böyle bu hâl senden geçecek, sen dersi terk ederek bu hali söküp atamazsın ki. O sende bir tembellik, bir hastalık meydana getirir. ALLAH korusun. Niçin 24 saati yirmidört kabul etmişler. İşin varsa işini yap. Uykun varsa uyu. Ama dersini yap. Namazını kıl. Bakın burada gençler var. Dünya gençlerin peşindedir. Gençlere kancasını takmıştır. İhtiyarları bırakmıştır. Ama mühim olan dünya bizi bırakmadan, biz dünyayı bırakalım. Fırsatı kaçırmış oluruz. Gençliğimizi zayi etmiş oluruz. “Fazla kazanayım. Fazla yiyeyim” diyerek ibadetini bırakıyorsan, sen oldun dünyanın kölesi.

Ticaretinizi yapın. Kimseye muhtaç olmayın. İbadetinizi yapın. Dünya sizi aldatmasın. Eğer ibadetinizi yapmazsanız dünya sizi aldatır. Dünya çok kalleştir.

Ruh-i revanî

Ruh-i nuranî

Ruh-i Sultanî

       Hevayi hevesten ayık olmadım

       Asla bir amele faik olmadım

       Esrar-ı pirime lâyık olmadım

Pirimizin esrarına layık olalım. Bunun için bütün havayî arzuları gönlümüzden çıkaralım.

       Bir yerdeki gül yoktur gülşâneye varmam

       Hem sohbet-i pir olmadığı hâneye varmam

       Aşk ehlinin ahvalini pervâneye sormam

Bülbül nasıl gül olmayan bahçeye gitmezse, ben de piri-min sohbetinin olmadığı hâneye gitmem. Aşk ehlindeki ah-vali de pervaneye sormam. Pervane kendisini ateşe atıp yakıyorsa, aşk ehlinde de öyle bir hâl var.

İnsanların gönlünde 79 ahlak-ı zemime var ya, onlar da birer kelebektir. Onları yakan, yok eden aşktır. ALLAH aşkı-dır. Onun için dikkat edin. Aşkınızı muhafaza edin. ALLAH aşkınızı muhabbetinizi muhafaza etsin. Aşkınızı muhabbetinizi artırsın, eksiltmesin. Ömür boyunca aşkınızla muhabbetinizle yaşayasınız. Aşkınızla muhabbetinizle dünyadan göçesiniz. Burada irademiz var. İrademizi kullanacağız. Ni-ye kullanacağız? Hani bir insana bir şey emanet bırakılır. O insan o emaneti muhafaza ederse, sadıktır. İyi insandır. Et-mezse kâziptir. İyi bir insan değildir. ALLAH'ın emri de öyledir.

Peygamber Efendimiz buyurmuş:

Münâfıkın üç alametinden birisi:

Emanete hiyanetlik etmek. Emaneti muhafaza etmemek. Kıymetini bilmez.

Zaten başka bir emirde Cenâb-ı Hak:

“Ben kuluma vermiş olduğum nimetin, kulum kıymetini bilirse, nimetini artırırım, büyütürüm, yükseltirim. Bilmezse elinden alırım.”

       Bil emanettir muhabbet sana Mevlå’dan gelir

       Doğru mecnun oldun ise bil ki Leylâ'dan gelir

Burada “mevlâ” efendim demektir. Bir tane Leylâ, bir tane Mecnun gelip geçmiştir. Ama tasavvuf ehlinde, mecnunlar çoktur. Sayısız... Sevmek elimizde değil. Sevmek ALLAH'ın ihsanıdır. Cenâb-ı Hak, Resûlu vasıtası ile, meşa-yihi vasıtası ile veriyor. Ama bu sevgiyi muhafaza edeceğiz.

O zaman Cenâb-ı Hak Cemâlini gösterecek. Ama aşıkla-rına gösterecek. Haktır.

ALLAH hepinizin imanını, amelini muhafaza etsin.

       Mürşitler benzer güle

       Müritler benzer bülbüle

       Sev Hakkı seven ile