MANEVİ NESEB


Ey kardesim! sadîk mürid, bu yoldaki babalarini ve dedelerini bilmesi lâzimdir. Allah cümlemizi, büyüklerimizi tanimaya muvaffak kilsin.

İmam Sa’rânî hazretleri “ Medâricü’s-salikîn” kitabinda der ki: “ Ey hakikati arayan! Girdigin tarikteki babalarini ve dedelerini bilmelisin.

Girdigi yoldaki rehberlerini bilmeyen sâlik kör sayilir. Böyle bir sâlik, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, babalarini tanimadan baskalarina intisab edenler hakkindaki:

“Babasinin gayrisina intisab edene Allah lânet etsin.” hadîsinin hükmüne girer.

Ibnü’l-Fârd der ki: “ Bizim aramizdaki manevî neseb, cisme bagli olan nesebden daha yakin ve kuvvetlidir.”

Çünkü ruh sana insanlik hakikatinden mensubdur. Yani sen ruhunla insansin. Senin ruhuna baba olan zât her zaman sana rehberlik eder. Fakat cismen baba olan kimse bu mertebede degildir. Bunun için ruhen baba olan zâta intisab etmek ve irsadina tâbi olmak her seyden evvel gelir.

Salih selef, saliklere her asirda manevi babalarinin, dedelerinin hayatlarini, edeblerini, ahlâkini ögretmisler ve sunda ittifak etmislerdir ki:

Bir insân-i kamile, bir cemaata bagli olmayan kimse yolda kaybolmus bir kimsedir. Böyle bir kimsenin irsad makamina oturmasi caiz degildir. Ancak zâhirî ve manevî nesebi açikça ve kesinlikle belli olan bir seyh-i kâmilden feyz alip, onun bütün manevî mirasina lâyik olacak hale gelen ve tarikatin bütün inceliklerini bilen kimse, seyhi tarafindan irsâda mezun olduktan sonra zikir telkin edebilir.

Hirka giyip sâlih selefin yaptigi sekilde sartlarina riayet ederek irsad yapabilir.

İmam Sa’rani buyurur ki : “ Zikir telkininin sirri, ta Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e varincaya kadar bütün kalblerin birbirine irtibatini temin etmektir.

Rasûl-i Ekrem’e mürâcaattan sonra bu kalbler Allah’a baglanir. Bu durumda müridin edecegi istifâdenin az derecesi, silsile-i serifeyi teskil eden sâdât-i kirâmin ruhaniyetlerinin salikin seyhi vasitasiyla icâbetlerine nâil olmasidir. Bu sekilde sâdâtin yoluna girmeyen kimse onlardan sayilmaz.

Silsile-i serifeyi yüz kere okursa bile ona icâbet etmezler.”

Allah’a sonsuz hamd ü senâlar olsun ki bizlere bu yolu nasip etti.

Hadîka’nin beyanina göre müellif, seyhi Hâlid Ziyâuddin Bagdâdî kuddise sirruh tarafindan bes tarikata hilâfet-i tâmme ile mezun kilinmistir.

Mevlânâ Hâlid Bagdâdî de bu bes tariktan feyz almistir.

Kutbu’l-aktab, zül-cenâhayn Mevlânâ Hâlid Ziyâuddin Bagdâdî kuddise sirruh, Süleymaniye kasabasinda zâhir ilimlerle mesgul iken tedrîsâti terk ederek Hindistan’dan vazifeyle gelen Abdullah Dehlevî Hazretlerinin halîfesi refakatiyle bu uzun mesafeyi katederek Hindistan’in merkezi olan ve Cihânâbâd adiyla bilinen Dehlî’ ye varmis.

Orada, zâtinda sûrî ve manevî kemâlâti toplamis bulunan Abdullah Dehlevî hazretlerine hizmetle hilâfet alarak memleketine dönmüstür.

Seyh Abdullah Dehlevî de mürebbîsi ve muallimi Mazhar Semsüddin Habîbullah Mazhar-i Cân-i Cânan kuddise sirruh’dan hilafet almislardir.

Semsüddin Mazhar-i Cânan da tecellî-i zatî ve sifâtî ile müserref olan Seyyid Nur Muhammed Bedâyûnî’den hilafet almislardir.

Seyyid Nur Muhammed Bedâyûnî de hakka’l yakin deryasinda müstagrak Sultanu’l-evliya Seyh Seyfüddin kuddise sirruh’dan hilâfet almislardir.

Seyh Seyfüddin de seyhi ve pederi seyhu-l mesayih el-urvetü’l-vüskâ Muhammed Ma’sum kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Seyh Muhammed Ma’sum da seyhi ve pederi mazharu’l-acâib, menbau’l-esrar ve’l-meânî olan İmam Rabbânî müceddid-i elf-i sânî unvanlariyla ma’ruf seyh Ahmed el-Fârûkî es-Serhindî kuddise sirruhdan feyz almistir.


İmam Rabbânî de zâtî mahabbet sahbâsinin sâkîsi olan Kutb-u müeyyiyidü’d-din seyh Muhammed Bâkî kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Seyh Muhammed Bâkî de Mevlânâ Hacegî es-Semerkandî Imkenegî kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Hacegî Imkenegî de seyhi ve pederi seyhu’l-mesâyih Dervis Muhammed kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Dervis Muhammed de seyhi ve dayisi seyhu’l mesayih Muhammed Zâhid kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Muhammed Zâhid kuddise sirruh dahi Hâce Ubeydullah Ahrar kuddise sirruh’dan hilafet almistir.

Hâce Ubeydullah Ahrar da Ya’kub-i Çerhiyyü’l-Hisârî kuddise dirruh hazretlerinden feyz almistir.

Hâce Ya’kub Çerhi de sirlar hazinesinin anahtari, kutbu’l aktab Alauddin Atar kuddise sirruh’dan hilafet almistir.

Hâce Alauddin Atar da bu tarikatin imami ve gavsi, hakikat felekinin günesi, feyz-i cârî sahibi Sâh Naksbend Muhammed Bahauddin el-Üveysî el-Buhârî kuddise sirruhdan hilâfet almstir.

Sâh Naksbend kuddise sirruh da kemâlât ve marifet menbai Emir Külal kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Emir Külal da Seyh Muhammed Baba Semmasî kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Muhammed Baba Semmasî de Hâce-i Azizan namiyla maruf Hâce Ali Râmiteni kuddise sirruh’dan almistir.

Hâce Ali Râmiteni de seyhu’l-mesayih Mahmud Fagnevi kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Mahmud Fagnevi de Hâce Ârif Rivegerî kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Hâce Ârif Rivegerî de kutb-i rabbânî Hâce Abdülhâlik Gucdüvâni kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Hâce Abdülhâlik Gucdüvâni de Gavs-i samedânî Seyh Yusuf Hemedânî’den almistir.

Yusuf Hemedânî de kutb-i evliya Ebu Ali Fârmedî kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.


Ebu Ali Fârmedî de Ebu’l-Hasen Harakanî kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Ebu’l-Hasen Harakanî de sultanu’l-ârifin Ebû Yezid Bistâmî kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Ebû Yezid Bistâmî de İmam Ca’fer-i Sadik kuddise sirruh’dan hilâfet almistir.

Ca’fer-i Sadik da validesinin pederi ve yedi meshur fakihden biri olan Kasim bin Muhammed’den hilafet almistir.

Kasim bin Muhammed de sahâbiden Selmân-i Fârisî radiyallahu anh’den feyz almistir.
Selmân-i Fârisî de Rasûlullah’in halifesi Ebû Bekir Siddiyk radiyallahu anh’dan hilâfet almistir.

Ebû Bekir Siddiyk radiyallahu anh de Cenab-i Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’den feyz ü hilafet almistir.


Sultan-i Enbiya sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz Ebû Bekir Siddiyk hakkinda:


“ Allah Teâlâ benim kalbime neyi aktarip koymussa ben de aynen Ebû Bekir’in sadrina akittim” buyurmuslardir.


“Hadîka’da” der ki:

“ Bu tarikat-i aliye, asirlar boyunca mürsidlerinin isimlerine göre degisik isimlerle anilmistir:

Hazret-i Siddiyk-i Ekber radiyallahu anh’den Ebû Yezid Bistâmî’ye kadar “Siddîkiyye”,

Bâyezid-i Bistâmî’den Abdulhâlik Gucdüvânî’ye kadar “Tayfûriyye”,

Hâce Abdulhâlik Gucdüvânî’den Hace Bahâeddin Muhammed el-Üveysî el-Buhârî’ye kadar “Hâcegâniyye”,

Hazret-i Sâh-i Naksbend’den Hâce Ubeydullah Ahrâr’a kadar “Naksbendiyye” olarak anilir.

Naksbendî, Naksbend’e mensub demektir. Naksben ise nakseden demektir. Bu yol, müridin kalbinin hakiki kemâle ulasmasi için en saglam yoldur.

Hazret-i Naksbend’e gelinceye kadar bu tarik saliklerinin zikirleri yalniz olduklari zaman hafî, cemaat halinde olduklari zaman ise cehrî idi.

Âlem-i seyr de Abdülhâlik Gucdüvânî Hazretlerinin bir emri üzerine Hâce Bahâeddin Naksbend, sâliklere yalniz olduklari zaman da, cemaât halinde iken de hafî zikri emretti.

O andan itibaren yalniz iken de, cemaat halinde iken de gizli yapardi. Onun irsad ve terbiyesine giren hakikat talibleri de öyle yaptilar.

Müridim kalbine zikrin tesir etmesi için zikr-i hafîye devam etmesi sarttir. Bu tesire naks denir. Zikri kalbine ben etmek, raptetmek, naksetmek demektir.

Kalbi her an zikreder hâle getirmektir.”

“Miftahu’l-maiyye” kitabinda der ki:

“Allah’in sifatlari, mekândan ve keyfiyetten münezzeh olarak ilahî tevcih ile Âdem aleyhisselam ve soyunda zâhir oldu.

Ayni sekilde, zât, sifat, esmâ ve ef’âl tecellîsi, yine Âdem ve soyunda zâhir oldu. Ilâhî nakislar üzerinde görüldü.

Lâkin, Ademogullarinin bazısi ef’âl, sifat ve esmâya dikkat ederek Zât’a vâsil oldular. Ekserisine hayvânî sifatlarin galebe etmesi sebebiyle insaniyetlerini kemale ulastiracak sifatlari za’fa ugratacak o nakis silindi.

Allah’a yol bulamadilar.”

Yine Hadîka’da, devamla der ki:

“Bu tarîkat-i aliyyeye Hâce Ubeydullah Ahrar’dan İmam Rabbânî’ye kadar

“ Naksbendiyye-i Ahrâriyye”,İmam Rabbânî’den Habibullah Mazhar-i Cân-i Canan’a kadar
“Müceddidiyye”,

Mevlâna Hâlid Bagdâdî’den sonra ise “Hâlidiyye” derler.

Bu silsile-i aliyyeden bazı mesayihin sahih kefi ile müjde edilmistir ki bu silsile dünya durdukça devam edecektir.

Sâh-i Naksbend Hazretleri, Abdülhâlik Gucdüvânî Hazretlerinin rûhaniyetlerinden feyz almistir.

Cismaniyetle görüsmemislerdir. Aralarinda silsile-i serifden bes rical vardir. Ayni asirda yasamamislardir.

Seyh Ebu’l Hasen Harakanî de Bâyezid-i Bistâmî’nin ruhaniyetlerinden feyz almistir.

Zira aralarinda uzun zaman farki vardir. Bâyezid-i Bistâmî 261 veya 264 hicride vefât etmis, Ebu’l Hasen Harakanî ise Hazret-i Bistami’nin vefatindan hayli zaman sonra dünyaya gelmistir.

İste bu yolda, rûhâniyetten alinan feyiz yoluyla yetisene “Üveysi” denir.