Minah-121: Şeyh müridlerine her zaman tasarruf eder. Maneviyat verir. Ama bu maneviyat ve tasarrufu muhib olan kendisine gasb eder.

Minah-122: Yüce mecliste bulunanlara buyurdular: “Hiç bir şey hizmete denk değildir,” Ehlullah’ın hepsi çeşitli mertebelerde ve çeşitli meşreblerde bulunmalarına rağmen, şuurunun olmadığı fena makamında dahi mahlukata hizmet ve menfaatlerinin dokunması için gayret sarf ederler.

Ehlullah’ın her biri Allah (c.c.)’tan aldıkları işaretle hizmetlerini yaparlar. Bunların bir kısmı şerefli nefislerini ve aziz vakitlerini mümkün olduğu şekilde hizmete vakf etmişlerdir. Yaptıkları hizmette hizmetler ve hizmeti yapılanlar arasında fark gözetmezler. Hatta akıl ve konuşmadan mahrum hayvanlara dahi hizmet ederlerdi.

Kendisini hizmete vakfedenlerden birisi de Yakut-i Arşi (k.s)’dir. Bu devletlü İskenderiyede ikamet edip bütün vaktini mahlukatın ihtiyacına harcardı. Hatta bir gün bir güvercinin kendisiyle konuşmasından sonra acele olarak kalkıp Mısır’a gitti. Oradaki bir şahısla tenha yerde görüştü. Ondan komşusu olan güvercinin yavrularını yememesini rica etti. Tekrar iskenderiye’ ye döndü. İşte bu zat arşilik makamına hep hizmetinin bereketiyle ulaştı. Bir kısım Ehlullah’da hal ve kal ilimlerinin ikisini veya bunlardan birini neşir yoluyla hizmet ederler. Bir kısmı da kendi nurlarını cisimler ve ruhlar üzerine yağdırırlar. Bununla onları evhamın zulmetinden kurtarırlar. Hatta gezegenlerin nurları, ancak bunların füyüzatındandır. Bunların çanaklarının bulaşığı kadehlerinin artığıdır.

Molla Cami (k.s.) beytinde neler söylüyor:
Pazu ile bileğini toprağa (anasıra) alışkanlıktan silkele
Felek eyvanlarının zirvesine kadar uç
Mavi taylasanların raksını gör
Alemin üzerine nurdan eteklerini silkele.

Mavi taylasan sahibi gezegenlerdir. Onların raksında görülmesi emredilen, aleme saçılan nurdan etekler diye vasfedilen, Ehlullah’ın eflake yükselen nurunun birazıdır,
Bu nurların safisi Bunların bazıları dünyada görülür. Tamamı ahirette görülür. Gezegenlerden menfaati tam olan güneş ve aydır.

Ehlullah’ın bir kısmı da zulümleri gidermek, zayıflara yardım etmek, dinin yayılması ve sünnet-i seniyelerin ihyası için hüküm sahiplerinin arasına karışırlar. Şeyh Tahur (k.s.) bunlardan birisi idi.

Öyle Ehlullah’da vardır ki, bir kaç hizmeti beraber yürütürler. Hoca Ubeydullah Ahrar (k.s.) bunlardandı. Hem emir sahipleri ile bir arada bulunur, hem de diğer hizmetleri yapardı.

Minah-123: Hizmet hakkında bir sohbet daha ettiler. Buyurdular: “Şeyhim Seyyid Taha (k.s.)’nin halifeleri; icazet alırken, irşad ve teveccüh yapmayacaklarını, yalnız bütün mahlukata hizmet edeceklerini söylediler. Şeyhim de bu sözleri kabul etti. 0 halife, insanlara ayrım yapmadan hizmet eder. Umumi toplantılarda hizmetcinin yerinde dururdu. Hizmetle meşhur olduğundan, halk kendisine hizmet ettirmeye cesaret ederdi. Hatta yarım akıllı bir kadın, testisini doldurup çeşmeden getirmesini teklif etti.”
Gavs (k.s.) Hz.’nin bu sohbeti yapmakta gayesi zannederim şuydu. Hizmet şerefli olmakla beraber mürşidin heybet ve vekarının müridin gözünden düşmemesi için o halifenin irşad makamının yanında bulunmaması gerekir.

Minah-124: Zannediyorum hizmet eden mürşit şeyhinin yanında olduğu zaman genel hizmetin, irşad makamına zarar vermediğini beyan hususunda şöyle buyurdu: “Şeyh Abdullah-ı Herati (k.s.) kendi şeyhi, Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s.)’ye hizmet ederdi. Onun hayvanlarına bakar, hamurunu yapıp ekmeğini pişirirdi. Eli hamurda iken Şeyhi (k.s.) çok defa ona gidip halkadakilere teveccüh yapmasını emrederdi. 0 da elinin hamuru ile gidip teveccüh yapardı.”

Minah-125: Sohbet meclisinde müridanın birbirinin arkasında oturmasını Gavs (k.s.) Hz. tasvip etimezdi.
Böyle yapanları şiddetle men ederdi. Halkanın arkasında oturanı kaldırır: “Ya halkaya gir, ya da buradan uzaklaş” buyururdu. Bir gün bu kaideye uymayan sofiye “bizim size dediğimizi boş söz veya oyuncak mi sanıyorsunuz?” buyurdular.

[21 Süre-1 Kevser, ayeti]

[22 Cenab-ı Hak Peygamber Efendimize (a.s.) irşad makamini ihsan etmiştir. İrşad makamından murad Hz. Peygambere (a.s.)tabi olan müslümanlardır. Ki onlar da Peygamber (a.s.)'in manevi evladlarıdır. Şu halde Cenab-ı Hak (c.c.) zahiri evlad vermeyi ihsan saymamış lakin manevi evlad vermeyi ihsan saymıştır. Bu durum manevi intisabın zahiri intisabdan kuvvetli olduğunun delilidir.]

[24 İnsan kelimesi ünsden gelip hatırlamak manasındadır. Nas ise nisyandan gelip unutmak manasındadır. Dolayısıyla ademoğlunun letaifleri yükselip makamlarına ulaşmamışsa ona nas denir. Insan denilemez. Zira unutkanlığı sebebi ile ilk adını hatırlamamaktadır. Ne zaman ki letaifler yerine ulaşır. Ahd ve misakin hatırlar o zaman insan olur. Bu bilgilere göre minahda geçen hadisi şerifteki menfaat veren için, insanlardan havyırlıdır dersek o zaman arif olmayıp menfaat verenin arif olup menfaat vermeyenden daha hayırlı olması gerekir. Dolayısıyla hadisi şeriften murad menfaat verenin insanlardan değil naslardan hayırlı olmasıdır. Gavs (k.s.)'ın son olarak yalnız arif olan menfaat vermekten boş değildir buyurması arif olmayanın, ariften üstün olamayacağını kuvvetlendirmiştir.]

[25 Feyzu-ül-Kadir, cilt 111, sh. 481; No: 4044]

[26 Salikin başlangıçta halk ile şuuru olup Hak ile şuuru yok denecek kadar azdır. istiğrak makamında halkın şuuru gidip Hakk'ın şuuru gelir. Rücu denilen istiğraktan dönme durumuna gelince Hak ile olan şuuru gitmemekle beraber halk ile olan şuurda gelir. Bilinsinki sülukun başlangıcındaki halk ile olan şuur sülukun başlangıcındaki halk ile olan şuur sülukun sonundaki şuur sureten bir olsa dahi hakikatte bir değildir. Çünki ilk şuur Hak'tan alıkoyar, sonraki şuur ise öyle değildir.]

Minah-126: Tayy-ı mekan akşam ile yatsı arasında olur.

Minah-127: Bast-ı zamana Gavs (k.s.) Hz. şöyle açıklardı. “Allah (c.c.)’ın izniyle bazı evliyaya nasib olur. Şah-ı Ferah (k.s.) bir gün murakabede bir saat kadar kaldı. Sonra müridlerine “Bana bu saatte seksen senelik bast-ı zaman oldu. Seksen senelik amel işledim.” buyurdu. Şah-ı Ferah’a bu zaman içinde işlediği amelin sevabı verilir. Çünki sevap Allah (c.c.)’ın fazlındandır. Sebebsiz verir. Bast-ızamanda yapılan bir amelle, normal zamanda yapılan amellerin sevabı eşittir.

Gavs (k.s.) Hz. bu sohbetlerine Nefahat’te yazılı bulunan, bir kıssayı anlatarak devam etti: “Bir adam suya dalıp çıkınca, kendini başka bir yerde buldu. Sudan çıktı.. Normal hayata başladı. Evlendi, çocukları oldu. Zaman ona bu kadar genişletildi. Başka bir zaman yıkanırken, sudan çıkınca eski yerde ve elbiselerini yanında buldu. Elbiselerini giyip eski evine döndü. Evinde hiç bir değişiklik görmediği gibi, evdekilerde onun durumunda bir değişiklik sezmediler.”
Sohbette bulunan bir fakir: “Imam-,i Rabbani (k.s.)’den bu meselenin hakikati soruldu. 0 bunu vak’aya (Salike uyku ile uyanıklık arasında olan hal) çevirdi. Bu çevirmeyle, bast-ı zamanın bir şahıs için mümkün olmadığını söylemek istemedi. Ancak iki yer arasında o zaman tarihin muhtelif olmasa gerektiğinden, (ki bu anlaşılması zor bir meseledir. 0 kıssada bahsi yoktur) ayrı yerlerde mümkün görmedi.” dedi.
Gavs (k.s.): “Kıssada o adamın bast-ı zamanında hasıl olan evlad ve iyalini getirdiği yok mudur?”

Fakir: “İmam-ı Rabbani (k.s.) bunu da vak’aya hamletti.”
Gavs (k.s.), bu tevil ve fakirin ona bu şekildeki hitabını hoş görmez gibi sustu.
Sonra Gavs (k.s.) “bast-ı zaman her halükarda aklın hududunu aşar. bu gibi hususlarda akla bakılmaz. Allah (c.c.) dilediğini yapar. Onun kudretinden hiç bir şey mümteni değildir. Şah-ı Nakşibendi: (Bu taifenin ellerinde dünya önlerinde sofra gibidir. Hiç bir şey onlara gizli değildir,) buyurmuştur. Bana göre: bu taifenin elinde dünya tırnağın görünen kısmı gibidir.” buyurdu.
Acaba Gavs (k.s.)’ın bu konuşması, yukardaki nakilde geçen kıssanın, yorumlamaya ihtiyaca olmadığının bir teyidi midir? Yoksa o fakir ve benzerlerinin böyle konuşmaktan men yolunda müstakil bir minah mi olacaktı?

Bu minah bu yüksek topluluğu dinleyenin edebini bildirmekle. Sadatların nazarında kainat tırnağın serti gibi olduğundan dolayı, dinleyenin, herhangi bir kitapta gördüğü veya bir sebeble bildiğinin de, sadatların malumu olduğuna itikad etmesini beyan eder.

Dinleyenin, bir başka edebi de şudur: Sadatların, dinleyenin bilgisine muhalefet etmeleri cehaletlerinden değil bir hikmet için olduğuna itikad etmelidir. Dolayısıyla bu itikadın hilafını bildirir şekilde onlara hitap etmemelidir.

Minah-128: Gavs (k.s.) hazır bulunduğu bir mecliste zamanın bir şeyh taslağından: “0 gerçek hak sahibi olan bir kişiyi, hakkını almaktan men etti. insanların koyduğu kaideleri de buna delil gösterdi” diye bahsedildi.
Gavs (k.s.) çok kızarak: “Bakınız… Bakınız… bu iki dava arasındaki tenakuz ve ayrılığa!… Hem şeyhlik iddia ediyor. Hem de Allah (c.c.)’in dinine muhalefet edip, insanların koyduğu kaidelere uyuyor.”
Ben (Halid-i Öleki) üstadın o gün kızdığı gibi kızdığını hiç görmedim. Onun o kızgınlık durumunu zaman kalbimizden “keşke sükut etse” dedik.

Minah-129: Çok sefer kalb yumurtasını afetlerden korumayı öğretmek için şu beyti söylerdi:
Doğan kuşu gibi gönül yumurtası üzerine
Bekçi ol, ta ki gönül yumurtası sana doğura.

Beyti okuduktan sonra Gavs (k.s.): “Bu kuş yumurtasına bakarak terbiye eder. Kuluçka devresini baka baka tamamlar,”

Minah-130: Gavs (k.s,.) Hz. Şeyhi Seyyid Taha (k.s.)’nin şöyle dediğini nakletti.
“Fani olmak, kalben birbirine dua ve niyaz dilemektir.”
Bu sohbet üzerine bir fakir: “And olsun Seyyid Taha (k.s.) işi kolaylaştırmıştır dedi.”
Gavs (k.s.) tebessüm ederek “evet, öyle” dedi.

Minah-131: Gavs (k.s.) “Cizre emirliklerinin çöktüğü fitne ve fesadın çoğaldığı, eşkiyaların geceleri duvarları delip evleri bastıkları bir dönemde orda bulunan büyük bir alimin akşamları karanlık basınca elbiselerini değiştirip, silahını kuşanarak, eşkiya kılığına girdiğini, sabah güneş çıkıncaya kadar evinin etrafinda dolaştıktan sonra tekrar alim kılığına döndüğünü” nakletti.
Zannımca Gavs (k.s.) bu kıssayı anlatmaktan gayesi şuydu: “Mürid gece mesabesinde olan heves ve isteklerinin karanlığa daldığı zaman havatır-ı şehvani, nefsinin arzuları ve şeytanın vesvesesi kalbe hakimdir. Dolayısıyla zikrullahın kalbe hükmü zayıftır. Bu durumdaki müride lazım olan odur ki kalbini gaflet ve havatırdan korumak için benlik ve arzularını bırakıp, kalbini bekçi gibi gözetmeli, şeref ve haysiyetini düşünmeden Allah (c.c.) yolunda çalışmak ta ki zikrullah kalbe hakim olsun, vesveseler def olsun. Artık o zaman rahat eder. Gayesi Allah (c.c.) olduğu içinde meşru olan herşeyi yapabilir.

Minah-132: Gavs (k.s.) Şeyhi Seyyid Taha (k.s.)’nin: -Münkirden aslandan kaçtığınız gibi kaçınız. Münkirlerin ekmeğini yemek kalbi kırk gün zikirden alıkoyar. Eğer bu münkirler Hz. Peygamber (a.s.) zamanında yaşasalardı, iman etmezlerdi.” buyurduğunu naklederdi.

Minah-133: Müridin, benim kalbim tasfiye edilmiştir. Münkirlerle oturmak bana zarar vermez demesinin caiz olmayacağını belirten Gavs (k.s.) Hz. buyurdu: “Güneşin büyük olmasına rağmen ince bir bulut onu kapatır.”
Kendisine bağlı ilim talebelerini, bu yolun münkiri olan, alimlerde okumaktan men ettiği gibi, kendisine bağlı muhlis bir hocanın da münkir bir talebeyi okutmamasını buyururdu.
Münkir bir alimi kastederek: “Bir çok muhlis talebeyi öğrencisi oluduğu için, ifsad etmiştir.” buyurdu.
Yine “Filanca da muhlis birisiydi. Münkir olan kardeşine meylettiğinden bozuldu.” buyurdu.

Minah-134: “Tarikattan istifadenin temeli kim olursa olsun, münkirden alakayı kesip ayrı durmaktır.” buyurdu.

Minah-135: “Münkirle bir arada bulunmak şüphesiz müride zararlıdır. Bu zararı hissetmeyen kemalatından değil, bu yolda istifade etmemiş oluduğundandır.” diyen Gavs (k.s.) Hz. devamla şöyle buyurdu: “Tarikatta ilk girdiğimizde bir ihvanla beraber bir münkire misafir olduk. Bu sebeble kendimden bir kaç gün müridlik nisbetinin kesildiğini hissettim. 0 kardeşim böyle bir şey hissetmedi.”

Minah-136: “İlk defa tarikata girmeye azmeden kişiye vacip olan, hakkını inkar etmemek kaydıyla dostlukları eskide olsa mutlak surette münkir ile alakayı kesmektir. Yoksa tarikattan bir fayda görmez.” dedikten sonra Gavs (k.s.) Hz. kendisinden Şöyle misal getirdi. “Ben tarikatta ilk girdiğim zaman hiç fayda görmedim. Çünki benim tarikati inkar’ eden, alimlerden birisiyle eski hukukumdan dolayı dostluğum vardı. Sonra Allah (c.c.)’ın keremiyle o dostluktan kurtuldum. Tarikatta gayeme kavuştum.”

Minah-137: Mürid, münkirin inkarını, kimin münkir olduğunu bilmediğinden, devamlı ihtiyatlı bulunulması gerektiği hususunu işaret için, yüce meclise girme devletine kavuştuktan sonra, ikinci gelişimde Gavs (k.s.) bu fakirden (Halid-i Öleki (k.s.)) sordu. “Geçen sene filan kasabaya gittin mi?”
Ben “evet” dedim.
“Kime misafir oldun” buyurdu.
“Münkir olabileceğinden şüphe duymadığım birine” dedim.
“Peki sen nefsinde ne hissettin?” buyurdular.
0 beldeden döndüğümde nefsimde sebebini anlayamadığım nisbet kesikliğini anladım ve hayretle sustum.
Gavs (k.s.) gülümsedi: “Nisbetinin kesilmesi ondandı. Orada iken sen zararını anladın lakin neden olduğunu anlayamadın.”

Minah-138: Gavs (k.s.) Hz.; bir gün delilerin akıllısını, akıllıların delisi diye adlandırıp, bunların akıllarına hakim olup, akıllarının kendi tasarrufları altında bulunduğunu, diledikleri zaman akıllarını çalıştırıp, akıllarının suretinde göründüklerini, istedikleri zaman ise akıllarını bırakıp delilerin, kılığında göründüklerini işaret yolunda meclislerinde bulunan birini göstererek: “Filanca isterse deli olur. isterse akıllı olur.” dediler.

Minah-139: Zannediyorum, zahiri ilim tahsil eden mürid, bu maslahata kabiliyetini hissettiği zaman, şeyhin işaretiyle, zahir ilimle meşguliyetini kesip, bütün varlığıyla şeyhten alınan manevi ilim peşine düşmesi gerektiğine işaret için “Zahiri ve batını ilmin kemalatının tahsili aynı anda mümkün değildir.” buyurdu.

Mecliste bulunanlardan birisine “böyle değil midir?” diye sordu.
0 fakir de “Necmeddin Kübra (k.s.) ikisinde de kamil değil mi idi?’”dedi.
Gavs (k.s.) Hz.: “0 ikisinde de kamildi. ikisini de sırayla tahsil etmişti. Böylesinin benzerleri çoktur. Bunlara (zülcenaheyn) denir. Tarikat büyüklerinin çoğu hem zahiri, hem batini ilme sahip olanlardandır. Silsileler bunlarla bitip yeni isim alırlar. Gerçi, bazı ümmiler, batıni yönden bunlardan daha kuvvetli olabilirler” buyurdu.

Minah-140: Zannederim; talebelerde süluka çıkmaya kabiliyetli olmayan ve ilme yeni başlayıp, şeriat ilminden önemli olanı tahsil etmemiş bulunan talebeleri kastederek Gavs (k.s.) Hz. şöyle buyurdu: “İlim talebeleri tahsilden gevşememek için, sohbet meclisine devamlı gelmesin.”