Bu mektubu Şeyh Muhammed el-Bitlisi'ye, alî Nakşibendî tarikatına girmek isteyen kimselerin bilmesi gereken bazı adabı beyan etmek için göndermiştir.

Manevi kardeşimiz, Mevlevi seyyidimiz şerefli Şeyh Muhammed Zeyd'e. Allah onu şereflendirsin ve kalblerin çok ferahladığı yüksek derecelere çıkanların derecesine çıkarsın. Güzel hatırınızı sorarak, tarafınızdan dua istemeyi ve nefsinizin vefa içinde olmasını çok ümid ederek mektuba başlıyorum.

Selam size ve yanınızdakiler üzerine olsun. Bu mektupta Nakşibendî tarikatına girmek isteyenlere gerekli olan bazı edepler zikredilmektedir.

İnsanların girdiği yollar üçtür:

1- Şakilerin yolu: Bu yol dünyayı sevme yoludur.

Allah sizi ve bizi bu yanlış yoldan kurtarsın. Dünyayı sevmek kendisine düşmanlığı gerekli kılacak -bundan Allah'a sığınırız- bir şey olmasına rağmen nasıl alçak olmaz? Çünkü dünya, düşmanların reisi olan nefsin sevgilisidir. Dünyayı sevmek nefsin sevgisinden dolayıdır. Düşmanı sevmek düşmanlıkta onunla uyum halinde olmayı ve Rasulallah'ı (s.a.v) tekzib et-meyi gerektirir. Çünkü akıllı olan kendini ibadete veren kimsedir. Ebû Cehil'e uymak sizce de malum olduğu üzere ebedi hüsranı gerektirir. Bütünüyle bu durumdan ictinab etmek gerekir.

Ebrarın (iyilerin) yolu: Bu yol ahireti sevme yoludur. Bu da nefsin arzuladığı bulanıklıklardan uzak değildir. Akıl ile nefis karşılaştığı zaman nefsin sevgisinin Mevla'nın sevgisi üzerine kayması suretiyle ilâhi sevgisinin arttığı doğru değildir. Halbuki karşılaşma bunu tercih eden kimsenin yapısıyla ilgilidir. Nitekim Allah şöyle buyuruyor:

"Karışımı tesnimdendir (İçine tesnim karıştırılmıştır. Tesnim yukarıdan aşağıya şarıl şarıl akan çeşmenin adıdır). Bir çeşme ki (Allah'a) yaklaştırılanlar ondan içerler."(Mutafifin,2728)

Ancak bununla beraber düşmana sevgi olarak izhar ettiğimiz şeylerin mevcud olması gerekir. Böyle olmazsa o zaman sevap ve cezayı nasıl talep edeceğiz? Ecri taleb etmek sahibini kamil derecesinden dolayı alçak gönüllü yapar.

Mukarrebûnun (Allah'a yaklaşanların) yolu: Bu yol Mevla'yı sevme yoludur. Bu da nihayetinde istenilen en yüce bir hedeftir. Çünkü bu hal sahibini imansızlıktan korur. Ruh nefsin elinden çıkar. Bu hal kişiyi Allah ile olan ezeli sohbet derecesine ulaştırır. Kalbte

marifet pınarları fışkırır ve orada ilâhi feyz pınarları akar. Kişiyi hikmet denizi yapar ve arzularından uzaklaştırarak Allah ile meşgul olan kimse haline getirir. Şu belirtilen nimetlere vasıl olur: "Hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir beşer kalbinden geçmeyen nimetler onlar için vardır." Bir nebze düşünüldüğünde bu derecelere ulaştıran yolda gayret etmek gerekir. Bu yol şimdi Nakşibendî tarikatıdır. Bu yolu seçtikten sonra yolu takip etme, ne k- itapla, ne virdle, ne de zikirle olur. Ancak kalıcılığı sağlanan usuller ile olur. Bu da ihlâs ve muhabbettir. İhlasın en aşağı mertebesi, üstad seçme hariç bütün hidayet yollarının birbirini desteklediğini görmektir. Bakışı eksik olan, dünyada kendi uyduğu şeyhinden - faziletli de olsa- başka şeyh görmeyen, eşyanın tabiatına aykırı bir durum içerisindedir. Gönlümü seni düşünmeye adamışım Gafil olandan uzak durmuşum Senin gamınla ebediyyen bağlanmışım. Muhabbetin en aşağı derecesi şeyhi kendisine canından, malından, evladından, ana-babasından ve ihvanlarından daha sevimli olmasıdır. Çünkü şeyhe muhabbet ebedi hayatı ve teslimiyetin tam olmasını gerektirir. Teslimiyyet ise şudur: Müridin şeyhin eline yıkayıcının elinde olan ölü gibi olmasıdır. Nitekim Semnanî (k.s) bu hususta şu şiiri söylemiştir: Cehennemin muradı beni yakmaksa yakabilir Cennet gül bahçesi olmayacaksa olmayabilir Benim derdim inan. başkadır, bunlar değildir Benim sevdam yiğitler kapısında beklemektir Ashab-ı kehfin köpeği gibi olsun, olabilmektir

Allah bu sıfatlara uyduğundan dolayı bir kula iyilikte bulunduğu zaman, ona edebi gözetmek düşer. Bir nebze de olsa bu edepleri zikredelim.

Sadece ilim, akıl ve tabiata bağlanmak gibi teslimiyete engel olan sıfatlardan sıyrılmak. Çünkü belalar çoktur.

Şeyhe hürmet etmek. Nitekim İmam-ı Rabbani şu ayeti naklediyor "Zamanınızdaki büyüğe itaat

edin."(Tevbe,i9) Mevlana Rumî de şöyle der:

Güneşim, Tebriziim, Efendim.

Beni terbiye eden ey mürebbim!

Molla Cezerî (r.a) şöyle der:

Gerçi cennette emru ferman gelmez ki.

Bilhassa müekked sünnet olan teheccüd namazı ile geceyi ihya etmek.

"Sadıklarla beraber olun" ayetinin hükmü gereği tam bir edeple ya cismi ya da hayali olarak şeyhi rabıta etmek Nitekim Mevlana Cami (k.s) şöyle buyuruyor:

Hazır olun. Çünkü dostlar geldi.

Ey gönül! Zahir ve batında dosttan başkasını görme.

Bununla birlikte sohbette üzüntü ve pişmanlık duymak.

Mümkün olduğu müddetçe (yürürken) bütün eşyaya bakmaktan kaçınarak bakışı ayak üzerine hasr etmek.

Bidatlardan sakınmak

Nitekim İmam-ı Rabbanî şöyle buyuruyor:

"Her bidat sünneti kaldırır."

Zikirde riya için bağırmak, raks diye bilinen sema, insanlardan tamamen uzaklaşıp halvete girmek, Allah ve şeyhin dışındaki şeylere gönül bağlamak, hadislerde olmayan zikirleri yapmak bidat olan amellerdir. Bunlara yeme, içme, uyuma, oturup kalkma ve konuşma dışındaki hususlar kıyas edilsin.

Amellerde ruhsattan, tartışmada cedelden ve şeyhlerin münkirlerinden, şeyhleri kötüleyen ve hakir görenlerden uzakta durmak. Eğer bir kimse velayet mertebesinde bulunuyorsa ona münkirlik yapılmamasıdır.

Dünya ehlinden uzaklaşmak, ilim ehline, fakirlere karşı alçak gönüllü olmak ve müminlere karşı su-i zandan kaçınmak.

Hakkıyla eda edememekten dolayı salih amelden sonra istiğfar etmek.

Mümkünse önce Allah'a hacetleri arzetmek, böyle yapmak mümkün değilse şeyhe arzetmek.

Süleyman Efendi kardeşimize selam eder, dualarını taleb eder ve halinden sual ederiz. Hastalandığı haberi bana ulaştı. Bunu bir nimet olarak kabul edin.

O'nun kahrının ve lutfunun hakiki meftunuyum,

Şaşılacak şey ki ben her iki zıttın da aşığıyım.

Bundan maksat ayrılıkları bir araya getirmektir.

6 Cemazî'lahir 1298