Minah-201: Manevi boğazı geniş olan kişinin boğazında hem füyuzat almak için, hemde müridlere vermek için delik vardır. Füyuzat onun boğazını tıkayamaz, yani gelen feyizden dolayı manevi sarhoşluğa düşmez. Boğazı dar olan az bir feyizle tıkanır, sekir’e düşer, başkalarına da veremez.


Minah-202: Gavs (k.s.) hz. leri işaret ettiki, hiç bir amel cezbenin dercesine ulaşmaz. Allah’a yaklaşma ve kemalat kazanma bakımından hiç bir amel cezbenin yerini tutamaz. Açık naslar ve bazı evliyanın keşfi, gibi deliller bu gerçeği ifade eder.

Bazı amel sahiblerinin derece olarak cezbe ehline yaklaşmaları, derece bakımından onlarla yarışmaları o kimselerin amellerindeki cezbeden dolayıdır. Sözlerinin devamında Gavs (k.s.), şehid olan bir gazi hakkında şöyle buyurdu: “Ben, misal aleminde onun kamil bir veli gibi şan sahibi olduğunu gördüm. Şeyhim Seyyid Taha (k.s.) buyurdu ki: “Büyük bir velinin yanına avamdan bir şehid defnedildi, ben gördüm ki o şehid, o veliden aşağı değildi.”

Gavs (k.s.) buyurdu: “Savaşta şehid olunsada, olunmasada, savaşta cezbe vardır, savaş cezbeyi gerektirir.


Minah-203: Gavs (k.s.)’dan mecazi aşkın nakşi taifesinde nadiren olmasının hikmeti soruldu:
-”Bu nakşi taifesini, başlangıçta kaplayan cezbe, masivayı terk ettirip onları Allah’dan başka bir şeyle ilgilendirmez.” buyurdu.

Minah-204: Gavs (k.s.), bir gün yüce mecliste şunları söyledi: “Başlangıçta, nafile ibadetlerle meşguliyet, cezbeye engel olur ve müridin hızını keser.”

Minah-205: Gavs (k.s.), buyurdu ki: “Nakıs olsun kamil olsun her şeyh, müridin kabiliyet tarlasına bir tohum eker. Daha önce nakıs bir tohum ekilmişse, kamil olan onu kurutmayınca, üzerine başka bir tohum ekmez.

Minah-206: Ömrün harcandığı yerin en değerlisi, kamillerin sohbeti olduğunu, bu sohbetlerde sarfedilmeyen hayatın hiç yaşanmamış gibi olduğunu beyan eden Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Sohbette, şeyhim Muhyiddin-üs Sahrani (k.s.)’den işittim ki:
-”Nefesleri tutmak ömrü uzatır. Ömür, nefeslerle zabt ve tayin edilir.”

Ben bu sözü, sohbet şeyhimden işittikten sonra, nefesimi tutardım. Muhyiddin-üs Sahrani (k.s) dedi ki: “Ömürden gaye ancak sohbettir. Nefesi tutmak ise sohbetin kemalini meneder.”

Gavs (k.s.) bir fakire sordu; muteber olan öncekilerin Muhyuddin-üs Sahrani (k.s.)’in sözü gibi bir söz söylediğine vakıf oldun mu? Fakir cevaben dedi: “Evet ben Ruhü’l Beyan tefsirinde bazı muhakkiklerde bu söz gibisini gördüm, yalnız ben buna itimad etmeyerek, belki ömürlerin nefeslerle kayıtıi olduğu gibi, aynen saatle, günlerle ve zamanın diğer cüzleriyle de kayıtlı oluduğuna itikad ederdim. Gerçi yalnız nefesleriyle kayıtlı olması, ömrün artıp eksilmesi hakkındaki meşhur müşkülü halletmek için bu yoldan gidilmiştir.
Sanırım Gavs (k.s.) adı geçen şeyhi gibi, birinci söze meylederek dedi ki: “Ölüm halindeki kişinin hızlı nefes alıp vermesi bunu takviye ediyor.”

Minah-207: Gerçekte arkadaşlık, arkadaşlık yapanın o renge razı olmasa da, kaçsa da, yine arkadaşlık yapanın rengine boyar. Bu rengin arkadaşlık yapanın kendisinde veya ona tabi olanlarda, istemeseler bile meydana geleceğini işaret eden Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Bu yüce taifenin bazı yeni girenlerinde görülen zikr-i minşari (testere zikri adı verilen bu zikir, testerenin ağaç keserken çıkardığı ses gibi boğazda ses çıkarır) onlara Şah-ı Nakşibend’in (k.s.) bu zikri yapan Türk meşayihiyle olan arkadaşlığından gelmiştir.

Minah-208: Yüksek mecliste zikr-i minşari’nin, şeyhin talimi veya müridin ihtiyarıyla mı, yoksa cezbe ve bir zaruretle mi olduğu mevzu edildi. Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Türk meşayihi, onu telkin ve isteyerek yapardı. Hatta onların tarikatında bu vardı.”

Nakşi tarikatında, bazı yeni başlayanlar, içten bir zorlama ve zarurutle yapıyorlar. Şeyh onlara, bunu mecburen yapmaları için tasarrufta bulunmada serbesttir.

Minah-209: Mübtedinin sayhası (narası), gafletten huzura kavuştuğu zaman neşet eder. Eğer gatlet veya huzur devam ederse bu ses çıkmaz orta derecedekilerin sayhası gelen feyzin, göğüslerine sığmamasından dolayı olur. Gavs (k.s.), bazı kişilerin sayhalarının bazen şeyhinin tasarrufatından olduğunu işaret ederek buyurdu ki: “Bazı meşayihin müridlerinde büyük naralar olurdu. Mübtedinin sayhası ve huzuruna en güzel örnek, yaş bir odunu ateşe atınca, ondan ses çıkar, odun kuruyunca ses kesilir.”

Minah-210: Gülme, ağlama ve nara gibi hallerin sahipleri, meczub olmadıkları halde, meczub diye adlandırılmaları, ancak gafletten huzura geçtikleri zaman, cezbenin bir çeşidi onlarda bulunduğu içindir.

Minah-211: Bir gün yüksek mecliste bazı büyüklerin, sahib-ü zaman’ın izni olmadan yapılan tarikat amellerine itibar olmadığı” sözünün imam-i Rabbani’den sorulduğu, onun da itibar olmadığı tasdik ettiği ancak bu itibari, itibar-i kamil ile kaydettiği, sahibü’z zamanı tanımayan veya ondan uzak olanın halinin nasıl olacağı bahsi geçti.

Gavs (k.s.) dedi ki: Sahib-ü zamanı tanımayan aynen uzakta olan gibi mazur sayılır. Fena makamında olan müridin, kendi şeyhinin taatle itibar-i kemali, Sahib-ü zaman olsun olmasın kafi gelir.

Minah-212: Sohbet masiva ile bağı keser. Hoca Azizan (k.s), sanatı olan dokumacılığı “ayrılmak ve bitişmek” diye tefsir ederdi.
Gavs (k.s.), bazı büyüklerin (Gelin bir saat mü’min olalım) sözündeki, mü’min olalım kelimesinin, müsebbiben, (imanın) sebep (sohbet), yerinde kullanılması olarak, sohbet ile tefsir ederdi, yani iman edelimden murad, sohbet edelim demektir.

Minah-213: Melekler sohbet meclisine gelirler. Bundan dolayı şeyhe “Pir-i Mugan” denilir. Çünkü muğan, yani kafirler, rüya ve keşif yorumunda melekler demektir.

Gavs (k.s.)’den meleklerin meşayih sohbetine katılmaktan maksatlarının ne olduğu, kalbin huzurullahta bulunmasını sağlamak olsa, onlar zaten bu hal üzeredir, terakki için olsa, onlar belirli bir makamdan ileri gitmezler diye soruldu. Gavs (k.s.) buyurdu ki:
-”Melekler lezzet almak için katılırlar”

Minah-214: Gavs (k.s.), bazı sohbet şeyhlerinin hallerinden naklederek dedi ki: “Şu açık zikir yapanlar zikrin manasından ve makamından gafildirler.”
Bu sözle Gavs (k.s.)’ın kasdı, zamanımızda, zikri alet edinip, çok yüksek ses ve gürültü ile zikir yapan zakirlerdi.

Gavs (k.s.), makam sözünü tefsir ederek şöyle buyurdu: “Zikr-i cehri’nin delili, Azizan’ın (k.s.) da açıkladığı gibi meşhur olan şu hadis-i şeriftir.
“Kimin son sözü La ilahe illallah olursa cennete girer.”[35]

Mürid, nefeslerinin her birini son nefesi sayıp ona göre hareket etmelidir. Zikr-i cehrinin gerekçesi, zikir yapanın her nefeseni son nefesi sayarak, o hal üzere bulunmasıdır, (bunu ağızla söylemesi değil).

Minah-215: Gavs (k.s.) buyurdu: “Faziletli bir zat daha az faziletli olan birinin sohbetiyle fayda görür. Sohbet bereketten hali değildir. bazen faziletlinin yanında bulunmayan, daha az faziletlinin, yanında bulunur. Ulul Azim bir peygamber olan Musa (a.s.) ile, peygamberliği ihtilafli olan Hızır (a.s.) kıssaları ve Şeyhü’l-İslam Ahmedü’l-Cami ile Ebu Fahir-i Kürdi (k.s.) arasındaki arkadaşlığı zikretti.

Minah-216: İrade şeyhini, delil bulmaya gücü yetenin taklid ile şeyh edinmesinin caiz olmadığı, zira şeyh gerçekte müridin kıblesi olduğu, içtihada gücü yetenin kıbleyi taklidi caiz olmadığını işaret için Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Ulema, şeyh edinmekte avam gibi değildir. Bilkakis, ihtiyatlı davranıp onlara bir delil ile zahir oluncaya kadar şeyh aramaları gerekir” deyip, şu kıssayı naklettiler: “Şah-ı Nakşibend (k.s.)’ın Molla Yakub-u Çerhi’den (k.s.) kendisini niçin şeyhliğe kabul ettiğini sordu; o da, halkın, seni kabul ettiği için cevabını verdi. Şah (k.s) bu delilinin şeytani bir delil olabileceğini söyleyerek, çürüttü. Bunun üzerine Yakub-u Çerhi (k.s.) meşhur olan şu hadisi şeritle cevabını verdi;

“Allah (c.c.) bir kulu sevdimi onun sevgisini meleklerin kalblerine atar. Bir kula da buğz etti mi, onun buğz ve nefretini meleklerin kalblerine atar. Sonra o sevgi veya buğzu insanların kalblerine de koyar.” hadisiyle cevap verdi. [36] Sonra Şah-ı Nakşibend (k.s) bundan daha açık bir delil istedi, ve onun kendisine “Azizan’a mürid ol” diye emredilen rüyayı hatırlatır. Bu rüyada kastedilen Azizan’ın kendisi olduğunu söyler. Bu kıssada birçok faydalar vardır. Geniş bilgi Lem’a adlı kitabımızda verilecektir. (Bu kıssa için Reşahat’a bakınız).

Bu konuda dört alimin kıssası meşhurdur; bu alimler şeyh aramak için seyahate çıktılar, uzun bir seyahatten sonra, tanımadıkları, deve otlatan Zenci Ata’ya (k.s.) rastladılar (Bu kıssa Reşahat’da mufassalan mevcuttur) Bu alimlerden üç tanesi Zenci Ata’yı (k.s.) tanıyıp ona tabi oldular. Ama Seyyid Ata arkadaşlarını takliden (arkadaşları ona bağlandığı için) bağlandı. Belirli bir zaman ondan menfaat görmedi.

Gavs (k.s.) buyudular ki: “Delil getirmenin aslı, salikin sohbetten evvel ve sonraki hallerini karşılaştırmasıdır. Eğer sohbette maksad, kalbin, toplanıp, havatırının def edilmesi veya azalmasını kazanırsa, onun aradığı şeyhtir. Eğer bunlardan hiç biri olmazsa, onu terk etsin, yoksa meşayihin ervahı ona helallık vermez. Hz. Azizan’ın (k.s) şu dörtlüğü meşhurdur:

Kiminle oturdunsa senin gönlün cem olmadı
Su ile çamurunun zahmeti senden gitmedi
Eğer onun sohbetinden teberri etmezsen
Kesinlikle azizanın ruhu sana helal etmez.
Gavs (k.s.), son mısradaki azizan kelimesini Hz. Azizan (k.s.) ile değil “Meşayih” diye tefsir ederdi.

Minah-217: Ebubekir-i Vasıti (k.s), Nişabur’a geldiği zaman Ebu Osman-ı Hayri’nin (k.s) cemaatine sordu:
-”Sahibiniz size ne emrediyor.” Cevaben:
-’kusurumuzu görmek ve nefsimizi her halükarda itham etmekle emrediyor” Bu cevaba Ebubekir-i Vasti (k.s.) dedi ki:
-”Sizi, sade mecusilik ile emrediyor, çünkü bu görmek sade tevhide zıt olan iki şeyi görmektir” Yüce mecliste bu sözlerin üzerine Gavs (k.s.)’a bir fakir sordu:
-”Sizin meyliniz hangisidir.” Gavs (k.s.) buyurdu:
-”Yolmuz kusuru görmektir”. Nefahat’te geçen Hz. Şah (k.s.) kıssası buna iyi bir delildir. Hz. Şah, buyurmuştur ki, kendi nefsinize töhmet eyleyiniz. Vasıtı’nin sözü vahdet-i vücuda meyillidir. Müridin kalbine hiçbir şey getirmediği bazı vakitlere hamledilmesi de mümkündür.

Minah-218: Gavs (k.s.) bu sohbetle buyuruyor ki: “Kul ile Allah arasında on iki perde vardır. Bu perdelerin altısı nurani, altısı zulmanidir. Bu perdelerin hepsi kalkıp yok olmadan vüsul mümkün değildir. Bu perdelerin kalkması için kamil bir şeyhin bulmak lazımdır. Kamil olarak dönen bir şeyhin himmet ve terbiyesi olmadan bunlar kalkmaz. Nakıs nisbet sahibi bir şeyh de bu perdeleri kaldıramaz, yalniz başka şeylerle yaldızlar, mürid zanneder ki, o perdeler kalktı, hakikatte kalkmamıştır.

Minah-219: Seyyid Taha (k.s.) müridlerine, Reşahat kitabında Hace-i Ahrar’dan (k.s.) nakledilen yüz yirmi reşhanın okunup mütala edilmesini çok tavsiye eder ve derdi ki: “Nakşi tarikatı Reşahat’da olanlardır” Gavs (k.s.) aynı eseri tavsiyede, şeyhine uyardı.

Minah-220: “Zahiri ilmin saliki geciktirmesi gibi keşif ilmide geciktirir. Saliki meşgul eder.” diyen Gavs (k.s.); “salik şeyhinin izni olmadan, gölgeler ve asıllar arasindaki farkı bazen bilir, bazen bilmez” dedi. “Farkı keşfetmeyen kişi selamete daha yakındır. Keşiflerin hepsi, fitne ve imtihandır. Onlara meyleden salik, onlarla kalır, terakki edemez, Şeyhim Seyyid Taha (k.s.)’ın yanında, bazı mevzuları benden soran bir keşif sahibi vardı. Bu zat daha nakşilerden sayılmıyordu.