SEYHIN TELKIN ETTIGI ZIKRE DEVAM

Vuslat esaslarindan birisi de seyhin telkin ettigi zikre devamdir.

Naksibendî tarikinda silsileyle gelen zikir hafi zikir, yani kalple yapilan zikirdir. Bu da Zat ismi olan ism-i Celali “Allah Allah” diye kalble zikretmektir.

Seyh-i Ekber Muhyiddin Arabî kuddise sirruh buyurdular ki:”Zikrin, ism-i cami olan, yani Allah’in bütün güzel isimlerini kendinden toplayan “Allah Allah Allah” ismini zikretmek olsun. Dil damaga yapistirilir ve telaffuz etmez. Burada zikredecek olan kapldir. Sirrindan bir natik söyleyinceye ve sen de bunu duyuncaya kadar bu sekilde devam et. Içinde bir natik zuhur ettigini duydugun zaman halini muhafaza etmeye çalis. Çünkü bu arazi bir kuvvettir. Eger bu hali derli toplu bir halde muhafaza etmezsen birden bire zail olur.”

Hadika’da der ki: “Zikrin birçok adabi vardir. Fakat biz onlarin en önemli olanlarini ve mürid için herhalde lazim olanlari söyleyecegiz:”önce Beden temizligi geliyor. Allah’in emrettigi sekilde temizlen. Sonra kalbini heva, hirs, sehvetlere düskünlük ve masivaya egilim göstermekten istigfar ile temizle. Sonra güzelce abdest al, halvethanene gir. Iki rek’at abdest-sükür namazini kil.Dua et ve namaz kilarken yaptigin gibi kibleye dogru otur. Dilinle istigfar ederken kalbin de istigfar etsin. (Verilen sayi kadar.)

Sonra alabildigine bir mahviyet, inkisar ve husu ile kusurlarini ve günahlarini hatirla. Sonra çok yakinda muhakkak gelecek olan ölümünü gözünün önüne getir. Su anda alip verdigin nefeslerini dünya hayatindaki son nefeslerin olarak kabul et. Kabre yalniz basina konuldugunu ve orada birakilip gidildigini bütün safhalariyla düsün.

Sonra bir defa Fatiha-i serifeyi ve üç defa Ihlâs-i serifi okuyup sevabini Hazret-i Naksbend kuddise sirruh’un ruhaniyetine hediye et, ondan istimdad et. Sonra mürsid-i kâmilin simasini kendi nasiyene bagli olarak düsün ve ondan himmetini iste. Havatiri defetmek için kalbinin ortasina yerlestir. Gözlerini kapa, dilini damagina yapistir, dislerini dislerine, dudaklarini sdudaklarina yapistir. Nefesini kendi haline birak. Sol memenin altinda bir et parçasi olan kalbine yönel. Zikrinin manasini derinden derine düsünerek Hak Teala hazretlerinin Zat ismini zikret. Zikrin baslangicinda kalp diliyle zikreder. Her yüz defada bir:

de. Bunu da kalp dilinle söyle. Sayet bir ihtiyaç için konusmaya mecbur olursan zikrini kesmeden birkaç kelime konus ve devam et. Hiç bir an kesilmemesi gereken bu zikre Naksibendî büyükleri “Vukuf-i kalp” derler. Eger bu layikiyla yapilirsa kalp zikrettigini müsahede ederek rüsuh peyda eder. Masivayi unutmak gerekir. Zaten zikrin hakikati zikredilenden baska her seyi unutmaktir. Zikre devam ettigi müddetçe buda devam eder.

Sonra zikrini Ruh’a nakleder. Latife-i ruh, sag memenin altindadir.

Sonra zikrini Sirr’a nakleder. Latife-i sirr, sadrin sol tarafindadir.

Sonra Hafi’ye nakleder. Latife-i hafi, sadrin sag tarafindadir.

Sonra Ahfa’ya nakleder. Latife-i ahfa, sadrin tam ortasindadir.

Bu bes leatif (leatif-i hamse) Cenab-i Hakk’in “kün” yani “ol” emriyle yarattigi alem-i emirdendir ki maddeden yaratilmamistir. Cenab-i Hak, bunlari maddeden yarattigi halk âleminin bes latifesiyle terkip etmistir.

Bu leatif de nefs-i natika ve dört unsurdur. Yani toprak,su, hava, ates.

Sonra zikrini nefs-i natikaya nakleder. Nefs-i natika beyindedir. Bu dört unsurun hepsi de onda dürülüdür.

Bu yerlerden her birisi, yukarida zikredilen tertip üzere zikir mahallidir. Zikir, leatife-i nefiste yerlesince latife-i cesede intikal eder. Bu da zikri, cesedin tamamiyla yapmaktir. Böyle bir kimse, her seyde Cenab-i Hakk’i müsahede eder. Mürid Hazret-i Peygamber’in: “Sanki sen onu görüyormussun gibi ibadet et” emrine bundan sonda layikiyla riayet etmeye baslar. Buna sabirla ve dikkatle devam eder. Artik o hale gelir ki bütün zerreleriyle zikreder. Zikretmeyen hiçbir uzvu kalmaz. Bundan sonra sultan-i zikr, yani zikrin bütün varligina hâkim olmasi gerçeklesir. Insanin her tarafinda artik zikrullah hâkimdir. Bundan sonra çevresindeki her seyin de Allah’i zikrettigini müsahede eder ve varliklarin zikrini duyar.

“Kâinatta hiçbir sey yoktur ki O’nu hamdiyle tesbih etmesin” (Isra suresi /44) hakikatini anlar.

Zikrin sonunda gözlerini açmadan önce vukuf-i kalp ile kendisine gelecek olani kisa bir müddet bekler. Kendisine gaybet hali geldigi zaman oraya yönelir.