Bu mektubu Halifesi Molla Abdulkadir'e, Gavs'ın (k.s) emri ile yaptığı şer'i emirler ve tatbikinde cevaz olmayan hususlarda ihvanın düştüğü tehlikelerin beyanı hakkında gönderdiği mektuba cevap olarak göndermiştir.

Dünyada ve ahirette hamd Allah'a mahsustur. Sa- lat ve selam parlak şeriatı halka ulaştıran Allah Ra- sulü (s.a.v) ve hidayet nurları olan kutlu ailesi üzeri¬ne olsun.

Bu dergahın hizmetçisinden Allah için kardeş Mol¬la Abdulkadir'e.

Bazı aklı olmayan kimselerin kalblerine düştüğü¬mü ve bu dehşetten kurtulmaları için istiğfar etmeleri¬ni rica ettiğinizi bildiren mektubunuz bana ulaştı. On¬ların bu dehşetten kurtulmaları için senin yaptığın güzeldir. Çünkü Allah, arkadaşlarına merhamet eden kimselere merhamet eder. Bundan dolayı bu mek¬tubu, onlara okuman için hemen yazdım. Belki Allah onlara tevbe nasip eder.

Ey kardeşler Allah sizi affetsin. Sizlerin O'na kötü lakaplar taktığınızı ve kalplere nasıl tasarruf ettiğini söylediklerini bu hizmetkar duydu. O gayb olan şey¬leri bilmez. Dikkatli olun! Bu düşüncenizden dönün ve istiğfar edin. Umulur ki merhamet edilirsiniz. Kur'an okuyan kimse Allah'ın Kur'an'da şöyle buyur¬duğunu görür:

"Gayb'ın (görünmez bilginin) anahtarları, O'nun yanındadır, onları O'ndan başkası bilmez . (Enam,59)

Allah Nebisine (s.a.v) şöyle demesini emretmekte¬dir: "De ki: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımda- dır, demiyorum, Gaybı da bilmem."(Enam,59)

"De ki: "Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı (görünmeyeni, Allah'ın gizli ilmini) bile- mez."(Nernl,65)

Bundan dolayı mutlak gaybı velide olsa nebi de olsa Allah'tan başkasının bildiğini söylemek küfürdür. Hz. Musa'dan (s.a.v) bizim Peygamberim'ize (s.a.v) kadar olan peygamberlerin ve bütün peygamberlerin bir takım şeyleri bilmemeleri bundandır, yani peygamberler gaybı bilemez. Ancak onlara Allah bildirirse bilirler. Nitekim Hz. Musa (s.a.v) durumun hakikatına vakıf olmadığından dolayı, Hz. Hızır'ı (s.a.v) çocuğu öldürmesi, gemiyi delmesi ve yıkılan duvarı yapması sebebi ile kınamıştı.

Yine Hz. Davud'un (s.a.v) hayrın evlenmemekte olduğunu bilmemesi ve hatta Peygamberimiz'in (s.a.v) İsra gecesinde bazı emredilen mutlak işleri bilmemesi, Bedir savaşından sonra esirlerden fidye alınıp serbest bırakılmasından sonra ayetin esirlerin öldürülmesi yönünde gelmesi mutlak gaybı peygam¬berlerin de bilmediği hususlardandır.

Yine Peygamber Efendimizin'in (s.a.v) Uhud sava¬şında kendi görüşü Medine'den çıkmak olmamasına rağmen Medine'nin dışına çıkması bu hususlar¬dandır.

Hz. Peygamber'e (s.a.v) bir kavim hakkında onlar zekatı vermiyorlar, zekatı menettiler denildiğinde O da onlarla savaşmayı emretti. Bunun üzerine şu ayet indi: "Size fasık bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın"(Hucurat,6)

Peygamberler ve hatta onların sonuncusu olan Peygamber Efendimiz (s.a.v) için mutlak gaybı bil¬mek mümkün olmayınca bu hizmetkar gibi kimselere bu nasıl sabit olur? Böyle bir iddia büyük bir cesaret¬tir. Böyle bir iddia Allah'ın kelamını, peygamberleri ve sahabileri bilmemektir. Sahabiler aralarında bir takım olaylar cereyan ettiğinde bunlara keşf ve kerametle vakıf olduklarını iddia etmediler. Gaybı bildiğini iddia edenlere yazıklar olsun. Haşa! Bu hizmetkarın mut¬lak gaybı bildiğini iddia edenlere yazıklar olsun. Bila¬kis ben günahlarını ve kusurlarını itiraf eden Allah'ın aciz bir kuluyum. Hatta bu hizmetkar bütün alemin günahlarının, hardal tanesinin kumun altında olduğu gibi günahlarının yükü altında olduğunu ve gü¬nahının dumanının semaya ulaştığını söyleyen ve fakat Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiyen birisidir. Çünkü Allah çok affedici ve merhametlidir. Bu hizmetkar Gavsu'l Azam'ın gölgesi altında gölgelen- meyi arzu ediyor. O Gavs ki bu hizmetkara, ümmete şeriatın ahkamını tebliğ etmeyi, onlardan günah ve hataları için tevbe etmelerini istemeyi, şeriatın emir¬lerine uyup, yasaklarından kaçınmalarını emretti.

Kim bunlara uyarsa kurtulur, kim de muhalefet ed¬erse ziyan ve hüsrandadır. Kim Allah'tan hidayet mu¬rat ederse Allah onu hidayete erdirir. Hidayeti iste¬meyen kimseyi Allah nasıl hidayete erdirsin.

Allah'ın (c.c) "O olmasaydı bu kainatı yaratmaz¬dım" buyurduğu ve salatın en tamamının ve selamın en kamilinin kendisi ve ailesi üzerine olduğu seçilmiş Nebi'sine şöyle demiştir: "(Ey Muhammed), sen, sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Allah di¬lediğini doğru yola iletir"(Kasas, 56) Hidayetin nasil olacağı bilinmez. Çünkü insanlara bu hususta hiç bir bilgi verilmemiştir. Hatta Allah Teala şöyle buyuruyor: "O gaybı bilendir. Kendi görünmez bilgisini kims¬eye göstermez. Ancak razı olduğu elçilere gös¬terir.. ."(Cin,26,27) Ayette geçen Rasûl kelimesini İmam Kerhî velî olsun nebi olsun luğavî manasıyla gönder¬ilen elçi" şeklinde tefsir etmiştir. Bundan da şu anla¬şılıyor ki, Allah gaybın hepsini değil, bir kısmını bazı insanlara bildirebilir. Ama o kimseler kendileri için Al¬lah'ın bilmesini muttali kıldığı miktarı aşamazlar ve bunu da yapamazlar. Onların gaybden muttali olduk¬ları ile değil, şeriatı-ı ğarra ile amel etmeleri uygun¬dur. Gaybden eide ettikleri bilgilerle amel etmeleri caiz değildir. Bu husuta dikkatli olun.

Nebimizin (s.a.v) münafık olduğu söylenilen kim¬selerin imanını kabul etmesi, sonra ben kalblerin araştırıcısı değilim demesi ve münafık olduklarını bilmesine rağmen, münafıklara İslam ahkamına göre muamele etmesi delil olarak size yeter. Yine Hz. Ömer'in (r.a) kendisini öldüreceğini bildiği halde, Ebû Lü'lü'nün çalışması için serbest bırakması ve sonra da Ebû Lü'lü'ü O'nu şehid etmesi, Hz. Hüseyin'in (r.a) Yezid'le savaşması şeriatın emrine uyma husu¬sunda delil olarak size yeter. Hatta bunlara ilaveten Hz. Muaviye (r.a) ve Hz. Aişe'nin (r.anha) hata ettiği ve Hz. Ali (r.a) ile olan mukatelesinde hata etmesi gi¬bi evliyanın şeriat ile ilgili hususlarda hata etmeleri mümkündür. Yine Ebû'l Hasan el-Basrî (k.s) akide meselesinde, İbn Arabî (k.s) tevhid meselelerinde ve Cüneyd (k.s) Hallac'ın (k.s) öldürülmesi ile ilgili fet¬vasında hata etmişlerdir. Hata etmek caiz olmasaydı en kuvvetlileri dört olan mezhepler arasında ihtilaf nasıl vaki olurdu? Bu mezhep imamları, evliyanın en kamili olan İmam Azam, İmam Şafi, İmam Malik ve İmam Ahmed b. Hanbel olmasına rağmen, şeri meselelerde onların da hata ettikleri vaki olmuştur.

Evliyanın kalbleri bilmesine gelince, bu durum şeyhliğin aslının haricinde bir iştir. Bir kimse tam tes¬limiyet sahibi ise onun kalblere tasarruf edebileceği ve kalblerde olan bazı şeyleri Allah'ın izniyle bilebile¬ceği ikrar edilmiştir.

Hatta bütün bunların yanında, bir kimse üstadının dediği şeyleri bildiğini söylerse ona şöyle denilir: Sen (Allah'a değil) putlara ibadet ediyorsun. Böyle diyen kimseden akılların anlamıyacağı acaib ve garaib (is- tidraci) haller görülür. Allah sizi affetsin ve mağfiret etsin.

Hz. Hızır'ın çocuğu öldürme hususunda görüldüğü gibi zahiren şeriata muhalif gibi olan şeyleri gör¬düğünüzde, düşeceğiniz tehlikeye üzülüyorum. Ebû Yezid el-Bistamî'nin "Benim şanım ne yücedir" de¬mesini küfür davasında bulunmanızdan, aşık olan Tusî namazı terketti demenizden v.b meselelerde tehlikeli durumlara düşmenize üzülüyorum.

Allah'a yemin olsun ki Gavsu'l Azam'dan çok kork- masam, Molla Abdulkadir'i aranızdan çıkarırdım. Nitekim Hz. Nuh (s.a.v) ve pek çok peygamber kav¬imleri arasından çıkmışlar da kavimleri helak ol¬muşlardı. Fakat size olan çok şefkatim ve Muham¬medi meşreb olan Gavsu'l Azam'ın çok merhametin-den dolayı, onu aranızda bıraktım ve sizden tevbe ve istiğfar etmenizi istemesini emrettim. Belki Allah yapacağınız tevbeleri kabul eder. Tevbe edersiniz dinde ve tarikatta kardeş olursunuz ve bu hizmet¬karın duası ve Gavsu'l Azam'ın gölgesi sizin üzeri¬nizde olur. Yine de aranızdan onun çıkarılması söz konusu olabilir. Olmayacak şeylerin size gelmesinde beni değil, nefislerinizi kınayınız.

Ey kardeşim Molla Abdulkadir! Kerametleri izhar etmenin kadının hayz hali gibi olduğunu duyduğunuz halde büyükler için kerametlerini izhar ettiği iddiasın¬da nasıl bulunursunuz? Halbuki Nebi'nin (s.a.v) mu¬cizeleri, peygamberliği, O'na nazil olan Kur'an ve aramızda yayılan şeriatı bize yeter. Onlara böyle nasihat ediniz, kerametlerle değil. Belki öğüt alırlar veya korkarlar. Allah şöyle buyuruyor:

"Eğer (inanmaktan) yüz çevirirlerse de ki : "Al¬lah bana yeter! O'ndan başka ilâh yoktur. O'na dayandım, O büyük Arş'ın sahibidir!"(Tevbe,29)

Şevk, zevk ve rabıta sahibi ol. Benim yapıştığım kopmayan ipe sarıl. Benim sırtımı dayadığım yıkıl¬mayan duvara sırtını daya.

Selam sana, yanındakilere ve Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.v) tabi olmayı devam ettirenler üzer¬ine olsun.

Ey Allah için kardeş olan! Bu tehlikeyi (kerameti izhar etme tehlikesini) istekleri ve teveccühleri ol¬masa da onlardan uzaklaştır. Tehlikeye düşme duru¬munda olanlara gül ve siz delisiniz de. Çünkü bu iş ulema arasından tahlil edilmiş şer'i bir durumdur. Şe¬riat ise zahire hükmeder. Tarikatımız ise şeriatın za¬hirine uygunluk üzere bina edilmiştir. Tarikatımızda şeriata uymayan kerametier keramet sayılmaz.

Allah'ım! Hz. Muhammed'e (s.a.v), ailesine asha¬bına ve nesline kat be kat ve devamlı salat ve selam eyle. Amin. Ve'l hamdulillahi Rabbil Alemin.