Erzurumlu Adnan Efendi (Doğum 1867 - Ölüm?)

Bu kitabın hazırlanmasında Adnan Efendi'nin büyük bir rolü vardı. Adnan Efendi Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri'nin tarikatına girmiş ve Sâmî (k.s.) Hazretleri'nin sohbetlerini kaleme almıştır. Muhtemelen Salih Baba Divanını kaleme alan da Adnan Efendidir. Adnan Efendi Sâmî (k.s.) Hazretleri'nin sohbetlerini kaleme alırken kendinden de bahsetmiştir. Kendinden bahsettiği bölümü aynen aktarıyoruz.

Erzurum civarında Türkmen Erzurum'a 11 saat mesafede bulunan Kisha adındaki gönül okşayan (Güze) geçmişler. Salihlerden olmakla tanınmış Efe Hoca zade diye bilinen ailenin evlâdındanım. Adı gelen köyde Ali Efendiyle, Efe Hoca adıyla şöhret bulmuş bir âlim nam salmıştır. Onun oğlu âlim nam salmıştır. Onun oğlu âlimlerden Davut Efendi dedemin pederidir. Bu zâtın ilim sahibi hanımlardan Zehra Hanım namındaki eşinden Sahabettin, Muhittin ve Ahmet adlı üç evlâdı olup Şerafettin Efendi babasının babasıdır. Bu Şehabettin Efendi'nin Münevver Hanım adlı hanımından Hasan, Hüseyin ve Haşim, diğer hanımı Esma hanımdan da Dursun ve Halit adlarında toplam 5 oğlu olup, bunlardan Hüseyin Ağa benim babamdır. Babam Rusya üzerine açılan savaşta ihtiyat askeri olarak silah altına alınıp Anadolu Osmanlı Ordusu'nun öncü sınıfının 4. alayının 2. taburunun 3. bölüğü asteğmenliğine getirilip, sonra tayin olmuştur. Kars'ın ihtilası sırasında Rus askerleri tarafından esir edilip sonra serbest bırakılmıştır. Daha sonra köye dönen babam, tarikat ehli Halil Ağa'nın oğlu Ahmet Ağa'nın kızı Fatma Hanımı nikâh etmiştir. Bu hanımdan Ali ve Adnan adında (bu sohbetleri kaleme alan zât) iki oğlu olmuştur.

Adnan Efendi ailesini, böyle anlatmaktadır. Kendisi ilim başlangıcını köyünde Molla Ahmet, Yusuf Efendi ve Halit Efendi adlarındaki hocalardan temin ettim. Rumi 1295 senesinde Erzincan'a gelerek Halil Ağa Cami Medresesinde Rüştü Efendi'den Kuran öğrendim. Mustafa Efendimden de sarf ve okuma usulleri okuma tahsiline başladım. Ayrıca meşhur hattat Mustafa Hilmi Efendi'den de hat dersi alarak sülüs ve nesih hatlarında icazet aldım. Gene Hacı Süleyman Efendi adlı birinden de nice dersler aldım

1882 yılında Erzincan Askeri Rüştiyesine (ortaokul) devam edip, tahsilimi bitirdikten sonra 1885 senesinde diplomamı alarak 4. Osmanlı Ordusuna devamlı memur olarak kabul edildim

Tedrici olarak 1200 kuruş maaş ve rütbesine kavuştum.


 Erzurumlu Adnan Efendi (Doğum 1867 - Ölüm?)

Altın Silsileden Şeyh Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri'nin dergâhına 1889 yılında bağlanmak şerefine kavuştum. Kendilerini 1885 tarihinde bir anlık görmekle şereflendim. İkinci bir defa olarak da 1307 tarihinde görmekle gözlerim aydınlanarak derhal hallerine inanıp teslim olarak mübarek tarikatlarına girerek bahtiyar oldum. 1884 tarihinde bir cuma günü çarşıda bir saraç dükkânında oturuyordum. Baktım ki yukarıdan siyaha çalan, ibadet için yapılan cübbeli, mübarek nurlu yüzü mükemmel aşk ve muhabbet eseri olarak balmumu renginde, sarı; fakat güler yüzlü ve nuranî bir mübarek zât geliyor. Dükkân sahibine "Bu zât kimdir?" diye sordum. Dedi ki, "Tagi (k.s.) Hazretleri'nin halifesidir. Hınıs'tan yeni gelmiştir.

İşte o vakte kadar ne kendilerini görmüş idim ne de ismi şeriflerini işitmiştim. Bundan bir müddet sonra nisbet ve kemâlâtının nurlarını, ışıklarını etrafa yaymaya başladı. Birtakım kalbi ölmüş kimseler, o kemâlâtın kudsi pırıltılarının ışıklarını yok etmeye kalkıştılar. Birçok inkarcılar türedi. "Müridleri deliriyormuş'" gibi halkı bu mübareğe bağlanmaktan ürkütecek sözler söylemeye başladılar. Ancak başarılı olamadılar.

Adnan Efendi tarikata girişini ise şöyle anlatmaktadır:

Bir gün kalemde (dairede) salih arkadaşlarımızdan biri dedi ki; "Sen niçin tarikata girmiyorsun? Tarikat senin için

münasiptir." Dedim ki; "Birader Hanifılik... yeterli değil midir?" Böyle deyince o zât sustu. 1889 yılında bir başka arkadaş bana dedi ki; '"Şeyh Efendi Mesnevi-i Şeriften vaaz ediyormuş. Gidip dinleyelim." Dedim ki; "Pekâlâ gidelim." "Gittik ki, mübarek dergâhın mescidinde kürsü üzerinde ders anlatıyordu. Beyan ettikleri konu, Mevlâna Celâlettin Rum ile Şemsi Tebriz'in kavuşmaları idi. Sohbet esnasında Piri Sami (k.s.) Hazretleri, Şemsi Tebrizhi'nin dilinden naklen "Ah" edince benim gönlümde de öyle bir tesir hâsıl oldu ki, artık bir daha mübarek meclisini bırakamadım.

Bir süre sohbetlere devam ettim ve Şeyh (k.s.) Hazretleri'nin tahsil; "Beni Şeyh Efendiye götür." O zât da beni götürdü. Teravih namazından sonra beni huzura çıkardı. Gittim elini öptüm ve geri çekilip ayakta durdum. Gönlüm titremeye başladı. Hafız Nurettin Efendi dedi ki; "Efendim, Adnan Efendi, kabulünüzü istirham ediyor." Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri dedi ki; "Ne iş yapar?" Dedim ki; "Dairede mülazımım. (Astsubay) Şeyh Hazretleri beni aldı. Alt katta bir odaya götürdü. İstiğfardan sonra musafaha tarzında elimi eline alıp buyurdu ki; "Kabul ettim." Buyurdu ki; "Biz de seni müridliğe kabul ettik" bana bazı tembihlerde bulundu.

Tarikata girdiğim gece bir rüya gördüm. Mübarek dergâhın mescidinin mihrabına yakın bir yerde sağ yanım kıbleye karşı arka üzeri yatıyorum ve sanki mübarek mescidin doğu tarafındaki pencerenin birinde üzerime devamlı bir rüzgâr esiyor. Öyle uyandım. Yarındası ikindi vakti dergâha gittim. Sâmî (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Gece ne rüya gördün?" Ben de rüyamı söylemedim ve bana hiçbir şey söylemedi ve bana ders verdi.

Aşağıdaki beyit de Adnan Efendi'ye aittir.

Asrımızın o aziz kutbu ile
Yani, coşkun derya olan Muhammed Sâmî ile
Onun feyizlerinin nurları ile baştan başa Bu Erzincan şehri nurlandı, aydınlandı.
Rahmetinle Ya ilâhî sen bizi lâyık kıl Adnan 'ı; Sami'nin eşiğinin kelpi olmaya

Adnan Efendi'nin hangi tarihte vefat ettiği ve kabrinin nerede bulunduğu hakkında elimizde kayıtlı bir bilgi mevcut değildir.