ZİKİR HALINDELER 

Bir Ramazan aksamiydi. Hazret´in evinde insanlar oturuyordu. Boyunlar bükük, eller duada, kalpler Allah´a yönelmis.

Ya Rabbi bizi affet!

Ya Rabbi bizi affet!

Ya Rabbi bizi affet!

Ve Gönüller Sultani, Allah´in sevgili kulu huzur halindeler. Belki de ötedeler kim bilir. Salonun isiklari sanki nurdan billur, sobada mese odunu yaniyor, gürül gürül... Hani soba da olmasa salonda cit cikmayacak. Belli bir zaman dilimi böyle devam etti. Sessizligi Hazret gür bir ses ile bozdu:

“Zahirde insan derdim artsin diye gitmez doktora, derdinden kurtulmak icin gider. Bu tasavvuf kelaminda manevi dert anlatiliyor. Bizde bu derdin artmasi gerekiyor artik artar dert cogalir. Neticede dert onu bitirir; varligindan geciri.

Bizim tarikatimiz sohbet tarikatidir. Buraya muhabbetle iyiniyetle sohbete geldiginiz. Her bir insan maddi manevi müskülleri sohbette cözülür. Sohbette rahatlik vardir, sohbette ferahlik vardir. Sohbet bir taraftan maddi sikintilari giderir, bir taraftan da manevi dertleri artdirir. Sohbet insanin, Allah´a olan sevgisini, Allah´a olan insan inancini, Allah´a olan ihlasini artdirir. Biz Allah´a neyle yaklasacagiz? Itaat, ibadet, sevgiyle yaklasacagiz. Itaatsiz, sevgisiz Allah´a yaklasilmaz.

Bir insanda Allah korusun, Allah sevgisi olmazsa itaat edemezse, ibadet etmezse Allah´tan uzaklasiyor uzaklasdikca karanliklara düsüyor. Mihnete, mesakkate düsüyor. Allah´a yaklasdikca ferahliyor, rahatliyor, aydinliga ulasiyor. Buda ruh oluyor, ceset no´lacak? Ceset cürüyüp gidecek. Bizde önemli olan ruh, Allah´a itaat etmekle. Allah´i zikir etmekle, ruh Allah´a yaklasir, Allah´in göndermis oldugu Kur´an´a inanip tabii olmakla. Allah´in bize göndermis oldugu Peygamberine inanmakla yaklasir.”

Sustular

Yine huzur halindeler

Salon eski sessizligine büründü.

Tasavvufun özüne inmisti salonda bulunanlar, yürekler bir kalpler ayni gönüllerdeki sevgi zorluyor, sevgiliye kavusmak icin Hazret huzur halinde iken bir nida.

Huuuuu!

Müridandan Dursun Efendi cezbelendi. “Allah, Allah...”

Dursun Efendi, cezbelenerek salonun ortasini dogru kosmaya basladi

Hazretten cevap:

- Sen sus

- Nazar, nazar, nazar

Dursun dayi, bayburt´ta yasayan Hazret´in baglilarindan bir sevgi yolu dervisi, o aksam Hazret “Sen sus” dedi ya. Degis o degis, Dursun dayi yillardir kim ne derse “Sen sus” diyor. Cezbe karsisinda karate ne ki.

Erdogan Bayram Hazret´in evine gidiyor. Alt katda salonda ihvanlar toplanmis oturuyor. Bayram, salona girince orada bulunanlardan Pasa hazretlerinin Hayrettin Basturk yanindakilerine soruyor:

- Bu adam kim?

- Bu ünlü karatecidir

Bastürk´ten güzel cevap:

- Cevbe karsisinda karate ne ki...

Saat hayli ilerlemisti. Erdogan Bayram´in kendisini telefonla aradim. Abdurrahim Efendi hakkinda kendisiyle sohbet etmek istedigimi söyledim. Gerci saat hayli ilerlemisti. Bunun icin “Bana yarim saat ayirin. Yeterli olacak” dedim. “Olur” dedi. Evine gitdim, sohbete basladik. O yarim saat gecenin ücnü bulmustu.

- Karate ustasi cezbeye yenildi mi?

- Hemde nasil

- Hazreti cok iyi tanidiginiz söyleniyor

- Estagfurullah, dilimiz döndügünce size bir seylerler anlatmaya calisacagim. Ben cocuzklugumdan beri kendilerini tanirim. Babam, Seyh Besir Efendi´in torunlarindandir. Abdurrahim Efendi sürekli bize gider gelirdi. Yasimiz büyüdükten sonra hayli zaman Hazret´e mürit olmadim. Ama kendisi akrabam olma hasebiyle sürekli görüyordum.

1985 yiliydi. Benim karate salonum Hazret´in evinin tam yolu üzeriydi. Ben her gün ise tam saat 12:00´de giderdim. Hazrette o saatlerde camiye gitmek icin evden cikardi. Hemen her gün karsilasirdik. Ve her gün halimi hatirimi sorardi. Yine bir gün ayni yolda karsilastik. Dedi ki:

- Dogan ne büyük aileyiz. Her gün sokakta karsilasiyoruz.

Bu söz karsisinda dondum kaldim. Sanki basimdan kaynar sular döküldü. Niye mi? Cünkü Hazret´i binlerce insan anlamisti. Biz yakin akraba olarak o kapida degildik. Bu hadiseden sonra sürekli ise gider gelirken kendisine görünmemek icin cok caba harcadim. Zannediyorum, bir hafta sonra miydi neydi? Yine ayni yol güzergahinda karsilastik. Egildim elini öpmek icin bana garip garip bakti dedi ki;

- Aaaaaa yegenim, Dogan sen misin. Taniyamadim üstelik biyikta birakmissin.

Sasirdim, cünkü aradan bir hafta gecmisti, üstelik biyigim da vardi. Allah Allah dedim ki: “Efendi ikinci defa mesaj gönderdi bana” hala anlamiyorsun.

- Neyi anlamiyorsun?

- Neyi olacak. Herkes ona giderken. Ben öz akrabasinin o kapida olmadigimi. Hemen o gün karar verdim. Ve kendilerinin evine gittim. Iceri girer girmez, Hazret dedi ki:

- Bayram yegenim, hos geldin

- Hos bulduk Efendim. Ben Zatinizdan ders almaya geldim.

Gayet memnun oldu. Ve bana ders tarifinde bulundu. O gün bügün Zatinin kapisinda bekci olmaya calisiyoruz iste.

- O kapida yasadigin hatiralar coktur mutlaka. Bize bazilarini anlatirsan memnun olurum.

- Cok sey gördüm. Cok sey yasadim. Mesela bir gün Hazret´in evinin bulundugu binaya ikinci ek bir bina yapilacakti. Binan projesini cizen mühendise deprem sartlarina göre yapilmasi talibatini verdi. Ve proje hazirlandi. Binanin yapimina basladi. Abdurrahim Efendi´de calisan ustalara bizzat yardim ediyordu. Bir gün ustalar degisti. Yeni ustalar gelmisti. Hazret de elinde keserle yeni gelen ustalara “söyle yap, böyle yap” diye tarif ediyordu. Usta sinirlenerek dedi ki:

- Ihtiyar, ver o elindeki keseri, git otur. Sen ne anlarsin bu isten.

Efendim bir sey demedi. Gitti karsidan insaati seyretti. O sira söz konusu usta iskeleden yere düstü. Hepimiz kostuk, adamin yanina tamam dedik. Adam öldü. Efendi´de kostu yanina geldi. Adam yasiyordu. Belli ki birkac yeri kirilmis sürekli bagiriyordu.

- Oy anam ölüyorum, ölüyorum.

Hazretten cevap:

- Ölüyorsan öl.

- Ah hicbir yerim kipirdamiyor. Ölmem bir sey degilde, cocuklarim var.

Hazret yine cevap verdi:

- Sen öl cocuklarinin Allah gibi sahibi var.

Adama, Efendim´de yardim etti. Insaatin arkasindaki Hazret´in evine adami götürdük. Tesadüf ya, disardan Hazret´i ziyarete gelmis, bir doktor vardi. Aninda ustaya müdahale etti. Ve günlerce Hazret, bir cocuga bakar gibi ustaya kendi evinde bakti. Tüm masraflarini karsiladi. Alacagi yevmiyelerin üc katini kendisi verdi. Ayrica kendisine ait elbiselerinden bir bölümünü de ustaya verdi. Ama orda ilginc bir sey oldu.

- Ne gibi?

- Usta elbiseleri alip kapiya cikinca müritler, ustanin etrafini cevirdi. Ve Efendi´nin ustaya vermis oldugu elbiselei adeta acik artirmaya aldilar. Biri diyor su ceketi bana ver, ben sana üc ceket en iyisinden alayim. Digeri su sapkapi bana ver, sana bes sapka parasi vereyim. Neticede Efendi´nin ustaya verdiklerini müridan paylasti. Ve usta sevine sevine gitti. Garibim olanlara bir anlam veremedi.

- Üsad, bir de kücük bir cocuktan sopa yemissiniz?

- Kim dedi?

- Ates olmayan yerden duman tütmez. Bircok yerde dinledim. Üstelik diyorlar ki ünlü karateci kirk bes yasindaki adam bir cocuktan sopa yedi.

- Yok canim.

- He vallah.

- Anlatayim bari ben ve Besir Efendi´nin torunu Necmi Buyruk, Hazret´i görmek icin Ankara´daki vakif binasi yeni yapilmis. Bahcenin cevre düzenlemesinde müridan calisiyordu. Binanin icine girdik. Hazret oturuyordu. Etrafi kalabalikti. Bizi görünce cok sevindi. Ve yanindakilere yegenlerim diyerek tanitti. Tabi biz bu duruma keyif olduk. Cay icmek amaciyla binanin alt katina indik. Bu arada binanin icinda bulunan herkes bahcede calisiyordu. Biz icerde cay iciyorduk. Bir ara bahceye cikmak istedik. Baktik ayakkabilarimiz yok. Necmi espriyi patlatti:

- Bak bizim de ayakkabilarimiz calimaya gitmis.

Ayakkabilar olmayinca yine salona geri döndük. Necmi´yle sigara iciyorduk. O sira iceriye 3-4 yaslarinda bir cocuk girdi. Ve yanimiza geldi. Ben adini sordum. Dedi ki:

- Muhammed.

Necmi Buyruk´ta, adini sordu. Cocuk yeni konusmaya baslamis olmali kekeleyerek tekrar etti.

- Muhammed.

Necmi Buyruk, cocugun ismini tekrarlayinca cocuk Buyruk´un suratina bir tokat atti. Tokati yiyen Buyruk, sinirlenerek cocugun bogazina yapisiyordu ki ben devreye girdim.

- Dur ne yapiyorsun?

Bu cocuk dememle cocuk döndü bir tokatta bana atti. Ama ne tokat! Bunca yillik karateciyim, böyle tokat yemedim.

- Eeeeeee sonra

Beni ve Necmi´yi iyi tokatladi ki sorma. Necmi sinirleniyordu. Ama ben dedim ki bu iste bir is var. Ses cikarma, o sirada bir adam geldi. Karsimizdaki koltuga oturdu. Cocuk ona kostu. Ben dedim ki, simdi de ona tokat atar. Ama öyle olmadi. Gitti hizla adamin gözlüklerini cikardi. Yanagindan öptü. Ve kapiya dogru gitti. Tam kapidan cikarken, Abdurrahim Efendi hazretleri iceri girdi.

Oysa bizim onlardan daha cok calismamiz lazimdi. Efendi hazretleri bizi cezalandirdi. Hem de bir cocuk vasitasiyla o cocuk muydu, degil miydi. Iste bu da isin bilinmeyen yanidir.