Muhammed Ziyauddin (k.s.) Tarafından Sâmî (k.s.) Hazretleri'ne Gönderilmiştir.

Şeyhinin (k.s.) vefatı münasebetiyle başsağlığı dileyen Şeyhin Halifesi Şeyh Muhammed Sâınî Efendi El-Erzincanî (k.s.)'ye göndermiştir. Mektupta, hayatta ve sonrasında, bütün kâmil şeyhlerin bilmesi gereken, musibetler ve kalplerin kırıldığı zamanlarda metin olmak ve daha fazla çalışmak gerektiği, müridlerin evrad mertebelerinin ulaşabileceği son mertebe ki; celâl ve cemâl'a ulaşmış bir nıürid yaratır. Namazda Râbıta'nın nasıl olacağına dair beyanlar bulunmaktadır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Âlemlerin Rabbi olan Allah'a (cc.) hamdu senalar olsun ve Muhammed (s.a.v.)'e, Ehli Beyti ve sahabelerinin hepsine salat ve selâm olsun;

Daha sonra,

Allah (c.c.)'ın cemâl ile nurlanan ve kemâli ile kemâle eren büyük üstad kemâl sahibi ve bilge kutbun pak ruhunun öbür âleme intikal etmesi, üzerimize çöken büyük bir musibet olmuştur. Bizler onun yokluğuna alışmaya çalışırken ve ciğerlerimiz ayrılık hasreti ile yanıp kavrulurken, değerli mektubunuz ulaştı. Doğru lisanı hal ile içerdiği üzüntü ve gönül sıkıntısını, cinan ravzasına, ilâhî feyiz kaynağı olan Üstadı Azamın yüce makamına arz eyledik.

Birincisi,

Belirttiğiniz tefrika ise, her ne kadar Büyük Üstadın görüntüsünün yokluğu tefrikayı gerektirse bile, daha çok muhabbeti, çalışmayı ve dayanışmayı giderek artmasını gerektirmektedir. Zira onun kutsal ruhu beden kabuğunu terk etmiş olsa bile, kalan güzel hasletleri günden güne güçlenmekte, bilgisi, himmeti ve bereketi artmaktadır. Bizler bunun işaretlerini ve izlerini görmekteyiz. Yine tefrikada toplanmaya karşı, bu gibi büyük musibet zamanında gönüllerin birleşmesiyle sağlanacak dayanışma çok önemli ve gereklidir. 

Musibet zamanlarında Allah (c.c.)'ın sonsuz sabır denizinin feyizlerinden istifade ederek kırılan kalpler için daha çok evrad, zikir ve diğer işleri yapmak gerekmektedir. Bu tür büyük musibetlerde Cenâb-i Hakka yakınlaşmak gerekir ki; bundan daha büyük musibet olamaz. Zira Allah (c.c.)'tan uzaklaşmaya yol açan belaya (ibtila) fitne denir, musibet değil. Cenâb-i Hak'tan, bu belayı bizim için fitne değil musibet eylemesini ve kulluk kapısına yaklaştırmasını niyaz ederiz. 

Hallerin başında uzun süre Üstadı Azam'in (k.s.) Efendinin Allah (c.c.)'ın rahmetine kavuşana kadar evrad ve zikir yapılmasını emretmedi. O zaman bana dedi ki; şimdi evrad ve zikir zamanı geldi, zira gönül (kalp) kırılması ilâhî bağları zayıflatabilir. Üstadı Azam (k.s.)'in. ölüm hastalığı zamanında göz kamaştırıcı kerametler ve işaretler sayılmayacak kadar çoktu. İnşallah yazmakta olduğumuz Tebşir nüshasını tamamladığımızda size de bir nüsha göndereceğiz.

İkincisi;

Şu anda yanımıza gelmeniz uygun değildir. Ancak geçen yıl mevsiminde daha önemli ve gerekli idi.

Üçüncüsü;

İsminizin Muhammed Sâmî (k.s.) olması, nisbetinizi ve meveddetinizi (içtenliğinizi) günden güne artırmaktadır. Eskiden olduğu gibi ihtiyaca göre mektuplar ve bilgiler göndermelisiniz. Ve cevaplarında Üstadı Azam (k.s.) şevk ve muhabbetle dolu mektubunuza cevap konusunda; keramet yolu ve gayıptan seçmelerle dedi ki; şimdi zamanı değil, daha sonra ortaya çıkacak (daha sonra yazalım). Bir süre sonra tarafınızdan gelen Molla Süleyman El Tekmani (k.s.) tarafınızdan müjde getirerek şimdiye kadar Erzincan bahçelerinde olduklarını ve büyük şevkle memlekete (belde) daha yeni döndüklerini bildirdi. 

Kendileri (k.s.) mektuplara cevap vermeye özen gösterirdi. Ancak bu sefer size karşı olan sevgisinden dolayı ve kerametli sadatlar yirmi bir bine ulaşan müridlerin evradlarını ziyaret ederlerken, sizi aczi ve hastalığı ile sıkmak istemediğinden dolayı geciktirmiştir. Mustafa Efendi'nin verdiği müjde üzerine, Üstadı Azam diyor ki; mürid cemâlsiz ve celâlsiz olamaz. 

Önce celâlini gösteren mütemadiyen husulden önce cemâli gelir. Gönülde, Râbıta'dan cezbeyi elde edemez. Husuldan sonra cezbe oluşur. Bu oluştuktan sonra bütün kemâller ve tebşirler hâsıl olur ki; böylesine büyük bir makamı elde etmek büyük bir nimettir. Uykusunda gördüğü iki hisardan biri, Üstadı Azam'in rahmeti, diğeri ise Cenâb-ı Rabb'da saklı incizab (ona doğru yöneliş)tir. Deneme amacıyla hisardan çıkma iradesi ise, Alaaddin El-Attar (k.s.) Hazretlerinin, ilâhîlerinde (Müveşşehat) bu yüce grup, istenenler ve sevilenler olduklarından denenmezler, yolundaki sözlerine aykırı olsa bile. Daha sonra Allah (c.c.)'a hamd olsun vefatından önce, endişe çemberinden çıkmanın mümkün olmadığı ve uzaklığının tehlikeli olmadığını anladı (kendisine göründü). 

Hasıl olan ise, Rabıta ile zikrin birleştirilmesinden doğan güzel ve yüksek makamdır. Ancak hitabî (sözlü) zikir, şeytanî tevessüllere maruz kalabileceğinden dolayı rabıta ile birlikte olamıyor ve sonra görebildiği kadarıyla yok oluş yoluyla zikirle meşgul oluyordu. Üstad, tahayyüle geçse bile önce zikir ediyor ve sonra namazda rabıta yapıyordu. Ancak Üstadı Azam, Hace-i Ahrar'ın, Rabıtada, Subhanehu ve Teâlâ'nın "ve Künu meassadikîn ve kaynune" isnadını inceledikten sonra namazda yemin ve kusur canibinden tahayyül emrinden, bu zor yolun insibağ (boyanma) ekseni üzerinde dönmesinden dolayı konuyu şu ana kadar bize bildirmemiştir. 

Üstadı Azam bundan şevk ve lezzet bulmadığı için sizin rabıta ve muhabbette şevk ve lezzet yoktu. Ancak, Üstadı Azamın mübarek diliyle söylediği gibi inşallah bundan sonra her yerde sonsuz şevk, lezzet ve muhabbet olacaktır. Vicdanlarımızı hakikatlere yöneltecek izleri görebileceğimiz müjdesiyle, Allah'ın (c.c.) selâmı sizin, yanınızdakilerin ve Muhammed Mustafa (s.a.v.) şeriatını izleyenlerin üzerine olsun ve âlemlerin Rabbena hamd ve senalar olsun.