RABITA

Bu da Allah’ vasil olmak için müstakil bir esastir. Müsahede makamina vasil olmak, zati sifatlarin hakikatine ermis bir kâmil seyhe kalbini rabtedip ondan vasil ayri yerde de olsa simasini hayal ederek onunla manen irtibat kurmaktir. Kamil seyhi gözle görmek, “Onlar görüldügü zaman Allah hatirina gelir” hadis-i serifinin gergidir. “Onlar Allah ile sohbet edenlerdir” hadis-i serifinin geregince zikirle mürid nasil istifade ediyorsa rabita ile de ayni sekilde istifade eder.

Surasi açik bir gerçektir ki, her an Salihlerle oturmaya tesvik eden sayisiz hadis-i serif mevcuttur. Rabita bunu gerçeklestirir. Kamil seyh bir oluk gibidir ki, feyz onun okyanuslar gibi genis kalbinden müridin oraya baglanmis kalbine akar. “Kisi sevdigi ile beraberdir” hadis-i serifi geregince mürid seyhinin simasini hayalinde tutmaya, onu hayal etmeye çalisir. Onu daima hayalinde tutmak suretiyle mürid seyhinin vasiflari ile vasiflanir, halleriyle hallenir ve onu sevmeye baslar.

Fena fi’s-Seyh, yani seyhde fani olmak fena fi’llah’in baslangicidir. Eger mürid seyhine rabita ederken kendine bir sekir yahud gaybet hali gelirse seyhine rabitayi birakir ve o gelen hale yönelir.

Makamat-i Naksibendiyye’de nakledildigine göre Muhammed Bahaüd-din Naksbend Hazretlerinin huzurunda sufilerden birisi rabita ile mesgul oluyordu. Bir baska gün de Hazret-i Naksbend’in simasina bakarken kendine gaybet hali geldi fakat o salik ona iltifat etmedi. Hace Naksbend buyurdu ki:”beni birak o gaybete yönel. Çünkü masiva tesirinden kurtulmak ve ehlullah’a göre vusul ve suhud zamanidir.” Buyurdular.

Imam Rabbani kuddise sirruh hazretleri söyle buyurmuslardir:”Bu yüce tarikat, Rasul-i Ekrem’in sünnetine iktida eden seyhe rabita etmek esasina baglidir. Bu uzun yol, rabita ile kisa zamanda kat edilir. Cezbe kuvvetiyle bu kemalata boyanmak ancak bu yol ile mümkün olur. Kamil mürsidin bir nazari, kalp hastaliklarinin sifasidir. O’nun bir teveccühü manevi hastaliklari def eder. Bu kemalatin sahibi olan zat, vaktin imami, zamanin halifesidir. Kutublar onun makamatinin gölgelirine siginirlar. Memleketlerinin mürsidi olan büyükler onun okyanuslar gibi muazzam kemalatiyla teselli bulurlar. Irsadi, günesin isigi gibi insanlari birbirunden ayirmadan her tarafa yayilir. Bizzat o günese yönelip istifade edebilmek için, ona yönelen bir salikin ne kadar istifade edecegini düsün!

Bizim irtibatimiz muhabbet esasina dayanir. Nispetimiz, yani mensubiyet ve münasebetimiz kalpten kalbe aksetme ve dostun rengine boyanmak yoludur.

Yolumuz muhabbet; in’ikas, yani kalpten kalbe aksetme ve dostun rengine boyanma esaslari üzerine kurulduktan sonra uzaklik ve yakinlik farki yoktur. Salik nerede olursa olsun her zaman seyhinden istifade edebilir.

Bu tarikatta, Rasulullah’a iktida eden bir seyhe muhabbet beslemek ve rabita etmek suretiyle mürid her zaman seyhinin rengine boyanir. Hep onun nuruyla nurlanir. Alim cahil herkes ondan istifade edebilir. Nasil ki karpuz günesin sicakligiyla her geçen saat olgunlasirsa, nasil gün geçtikçe yetisirse bu da böyledir. Burada karpuzun ne özelligi vardir? Günes onu olgunlastirmakta ve pisirmektedir. Yeter ki karpuz kökünden kopmasin, topraga bagli bulundugu yerde devam etsin.

Evet, sülukü ve kâmil mürsidden nasil istifade edilecegini müridin bilmesi lazimdir. Fakat kâmil mürside muhabbet ve rabita basta gelir. Bu yapilirsa mürsid günes gibi isiklarini saçarak müridi yetistirir.

Bizim yolumuz sahabe-i kiram yoludur.

Bu tarikatta irsada bulunmak konusunda hayatta bulunanlarla kabirlerinde bulunanlar birbirlerine müsavidirler. Istifade etme konusunda da çocuklar ve yaslilar müsavidirler.

Velinin kendi velayetini bilmesi sart degildir. Muhabbet rabitasiyla ve seyhin teveccühüyle müridler muradlarina nail olurlar. Bu da Allah’in bir fazlidir ki diledigine verir.

RABITANIN ÖNEMI HAKKINDA

Seyh Muhammed Es’ad Erbili kuddise sirruh rabitanin önemi hakkinda, “Mektubat”inin yedince mektubunda söyle buyurmaktadir:

Naksibendî tarikinin kurtulus dairesine giren, seyhinin gösterdigi adab üzere zikirlerine baslayan sadik bir mürid, Cenab-i Hakk’in “Sadiklarla beraber olunuz.” (Tevbe suresi / 119) emr-i celiline uyarak seyhini hiçbir an hatirindan çikarmamalidir. Bunun hitmeti ise sudur: malum oldugu üzere nefis ve seytan gibi iki amansiz düsmana karsi koymak her bir yigidin kari degildir. Görüyoruz ki bu düsmanlar milyonlarca mü’mini gaflette kilarak Cenab-i Hak gibi bir büyük Yaratici’larina karsi asilestirip büyük azaba çarpilmalarina sebep olmaktadirlar. Mü’minler ise bir kuvvete dayanmadikça bu düsmanlarinin sekavet pençelerinden kurtulamiyorlar. Bu sebeple salik bu kuvveti Hazret-i Rasulullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimize dayanan bir mesayis silsilesinden aramali ve Cenab-i Hakk’in sadik bir kulu olduguna inanarak kendisine seyh edindigi bir kâmil mürside manevi irtibat, kalpten gelen bir muhabbet ve ruhani bir beraberlikten beklemelidir.

Ruhaniyet nur cinsinden oldugu için günes isigi gibi uzaklik yakinlik tesirinden ve kayitlarindan kurtulmustur.

Elhamdülillah yukarida zikrolunan ayet-i celiledeki ilahi fermana uyarak Cenab-i Hakk’in sadik bir kulunu manevi peder kabul ederek ruhani beraberliklerini ganimet bilenler, ciddi çalismalari ve tarikat-i aliyyeye itaatlari nisbetinde nefis ve seytanin taarruzundan canlarini kurtardiklari, istikballerini teminat altina almak için seriat ve tarikatin eman yurdunda bulunduklari her zaman müsahede ettigimiz ilahi Tevfik cümlesindendir.”

Onüçüncü mektupta söyle buyurmaktadir:” Malum oldugu üzere rabitadan maksad feyz almak olup, feyz veren ise ancak Cenab-i Hak oldugu muhakkaktir. Su kadar var ki, Cenab-i Hakk’in habibi Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz dahi Allah’in zat ve sifatlarinin mazhari oldugundan,

“Nihayet ben kulumu bir kere sevdim mi, onun gören gözü, isiten kulagi, saglam tutan eli ve yürüyen ayagi olurum”, kudsi hadisine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesselem hazretlerinden feyz almak, Cenab-i Hak’dan feyz almaktir.”Allah’in ahlaki ve Rasulullah’in ahlaki ile ahlaklaniniz” mealindeki hadis-i serife uyarak beseri vasiflardan kurtulmus ve Allah ile Rasulullah tarafindan istenen ahlaka sahip olanlar, yani fena-yi tam ile fena-firrasul ve fena-yi tam ile fena-fillah ve beka-yi tam ile beka-billâh serefine nail bulunan kamil mürsidlere rabita edilmesi,”Allah’a yaklasmaya vesile arayiniz.”(Maide suresi / 35) ayeti kerimesiyle bütün mü’minlere emr-u ferman buyurulmustur. Kendisine rabita olunacak mürsidin tavir ve ahlaki Rasulullah’in ahlakina tabi olmadikça rabitadan beklenen feyzin zuhuru imkânsizdir. Rabita eden salik ise seyhinin peygamber ahlaki ile ahlaklandigini seriat ve tarikat ölçüleriyle tahkik eylemesi farzdir. Yoksa rabita eden de ettiren de perisan olurlar.”

Elli altinca mektupta söyle buyurulmaktadir: “ Naksibendî mesayihindan Hace Muhammed Ma’sum hazretleri köklü bir muhabbeti netice veren rabitayi özellikle tavsiye etmislerdir. Zira hakiki sevgi olunca mü’minin kalbinde zikrullah vücuda gelir.

“Öyle yigitler vardir ki; onlari, ne ticaret ne alisveris Allah’i anmaktan alikoyamaz.”(Nur suresi / 37) ayeti kerimesinin tasdiki olur. Kalp selameti bulur. Mevlam hazretleri hepimizi zikrullahi çok yapan kurtulmus zümreye katsin ve kalbimizi iman hakikatlariyla ve yakin nurlariyla doldursun.

Hace Muhammed Ma’sum Hazretlerinin zikirden evvel rabitayi tavsiye buyurmus olmalarinin hikmeti ise salik için rabitanin büyük bir amil oldugunu ifade etmektir. Tarikat-i aliyyeye yeni intisab edenler feyzlerini zikirden bekleyip rabitaya layikiyla önem vermedikleri takdirde umduklari gayeye vasil olamayacaklari, fakat ”sadiklarla beraber olunuz.”(Tevbe suresi / 119) ayet-i celilesine uyarak rabitayi feyiz sebebi kabul edenler ise kisa zamanda zukrullahin nurlari ile nurlanacaklari muhakkaktir.

Seksen altinci mektupta söyle buyurulmaktadir: “ Leatifinizin bir müddet evvel çalismaz oldugunu, simdi ise Allah’a hamd olsun intizam ve itidale kavusmus oldugunu beyan ediyorsunuz. Bilindigi gibi kalp dis tesirlerden müteessir olur. Mesela kötü havadan insanin sihhati bozuldugu gibi kasvet ve gaflet ehli oturmaktan da kalp zarar görür. Zamanimizda ise bundan tamamiyla kurtulmak mümkün olamayacagindan daimi surette rabitaya dikkat etmek lazimdir. Rabitanin hafif ve kolay sekli de vardir. Hak Teala Hazretleri, “Sadiklarla beraber olunuz.” Buyurmus oldugu gibi, insan fikren mürsidini hatirlamak ve bu cihetle beraberinde bulundugunu düsünmek de rabitadir. Siz evladimiz dahi suretle vakitlerinizi degerlendirip Cenab-i Hakk’in Lütfundan ümidinizi kesmeyiniz. Bununla beraber yollar açilir ve insallah sila-i rahim olmak üzere bir defa daha buralara gelip manevi pederinizi sevindirirsiniz. Hace Muhammad Ma’sum hazretlerinin rabitaya çok çok önem verdirmis oldugunu Mektubat’ta gördüm. Zira rabita muntazam olduktan sonra leatifin zikri intizamini kaybetmez. Adeta insana mürsidinin vazifesini görür. Yani bu tarikata gireni irsad eyler ve ser’an iyi veya kötü olan seyleri ilham eyler.

RABITANIN YAPILISI

Bilinmelidir ki, rabita, velayet kuvvetiyle tasarruf sahibi olan bir kâmil seyhe yapilirsa fayda verir. Çünkü Hak Teala’nin aynasi kâmil insandir. Hakk’a onun irsadiyla vasil olunur. Kim onun ruhaniyetine basiret gözüyle bakarsa onun irsadiyla hakikata mahzar olur. Rabita vasitasiyla ihtiyarlar bile çocuklardan, diriler ise tasarruf sahibi olup da vefat etmis zatlardan istifade edebilirler. Çünkü rabita feyz almak isteyeni, feyze sebep olacak zatin ruhaniyetinin velayetinin tasarrufu altina sokar. Burada tasarruf eden ruhaniyettir. Feyz almak için rabita edene ilahi kemalattan, rabbani tecelliyattan feyiz verir, onu yüksek makamlara ulastirir. Feyiz verecek olan ister bu dünyada olsun, ister olmasin. Ister bunu bilsin, ister bilmesin, müsavidir.

Sonra vefat etmis bulunan zatlara söyle rabita edilir: Mürid kendini cismani ilgilerden kurtarir. Batinini tabiat baglarindan kurtarir. Kalbini bütün ilimlerden, nakislardan ve kâinatin havatirindan temizler. Sonra rabita edecegi zatin ruhaniyetini hissedebilecek sekillerden uzak bir nur olarak tasavvur eder. Onun füyuzatindan feyz alincaya kadar ve kendine onun halinden bir hal gelinceye kadar bu nuru kalbinde muhafaza eder. Çünkü kamil mürsidlerin ruhaniyetleri feyz kaynagidir. Kim kalbini bu kaynaga baglarsa ondan muhakkak surette feyz alir.

Eger rabita bir kabir basinda yapilacaksa o kabrin sahibine selam vermek lazimdir. Sonra onun sag ayagi tarafina yakin oturur. Sag elini, sol elinin üzerine kor, basini gögsü üzerine eger, bir fatiha on bir ihlai serif ve bir ayetü’l-Kürsi okur, sevabini bu zatin ruhaniyetine hediye eder. Sonra orada oturup feyz almak için ruhaniyetine yönelir. Nitekim Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vessellem, “müskil bir durumda kaldiginiz zaman kabirlerinde medfun bulunan bazilarinin ruhaniyetlerinden yardim isteyin” buyurmuslardir.

Bir kimse bulundugu yerden Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi vessellem’in Medine-i Münevvere’deki mübarek kabri seriflerine yönelse feyz alir.

Ayni sekilde bir kimse, bulundugu yerden kabirlerinde medfun bulunan velilerin ruhaniyetlerine yönelse onlardan istifade eder ve feyz alir.

Seklen onun bulundugu tarafa yönelmeden yapilacak rabita da istifade için kâfidir. Fakat rabita vücuduyla beraber de dönerek yapilirsa nur üstüne nur olur.

Rabitanin kuvvet derecesi istifadenin sebebidir. Kim bu rabitaya devam ederse tarikatin bütün güzel halleriyle hallenir ve hakikatin kemalatina vasil olur. Kim rabitayi birakirsa ve devam etmezse feyzi kesilir, süluke devam edemez. Vuslat eserlerinden ve sirlarindan mahrum kalir.