Bu mektubu Molla ishak Efendi ve Abdulhakim Efendl'ye sarık sarmaları hususunda yazmıştır.

Bil ki, yüce Nakşibendî tarikatı ihlâs üzerine bina edilmiştir. İhlas hidayetin -dünya, evliya ve kutublarla dolu olsa da- Rabbi'nin ikramıyla şeyhin eliyle olduğunu bilinendir. Bu da İhlasın en aşağı mertebesidir. Ebedi hayat ve fuyuzat-ı ilâhi onun vesilesi ile elde edildiği için şeyhin muhabbeti, anne, baba, evlad ve can muhabbetinden üstün olmalıdır. Teslimiyet ise ölünün, ölü yıkayıcısının elinde olduğu gibi (müridin) şeyhin elinde olmasıdır. Bunların yanında bir takım işlerden de sakınmak gerekir. Şöyle ki;

1- Bidatlardan sakınmak: Bidatlar cehr-i zikirler gibi tarikat bidati olur. Mevlana Maksud Ali el-Halhalî "Bukencine Cevahir" adlı eserinde mürid iki şeyle tarikatten reddedilir, demiştir:

Cehr-i zikir

Şeyhi vefat etmedikçe şeyhini red etmesi ile.

Mevlana Seyyid Taha (k.s) cehr-i zikirden şunları

istisna etmiştir: Namazlardan sonra lailâhe illallâh demek, ölüye telkin okumak ve aksırana yerhe- mukellah demek.

Gavsu'l Azam'ın halifesi Mevlana Halid (k.s) dağın tepesine çıkma anında Allahu ekber demenin, dağdan vadiye inme esnasında da Subhanallah demenin, cehr-i zikirden istisna edildiğini nakletmiştir.

Ramazanda yapılan meşhur salavatlar, dua ederken çokça yapılan sesli zikirler, halvet, seferde iki namaz arasında cem yapmak, şeyhi varken şeyh seyahatine çıkmak, şeyhlerin bir yerden çıkış anında veya köylere giriş anında salavat getirmek, bayram günleri ve teşrik tekbirleri dışında sesli tekbirler getirmek, raks ve sema yapmak, isteyerek vecde gelmek, insanların önünde hatme duasını okumak, insanların önünde teveccüh yapmak ve yalnız yemek yemek, bütün bunların hepsi tarikat bidati olarak kabul edilmektedir.

Bidatların ister hasene ister kabiha olsun şer'i bidat olan bölümü vardır. Şer'i bidatlar, hakkında ayet, ic- ma ve kıyas bulunmayan hususlarda söz konusudur.

Kişinin kendini ehl-i şeriat, ilmi ile amil, abid, akıllı ve hatta ilmi olmayan cahil kimselerin sıfatlarından uzak olduğunu görmesi yasaklanmıştır. Ancak bütün hasletlerin şeyhin himmeti ile olduğunu bilmesi gerekir.

Edebin güzel olmaması. Çünkü bu varlık duygusunun sebeplerindendir.

Kişinin kendi nefsini beğenmesi. Ubeydullah Ahrar (k.s) şöyle buyurmuştur: "Kim tarikatta kendi nefsinin hayvanattan daha iyi olduğunu görür de bu hal ona zarar vermezse, o hal istidraçtır."

Şeyhin emri olmayan zikir ve amel ile meşgul olmak.

Zikri sohbetten daha hayırlı görmek.

Şu edeplere de uymak gerekir:

a- Şeyhin huzurunda ve gıyabında edepli olmak. Nitekim Mevlana Cami (k.s) şöyle buyuruyor: "Şeyhin yanında ancak şeyhe cevap vermek maksadı ile konuşmalı. Onun yanında yüzü sağa sola çevirme- meli, eldeki teşbih ve yüzük ile oynamamalı."

b- Farzlar dışında şeyhin huzurunda namaz kılmamak, ancak onun izni ve onunla beraber kılın- abilir.

c- Sohbette müridin kalbinin şeyhinden başkası ile meşgul olmaması. Bu mühimdir. Çünkü kalb o anda isteyici gibidir. Kalb gafil olduğu zaman şeyhi kutub da olsa ona ilâhi feyz gelmez.

d- Şeyhin makamına oturmamak, ibriği ile abdest almamak, onun kabından yememek, içmemek, abdest alırken onun yukarısında akan sudan abdest almamak, aralarında kısa mesafede olsa ayağını şeyhin tarafına uzatmamak, sırtı şeyhe döndürmemek, sesini şeyhin sesinden fazla yükseltmemek, şeyhin tarafına tükürmemek.

Mevlana Celaleddini Rumî (k.s) buyuruyor: "Edepten mahrum olan Rabbin lütfundan da mahrumdur.

e- Şeyh'ten sadır olan her şeyin -kendi düşüncesine göre şer olsa da- hayır olduğunu görmek. Şeyhinin onun halini yakinen haberdar olduğunu düşünmesi, şeyhe halini söylemesi ve kendi ilmi ile yetin- memesi gerekir.

f- Cuma ve cemaate devam etmek, g- Büyük rükün olan teheccüd namazı kılmak, i- Akşam ile yatsı arasını rabıta ile iki tulü' vakti arasını zikirle ihya etmek.

h- Müekked sünnetlere, kuşluk ve vitir namazına devam etmek.

k- Şeyhin emrettiklerini, yapılması gereken şeyler, nehyettiklerini yapılmaması gereken hususlar olduğunu bilmek, h. 1294 25. MEKTUP

Bu mektubu Seyyid Ubeydullah'ın halifesi Molla Abdussamed'e göndermiştir. Mektup Molla Abdus- samed'in (r.a) Nehri'ye gitme isteğini bildirmesi için gönderdiği mektuba cevabtır.

Allah'ın ismi ile başlarım. "Yerdekiler ve gökteki- ler, herşey O'nu teşbih eder." (isra, 44) Salat ve selam Allah'ın Nebisi Hz. Muhammed'e (s.a.v), aline ve ashabına olsun.

Bu dergahın hizmetçisinden, Nakşibendî halifesi sevgili, sadık Molla Abdussamed Efendiye. Muhabbet kokan çok değerli mektubunuz bize ulaştı. Hamd ve şükrü ikram eden; ye'si, reca ve ümit ile değiştiren Allah'dır. lakin bu mektup yüce kapıda zuhur eden acaıb işlerin bazısını haber vermektedir. O yüce zatın yanında malumdur ki; Gavsu'l Azam'ın (k.s) ağlıları kendisine uymakta ve bağlılıklarında de- amlıdırlar; fakat tanınmış hocalardan Seyyid Ubey- dullah-ı Sanî'yi zamanın meşayıhlerinin en büyüğü saydılar. O'na sevgide bağlı ve hizmetinde köle gibiydiler. Nefisleri ile ona uydular. O'nu kendileri için şeyh gördü-ler. Halbuki şeyhlerinin feyz ve keremli olması Gavsu'l Azam'dan gelmektedir. Aynı zamanda bu durum, sadık halife ve kendisine saygılı Salih Molla Nur Muhammed Emin'in bu hizmetkara sebep olmasından gelmektedir. Sonra zat-ı şerifiniz bu hizmetçi ile Seyyid Ubeyduilah arasında vasıta oldu. Bana onun bir mektubunu verdiniz.

İsmi Aziz olan vekil hatme ve teveccühlere girdi, nefsi kendisine tabi olduğundan kendisinde değişme meydana geldi.

Bundan sonra söylenenler söylendi (dedi kodu yapıldı). Ayrılık, fitne ve düşmanlık ortaya çıktı. Bu hizmetkar ve arkadaşları için harama baktığı, halvet ve zinayı helal saydığı söylendi. Öyle ki bu durumun onun yüce eşiği yanında zikredilmesi -Subhanellah- ne acaib bir iştir. Bu durum karşısında hayrete düştük. Neticeyi Allah'a tevekkülde bulduk. O bize yeter ve O ne güzel vekildir.

Kardeşim, biz önceki zamanlarda nasıl isek öyleyiz. Şayet, Gavsu'l Azam'ı (k.s) terkediniz, derseniz, bu hiç olmayacak şeylerdendir.

Bize, geliniz ve yüce eşiğe intisab ediniz, derseniz, biz de gördüğün şeriata muhalif şeyleri ve bidat- ları terketmeyi bize emretsin, biz de onlardan tövbe edelim, deriz.

Şayet, dergahı ziyaretle şereflenmeniz uygun olandır, derseniz, bu dergah ucub ve riya için gelmeye uygun değildir. Bilakis oraya muhabbet ve cezbeyle gelmek uygun düşer. Bu durumda Gavsu'l

Azam (k.s) ve yüce etba'ı hakkında duyduğu şeylerden bu hizmetçinin ruhu her gün incitilirken, nasıl olur da kalb cezbeyle inşirah bulur. Bu sözleri söyleyenler irşad dairesinin kutbu Seyyid Taha'dan (k.s) haya etmezler mi? Halifesine nasıl kötü lakab takarlar? Bununla beraber Seyyid Ubeydullah'ın bizden batinen (manevi) muhabbeti kesmediği hususunda şüphemiz yoktur. Çünkü muhabbet, cezbe her gün artmaktadır. Bu hizmetçinin kalbindeki engelleri kaldırmak henüz vaki olmamıştır. Çünkü nifak bu za-manda çoktur.

Muhalif olanlar her zaman Gavs'ın, bu hizmetçiye olan geniş lutfunu görüyorlar. Hasedlerinden O'na yapacaklarını yapıyorlar. Bu olay Allah'a bırakılmıştır. Mahşer günü gerçek açığa çıkacaktır.

Şahid olarak Allah yeter ve selam hidayete tabi olanlara ve Hz. Mustafa'nın (s.a.v) şeriatına sıkı sıkıya bağlı olanların üzerine olsun.