RABITANIN DELILI

“Rabitanin Kur’an ve sünnetle sabit bir asl-u esasi var midir?” denilirse, deriz ki: “Evet, rabita Kitap, Sünnet ve imamlarimizin kavilleriyle sabittir.”

Rabitanin Kur’an’daki delilleri:

Cenab-i Hak, “ Allah’a yaklasmaya bir vesile arayiniz.” (Maide suresi /35) buyurmustur. Burada ayetin mefhumu umumi ise de emredilen sey vesile aramak olunca, rabita, kulu Allah’a vasil edecek seylerin en eftalidir. Çünkü Cenab-i Hak, Nebi sallallahu aleyhi vessellem ve onun hakiki naibleri hakkinda:

“De ki: Eger siz Allah’i seviyorsaniz bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin.”(Al-i Imran Suresi/30) buyurmustur.

Burada rabitanin zaruretine isaret vardir. Çünkü tabi olmak için tabi olunani gözle veya hayalen görmek lazimdir. Tabi olanla olunan ruhen beraber olmayinca ittiba nasil gerçeklesecektir? Bizim rabitadan maksadimiz budur. Bu olmazsa ittiba sayilmaz.

Rabitanin Sünnet’teki Delili:

Hazreti Ebu Bekir radiyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem’e, her an Zat-i Risaletpenahileriyle beraber olamadigindan, (hatta kaza-i hacet için ondan ayrildiginda dahi) ayri kaldigindan sikâyet edip ruhaniyet cihetinden beraber olmak istedi. Hazreti Ebu Bekir radiyallahu anh, ayni zamanda hayâsinin fazla olmasi sebebiyle bazi vakitler Rasulullah’in huzurune çikamiyordu. Bundan sikâyet etmisti.”

Hazreti Ebu Bekir’in bu istegi, rabita ihtiyacinin delilidir.

Imamlarimizin kavillerine gelince:

Büyük ariflerden Imam Sa’rani kuddise sirruh, “Nefahat’inda zikrin adabini izah ederken söyle buyurmaktadir:

“Rabita, müridin kalbinde fütuhat olabilmesi için en yakin yoldur.”

Devamla söyle der: Zikir adabindan

….Dördüncüsü : Zikre baslarken kalbiyle seyhinin himmetinden yardim istemektir.

Besincisi: Seyhinin himmetini istemesi, gerçekte Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi vessellem’in himmetini istemektir. Çünkü Peygamberimiz Allah ile mürid arasinda vasitadir.

Altincisi: Seyhinin simasini iki gözü arasinda hayal etmektir. Hakikat ehillerine göre adabin en kuvvetlisi budur.”

Bizim rabitadan muradimiz da kamil mürsidle her an ruhen beraber olmaktan baska bir sey degildir.

Sey Tacüddin Naksbendi kuddise sirruh, “Risale-i Taciyye” sinde söyle der : “mürid, dünya islerini bitirdigi zaman yeniden abdest alir. Tenha kalacagi odasina girer. Oturdugunda ilk yapacagi sey mürsidinin simasini hayal etmektir.”

Seyh Abdülgani Nablusi, bu Risale-i Taciyye’ye yazdigi serhinde der ki:”Eger rabita, adabina riayet edilerek yapilirsa maksad tamamen hasil olur. Çünkü kamil seyh, müridin Allah’a açilan kapisi ve onun vuslat sebebidir. Çünkü Cenab-i Hak:

“Ey iman edenler! Allah’dan korkun ve sadiklarla beraber olun.” Buyurmustur. (Tevbe suresi /119)

Yine Cenab-i Hak :”Allah’a yaklasmaya vesile arayin” buyurmustur.(Maide suresi / 35)

Salik, sülukün basinda rabbini bilmesi mümkün degildir. Bu sebeple insan kendisinin Rabbini bildirecek bir vasitaya ihtiyaci olmadigini nasil söyleyebilir? Rabbini bilmeyince de kalbiyle sehadet getirmesi mümkün olamaz. Bu olmayinca kisi, Rabbini –hâsâ- bir mahlûk gibi tasavvur etmeye kayar ve küfre gider. Hâlbuki bilmedigi bu uzun yolda seyhini rehber kabul edip, onun simasini hayal ederek, onu vesile edinerek Allah’a yaklasmaya çalisirsa maksadina nail olur. Aslinda maksada ulastiran Allah’tir. Fakat seyh, Allah’dan geleni müride tahammül hududuna indirerek verir. Bu, müridin kalbinde ilahi bir fütuhat gerçeklesinceye kadar devam eder.

Müridin, dogrudan dogruya rabbinin huzuruna varmasi aslinda en mükemmel olanidir. Fakat biz yakinen ve kendi hallerimiz bu oldugu için biliyoruz ki mürid kat’i surette sülukünün baslangicinda buna muktedir olamaz. Hiçbir kul havatirdan kurtulamaz. Bunun ne oldugunu arifler bilir, cahiller bilmez. Burada cahil, bilmedigi konularda kendine bir rehber bulmadigi için mazur görülmez. Idrak edebilen hadis bir mahluk ile, idrak edilemeyen Kadim Halik’i hayalen degil suhuden tefrik edecek vesileye basvurmasi lazimdir.

Allah’a vasil olduktan sonra vasita ortadan kalkar. Bunun için büyüklerimiz demislerdir ki: “seyhi olmayanin seyhi seytandir.” Seyhi seytan olan kimse küfürdedir. Insan, ilahi ahlak ile ahlaklanmis bir kâmil seyhe kalbini rabt edinceye kadar bundan kurtulamaz. Çünkü Cenab-i Hak Kur’an-i Kerim’de:

“Kim Rahman’in zikrine göz kirpistirirsa Biz ona seytani musallat ederiz. Artik bu onun ayrilmaz arkadasidir. Süphesiz ki bunlar onlari yoldan çikarirlar. Onlar da kendilerinin dogru yola erdirilmis olduklarini zannederler.” (Zuhruf suresi / 36-/37)

Mevlana Halid Ziyauddin Bagdadi kuddise sirruh, bazi ihvanina gönderdigi bir mektubunda bu fakirin de kulagini çekerek buyurdu ki: “Hakka’l-yakin sirlarindan habersiz bulunan bazi cahiller rabitayi tarikatta bid’at kabul ederler. Rabita için asl-u esasu olmayan bir seydir derler. Aksine bu tarikatimizin en büyük asillarindan biridir. Bu yüce Naksibendî tarikati Kitap ve Sünnete tam bir dogrulukla ve ihlâsla sarildiktan sonra rabitayi vusul sebeplerinin en büyügü olarak kabul eder.

Cenab-i Hak Kur’an-i Kerim’de:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadiklarla beraber olun!” buyurmaktadir..(Tevbe suresi / 119)

Bahru’l Hakaik tefsirine göre sadiklar’dan murad mürsidlerdir. Çünkü ezelde verilen söze en fazla onlar sadakat göstermislerdir. Onlarla her zaman beraber olmanin yolu rabitadir. Fena-fillah’in baslangici bulunan fenafisseyh mertebesine vasil olmanin en yakin yolu rabitadir. Fena-fillah’in baslangici bulunan fenafisseyh mertebesine vasil olmanin en yakin yolu rabitadir.

Sadatimizin büyüklerinden olan Hace Ubeydullah Ahrar kuddise sirruh hazretleri buyurmuslardir ki:”Sadiklarla beraber olmak ayet-i kerimelerde emredilendir. Allah Teala bu kelaminda zahiren ve batinen sadiklarla beraber olmayi emir buyurmustur. Manen beraber olmanin yolu rabitaya devam etmektir. Bu da ehillerince malumdur. Resehat kitabinda bu husus açikça anlatilmistir.”

Rabita kelimesinin manasinin bir terim gibi söylenmesinden adeta kaçinilmistir. Yoksa açikça inkâri küfür olurdu. Rabita, hakikat terimlerinde fena-fillah ve beka-billâh mertebelerinin hakikatina ererek Allah’a vasil olmus bir kâmil mürsidin ruhaniyetinden yardim istemek, ondan ayri iken de feyz alabilmesi için her an edebini muhafaza etmektir. Edebini her an muhafaza edebilmesi, onunla her an beraber olabilmesine baglidir. Bu da, simasini hayalinden gidermeyip her an huzurda ve nur içindedir. Bu vesile ile bir sürü lüzumsuz islerden de siyrilip kendini muhafaza etmis olacaktir. Bu inkâr edilemez. Bunu inkâr etmek, insani hüsrana götürür. Bu hale düsmekten Allah’a siginiriz ki Salih selefimiz bu hali lanetleme ve ebedi mahrumiyete düçar olmaya sebep kabul etmislerdir.

Bu konularla ugrasan, eger evliyaullah sözlerine inaniyorsa, onlar rabitanin ne oldugunu ve bütün güzelliklerini anlatmislardir. Onlarin yüksek sözlerini takip edenlere bu gerçekler gizli degildir. Onlarin korkularini bir kere alanin birakmasi mümkün degildir.

Bu mevzuya takilan bir kimse eger evliyaullahin sözlerine itimat etmiyorsa, din imamlarinin, yani bu ümmetin hukuk ve fikhi zahirine aid mevzulardaki rehberlerinin sözlerine itimad etmesi lazimdir. Böyle bir kimse bu iki siktan hangisini tercih ederse etsin, sunu söylemeliyim ki, dört mezhebin de imamlarindan bulunan müctehidler rabitanin asl-u esasinin Kitap ve Sünnet’le sabit oldugunu söylemislerdir. Kalbinde bir hastalik bulunmayanlarin, kaynaklarina müracaat edebilmeleri için bu imamlarin kavillerini yerlerini göstererek naklediyoruz. Gerçekleri anlamaya muvaffak kilan ancak Allah’tir. En dogru yolu gösteren de O’dur.

Müfessirlerin cumhuru, Yusuf suresi’ndeki “Eger Rabbinin bürhanini görmeseydi.” (Yusuf suresi /24) ayetinin cümlesinin tefsirinde, ruhaniyeti cismaniyetine galip bulunan peygamberler ve veliler gibi zatlarin tasarruf ve imdat edebilecekleri hakikatini açikça beyan etmislerdir.

Onlardan Kessaf Tefsiri sahibi ki, itidal yolundan sapmis bulunmasina, hatta inkâr ve itizal ile itham edilmesine ragmen ayetteki “bürhan” kelimesini söyle tefsir etmistir: Yusuf aleyhisselam Züleyha’nin belasina maruz kaldigi zaman “o kadindan sakin!” sözünü isitmisti. Bir anda kendini toparladi. Sesi ikinci defa isittigi zaman ondan tamamen yüz çevirdi ve ondan kurtuldu. Bir de bakti ki karsisinda Yakp aleyhisselam dikilmis parmaklarini isiriyor. Bir rivayete göre Yakup aleyhisselam eliyle Yusuf’un gögsüne vurdu.(Kessaf Tefsiri, c:2/312)

Hanefi imamlarindan Imam Ekmelüddin, “Serhu’l- Mesarik” adli eserlerinde, Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri:”Beni rüyada gören kimse uyanik iken de görecektir. Veya beni uyanik halde görmüs gibidir. Zira seytan benim suretime giremez.” Hadis-i serifinde söyle der:

“Rasullullah’i görev, uyku ve uyaniklik halinde her an onunla beraber oldugu için görür. Görenle onun arasinda bir beraberlik hâsil olmustur. Bes asil vardir ki umumiyetle istirak mahalli olur: zat, sifat, fiil, mertebe, hal. Hangi iki sey veya iki kimse arasinda bir münasebet olursa olsun muhakkak bu bes asildan birine girer. Münasebetin kuvvetine ve zayifligina göre bu mertebelerden birinde tecelli eder. Münasebet az da olur, çok ta olur. Muhabbetin kuvvet derecesine göre kuvvet bulur. Bir nokta da o dereceye gelir ki, iki sahis, sanki bir varligin ayrilmaz iki parçasidir. Çok ender olarak durum bunun aksine de olur.

Bu bes asildan hâsil olan sudur ki, bir mürid daha evvel gelip geçmis kümelinin ruhlariyla nerede isterse irtibat kurabilir.”

“El-Esbah” kitabina hasiye yazan el- Hamevi hazretleri “Nefehatü’l-kurb ve’l-ittisal” kitabinda özet olarak söyle der.”Allah’in velileri, ruhaniyetleri cismaniyetlerine galip oldugu için degisik suretlerde görünebilirler. Su sahih hadis-i serifin mefhumu bu manaya alinmistir: rasulullah sallallahu aleyhi vessellem buyurdu ki:”Cennet ehlinin bazilari cennetin bütün kapilarindan çagrilir.” Hazreti Ebu Bekir radiyallahu anh sordu:” Ya Rasulullah, bu kapilarin hepsinde de girecek olan var midir?” Rasulullah buyurdu ki:”Senin onlardan olacagini ümid ediyorum ya Eba Bekir.”

Hamevi hazretleri devamla der ki: “Ruh külli olmak hüviyetini kazaninca yetmis bin surette de görünebilir. Dünyada ve berzah âleminde istedigi yerde zahir olabilir. Çünkü burada ruh cismaniyete galebe halindedir. Tam istiklal durumundadir. Bu istiklali, bedenden ayrilma yoluyla degildir. Ruh galebe halindedir.

Bu konuda daha fazla bilgi almak isteyen bu esere müracaat etsin. Çünkü orada hastaya sifa verecek seyler çoktur.