"Şeyhi olmayanı şeytan kandırır."

 25.6.1992

 En büyük nimetimiz meşâyihimizin olması. Allah'a şükür.

Büyük alim Niyazi Mısrî Hazretleri tasavvufa girince ne demiş.

Öyle sanırdım ayrıyan, dost gayrıdır ben gayrıyam

Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş

Diyor ki: Ben zannederdim ki, Yârdan mânâ: Allah! O ayrı, ben ayrı. Ben anladım ki bana keşfedildi ki, benden görüp, işiten O imiş.

Birde buyurdu ki:

Sağ ü solum gözler idim dost yüzünü görsem deyu

Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş.

Cesedin içeresindeki ruh makamına ulaşırsa ayrı mıdır? Değil. Gayrı mıdır? Değil. Meselâ; bir insanın azasından bir parmağını kaydırmış olsa. Bu parmak koca vücutta bir parça. Parmak çok küçük. Bunda cân da yok. Ama bu parmak vücuda birleşirse büyük bir cisim olur. Cenâb-ı Hak ne buyuruyor? "Ben kendi rûhumdan rûh üfledim." İnsanlara üflemiş. Kendi rûhundan üflenmişse bu rûh gider. "Herşey aslına rücu edecek." Allah'ın emridir. Rûhun aslı Al-lah'tan gelmiş, Allah'a gider. Şeriat, tarîkat, hakikat, marifet ile gider. Veli demek Allah'a kulluğunu yapmış demektir.

Mâlikimin mülküne mihmân oluram kime ne

Sâni'in sun'un görüp hayrân oluram kime ne.

Mâlik: Yerlerin, göklerin herşeyin sahibi kimdir? Allah'dır.

Mâlikin mülkü derken, hiçbir şey yok iken O vardı. İnanmışsak amenna. Allah'ın varlığı ezelî ve ebedî. Allah'ın Zat'ından başka, bütün bu mahlûkat, halkiyyet sonradan var edilmiş. Nasıl var edilmiş. Allah yoktan var etmiş. "Ol" demiş, olmuştur. "Olma" deyince hepsi yok olacak. Herşey yok olacak. Allah'ın Zat'ı kalacak." Ayeti kerimesinin gereği olarak insanlarda yok olacak. İnsanlar da bu tecelli ediyor. Peygamberlere inandığımız gibi velilere de inanacağız. Peygamberler olmadığı zaman halka hizmeti kim görmüş. Allah'ı bu insanlara tanıtan kim olmuş? Veliler olmuş. Hz. İsa ile Peygamber Efendimiz arasında altıyüz küsür sene geçmiş. Hz. İsa'yı asacaklardı. Astıklarını zannettiler. Bu altı yüz sene İncil'i neşreden kim oldu? On bir kişi idi. Onlar da kaçtılar. Herbirisi bir memlekete gizlendiler. İncil'i neşrettiler. Cenâb-ı Hak ne buyuruyor: "Ben Peygamber göndermediğim kavime azap etmem." diyor. Zaman gelmiş, asırlar geçmiş. Peygamber gelmemiş. Bazı dönemler var. Peygamberlerin onu, yüzü, otuzu birarada gelmiş, arz üzerinde. Hz. İsa ile Peygamberimiz arasında altı yüz yıl. Peygamber gelmedi diye Allah o yıllarda yaşayan insanlara azap etmiyecek mi? Edecek. Niçin? Vâris-i enbiya olan velilerini yolladı. Bir Peygamber gidince, öteki peygamber gelinceye kadar onun kitabı, dini feshedilmiyor. Veliler peygamber değil ama Peygamberin vekili oluyorlar.

Abdülhalik Gücdevani Hazretleri üveysidir. Hızır Aleyhisselam onu öğrenci gibi önüne almış. Yetiştirmiş. Zaten Gücdevani Hazretleri Nakşibendi Efendimizin de manevî şeyhi.

Nakşibendi Efendimiz onu görmemiş. İkisinin arasında, iki buçuk asır geçmiş. Abdülhalik Gücdevani Hazretlerini Hızır Aleyhiselam yetiştiriyor. Nakşibendi Efendimizi de Gücdevani Hazretlerinin revhaniyeti yetiştiriyor. Sade o değil. Nakşibendi Efendimizi dört büyük evliya yetiştiriyor. Bunların hiçbirini görmemiş. Abdülkadir Geylani Hazretleri, Necmeddîn-i Kübrâ Hazretleri. Ahmed-i Çeştî Hazretleri rû-huna eğitim yaptırmışlar. Kelâm-ı Kibar:

Aşkına Hazreti Piri Tâgi'nin

Reisi Evliya din çirağının

Reisi Evliya: Nakşibendi Efendimiz

Din-çirağı: Dinde onun kadar hizmet gören olmamış. İslamı onun kadar yayan olmamış.

Hakikat bahrinin, çâr ırmağının

Pir: Mürşit. Piran: Silsile. Bizim silsile altın zincir halkadır.

Piri piran: Kendi pirinden başlıyarak bütün silsiledeki pirlerden, hatta Peygamber Efendimizden yardım talep ediyor.

Desti girim ol cemi-i Piri Piran hürmeti

Küntü kenz'in padişahı, Ruhu Sultan hürmeti

Küntü-kenz'in Padişahı: Hz. Allah. Cenâb-ı Hakk'ın Zatı'nın bü-yüklüğünü kendisi biliyor. Kimse bilmiyor onu.

Ruhu Sultan: Peygamber Efendimiz.

Demek ki veliler, Peygamberler olmadığı zaman halka ışık tut-muşlar. Halkı karanlıklardan kurtarmışlar. Dalaletten hidayete çevir-mişler. Mevlâna: Ne olursan ol gel demiş. Bu ne?

Ne kadar günah işledinse, ne kadar isyan ettinse ettin. Yine gel diyor. Çünkü niçin? Allah'ın rahmeti bol. Allah'ın rahmetinin nihayeti yoktur. Yeter ki kul ne kadar günah işlemişse günah işlediğini ve Allah'ın da rahmetinin bol olduğunu bilsin. Şeriatta benlik yoktur.

Tarîkatta benlik perdedir. Berzahtır. Benlik insanın Allah'a giden yolunu keser. Şems"in kullandığı Ben kelimesi onun başının kesilmesine sebep oldu. Her ne kadar onu makamına ulaştırmışlarsa da. Onun şehit olduğu yer, onun makamıdır. Hz. Ali Efendimizin makamı var. Şehit olduğu camide. Ama ceset orada yok. Ama yine orada bir türbe yapmışlar. Birçok veliler vardır ki bunların birkaç tane makamı vardır. Yunus Emre, Veysel Karani ve başkaları. Bir kaç yerde türbesi var. Peki hangisindedir bunların? Hangisinde olduğu bilinmiyor. Ama nasıldır. Birisindedir. Ama diğerleri makamıdır. Çünkü bir evliyaullah'ın olsun, bir nebinin olsun kırk gün bir yerde iskân edinmişse, oturmuşsa orası makam sayılır. Ve orası ziyaret de edilir. Ziyaretgâhdır. Çünkü neden? Yerde şeref yok. Şeref insanlarda. Allah'ın makbul olmuş bir kulu, bir velisi nerede olursa orası şereflidir. Kırk gün iskân etmiştir. Orası makamdır. Zikri ehlinden almak çok önemlidir. "Şeyhi olmayanların şeyhi şeytandır." Şeytan kandırıyor. Çok abidleri kandırmış. Cenâb-ı Hak: Sizin bileniniz ile bilmiyeniniz bir değilsiniz buyuruyorsa, bugün zâhir ilmi olandan, zâhir ilmi olmayan farklıdır. Zâhir ilmi olandan da bâtın ilmi olan farklı. Zâhir ilmi, bâtın ilmine hiç ulaşamaz. Bir kovaya su doldursanız kullandıkça biter. Ama kaynar bir kuyunun suyu bitmez.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: İnsanlar ulvî, insanlar süflî. Ulvinin manası gökleri aşar, melekleri geçersiniz. Suflinin manası hayvanlardan aşağıya düşersiniz.

Burada İmam-ı Azam'ın bir sohbetini aktaralım.

İmam-ı Azam talebeleri ile gidiyormuş. Zaten onu talebeleri yalnız bırakmazlarmış. Ulemalar kitaplarında bundan bahsediyorlar. "İmam-ı Azam ortada bir ay, talebeleri yıldız gibi. Yürüdükleri yerlere nur saçıyorlardı." diye. Yine böyle gidiyorlarmış. "İmam-ı Azam'ı sevmeyen birisi ile karşılaşmış. İnanmış değil. İnanmak, ehli beyti sevmektir. Onlar (Rafizi) biz de seviyoruz diyorlar ama yalancılar. Nasıl sevgi: Kitap yok, sünnet yok. İbadet yok, gusul yok. Bunlar bize de karşıdır. Bunlardan bir tanesi İmam-ı Azama kasıtlı bir soru soruyor. Yine biliyor ki İmam-ı Azam onu koruyacak. Aksi halde o hakareti yapamazdı. Bir siyah köpek geçiyormuş oradan. "Dur ya İmam bir sorum var sana" demiş. Durmuş. "Ya imam şu köpeğin kılları mı hayırlı? Senin sakalının kılları mı hayırlı?" Bunu söyler, söylemez talebeler üzerine yürümüşler. Parça parça edecekler. İmam-ı Azam heyecanla, şiddetle. "Durun! durun! Eğer elinizi sürerseniz, size hakkımı helâl etmem" demiş. Talebeler donmuş kalmış. İmam-ı Azam hemen tefekkür yapmış. Cevap vermiş:

- "Ben eğer Allah'a olan kulluğumu yaparsam, Allah beni cennete koyacak. O köpek ise cennete gelmeyecek. O zaman benim sakalımın kılları köpeğin kıllarından hayırlı olur. Eğer ben Allah'a isyan edersem, Allah beni cehennemine koyacak. O köpeği cehenneme koymayacak. O zaman benim sakalımın kıllarından, o köpeğin kılları hayırlı olur." O zaman rafizi de düşünmüş doğrudur sözün ya İmam. Haktır sırrın demiş. Bana imanı tarif et demiş.

Hiçbir veli mürşitsiz yetişmez.

Mevlâna, İmam-ı Rabbani, vs. hepsi birer mürşit eğitiminden geçmişlerdir.