SAKALIMI KESMESELERDİ 

Abdurrahim Reyhan hazretleri, sohbet toplantilarina büyük önem veriyordu. 12 Eylül Ihtilalindan sonrada hic aralik vermeden sohbet toplantilarina devam etti. Bir gün Istanbul´da bir talebesi Hazret´in yanina geldi ve dedi ki:

- Efendim yarin aksam bize gelseniz. Bizim semtteki talebelerinizi de davet etsem. Bizlere sohbet yapsaniz. Sartlar malum sIkI yönetim var. Zatinizi toplu olarak ziyarete gelemiyoruz.

- Hay Hay, siz cagirirsiniz da biz gelmiz miyiz? Hizmet olsun da, nerede olursa olsun.

Daveti yapan taleve sevincle Hazret´in huzurundan ayrildi ve semtindeki Hazret´in baglilarini yarinki sohbet icin cagirmaya basladi. O aksam büyük bir kalabalik söz konusu evde toplandi. Hazret tesrif buyurdu. Namaz kilindi, sohbet yapildi, tam Hatme okunurken evin dis kapisi hizli bir sekilde calinmaya basladi.

- Acin kapiyi.

- Kimsiniz.

- Ac kardesim, biz polisiz.

Ev sahibi kapiyi acti.

- Hayrola.

- Sikayet var, evde toplanti varmis.

Güvenlik kuvvetleri Hazret ve yaninda bulunanlari karakola götürdüler. Oradan sonra SIkI yönetim Komutanligi´na, ifade ifade ifade...

Adin ne?

Niye toplandiniz?

Anlat bakayim

Sohbet halkasinda bulunanlar teker teker sorguland ve on gün göz altinda tutuldu. Göz alti süresince orada bulunan görevliler Hazret´e karsi gayet saygili davrandilar. Ancak Hazret´in sakalini da kesmeyi ihmal etmediler. Hazret devletine, milletine o kadar bagliydi ki o günlerle ilgili özel sohbetlerde bile kendisinden kötüleyici bir kelime duymamistir. Bir gün konu ile ilgili dedi ki:

- Bizi tutuklayanlar da görevlerini yapiyorlardi. Bizim icin bir cok iftira atmislar. Demisler ki bunlar sucu bucu. Üstelik birde bizler icin Iran yanlisi demisler. Olacak is degil. O hadisede beni en cok üzen sey, sakalimi kesmeleridir. Keske ölseydim de sakalimi kesmeselerdi.

Efendi serbest birakildiktan sonra sessiz sedasiz Erzincan´a geldi. Erzincan´daki evinden disari cikmadi. Kimsecikler Onun Erzincan´da oldugunu bilemedi. Adeta gizlendi. Neye mi? Cünkü sakallarinin kesilmesi kendilerini hayli üzmüstü. Bu hali ile cikarsa, o talebeler “Bunu size nasil yaptilar” der üzülürlerdi. Hazret cok ince düsünürdü. Cok hassasti. Ve her zaman derdi ki:

- Ihvana saglik, ihvana ömür. Onlara bir sey olmasin, ne olacaksa bana olsun.

Bu hadiseden kisa bir süre sonra yine insanlari irsat etmek icin yollara düstü. Bir gün Bursa´da, bir gün Konya´da, bir diger gün Avrupa ülkelerinde idi. Bulundugu yerler de basin yayin kuruluslari etrafini cevirmisti. Hazret böyle seylerden hoslanmazdi. Ve hic orali da olmazdi. Bir gün ulusal dergi muhabiri kendisi ile görüsmek istemisti.

Malum dergi

Niyeti iyi degil

Ama Hazret kendilerini kabul etti. Hos geldiniz dedi. Ikramda bulundu dedi ki:

- Niyetiniz halis ise ne istiyorsaniz sorunuz. Bizim cevaplandiramayacagimiz bir sey olamaz.

Gönüller Pirinin tavrindan muhabir cok etkilendi. Hicbir sey sormadi. Cayini ictikten sonra gayet edepli bir sekilde huzuru terk etti. O ayrildiktan sonra orada bulunanlara buyurdu ki:

- Bizi anlamayanlar da olacak. Bizi sevmeyenlerde olacak. Ama biz bizi anlayanlari da anlamaya, bizi sevmeyenleri de sevmeye mecburuz.

Her seyin basi edep. Mürsidi Kamil´in verdigi mesajin inceligine bakin. Artik kalbimizde kavgayi kaldiralim.

Hepimiz bir gün ötelere sefer edecegiz. Makamimiz, mevkimiz ne olursa olsun. Hepimiz omuz omuza yatacagiz. O halde bu hirs niye?, bu öfke niye? niye birbirimizi anlamakta zorluk cekiyoruz? Niye birbirimizi sadece Allah icin sevmiyoruz?

Bagdatli Ebu Said hazretleri terzi dükkaninda oturmus, bir gömlek dikiyor. Diktigi yer bitince söküyor, yeniden dikiyor, söküp dikiyor, söküp dikiyor.

- Nedir bu yaptigin is? Ayni yeri nicin durmadan söküp dikiyorsun?

Cevap veriyor.

- Nefsimin beni ugrastirmamasi icin ben nefsimi ugrastiriyorurum.

Vay bize

Nefsimizin kölesi olmusuz. Dümeni kirilmis bir gemi misali büyük bir denizde bir o tarafa bir bu tarafa savruluyoruz. Aglamayi unutmusuz. Gözlerimiz bir cöle dönmüs. Vücudumuzun her yeri zingir zingir titreyecegi yerde tas olmusuz. Allah´in sevgili kullarini anlamakla kalmayip iftira atmisiz. Susmamisiz hep konusmusuz. Dogru benim bildigim demisiz. Hep yanlislarda kalmisiz. Arkamizda bir hos seda birakmayi hic hesap etmemisiz.

Insaf!

Hazret irsat görevini hic aksatmiyordu. Sürekli takip altinda olmasina hic mi hic aldiris etmiyordu. Kendisine atilan haksiz iftiralara ise bazen üzülüyor, ama iftira atanlara karsilik vermiyordu. Aksine onlar icin dua ediyordu.

Buyurdular ki:

- Hic kimseyi incitmeyiniz. Sizin kalbinizi haksiz olarak biri kirarsa o kalbinizi Cenab-i Allah tamir eder. Siz kötü söze, kötü söze cevap vermeyiniz.

Bir aci haber dagladi yürekleri

Reyhan hazretleri Kayseri´deki baglilarinin daveti üzerine Kayseriýe gitmisti. Hazret´in Kayseri´de sohbet edecegini duyan diger illerdeki baglilari yollara düsmüs akin akin Kayseri´ye gidiyorlardi. Kayseri´de bayram var. Ama ne bayram Hazret emir buyurdu ki:

- Ben Kayseri´ye gidiyorum. Diger illerdeki arkadaslar gelmesin.

Gönül ferman dinlemez. Müridanin yüregindeki sevda cosmus. Mecnun´un Leyla´ya aski ne ki bu sevginin yaninda, dört gönül eri bindiler otomobile, yola koyuldular. Erzincan´dan ayrilirken arkadaslari ile vedalastilar. Dördününde yüzü gülüyordu. Kemal Temel Hoca arkadaslarina seslendi.

- Fazla oyalanmayalim, sonra gec kaliriz.

Araba hareket etti. Erzincan sinirini henüz gecmemislerdi. Tomruk yüklü kamyon bir hisimla carpti müridanin bulundugu taksiye, dört gönül eri oracikta can verdi. Bir anda sarsildi ihvan... Döküldü yollara Erzincan...

Kemal Temel Imam-Hatip Lisesi´nin müdürüydü. Hifzi Buyruk, Sümerbank´tan emekli. Cihat Özdemir Erzincan Belediyesinde idareciydi. Mehmet Cankut Kitapevi sahibiydi. Dördü de, mal-mülk, mevki-makam icin degil sadece ve sadece Allah´in sevgili kulu Abdurrahim Reyhan hazretlerinin sohbetini dinlemek ve orada yapilacak teveccühe katilmakti. Sefere cikmislardi. Öyle bir sefer ki...

Kemal Temel, Hifzi Buyruk, Cihat Özdemir, Hazret´in eski baglilarindandi. Mehmet Cankut ise; Hazret´e intisap edeli sadece sekiz ay olmustu. Ancak o sekiz aylik ates bazilarinin kirk yilligina bedeldi.

Mü´min icin ölüm, bu fani dünyadan edebi ve sonsuz bir aleme gecistir. Bu gönül erleri Azrail´e;

- Hos geldiniz, dediler

Üstad Necip Fazil Kisakürek bir siirinde ölümü ne güzel anlatiyor;

“Ölüm güzel sey, budur perde ardindan haber

Hic güzel olmasaydi ölür müydü Peyhamber?

O dem ki perdeler kalkar, perdeler iner

Azraile hos geldin diyebilmekte hüner.”

Aci haber ulastirildi Kayseri iline. Kayseri´de bulunan cemaati bir hüzün kapladi. Insanlar birbirine sarilip aglamaya basladi. Gönüllerde deprem var. Hazret huzur halindeler. Kimsede cesaret yok söylemeye. Herkes birbirinin üzerine atiyor, kazayi sen söyle, sen söyle diye. Sonunda biri kalkti, gitti mübaregin yanina, diz kirdi, boyun büktü ve dedi ki;

- Efendim Erzincan´dan buraya gelmek icin yola cikan araba kaza yapmis. Arabada bulunan Kemal Hoca, Hifzi Efendi, Cahit Efendi ve Mehmet kardesimiz vefat etmisler.

Sok haber!

Aninda gözyasi...

Gönüller sultani gözyasina boguldu. O agladi, yaninda bulunan yüzlerce insan agladi. Hazret´i simdiye kadar kimse böyle görmemisti. Buyurdu ki;

- Hayatimda bundan daha büyük bir aci yasamadim.

Dört güzel insan binlerce mü´minin dualariyla Terzibaba Mezarlinda topraga verildi. Müridanin gönlünde ise hep kalacak...