"Aldadı aldadı dünya beni aldadı,

Dibinde zehir dolu, yüzünde var bal tadı"

11 Mayıs 1990

 

Gelenlere cümleten merhaba !

Allah aşkınızı muhabbetinizi artırsın. Allah ilminizi, bilginizi artırsın. Allah şerefinizi, makamınızı yükseltsin. Allah arzunuza ulaştırsın. Allah dünyada ve ahirette korktuklarınızdan emin etsin.

Korktuğumuz nedir? İnancımıza bir noksanlık gelmesin. Ahiretimize bir zarar gelmesin.

Umduğumuz nedir ? Cenâb-ı Hakk dünyada Cenâb-ı Hakk'a isyan edenlerden etmesin. Nefse, şeytana uydurmasın. Ahirette de azaba düçar etmesin. Umduğumuz rahmeti olsun. Rahmeti ancak rıza ile kazanılır. Rızası ise amel ile kazanılır. Amel de ihlas ile yapılırsa rızayı kazandırır.

İnsan Allah'ın gazabına neden uğrar? İsyan ettiği için. İsyan neden olur. Gafletten. İnsan gafil olmazsa, isyan etmez. Günah işlemez. O noksanlıklar nerden geliyor? Dünya sevgisinden, dünya muhabbetinden. Bir kelâm var:

Hubb-i dünya bizi sarhoş eyledi

Bir ticaret erbabını düşünelim.

Gaflette kalır çıkmaz ise bu garip insan

Dünyaya gelen bir insan ahirete hazırlanmazsa ne olur? Kendi kendine zulmetmiş olur. Eğer insanlar gafletten çıkamazlarsa, Peygamberimizin nuruna, Peygamber Efendimizin varlığına ulaşamazlar. Hz. İsa'nın nefesi de tecelli etmez onlarda. Bu tecellinin de olması gerekir. Niçin?

Cenâb-ı Hakk:

"Biz insanları kıymetli halk ettik, insanları büyük halk ettik, insanları çok güzel halk ettik." buyuruyor.

Peygamber efendimizin bir hadisi de var ki:

"Benim ümmetimin velileri, Ben-i İsrail peygamberleri derecesindedir."

Bir insan dünyaya gelirken veli olarak gelmemiştir. Ama peygamberler, peygamber olarak gelmişlerdir. Onların ruhlarını Cenâb-ı Hakk öyle halk etmiş. Ama biz bilemeyiz. Kimin ruhunu şöyle halk etmiş. Kimin ruhunu böyle halk etmiş. Bir insan Dünya'ya gelince şakî mi, saîd mi, zengin mi, fakir mi olacak?

Şaki:           İsyan eden, azaba dûçar olan.

Saîd:           İtaat eden, Allah'ın rahmetine nail olan.

Bunlar da ilmi ezelînin esrarıdır, biz ilm-i ezelîyi bilmeyiz. İlmi ezeli günümüz, saatimiz, dakikamızdır. Madem ki Cenâb-ı Hakk irade vermiş, akıl vermiş, kârımızı, zararımızı bileceğiz. Burada kâr, zarar ahiret için. Dünya için değil. İnsanlarda iki akıl vardır: Aklı maad, Aklı maaş.

Cenâb-ı Hakk :

"İnsanlar hüsrandadır." buyurmuş.

Burada hüsran : Amelsizilk, ahireti düşünmemek.

Bir de buyuruyor ki:

"İnsanlar uykudadır, ölünce dirilirler." "O işlemiş oldukları zararları bilerek işlerler." İnananlar içindir bu, zerre kadar hayır da işleseler, şer de işleseler, hepsi karşılarına çıkacak. Hepsi sorulacak.

Akl-ı Maadını kullananlar ahireti düşünenlerdir. İnsan sadece dünyayı düşünürse aklı maaşını kullanmış olur. İnanan insan her ikisini de kullanacak. Akıllı insan dünyadaki kârını zararını biliyorsa, ahiret için de bilecek. Ama inancı olmayanlar, onlar başka... Onlar zaten aklı maadlarını körlemişler, kullanmıyorlar.

Onun için"Dünyaya da çalışın, ahirete de çalışın." buyuruluyor.

Dünyaya nasıl çalışacak? Bedenen çalışacak. Sanatçı sanatını işleyecek, ziraatçı ziraatını yapacak. Yani geçimini sağlamak için bir kazanç sahibi olacak. Ahirete nasıl çalışacak? Amel işleyecek. Zaten Cenâb-ı Hakk bizi ahireti kazanmak için dünyaya getirmiş. İnananlar için "Amentü" geçerlidir. Nasıl? Allah'a inanmak, meleklere inanmak, kitaplara inanmak, Resullere inanmak. Herşeyi Allah takdir ve halk eder. Buna da inanacak. Öldükten sonra dirilmeye de inanacak. Bu altı şarttan bir tanesine inanmamışsa onun imanı eksik.

Meleklere inanacak. Çünkü melekler kitapları getirmiş. Kitapları kimlere indirmişler? Peygamberlere indirmişler. Peygamberler niçin gönderilmiş? İnsanlar Rabbını tanısın, Rabbını bilsin diye gönderilmiş.

Ama inanmayanlar ne diyor:

- "Öldükten sonra dirilmez insan" diyorlar. "İnsan da maymundan geldi" diyorlar. Bu kadar varlıkları, bu kadar halkiyeti tabiattan biliyorlar.

Halbuki Allah "Kün" emri ile halk etti. Havada ve karada, deryada yaşayanlar var. Bilmediklerimiz de çok, görmediklerimiz de çok. Bunların hepsini Allah halk etti.

 Kitapta ne buyuruluyor:

"Biz Ademi halk ettik. Kendi ruhumuzdan ruh üfledik."

Kendi nurundan nur verdi. Can verdi. Bir başka kelâm:

Bedensiz bir güzel gördüm efendim

İlikten damardan kandan içerü

Canan illerinden sordum efendim

Bir gizli can vardır candan içerü

Ruh demek can demektir. Allah üflemiş. Ademe ruh üfledik demesinde, Hz. Ademe can gelmiş. Can gelince pıskırmış. Pıskırınca "Elhamdülillah" demiş.

İnanmayanlar ne kadar akıllı olursa olsunlar, onlar iblisin aklından. Ne kadar ne icat ederlerse etsinler, onların aklı şeytanî. Ama inananların aklı İbrahim Aleyhisselam'ın aklından. İbrahim Aleyhisselam aklı ile buldu Allah'ı. Hz. Adem'in aklından. Çünkü Hz. Adem cansız bir cemadat idi. Cenâb-ı Hakk can üfledi, pıskırma verdi. Onun için pıskırmak haktır. Haktandır. Pıskırdığınız zaman da Elhamdülillah deyin. Elhamdülillah dedi. Allah'a hamd etti. İblis ise o kadar ilmi ile, o kadar ameli ile Allah'a isyan etti. Allah'a karşı geldi. Bir insan kârını zararını biliyorsa akıllıdır. Bu aklı maadını da kullanacak. İster inansın, ister inanmasın. İnanmayanlar zaten kullanmıyorlar. Onlar cehenneme gidiyorlar. Çünkü inanmayanlara cennet haramdır.

Bu denli ilme malik iken iblis

Ademin ilmini bilmedi o telbis

Madem ki inandık. Biz iki aklımızı da kullanacağız. Aklı maadımız, aklı maaşımız. Cenâb-ı Hakk 24 saati 3'e bölmüş.

"8 saat maişetin için çalış. 8 saat ibadetini yap, 8 saat de istirahat et"

Dünya maişetiniz için ne olmanız gerekiyorsa olacaksınız. Memur var, sanaktar var, ticaret var, ziraat var. Kazanç bu dört yönden gelir.

Akıllı olanlar bu işleri yapıyorlar. Aklı olmayanlar hiç bir işini yapamıyorlar.

İşte akıllı olan nasıl ki sanatını yapıyor, kârını, zararını biliyorsa, âhiretle ilgili kârını zararını da bilmekle mükelleftir.

İnsanların içerisinde en çok sevilen, Peygamber Efendimizin en çok sevdiği ümmeti kimdir? Ticaretini ve ibadetini müsavi götüren. Bu kim olur? Ticaret ibadetine mani olmuyorsa, ibadeti de ticaretine mani olmuyorsa, makbul insan budur. Allah'ın emrini de bu tutmuştur. Allah'ın rızasını da bu kazanmıştır. Ahireti de kazanır. Dünyayı da kazanır.

Dünya insanlar için nârdır veya nurdur.

Dünyayı da ahiret için kazanacak. Bu hadistir. Dünyayı ahiret için kazanıp harcayanlar için dünya nurdur. Dünya demek, insanların varlığıdır. Mücevherleri, gayri menkulleri, apartmanları, fabrikaları vs.

Dünya için kazanır, harcarsa, bir kısmını da ahiret için ayırırsa, ibadetini de yaparsa işte ehl-i nur bu kimsedir.

İbadet de iki türlüdür: Bedenen amel (ibadet), Malen amel (ibadet).

Bedenen ameli: Zengin, fakir ikisi de yapacak. Ama malen ameli zenginler yapacak. Yalnız bu zengin, bedenî amelini yapmıyorsa mal ile yaptığı ameli onu kurtarmaz.

Dünyaları kazansa, hepsini hayıra, hasenete harcasa bile bedenî amelini yapmıyorsa, yine kurtulamaz. Burada ibadet denilince başta namaz geliyor. Namazsız hiçbir ibadette makbuliyet yoktur. Bir cismi, bir cesedi düşünelim. Bu ceseti ne dolandırıyor. Baş dolandırıyor. Bir insanın başını kesince mümkün mü yaşasın.Ama kolunu kestikleri zaman yaşar. Bacağını keserler yaşar. Tek böbrekle yaşar.

Demek ki: Namaz ibadetin ufuğu. Namaz dinin direği. Namaz mü'minin miracı. Namazsız hiç bir şey olmaz.

Kulun hiç bir saati boş değilir. Oyun, içki, kumar yerlerinde gezenler var. Bunlar işte battal oluyor. Kur'ân-ı Kerîm'de tembellere battal deniyor. Battal ise batmış, batırmış. Zengin bir insanın malını kaybedince sıfıra düşmesi batmış demek değildir.

Gam o değil gide dünya gele din

Gam odur ki gide din gele dünya

Onun için bir insanın dünyası hep gitsin de imanına bir zarar gelmesin. İnancını yaşasın. Ama bir insan dünyayı celbetmiş. Din yok. Onun için "gam" vardır.

Demek ki insanın boş vakti yok. Sadece istirahati var. İbadetini yapmayanlar. Belki ticaretini yapmayanlar var. Niçin .Babadan kalmış bir serveti var. Veyahut az zamanda çok bir şey kazanmış. Çok kimseler var ki zamanımızda kısa bir süre de zengin olmuşlar. Çarkı dönüyor. Ama ne yapıyor. Ancak zevkinde. Safa yerlerinde. İbadet yok.

Sekiz saat ibadetimiz olacak, bunu yapmamız lazım. Çünkü Cenâb-ı Hakk:

"Kulum bana nafile ibadetle yaklaşır." buyuruyor.

Peygamber Efendimiz ise:

"Size dört şey gelmeden dört şeyin kıymetini bilin." buyuruyor.

1."İhtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini bilin."

Çünkü gençlik bir defadır. Bir daha gelmiyor. Ahiret de gençlikte kazanılıyor. Dünya da gençlikte kazanılıyor. O genç ibadetini yaparak dünyayı kazanıyorsa, onun kazancı da ahiret içindir. İnsanlar için en kıymetli olan şey gençliğidir. Servetten, maldan daha kıymetli. Bunu zayi etmeyecek. İbadet etmeden, isyan ederek  ölmüşse gideceği yer zaten cehennemdir. İhtiyarlıkta amel çok çetindir. Güçtür. Yalnız ihtiyarın gençlikte yaptığı amel sıhhatlidir. Onun nimetidir. Niçin? İhtiyarlık insanlar için bir musibet ise, bir hastalıksa Cenâb-ı Hakk Peygamber Efenimizin lisanı ile ne buyuruyor:

"Kulum bana itaat ederse, ben onu yed-i kudretimde muhafaza ederim."

2. "Size hastalık gelmeden sıhhatinizin kıymetini bilin."

3. "Fakirlik gelmeden zenginliğinizin kıymetini bilin."

İnsanlar zengin de olur fakir de olur. Ama zengin olursa, geleceğini düşünecek. Bir zaman gelir çarkı bozulur. Belki kazanç temin edemez. İhtiyacını gideremez. Bu böyle. Bir de insan beşerdir. Hasta da olur. Kazancından bir şey artırırsa, bir köşeye koyarsa, hasta olduğu zaman birikmiş parası onu mağdur olmaktan kurtarır.

Aslında bol kazançla malî amel yapılır. Bir insan belli bir kazançla ancak kendi ihtiyacını karşılar.Bir fakiri doyuramaz. Bir çıplağı giydiremez. Bunları zengin yapabilir. Zengin ne ile yapar.Bol kazançla. Bu bol kazancı israf ederse, işsiz kalırsa veya hasta düşerse perişan olmaz mı?

4."Meşguliyet gelmeden boş vaktinizin kıymetini bilin."

Farz olan amel meşguliyeti dinlemez. Binbir meşakatte olsa o işlenecek. Ondan kurtuluş yok.

Cenâb-ı Hakk ne buyruyor:

"Kulum bana nafile ibadetle yaklaşır."

Kelâm-ı kibar:

Savm-ı salat-ı hac ile sanma zahid biter işin

İnsan-ı kâmil olana lâzım olan irfân imiş

İnsanlar ne ile irfan sahibi olur?

Namaz kılmakla, ibadetle mi. Amennâ. İbadet olacak. Fakat bunlarla irfan sahibi olamaz. İnsanlar ancak Allah'ı çok zikretmekle, çok teslim olmakla, çok ibadet yapmakla irfan sahibi olurlar.

İrfan Sahibi:           Kalbini tamamen Allah'a vermiş, Allah kalbinden hiç eksik değil.

Açılmış mekteb-i aşkın kapısı

Okuyup ilm ile irfana gel gel

İrfan da bir ilimdir. İrfan ne ile elde ediliyor. İrfan kalb ilmidir. Zahir ilmi var, batın ilmi var. Sadır ilmi var, satır ilmi var.

Satır ilmi:   Kağıtta yazılı olan ilim.

Sadır:         İnsanların göğsüdür.

Bu ne ile elde edilir. Bu ancak aşk ile elde edilir. Allah aşkı. Neresi bu mekteb. Burası işte. Bu sohbete gelenler mekteb-i aşka girmişler. Çünkü niçin. İnsanı, kâmil eden sohbettir. Kitap insanı irşat etmez. Kitap ta Allah'ın emridir. Amel kitap ile olacak. Kitap ta bilinecek. Onun için:

A'nın dervişleri kalmaz gaflette

Çoklarını irşad eyler sohbette

Cemalini görenler kalır hayrette

...

Benlik berzâhından âzâd olmuşuz

Her bir sohbetinden irşâd olmuşuz

Böyle bir sultana evlâd olmuşuz

Daha bundan büyük ne şânımız var

"Meşguliyet gelmeden boş vaktinizin de kıymetini bilin." buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Bir de şu var. Madem ki Cenâb-ı Allah 24 saati bizler için üçe taksim etmiş. 8 saat ibadet, 8 saat ticaret, 8 saat istirahat... Ama nasıl çalışıyorlar insanlar. Hırsı tamahı olanlar ibadeti de terketmişler. 16 saat çalışıyorlar.

Ama bizler için şu var. Sekiz saat ibadet saatında nasıl ibadet yapacağız. Ne ile dolduracağız?

5 vakit namazımız var. Namaz meşguliyet dinlemez. Ateşte de olsa insan, namazını kılacak. Nafile ibadetini ne zaman yapar.Boş saatinde yapar. 8 saat ibadeti, bir tasavvuf ehli eğer tasavvufu yaşıyorsa, o dolduruyor. 5 vakit namaz 5 saat sayılıyor. 24 saat içerisinde dersin var. Onu namaz vakitleri dışında çekersen, etti bir saatte o, 6 saat. Bir de teheccüd namazımız var. Bir saatte o oldu, 7 saat. Evvabin namazı akşam namazı ile kılındığından, o saat olarak sayılmıyor. Bir de hatmemiz var. Bir saatte o, etti 8 saat. Bunları yaptınsa, tarikattaki hizmetini de gördünse, işte 8 saatin doldu. Allah'ın emrini yerine getirdin. Ama tarîkat ehli olmayanlar daha çok ibadetler yapıyorlar. Fakat onların ibadetleri, amelleri, onları perdeler. Onlara varlık olur. Ama tarîkat ehlinin ki olmaz. Niye.Çünkü bizim tarikatımızda müridi halinden haberdar etmiyorlar. Etmezler. Bizim için öylesi çok daha iyi. Biz hâlimizden haberdar olursak yol alamayız. Terakki edemeyiz. Muhakkak bir makam mevki vardır. Tarikata girdikten sora bir insan, onun ruhu bir görev alıyor. Onun ruhu bir hizmet görüyor. Bizim tarikatımızın manevî kisvesi askeriye. Tarikata giren bir kimse manevî bir kisve giyiniyor.

Emanet Sıbgatullah'a dayandı

Cemâli Hak boyası ile boyandı

Kabâil cümle gafletten uyandı

Füyuzatı Semerkand'e dayandı

Zuhurat-ı Pirimden söylerem ben

Bu yolda canı kurban eylerem ben

Kabâil: Kabileler, boylar.

Emanet ne? Peygamber Efendimizin hilafeti. Manevî geliyor bu. Zahir hilafeti 4 hulfâ-i raşidîn'de sona erdi. Ama manevî hilafeti kıyamete kadar devam edecek. Velilerde bu. Peygamber Efendimiz Hırkayı Saadetini Veysel Karani Hazretlerine gönderdi. Veysel Karani Hazretleri ile dünyada iken hiç birbirlerini görmediler. Görmedikleri halde, niçin ümmetin en hayırlısı buyurmuş.Niçin ümmetin en büyüğü buyurmuş.

"Ben Allah'ın kokusunu Yemen'den alıyorum" buyurmuş Peygamber Efendimiz.

Veysel Karani Hazretlerine işaret bu. Veysel Karani Hazretleri o zaman vahdet-i vücut olmuş. Allah'ın sıfatları ile sıfatlanmış. Resûlullah'tan büyük mü olmuş. Estağfirullah haşaa. Binlerce velâyet bir nübüvvetin içindedir, nübüvvetin dahilindedir.

Velayet daima gücünü nübüvvetten alır. Onun için Veysel Karani Hazretleri'ne hırkasını göndermiştir. Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki:

(Arabistan'da çok geniş iki kabile var onların da çok koyunları var.) "Bu iki kabilenin koyunlarının kılları sayısınca ümmetimin günahkarları, Üveys'in şefaati ile cehennemden, ateşten kurtulup cennete gidecekler."

Hz. Ömer (Radiyallahu Anh.) Hazretleri hac yaptığı zaman, veda hutbesinde Peygamber Efendimiz'in Veysel Karani Hazretleri hakkındaki meth-u senalarını da hutbede okumuş. Hutbeyi bitirdikten sonra demiş ki:

-"Yemen hacıları ayrılsınlar." Ayrılmışlar.

-"Karen köyünden varsa ayrılsınlar" demiş. (Veysel Karani Hazretleri'nin köyü). Bir kişi ayrılmış, ona sormuş:

- "Üveys'i tanır mısın?"

- "Tanırım" demiş. Ama yüzünü ekşitmiş. İçinden de:

- "Yeryüzünün halifesinin sorduğu adama bak. Ondan daha fakir, ondan daha miskin, ondan daha zelil adam yoktur." Diye düşünüyor. Üveys, köyün develerini güdüyormuş. Görünüşü fakirmiş.

Hakk'ın emrettiği yola giderdi

Validesine canın fedâ ederdi

Bin deveyi bir akçaya güderdi

Veysel Karanî gibi çobanı nettin

Bu kimsenin Veysel Karani hakkında ki düşünceleri Hz. Ömer'in içine doğuyor. Mübarek celâlleniyor. Diyor ki:

- "Ben Hz. Resulullah'tan işittim. Bu kulağımla işittim."

Hadis-i Şerif'i söylüyor.

"İki kabilenin koyunlarının kıllarının sayısı kadar ümmetim, Üveys'in şefaati ile ateşten kurtulacaktır."

Peygamber Efendimiz'in vasiyeti üzerine Hz. Ali ile Hz Ömer (Radıyallahu anh) hırkasını, Veysel Karani Hazretleri'ne götürüyorlar. Ama bu zahirdeki görüntü. Batında ise hilafet gidiyor. Aslında velayet gidiyor.

Üveysî tarikatları vardır. Meşayihleri yoktur zahirde. Olsa bile itiraz etmesinler diye.

Meselâ: Nakşibendi Efendimiz Üveysi. Zahirde görmüş olduğu meşayih Emir Külal Hazretleri. Kendisi seyyidlerden. Ondan zikir almamış. Bir insan herhangi bir tarikata girince ondan zikir alıyor. Ondan zikir almamış. Zikir yapmamış ama, ondan icazet görmüş. Zahirde izin almış. Ama nerden yetişmiş. Mâneviyattan yetişmiş. Yani zahirde hiç görmediği bir zatın ruhundan yetişmiş.

Allah'a çok şükür Allah bizi müslüman yaratmış. Ama bütün müslümanlar bütün inananlar müsavi değiller. Cenâb-ı Hakk:

"İnsanlar zarardadır." buyuruyor. Bu zararın inceliğine bakın: Peygamber Efendimiz ne buyuruyor hadisinde?

"İki günü müsavi olan zarardadır."

Nasıl iki günü müsavi?

Amelden müsavi, ibadetten müsavi. Meselâ düşünelim. Sen bir sanatkârsın. Bu gün ne kazandın.Yüz bin lira, yarın yüzbin lira kazanamazsan zarardasın. Ama bu misal olarak. Bu amelde de böyle.

Bunun inceliğini kim anlar. Kim tatbik eder bunu?

Takbikatı mümkün değil. Eğer anlayıp tatbik edecek olursak bir inceleyelim. Her gün ibadetimizi çoğalttık, çoğalttık. Ne oldu? Gün doldu. Tıkandı. İbadetle doldurduk günümüz. Günü uzatamayız ki, ibadetimizi artılaralım. Bu mümkün değil. Niye buyurmuş Peygamber Efendimiz. Ancak bu tasavvufa ait bir emirdir. Tasavvufu anlayan, tasavvufu yaşayan bunu tatbik edebilir. Tasavvufu anlamayan bunun tatbikini yapamaz. Nedir?

"Allah'a olan aşkın nihayeti yoktur. Allah'a olan havf'in nihayeti yoktur. Allah'a olan gurbiyetin (yakınlık) nihayeti yoktur."

Allah'a insanlar ne ile yaklaşır? Allah'ı sevmekle, Allah'a fazla zikir yapmakla. Allah'tan fazla korkmakla yaklaşır insanlar Allah'a. Bunun sonu, nihayeti yoktur. Niçin.İnsanlar Allah'a ne kadar yaklaşsa Resulullah gibi yaklaşamaz.

"Ey Habibim sen bana iki kaşın yaklaştığı kadar yaklaştın." buyurdu Cenâb-ı Hakk.

Nerede? Miraçta. Bir kelam var;

Himmet-i evliyâ bize yâr iken

Şâh-ı Nakşibendi ser-hünkâr iken

Seyid Taha Sıbgatullah var iken

"Gabe Gavseyn"e dek seyranımız var

Kapalı değil. Açık. Gidebiliyorsan git. Ama mümkün mü gitmek. Bir velâyet neyi ifade eder. Peygamber Efendimiz'in varisi olan milyonlarca velisi vardır. Bunların hepsi Peygamber Efendimiz'in nur-u nübüvvetinde yok oluyorlar.

Yol açık... Ama, bir insan Hz. Adem zamanından bu zamana kadar yaşasa, ve bütün ömrünü ibadetle geçirse, Hz. Resulullah'ın makamına ulaşabilir mi. Ulaşamaz. Onun için, Allah'a olan gurbiyetin nihayeti yoktur. Peygamber Efendimiz bunu demiş. Rumuzludur hadisler.

"İki günü müsavi olan zarardadır."

Biz bu zarardan kendimizi nasıl kurtaracağız. Ancak tarikatı anlamakla, yaşamakla, Allah'ı sevmekle, Allah'a olan aşkımızı artırmakla.