MESIHAT VE ADABI

Allah Teala cümlemizi rizasini kazanmaya muvaffak kilsin, âmin.

Hakikat ehillerine göre seyhler üç kisimdir:

1.Hirka Seyhi,

2.Zikir Seyhi

3.Sohbet Seyhi.

Hakikat ehillerine göre hakiki seyh sohbet seyhidir. Çünkü sohbet seyhi baska bir vasitaya ihtiyaç birakmadan müridi alip haliyle ve sözüyle irsad eder.

Sohbet Seyhinin kalbi ile müridin kalbi arasinda perde yoktur. Rabita ile birbirlerine baglidirlar.

Imam Rabbani kuddise sirruh buyururki:”Bu tarikatta seyhlik ve müridlik yolu ögrenmek ve ögretmek iledir. Diger birçok tarikatta oldugu gibi sarik giymek ve bir silsileye sahip olmaya bagli degildir.”

Son zamanlarda zuhur eden bazi kimseler müridligi ve seyhligi sikkeye ve silsileye bagli kilmislardir. Bu noktadan hareket ederek bir asirda birden fazla seyhin olabilecegini kabul etmezler ve tarikat ögretene “mürsid” derler,”seyh” demezler. Bu, cehaletin son derecesidir ve Allah vasil olmadiklarinin delilidir.

Hâlbuki hakiki seyler buyurmuslardir ki : “Talim seyhi de seydir, sohbet seyhi de seyhdir. Bir asirda birkaç seyhin bulunmasi caizdir.”

Hakikate ermek isteyen salik, eger bir baska seyhin irsadiyla rüsde erecegine kanaat ederse ilk seyhini birakip ikinci seyhe intisap edebilir.

Mürid, bir hirka seyhine intisab etmisse bir baska hirka seyhine intisab edemez. Teberrüken de olsa bunu yapmasi dogru degildir. Fakat bir hirka seyhini intisab etmisse daha sonra sohbet seyhine intisab edebilir ve daha çok istifade edilir.Çünkü tarikat adabini ögrenmekte en çok sohbet seyhinden istifade edilir.Talim seyhi ise seraitte üstad,tarikatte rehber olabilecek seviyede olmalidir.Hirka seyhinde bu özellik yoktur.Talim ve sohbet seyhinin gösterdigi adaba muhakkak uymak ve ögrettiklerini iyice bellemek lazimdir.Çünkü hakiki seyh denilmege layik bulunanlar “Sohbet Seyhleri”dir.

SEYHLIGIN ADABI:

Seyhligin adabi çoktur. Biz bunlardan hakikat ehillerince esas kabul edilenleri kisa ve açik olarak anlatacagiz:

1.Seyhe ilk lazim olan sey niyetini halis kilmak ve bunda devam etmektir. Bir anini gafletle geçirmeyip bütün vakit ve zamanlar içinde vesile arayarak sahv halinde bulunmalidir. Sahv, kalbin uyanik bulunmasidir.

İnsanlarin kendine tabi olmalarini, rehber edinmelerini kalben istemeli, onlar üzerinde bir hâkimiyet saglamak sevdasinda olmamalidir. Çünkü insan cibillet sahibidir. Cibillet ise hiçbir insan nail olmaz. Nitekim Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vessellem efendimiz söyle buyurmuslardir:” Bir dagin yerinden oynadigini duyarsaniz inanin, bir adamin huyunu degistirdigini duyarsaniz inanmayin. Süphesiz ki insan cilleti üzere devam eder.”(Ahmed bin Hanbel)

Ancak insan terbiye yoluyla itaat altina alinabilir. Bu sayede insan, beser tabiatinin agir basan özelliklerinden kendini kurtarabilir. Nefsinin azginliklarindan uzak kalabilir.

2.Seyh niyetini halis kilmakla beraber nefsini azarlamaya devam etmeli, hatadan münezzeh görmemelidir. Olabilir ki bir konuda dikkatini toplayamaz ve nefsinin arzusu altinda yatan seyi göremez. Onun için nefsine karsi her an uyanik bulunup tuzaga düsmemelidir.

3.Seyhe lazimdir ki, hakikaten sadik olan tarikate girmeye, hidayete ve rüsde ermek arzusunda bulunan bir müride zikir telkininde acele etmemelidir. Müridin sadakati iyice ortaya çikincaya kadar bekler. Bu husus da ilahi isareti gözetir. Sonra müridin bu ise kabiliyeti olup olmadigina bakar. Istadi hangi mertebeye layik oldugunu gösteriyorsa ona göre dersini telkin eder.

Bu yolun büyükleri bu yola “sevk-u setaret tariki” derler. Bu tarikatin esasi kendi irade ve ihtiyarindan soyunmaktir.”Ölmeden evvel ölünüz” hadis-i serifi bunu izah eder. Bu mecburi ölümde oldugu gibi, insanin ihtiyarina bagli olan tabii iradesini ilahi hüküm karsisinda yok saymaktir.

Dikkat edilirse mecburi ölümde insan, bütün iradelerini kendi ihtiyari olmadan, kendi elinde olmadan terk eder. Seyh bunu ölmeden önce yapabilene mukarrebunun tarikini telkin eder ve dersini ona göre verdir.

Eger müridin kabiliyeti ebrarin tarikini ögrenmeye ve adabina riayet etmege müsaid ise ona ebrarin tarikini ögretir. Ona cenneti anlatarak ibadete tesvik eder. Cehennemle korkutarak günahlardan sakindirir ki mürid ibadete meyletsin, nefsine zor gelecek riyazati ihtiyar etsin. Ayrica müride nafile namazlari ve nafile oruçlari emreder. Çünkü böyle olmayan mürid büyük konulari anlamaya güç yetiremez. Mürsid terbiyesinden yeteri kadar istifade edemez. Böyle bir kimseye zikir telkini yapilamaz, bey’ati alinmaz ve ileri konular anlatilmaz.

Hace Ubeydullah Ahrar kuddise sirruh demistir ki:

“Müride ilk bakisinda onun istidadini, nereye kadar varabilecegini, hangi makama vasil olabilecegini, hangi hal ile hallenecegini nelerden zevk alacagini ve sonunun ne olacagini anlayamazsa, o kimsenin seyhlik etmesi caiz degildir.”

4.Müridin malina seyhin ihtiyaci yoktur. Sey müridin malina gözünün ucuyla bile bakmaz. Ondan hizmet beklemez. Ondan menfaat ummaz. Çünkü mürsidlik makami bütün bunlari üstündedir. Mürid halisane bir hediye getirirse de ona karsi minnet duymaz. Eger mürid bütün malini mülkünü terk etmek istese ona da izin vermez. Çünkü mürid baskasina muhtaç durumda bulunmamalidir. Eger mürid hal ehli ve bir makamda bulunuyorsa onun bu haline ve makamina itibar ederek seyh ona irsada bulunur.

Anlatildigina göre bir mürid Cüneyd Bagdadi’ye gelerek bütün malini terk etmek istedigini söyledi. Cüneyt ona “malini terk etme” dedi. Bir müddet sonra müride hal gelip manen kuvvet bulunca Cüneyd Bagdadi ona dedi ki: “Malini tamamen tasadduk etmenle tamamen muhafaza etmen arasinda senin için bir beis görmüyorum. Bana ilk sordugunda halinden emin olmadigim için malini muhafaza etmeni söylemistim.”

Eger mürid sadik ves himmeti yüksek ise malinin tamamini bir defada tasadduk etmesi caizdir. Çünkü Hazret-i Ebu Bekir ve Ömer radiyallahu anhüma böyle idiler.

5.Seyhin cömerd olmasi, sevdigi seyleri infak etmeyi bilmesi dünya ile alakayi kesmenin örnegini açikça müride göstermesi lazimdir ki o da görerek ögrensin ve dünya ile alakasini kessin. Eger mürid sevdigi seyleri infak etmeye alisir, kendini muhasebe etmeye koyulursa batinindaki töhmet ukdesi çözülür, sadrina ferahlik ve genislik gelir, feyz kapisi kapanmaz, mürid mürüvvete erer.

6.Seyh, müride emir ve nehiylerden, müstehab ve mekruhlardan ancak hakikatina erdigi seyleri emretmelidir. Yoksa sözü tesirli olmaz.

Anlatildigina göre bir kadin kâmil ve mükemmil bir seyhe çocuguyla beraber gelip dedi ki: “Oglum tatliyi seviyor. Bense fakir bir kadincagizim. Her zaman onun istegine cevap vermem mümkün degil. Ne yapacagimi bilmiyorum.” Seyh ona üç gün sabredip ondan sonra gelmesini söyledi. Kadin çocugu üç gün sonra getirdi. Seyh ona dedi ki: “Ey ogul tatliyi terk et. Çünkü o bazi midelere zarar verir. Simdi senin sihhatin için tatliyi terk etmen gerekiyor.”

Oradakilerden birisi seyhe sordu :”Efendim, bu suale üç gün sonra cevap vermenizin sebebi nedir? Seyh dedi ki:”Kadin ilk geldiginde benim midemde tatli vardi Ondan sonra tatli yemeyi biraktim ve tatli yemekten tövbe ettim. Sözüm bundan sonra ona tesir etti.”

“Risale-i Kuseyriyye” de zikrolunur ki: Hallac’a fakrin ne oldugu soruldu. Hallac evine bir girip çiktiktan sonra, fakrin ne oldugunu açikladi. Kendisine bu soru soruldugu vakit niçin hemen cevaplamadiginin sebebini sordular. O da söyle cevap verdi : “ Benim o anda bir dirhemim vardi. Bir dirhemim varken fakrdan bahsetmem yakismazdi. Hemen evimden o bir dirhemi alip tasadduk ettim. Sonra gelip size fakri anlattim. Çünkü ancak bundan sonra konusabilirdim.

7.Tarikatta zayif olanlara seyhin rifk ile muamele etmesi gerekir. Seyh müridin batininda za’finin mevcudiyetini, azimetle amel etmege onun güç yetiremedigini, nefsine muhalefette zayif oldugunu, alistigi seyleri terk edemedigini görürse ona müsamaha eder, tarikattan reddetmez. Çünkü zayif mürid bir kere seyhi huzurunda sidk ile temiz bir ktalble oturursa kemale eremese bile kat’iyyen saki olmaz. Onun için seyh ona takat getirebilecegi kadarini emreder. Onun kaldiramayacagi riyazatlari vermezki sevki kaçip saidlerin sohbetinden kopmasin. Ona bu muamelesi ile onu sohbete baglamis olur. O da sohbette bulunmakla haline düzeltir. Yapilan tavsiyelerin, emirlerin tesiri üzerinde görülmeye baslar. Himmeti kuvvetlenir. Muhabbet ve samimiyetinin derecesine göre muhabbet hâsil olur. Mesakkatli ibadetlere, riyazet ve mücahedeye hazirlanirlar. Ruhsatlarla amel etme derecesinden, azimetlerle amel etme derecesine terakki eder ve zorluklari yüklenir.

Anlatildigina göre padisah çocuklarindan biri seyhe geldi. Bir defada bütün malini terk edip dünya ile ilgisini kesmisti. Seyh gence firasetle bir bakti, onun bazi vakitlerde za’fa düçar oldugunu anladi. Çünkü gencin lezzetli bir yemek çesidine zaafi vardi. Seyh buyurdu ki: “Onun terbiyesi bu noktadan yapilacaktir. Çünkü o buna alismistir. Onun nefsanî isteklerinin helal olanlarina mani olmamak lazimdir. Onun bu ise ragbet, mücahede ve nefse muhalefet hassalari tesekkül edinceye kadar rifk ile muamele etmek gerekir.”

8.Seyhe gerekir ki, müridlerle halka seklinde oturup tarikatin adabini anlatmali,”Rabbinizi sabah aksam tespih ediniz” emr-i ilahisine uyarak müridlerinin durumuna göre hafi veya cehri olarak zikir telkin etmelidir. Seyh, müridlerin kalplerini paslardan temizlemek için teveccüh eder. Yollarinda onlara mani olacak seyleri kaldirmaya çalisir. Feyizlerini kesecek seylerden onlari kurtarir. Artik müridlerin batinlari agyarin havatirinda temizlenip kalp temizligi hâsil olunca, sultan tesrif eder. Çünkü ask bir yere bagli olmayip her zaman akar. Seyh, müridin kalbine teveccüh ettigi zaman müridin kalbindeki perdelerin, engellerin kalkmasi gerekir. Buradaki hicaplar ister nurani olsun, ister zulmani. Kalbe sultanin tesrif etmesine mani olacak hicaplar kalktigi zaman sultan, yani Cenab-i Hak esma ve sifatiyla tecelli eder.

Seyh, müride hal gelmesi, varidata nail olmasi için de teveccüh eder. Olur ki mürid, istidadindaki zaaf icabi bazi seylere tahammül edemez. Aklini yitirebilir. Seyh, hicaplarin zail olmasi için teveccüh ettikten sonra mürid onun karsisinda oturup seyhin hallerinden istifade eder ve seyhin haliyle hallenir. Bundan baska ikinci bir defa onu kendine bend etmek için teveccüh etmez. Ancak müridin kalbinde bir ukde veya havatir bulunursa teveccüh eder.

Eger müridin istidadi kuvvetli olup da sülukünü sür’atle ikmal etmek niyetinde ise onun sür’atini itidal seviyesine getirir. Tahammül edememe halinde onu kurtarmak için sülukünün en az kirk gün olmasini temin eder.

9.Seyh, bir mecliste oturdugu zaman maarif, ahval, hakaik, makamat, tefsir, hadis ve fikiftan kendisine bir soru sorulmadan söze baslamamalidir.

“Kutu’l-kulub”da söyle yazar: “Eger ögüt veren kimse kendisine sual sorulmadan baslar da oradakiler onun sözlerine kulak vermezlerse ilk defa ayaktakilere, sonra digerlerine azap iner. Eger söze sual üzerine baslar da meclistekiler kulak vermezlerse bütün meclis halki üzerine azap iner.

Nakledilmistir ki: Seyh Sihabüddin Sühreverdi hiçbir zaman kendisine sual sorulmadan söze baslamazdi.

Bundan baska, seyhin edeble iki dizi üzerine oturmasi zaruret olmadikça baska türlü oturmamasi lazimdir. Bu zamanda adet olan, seyhlerin bagdas kurarak oturmalaridir. Halbuki sünnete riayet etmesi gerekir ki mürid de görsün ve ayni edeble edeblensin. Huzurunda edeble konusma ihtiyacini duysun.

10.Seyhin sözleri heva ve hevesten, sakadan ve ciddiyetsizlikten uzak olmalidir. Seyhin agzindan lüzumsuz sözler çikmamalidir. Hele hiç fuzuli konusmamalidir ki sözü daha söylerken müridin kalbinde tesvis uyandirmasin.

Seyh, söyleyecegi sözü müridin anlamasi için Cenab-i Hak’tan müride idrak vermesini ve yardimini ister. Muradini müridin kolayca anlamasi Allah’a dua eder. Müride, birçok faydalari içinde toplayan özlü sözler söyler ve müridin kalbi Hakka baglanincaya kadar buna devam eder. Eger gazaplanir da müridi azarlarsa, uygun olan, müridin muradi olan seylerin lafizlariyla azarlamasidir. Hace Muhammed Baki kudduse sirruh böyle idi. Müride gazaplandigi zaman: “Allah evini tar-u-mar etsin” derdi. Kendisine bunun manasinin ne oldugu soruldugunda: “ Allah Teala enaniyetini yiksin! Demek isterim. Çünkü onun meskeni orasidir” buyurdu.

Nefehatü-l-üns kitabinda anlatilir: Ali bin Abdülhamid diyor ki :”Seri es-Sakati Hazretlerini ziyarete gittim. Kapisina vardigimda söyle dua ediyordu: “Ey Rabbim! Beni seninle mesgul olmaktan alikoyani sen kendinle mesgul etmek suretiyle benden uzaklastir.” Onun duasi bereketiyle Allah beni muvaffak etti, Halep’ten kirk defa Hacca gittim.

Rasul-i Ekrem Sallallahu aleyhi vessellem de gazablandiklari vakit: “Eger dedigimi yapmazsan yoksulluga düsersin!” Yani hem dünyayi kaybedersin, hem de ahireti, derlerdi.

11.Mürid tamamen teslim oluncaya, itiraz hastaligindan kurtuluncaya, kalbinde tevazu maya tutuncaya, seyhe itiraz etmekte kendisine yardimci olacak her seyden ümidini kesinceye kadar seyh müridin söylediklerine önem vermez. Eger mürid açikça isyan ederse seyh ona isaret ve kinaye ile nasihat eder ki müridin kalbinden heybet ve azameti gitmesin. Bir defasinda seyhimizin talebelerinden birisi ona asi olmustu. Seyhimiz ona sertçe “Abdülkerim!..” deyiverdi.Sözünü ona isittirdikten sonra dönüp benimle konusmaga basladi.Bunu da oradakilerden anlayan anladi.

Bazi seyhler buyurmuslardir ki:”Mürid bir günah isledigi zaman açiktan azarlanir. Seyh Alaeddin Atar hazretleri böyle yaparlardi. Müridlerinden birisi bir günah islemisti. Seyh Atar onu sorguya çekti:” Bugünlerde basindan geçen bütün seyleri anlat!”dedi. Mürid basindan geçenleri bir bir anlatti. Yalniz birini söylemedi. Seyh : “Daha söyle, gerisini anlat. Yoksa ben söylerim!” dedi ve onu bu sekilde azarladi. Ancak bu gibi azarlamalar sadik müridlere yapilir. Zayif müridlere yapilmaz.

12.Seyh kendisinin hallerinin ve makamlarinin yükselmesi sonucu zahiri amellerini terketmemelidir. Bilakis Salih amellerle vakitlerini degerlendirmelidir. Seyh hiçbir zaman kendisini Salih amellerden müstagni göremez.

Seyhimiz sabah namazindan ve halka ile zikirden sonra her gün bir hatm-i hacegan yapar, Kur’an’dan on cüz okurdu. Ihtiyarlayip bedeni zayiflayinca ancak haftada bir hatim yapilir oldu. Seyh bu amellere özellikle dikkat eder ve gevseklik göstermez ki müride de seyhini görerek bir gevseklik gelmez.

Naksibendî büyüklerinin itikadi ehl-i sünnet ve’l-cemaat itikadidir. Tarikatin temeli ubudiyete ve kendini her an Allah’in huzurunda bilmege devam etmektir. Çünkü ibadetsiz ve Rasul-i Ekrem’e ittibasiz bir kulluk düsünülemez. Ubudiyyet, baska bir kimsenin zorlamasi olmadan huzur sahibi olmaga çalismak, himmetini gevsetmemektir.

13.Seyh, kendi sahsina aid haklar konusunda müride müsamahakâr olmali, kendine ta’zimde, hürmette, hizmette kusur edildigi zaman öfkelenmemelidir. Müride gereken ise, seyhine malini, canini, sihhatini feda etmesi yaptigi hizmet ne kadar büyük olursa olsun, bir sey yaptigi kuruntusuna kapilmamasidir. Yaptigi hizmet degil, isledigi kusurlara bakmalidir.

Seyhin öfkelenmemesi gerekir. Duruma göre seyh kendi talebesine de hizmet eder. Hiçbir zaman müridin zahirinden, batinindan, her zamanki durumunda, sihhat ve hastalik, yolculuk ve ikamet, sikinti ve rahatlik hallerinden habersiz olmamalidir. Müridin sirlarina muttali bir kimse olarak onu bazi seylere tesvik eder, bazi seylerden sakindirir. Müridin mükasefelerini ve vakialarini dikkatle dinler, bulundugu makami bilir ve onu duruma göre hayirli amellere tesvik eder. Müride der ki: Bu, Allah’in nimet ve ihsanidir, sükret. Çünkü Cenab-i Hak :”Eger Sükrederseniz arttiririm”(Ibrahim Suresi / 7) buyurmustur.

Mürid bu halden kurtulduktan sonra seyh ona hallerinin mana ve mahiyetlerini anlatarak ne kadar terakki etmekte oldugunu ima eder. Müride fena mertebesi hâsil oluncaya kadar bu sekilde devam eder. Çünkü gelen hallerle mesgul olup kalmak Allah’tan uzaklasmayi, perdelenmeyi, gururu ve sürura düsmeyi netice verir. Bu ise gönülde dügüm ve keder meydana getirir, müridi bogar.

Mürid bu yolda aczini daima idrak etmekle mükelleftir. Ebu’l-Hasen Harakani kuddise sirruh buyurmuslardir ki: “Benim hazinemde öyle bir sey vardir ki Allah’in hazinesinde bile yoktur.” Kendisine O nedir? Diye sorduklarinda: “Kalbi kirik olmak ve aczini idrak etmektir. Allah Teala ise her seye kadirdir, hiçbir seye ihtiyaci yoktur.”

Ister seyh olsun, ister mürid, hal ve makamlara göz ucuyla bakip birakmasi, mesgul olmamasi, yalnizca ve yalnizca Allah’in Zatini ve rizasini murad edinmesi lazimdir.

Hazret-i Naksibend kuddise sirruh makamlardan ve mükasefelerden sual olundugunda söyle demistir: “Ben “la” kelimesiyle her seyi ortadan kaldirdim. Ondan geriye kalan ise benim hallerim ve makamlarimdir. Fakat ben, Allah’in zatindan baskasina yönelmem. Maksudum ve arzum ancak Allah’dir, baska degil.”

Hakikat talibi de kendisine görünen mükasefeleri nefyedip gönlünü onlarla mesgul etmemeli. Dünyalik bazi seylere nail olmayi gale edinmemelidir. Matlub ve maksudu ancak Allah olmalidir.

14.Sey, müridin kendisiyle çok çok oturup sohbet etmek istedigini görürse, kalbinden seyhin azamet ve heybeti zail olmamasi için kendisinden uzak bir yerde ve halvette oturmasini emreder. Mesayihin terbiye yolu böyledir. Seyhler müridlerle çok oturup sohbet etmezler.

Neticede müridin seyhine muhabbeti artar. Onun gerçek heybet ve büyüklügünü anlar. Çok sik muhasebe edilirse mürid kendisine gereken edeblere riayet edemez. Edebe riayet edemeyince de derecesi düser. Seyr-u sülükünün hangi merhalesinde olursa olsunterakki gösteremez, geriye gider.

Hafiz Habibullah der ki: Bir gün Hace Muhammed Baki Hazretlerinin huzuruna izinsiz gittim. Bana gelen halleri anlatmak istedim. Hace Hazretleri :” Ey Hafiz! Bende hal ve makam yoktur!” dedi Huzurundan çiktim. Bir baktim ki, bende ne hal kalmis ne makam. Zikrullah bile kalbimden zail oldu.”

Bu sebeple müride gerekir ki seyhinin lutuf ve keremine güvenmeyip sanki bir yabanci gibi hizmete edeble ve korkuyla devam etsin. Seyhin sohbeti, eger edebine ve seyhin haklarina riayet ediliyorsa zikirden eftaldir. Degilse zarari daha büyüktür. Bunu Tacüddin Osmanî “Terbiye ve sülük adabi” kitabinda yazar.

15.Eger seyh müridin kendisine hizmet etmedigini görürse onu uzaklastirir. Çünkü hizmet etmeyen insan kendisine ve baskalarina zarar verir. Bundan baska seyh, müridi seriatin zahiri ile ugrasip fikhi iyi ögrenmeye ve müride sevimli gelen ibadetlere sevk eder. Kelam ve felsefe bilgileriyle vakit kaybetmemesini ister. Çünkü herhangi bir seyh, müridlere bu kapiyi açarsa onlari faydasiz seylerle mesgul etmis olur. Niceleri görülmüstür ki, saglam bir seriat bilgisine sahib olmadan kelam ve felsefe ile ugrastiklari için zindik olmuslar ve hüsrana ugramislardir.

Yine seyhe gerektir ki müridi islah edecek seyleri ona tavsiye etmekten gaflet etmeye. Bundan baska seyh, müridi, hiçbir zaman ülfet etmemesi gereken kimselerle sohbet etmesini yasaklar. Çünkü müridin yoluna zit düsen kimselerle arkadaslik etmesinden daha zararli bir sey yoktur.

Fahruddin Razi derki : “Mürsid olan seyh, avam arasinda gizli olduktan sonra veliler arasinda da gizlidir. Onu ancak batin erbabi ve basiret sahipleri tanir. Hakikatinin zahir ehli taniyamaz. Çünkü Cenab-i Hak hadis-i kudside söyle buyurmuslardir. Benim velilerim örtülerim altindadir. Onlari benden baskasi tanimaz.”

Allah’a vasil olan kâmil velilerin gizli kalmalarinin sebebi, saliklerin sadakatinin azlagidir. Ayrica bunlarin çogu niyetlerinde halis degildirler. Bir sürü nefsanî arzularla, heva ve heveslerle doludurlar. Birde bunlardan çogu kendi seyhlerinden izinsiz seyhlik davasina kalkmislardir. Seyhlerinin küçük bir isaretini te’vil edip onu kullanmaya tesebbüs ederler. Bütün bu islerden, nefislerimizin serrinden, amellerimizin noksanliklarindan, zanlarimizin dogru seyleri yalanlamasindan, yalan seyleri dogrulamasindan Allah’a siginiriz.

Adamin birisi Malik bin Dinar’a gelip :” Dün gece seni cennette gezerken gördüm.” Dedi. Malik ona : “Kardesim! Seytan senden ve benden baska eglenecek kimse bulamadi mi? Vallahi biz bu kötü devirde Allah’in azabina ugrayip yere geçmeye müstahak olmusken Cenab-i Hak rahmetiyle muamele etmektedir.”

Fahruddin Razi söyle der: “Bu devrede sadik mürid, seyhlik iddiasinda bulunanlarla hiçbir zaman arkadaslik etmemeli, sohbetlerinde bulunmamalidir. Ancak hakikat talibi için sadik alametler belli ve açiktadir. Salik, hakiki seyhin sohbetinden hiçbir zaman uzak kalmaz.

Ayni sekilde seyhlerin müteseyyih, yani seyhlik taslayan, babalariyla övünen, Salih bir amele dayanmayarak ve sünnete riayet etmeyerek çok süslü giyinen seyh çocuklariyla fazla ilgilenmemesi lazimdir. Çünkü bunun faydasi yoktur. Ancak kuruntu ve gururlarini birakanlar için verilecek emekler müstesna. Böyleleri ise ne kadar azdir! Dünya lezzetlerinden fedakârlik edemeyenler bir türlü bükülmezler. Nefislerinin galebesinden dolayi hakikati bir türlü kabul edemezler. Böyleleri için seyh kendini yormamali ve kendine babalarinin diliyle nasihat ederek:” Babaniz bana söyle nasihat ederdi” diyerek kötü sifatlarini onlara bu sekilde anlatir. Olur ki anlarlar da bu kötü sifatlarini kendileri görüp uyanirlar ve hidayet bulurlar.”

Yine Fahruddin Razi buyurur ki:” Seyhlige özenen, seyhinden izinsiz olarak kendi kendine isler yapan kimsenin bozmasi yapmasindan fazladir. Zarari faydasindan çoktur. Böyle kimseler yol kesicidirler. Böyle kimseler degil seyh olmak, mürid bile olamazlar. Bu türlü kimselerden siddetle kaçinmalisin. Senin agzindan söz almak için nasilda beklerler! Bunlar yilandan bile zararli insanlardir. Çünkü yilani gördügün zaman tedbirini alabilirsin. Fakat bunlar böyle degildir. Bunlar insan kiliginda gezen seytanlardir.”

Seyhler içinde kendisini seyh sayanlar oldugu gibi tarikatlar içinde de kendini tarikat sayanlar vardir. Melamiyye, Haririyye,Hayderiyye,Kalenderiye gibi.Ayni sekilde kendilerini Ahmediyye,Düsukiyye,Rifaiyye, Meslemiyye, Bistamiyye gibi tarikatlara nisbet edenler vardir. Bunlarin tarikat adabina riayetleri yoktur. Bu tarikatlarin pirlerinin kitap ve sünnete bagli olduklari sabittir. Fakat onlardan sonra gelenler, özellikle bu devirdekiler kitap ve sünnete bagli degildirler. Bunlar içinde sadik olanlari sadik olmayanlardan ayirmak için onlarin seriata bagli olup olmadiklarina, tarikat adabina riayet edip etmediklerine, hakiki seyhlerin siretlerine uygun yasayip yasamadiklarina dikkat etmek lazimdir.

Kalbinin tamamen temiz bulundugunu, Allah ile huzura erdigini, mertebesinin hakikat derecesine vardigini, seriatin zahir ahkâmiyla bagli bulunmaktan serbest duruma geldigini, artik Allah’a vasil oldugu için seriatin zahiriyle amel etmekle yükümlü olmadigini, bunlarin avama mahsus oldugunu iddia eden kimse dininden fitneye düsmüstür ve mülhiddir, zindiktir, felsefecidir ve ibaha ehlindendir. Yani haramlari mübah sayan zümredendir. Sakin sakin bunlarla oturmayasiniz. Çünkü bunlarin nefislerinin zulmeti müridlerin kalblerini öldüren bir zehirdir. Önce bu magrur cahiller bilmeli ve ögrenmelidirler ki, seriat, hakikatin mahfazasidir. Mürid, eger bu cahillerle oturursa hakiki seyhlere karsi muhabbet besleyemez.

Hakikat ehilleri ittifak etmislerdir ki: Seriatin reddettigi her sey zindikliktir. Seriat ise ubudiyetin ve hakikatin hakkidir. Hakikat ehlinden olan herkesin seirat ahkâmiyla bagli bulunmasi ve kullugun hakikatina ermesi gerekir. Üzerinden ser’i mükellefiyetleri atmak isteyen kimsenin kalbinde egrilik ve sapiklik vardir.

Cüneyd Bagdadi kuddise sirruh der ki:”Seriatin emir ve yasaklarini saymayan bir kimse havada bagdas kurup otursa bile bakmayin. Zina ve hirsizlik eden kimse, ehlullahtan oldugunu söyleyip de kendisinin seriat hükümleriyle yükümlü olamadigini iddia eden kimseden daha iyidir.”

Seyhin üç meclisi vardir:

Birincisi: Avam ile beraber bulundugu meclis.

Ikincisi: Sevdikleriyle beraber bulundugu meclis.

Üçüncüsü: Müridle yalniz bulundugu meclis. Burada mürid mürsidle özel görüsür.

Umumi meclis: Bütün müridler bu meclisi, yani sohbeti hiçbir surette terk etmemeye dikkat etmelidirler. Kim bu sohbeti terk ederse mürsidinin haklarina riayet etmemis olur. Umumi sohbet meclisinde bulunmanin sarti, anlatilan adab, ahval ve kerametlerin neticelerinden ve Allah adamlarinin takip ettikleri yoldan disari çikmamak, seriat adabini muhafaza ve seyhin seriat adabina nasil riayet ettigine dikkat etmektir.

Hususi sohbet yapilan meclisde zikirler, halvetler, riyazatlar anlatilir ve burada kalinir. Cenab-i Hakk’in “Bizim ugrumuzda mücahade edenlere biz yollarimiz gösterecegiz.”(ankebut suresi / 69) ayet-i celilesinin mucibince Allah’a gitmemin yollari ve sekilleri izah edilir.

Müridin mürsidle bas basa kaldigi mecliste ise mürsid müridi alir, onu duruma göre azarlar, sarsar, içinde bulundugu hal ile onu fitneye düsürmeden güzelce onun noksanlarini ve büyük hatalarini açiklar ve onu uyarir.

Seyhin, “Benim Allah ile bir vaktim vardir” hadis-i serifiyle belirtilen hal geregi Allah ile bir vakit olmalidir. Artik seyh oraya vardiktan sonra kendi kuvvetine ve huzur haline bakmaz. Onu gözetir. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vessellem söyle anlatmislardir:” Benim Allah ile öyle bir vaktim vardir ki, o vakitte beni rabbimden baska hiçbir sey kusatamaz. Benimle olamaz, beni mesgul edemez.” Bu mertebe, ruhun kuvvet kazanmasi sonucu huzur halinin zirvesine ulasmasi gibi ve Hazret-i Rasul’ün, Allah’dan baska her seyi zahirinde ve batininda terk etmesi ve sadece ona yönelmesidir.

Ruh, alistigi sekilde hareket eder. Bir gencin cibilliyeti olan tabiatina seyh bir müddet dokunmaz. Onda temkin hali gerçeklesinceye kadar onun halini arastirir. Çünkü genç adet edindigi seyin ve tabiatinin oyununa gelir. Halvet istemez. Halvette iç huzuruna degil, dehsetli bir korkuya kapilabilir. Iste seyh böyle bir durumda onun fitraten uyum saglayamayacagi bir ameli daha yolun basinda iken emretmez. Halini dikkatle takip eder. Vakit gelince verilmesi gereken vazifeyi verir.

Seyh-i Ekber Muhyiddin Ibni Arabi kuddise sirruh der ki: Nice seyhler gördük ki yokluga düstüler. Kendilerine gelen hal onlari helak etti. Cenab-i Hak söyle buyurmaktadir:

”Insan muhakkak ki hirsina düskün ve sabri kit olarak yaratilmistir. Kendisine bir kötülük dokundu mu feryadi basandir. Yine kendisine bir hayir dokununca da çok cimridir o.”(Mearic suresi /19-21) Nefsin bütün kötülüklerinin temeli bu üç ayette özet olarak açiklanmistir. Faziletler, bunlardan kurtulduktan sonra kazanilir. Nefsin aslinda, cibilliyetinde fazilet özelligi yoktur. Onun için ibadetlere siki sarilmak zaruridir. Insanin sadrinin kötü duygu ve niyetlerden temizlenmis olmasi sarttir.”

Eger mürid gelir, gördügü rüyayi, kendisine gelen bir kesfi, yaptigi bir müsahedeyi anlatirsa, seyh bunlar hakkinda bir açiklamada bulunmaz. Müridin yapmasi gereken seyi emreder. Müridin karsilastigi veya basina gelen haller sebebiyle bundan sonra karsilasmasi muhtemel olan hallerde tehlikeleri defedecek amelleri izah eder. Hicablari kaldiracak amellere sevk eder. Onu, içinde bulundugu halden daha yüksek mertebelere yükseltecek ibadetleri emreder. Müridin anlattigi seyler ne kadar büyük olursa olsun, bunlar hakkinda müride açiklama yapacak olursa müridin hakkina riayet etmemis olur. Çünkü eger seyh, müride gelen halin asl-u esasini açiklayacak olursa mürid kendinde varlik görmege ve seyhini hafife almaya baslar. Bundan sonra seyhin sözünü dinlemez ve rehberligini kabullenemez olur. Bu yüz çevirme, seyhin sözlerine karsi bir inatliga dönüsürse kalbi perdelenir. Böyle bir mürid kendi kendini yoldan eder, tarikati terk eder, arzu ve istekleri sahrasinda helak olur. Allah cümlemizi bu gibi kötü akibetlerden muhafaza eylesin, âmin.

Seyhin, müridi, ihvanindan baskalariyla arkadaslik etmekten sakindirmasi gerekir. Ihvaniyla da varidat ve kerametlerini konusmaktan sakindirir. Eger bunlara müsamaha ederse seyh müride kötülük etmis olur.

Yine seyh, talebeleriyle günde ancak bir defa oturmali, onun haricinde herkes kendi evrad ve ezkariyle, kendi isleriyle mesgul olmalidir. Seyh, rabbinin emrettigi ile, mürid seyhinin emrettigi ile bas basa kalir.

Yine Seyh Ekber der ki:

“Seyhin, sadece yakinlarinin girip görebilecekleri bir yeri sadece kendi basina kalabilecegi bir yeri, bir de ihvaniyla kalabilecegi bir yeri olmalidir.

Yine seyh, müridlerin bulundugu zaviyeye, halvet yerine onlardan evvel girip iki rekât namaz kilar ve müridin ruhaniyetinin kuvvetine, micazina ve halinin ona neler kazandiracagina bakar. Seyh bu iki rekâtta müride lazim olacak seyleri gösterir. Bundan sonra mürid gelip huzurda oturur. Bu is müridin fütuhata nail olup selim sadra sahip olmasinin baslangici olur.

Eger müridler kendi hallerine toplanti yapiyorlarsa seyh onlari kendi hallerine birakmaz. Ancak kendisinin hazir bulundugu bir mecliste onlari toplar. Yahud kendi bilgisi altinda onlarin toplanmasina izin verir. Eger onlari kendi baslarina birakirsa haklarina riayet etmemis olur.

Seyh, hiçbir müridi kendi özel hareketlerine muttali kilmamali, yasayisi hakkinda ona sir vermemeli, seyh uyurken, bir sey yerken, içerken mürid onu görmemelidir. Çünkü mürid seyhinin özel hayatini görürse onu gözünde basitlestirmeye baslar. Kamil mürsidlerin hallerini kendi zaaflarindan dolayi anlayamayacagi için, onun müsahedelerini kavrayamayacagi için hizmette kusur eder. Ayrica mürid seyhin haremine kadar sokulma sevdasinda ise seyh onu uzaklastirir. Bu müridin menfaati içindir.

Yine seyh, müridin çok yemesine hiçbir zaman müsamaha etmez. Çünkü çok yemek, seyhin bütün yaptiklarini, müride kazandirmaya çalistigi iyi ve güzel seyleri yikmaya yeter. Birde seyh önce müridin yakinini terbiye etmelidir. Çünkü nice insanlar vardir ki midelerinin esiridirler.”

Yine Seyh Muhyiddin Ibni Arabî der ki:! Seyh müridi zaviyenin gelirinden besleyerek, ona bir sürü harcamalarda bulunarak müridin yakinini terbiye edemez. Onu yemekten mahrum ederek ve elinde bulunan yiyecegi az yedirmek suretiyle ve onu kimseden bir sey ummayacagi bir yerde ayirip kendisiyle bas basa birakmak suretiyle terbiye eder. Ona,”tertemiz bir kalple Allah ile mesgul olmasini” emreder. Ona himmet eder. Bu, müridi güzel bir sekilde ikna etmektir. Ona bunu izah etmek gerekmez. Çünkü bunun açiklanmasi müridin zararinadir. Eger mürid seyhiyle oturdugunda Allah müride gerek devamli yakin hali vermis, yahud bir anlik yakin haline erdirmisse bunu müride izah etmemelidir.

Seyh, müridlerinin, baska bir seyhin müridleriyle sohbet etmelerine müsaade etmemelidir. Bunun müridler için zarari büyüktür. Eger seyh, müridlerin herhangi bir karmasikliga ve manevi sarsintiya maruz kalmayacaklarindan emin ise bunda mahzur yoktur.

Seyh müride karsi her an uyanik bulunmalidir. Çünkü içlerinde yalancilar ve seyhe uzun müddet hizmet etmekle beraber onu terk edecekler bulunabilir. Böyleleri bir baska seyhin ihvanina giderler de:” Biz onlarda bir hayir görseydik onlari terk etmezdik” derler. Dünyaya tapan adamlara medhiyeler düzerler. Kendi nefislerini temize çikartirlar. Biz burada olmasi muhtemel bulunan seyleri degil bizzat gözlerimizle gördügümüz seyleri yaziyoruz.

Seyh Muhyiddin Ibni Arabî kuddise diyor ki:” Seyh, kendisinden üstün mertebede bir seyh gördügü zaman, nefsini dize getirip talebeleriyle beraber giderek o seyhe hizmet etmelidir. Bu hareket hem kendisi hakkinda hem talebeleri hakkinda hayirlidir. Bunu yapmadigi zaman insafli hareket etmedigi gibi talebelerine de merhamet etmis degildir. Bu durumda himmeti düsüktür. Eger ona hizmet etmege gelmiyorsa kalbinde riyaset sevgisi vardir. Bu ise Allah’a giden bir salik için noksanliktir ve hayir getirmez. Seyh, burada Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vessellem’in su büyük hadis-i serifini düsünmeli ve ona göre hareket etmelidir:”Eger Musa ve Isa aleyhimesselam hayatta olsalardi yapacaklari tek sey bana tabi olmakti.”

Allah cümlesinden razi olsun, bu tarikin seyhlerinin makamlari belirli olup bu söz onlar için degildir. Yoksa bu tarikin seyhleri, makami belirli olmayan seyhlere hizmetle mükellef degillerdir.

Acem diyarinda bir seyh vardi. Bu seyhin talebesi seyhini geçip onun üstünde bir makama vasil oldu. Seyh dönüp o talebesine bir mürid gibi hizmet etti ve feyz aldi. Bu Imam Sa’rani “Nefehat-i Kudsiyye” kitabinda yazar.

Seyh, sultanlarin ve valilerin ayagina gitme derekesine düsmemelidir. Eger kendini bu duruma düsürürse kendisi de helak olur, müridi de.”Kim kötü bir adet koyarsa günahi onun boynunadir.” Hadis-i serifi mucebince kendisinin ve müridlerin günahlari o seyhin üzerinedir.

Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem söyle buyurmuslardir:” Bir kimse Kur’an okur, dini iyi anlar da sultanin elinde bulunan seylere tama’ ederek onun ayagina giderse attigi adimlar sayisinca cehenneme adim atmis olur.”(Deylemi)

Mürid, tarikata ilk ayak bastigi andan itibaren helali bile düsünerek yemelidir. Nerede kaldi süpheli veya haram lokmayi agzina koymak! Haramdan, avamin bir kismi sakinir. Tarikat ehli ise eline her geçeni agzina koymaz. Bu hususta, bu yolun büyüklerinin hassasiyetlerini düsünmesi ve örnek almasi lazimdir.

Bu konuda bu kadar açiklama yeter. En dogruyu ancak Allah bilir. Dönüs ancak O’nadir.