HATIRALAR DİLE GELSİN

Kolay degil anlatmak, kelimeler kipirdamaz. Cümleler kurulmaz saatlerce anlatsak anlatilanlar bir ceviz kabugunu dolduramaz. O zamanin kutbunu hangi güzel sözle izah etsek. Onun gibi ucsuz bucaksiz bir deryayi bardaga doldumaya calisiyorum siz gülün halime.

Seyyid Taha hazretleri genc müridi ve Halifesi Seyyid Fehim Arvasi hazretlerine hitap ediyorlar.

- Söyle Fehim bu devirde mürsid icin ne dersin?

Seyyid Fehim hazretleri cevap veriyorlar.

- Yemin ediyorum ki bu devirdeki mürsidin üzerine mürsid gelmedi.

Baska söz ne hacet.

Iki türlü ilim vardir. Biri okumayla kazanilir. Digeri? Ikincisi zor bir soru. Cöz cozebilirsen akil denen nesneyi terazinin hangi kefesine koyarsan koy tartmazsin. Bas agrisina ilac buldum diye sevinenler, bas agrisini durdururken önemli kökleri kurutuyorlar da farkinda degiller.

Alisilmis tablo farkli üslup. Günlerden bir gün, bir tasavvuf profesörü, yaninda dört asistaniyla birlikte Hazret´i ziyarete gelir.

Kapidan iceri girerler.

Profesör tarikat edebini biliyor, yanindakiler de öyle.

- Hazret söhretinizi cok duyduk. Erzurum´a gidiyorduk. Orada toplantimiz var. Erzincan´dan gecerken ugrayalim, sohbetini dinleyelim dedik.

Lafa bak söhretmis. Söhret denen nesneyi Hazret pit pazarinda satiliga cikardi da bizim Erzincan´da kimse dönnüp yüzüne bakmadi.

Hazretten gelenlere cevap:

- Hos geldiniz, sefalar getirdiniz.

Hazret kisa sohbet etti ve sustu. Profesör tam bir saat tasavvuf sahasinda anlatti, anlatti durdu. Anlatilirken su kitapta bu yazildi o kitapta su konu bahsediliyordu diyor, sürekli ilim döküyordu. Bir ara Hazret´e hitaben sordu.

- Bu konularda siz ne buyuruyorsunuz?

Hazret´in verdigi cevaba bakin

- Hocam, sizin anlattiklarinizin aynisini gecenlerde bir takvim yapraginda okumustum.

Gönül eri Allah kuluna soru soranlara bak ne güzel cevap veriyor. Imam-i Sübhani Ahmet Amis Efendi hazretleri.

Buyuruyorlar ki:

- Siz Ümmi Seyhin lezzetini bilmezsiniz. Hic tortu karistirmadan her seyi aslindan, anasindan söyler.