Page 10 - Dosta Doğru Dergisi 2. Sayı
P. 10
incan’da Asırlardır
Sönmeyen
“Aşk Ocağı”
Keleriç (Gel Eriş)
Bir beldenin şerefi, o beldede yaşa- “Abdâlân-ı Rûm” (Anadolu Erenleri), Abdülkerim ERDOĞAN
yan maneviyât erenlerine izafe edilerek “Gaziyân-ı Rûm” (Anadolu Gazileri),
“şerefü’l-mekân bilmekîn” denilmiş, “Ahîyân-ı Rûm” (Anadolu Ahileri) ve hazırlık üssü, yolda kalmışların sığına-
toprağında da Allah dostlarının nur- “Bacîyân-ı Rûm” (Anadolu Bacıları) ğı, yolcuların mola yeri, ziraat ve hay-
lu kabirleri bulunduğu için “hâk-i ıtr- gibi meşreplere mensup bu dervişler vancılığın teşvik edildiği, bölgede huzur
nak” yani güzel kokulu toprak olarak Anadolu’nun İslâm yurdu olmasına da ve güvenin teminatı olur. Bu işlevlerini
vasıflandırılmıştır. Erzincan Şehri bu öncülük etmişlerdir. yürütürken de doğal çevrenin ve yaban
iki özelliği taşıyan bir belde-i tayyibe- hayatının korunmasını da esas alır. Bir
dir. Erzincan sevdâlısı merhum Fehmi Kaynağını Kur’ân-ı Kerîm’in dün- zâviyede insan hayatı için gerekli olan
Kuyumcu (k.s.) sadrındaki bu özlemi ya hayatıyla ilgili emirleri ile Hazreti çeşme, hamam, ekmek fırını, mutfak,
satırlara şöyle aktarır: Peygamberimizin (s.a.v.) hayatından ve kiler, mescid, zikirhane, sohbet odala-
sünnetinden alarak beslenen tasavvufî rı, yatakhane, su değirmeni, ahır ve sa-
Hakikat şehri, belde-i tayyibedir bu hayat daha sonra müesseseleşerek, “zâ- manlık gibi yapılar bulunur. Ayrıca zâ-
Erzincan viye”, “dergâh”, “tekke” ve “kalenderhâ- viyenin her türlü gıda ihtiyacı da zâviye
ne” adı verilen özel yapılarda, “mürşîd” vakfına ait çiftliklerde yetiştirilir. Bu
Feyz-i Mukaddes sırrı, âlemde nurâ- “şeyh”, “pîr”, “seydâ” ve “efendi” unvanlı çiftliklerde küçük ve büyükbaş hayvan
ni bir mekân ulu şahsiyetlerin önderliğinde batınî beslenerek, et ve süt ürünleri ihtiyacı
ilimlerin öğretildiği kurumlar haline karşılanır. Binek ve koşum hayvanı bes-
Lâyık görüp O’nu vakfeylemiş Me- gelir. Bu dinî-ictimai müesseeler, Ana- lenir. Bağ, bahçe ve bostanlarında da ih-
dine’ye Rahmân dolu’nun İslâmlaşmasında ve Türkleş- tiyacı karşılayacak üretim yapılır. Şehir
mesinde önemli rol oynamış, fatihlerin merkezinde kurulan zâviyeler ise şehrin
“Bütün şark illerine bedeldir” demiş yetiştiği ocak, fetihlerin de ileri kara- iskânında birer cazibe merkezi olur.
O’na Sübhân kolları olmuştur. Esas maksatları insana
hizmet olan bu zâviyelerin tamamında “Arzın Cânı”: ERZİNCAN
Pîr Bahâüddîn, Pîr-i Sami, Şah “âyende ve revendeye” yani gelene-gi- “Arzın canı” olarak methedilen
Beşîr-i-yil Erzincân dene hizmet edilir. “Yaradılanı severiz, Erzincan, Fırat (Karasu) nehrinin yu-
Yaratan’dan ötürü” düsturu ile Anado- karı havzasında ve kendi adını taşı-
Dede Paşâ’da sohbet inci, himmet lu’da gönül birliğini tesis eden dergâhlar yan ovasının ortasında yer alan kadim
dertlere dermân bu özelliği ile de din, dil ve ırk ayrımı bir şehirdir. Erzincan Ovasının etrafı
yapmaksızın “gönül mektebi” ve “sevgi Esence (Keşiş), Kop, Munzur, Mercan,
Marifet güneş, feyiz deryâ, tasarruf- ocağı” olmuşlardır. Karasu-Aras, Kızıl ve Dumanlı dağları
la kâmilân
Anadolu Erenlerini İsfahan, Se- ağustos 2013
Onların devlet, bereketiyle kaimdir merkand, Belh, Buhara ve Horasan’dan
bu ekvân Anadolu’ya gelen veliler takip etmiştir.
Zâviyeler genelde ilâhî aşkın gönül-
Ravzası orda; divân, dergâhı orda lere yerleştirilerek fethedildiği, ceha-
kurmuş Pîrân letin yok edildiği ilim ve kültür ocağı,
tasavvufî sohbetlerin yapıldığı, zikir
Orasıdır payitaht, nerede bulunursa meclislerinin toplandığı, edep ve erkâ-
Sultân nın öğretildiği, sosyal yardımlaşma ve
dayanışmanın sağlandığı, gariplerin
* yuvası ve ikram edilen yemeklerin şifâ
Erzincan Şehri Müslüman Oğuz olduğu bir manevi tedavi merkezi, sanat
boylarına yurt olunca bölgeye “Sey- ve zenaat mektebi; şehir dışındaki zâvi-
yîd”, “Bekrî”, “Farukî” nesepli ve “ehl-i yelerde ise yukarıda sayılan işlevlerin
beyt”e mensup aileler gelerek yerleşir. yanında yeni iskânların teşvik edildiği
“Muhammedî aşkı” sunan bu “Hak er- ve köylerin kurulduğu, yeni fetihler için
leri”, kurdukları zâviyelerde (tekke/der-
gâh) insanlara gerçek İslâmı öğreterek
irşâd etmişlerdir. Halk arasında ilâhi
aşkı ve sevgiyi sunan bu Allah dostla-
rına “velî”, “ermiş”, “pîr”, “şeyh”, “dede”,
“baba”, “paşa”, “hoca”, “seydâ”, “atâ”, “ahî”
ve “derviş” gibi unvanlar verilmiştir.
8 | dosta doğru