Minah-221: Gavs (k.s.) münkiri, iddiacıya (kendisinde olmayan bir makamın varlığını iddia eden) tercih ederdi ve “münkirin dönmesi muhtemeldir, ama müddei’nin dönmesi mümkün değildir” derdi, “iddia her menfaate mani bir perdedir.” buyururdu.

Minah-222: Arifle, nefsin sıfatları kökten yok olmaz, yine bir takım unsurlar kalır, ama bunlar artık arife karşı gelemez. Nefsin sıfatları izi görünmeyecek şekilde zayıflar ve çöker.

Sıfatların esaret ve kaydı altında bulunan bazı kişiler, arifle arkadaşlık yapsa, onların bazı hali arife akseder. Arif bu sıfatları kendisine vehmeder, yalnız, bu akseden sıfatın arife karşı gelmeye gücü yetmez.

Minah-223: Gavs (k.s.) buyurdu: “Ancak kötü arkadaşlarla arkadaşlık fayda verir”. Bu sözlerin akabinde kötü arkadaş sözünü; nefsini kötülükle müşahade edip, gayet kusurlu gören olarak tefsir eder ve buyururdu ki: “Nefsi kusursuz görmekten daha büyük bir günah olmadığından dolayı, ancak onların arkadaşlığı fayda verir”.

Minah-224: Gavs (k.s.)’den soruldu: “Huzur-u daimi ile, nefsi ayıplı görmek ve nefs muhasebesi yapmak birlikte mümkün olur mu?” Cevaben dediler:
“Evet, birlikte mümkün olur, huzuru kazandıktan sonra hiçbir şey ona engel olamaz.”

Minah-225: imam-ı Rabbani (k.s)’in, “müstağrak Allah.’ı (c.c.) Peygamber (a.s.)’den fazla sever. Dönen ise Peygamber (a.s.)’ı Allah (c.c.)’ın muhabbetinden fazla sever” sözü Gavs (k.s.)’den soruldu, cevaben:
“Evet, onun sözü öyledir. Allah (c.c.) muhabbetinin galebe çalması, döneni memur olduğu tasarruftan alıkoyan Peygamber (a.s.)’ın muhabbeti ile tasarruftan alıkoymaz.

[34 Elimizde bulunan adab kitaplarında zikirden evvel ve zikirden sonra rabıta yapıldığı belirtilmekte. Ancak vird anında rabıta ile meşgul olma yoktur. Gavs (k.s)'ın mümkünse onları birleştirin buyurması, ikisini beraberce yapmanın genele mahsus olmadığını ancak ikisini beraber yapmaya gücü olana mahsus olduğuna işaret etmesi, Gavs (k.s.)'ın özel bir meşrebi olabilir. Allahüalem.]
[35 Feyzü'i Kadir sh. 206, No : 8961]
[36 Ramuz-el Ehadis 295]

Minah-226: Kamillerle beraber olup, onların hiçbirisinden müridlik nispeti olmadan gezmek menfaat verir mi? Diye Gavs (k.s.)’den soruldu. Cevaben:
“Pek o kadar menfaat vermez.” buyurdu.

Minah-227: Talib, irşada ehil bir zat bulduğunda onun eline mürid olarak teslim olmayı geciktirmesi lazımdır. Ancak talib, o kamilin yolunun haricinde başka bir tarikat istiyorsa ve istediği tarikat, başka tarikatlardan istifadeyi men edecek şekilde gözüne hoş geliyorsa, talib teslim olmayıp, vazgeçebilir. Gavs (k.s.) bu sözlerinden sonra şu kıssayı naklettiler: “Hoca Ahrar (k.s.), Yakub-u Çerhi (k.s.) ile buluşmadan evvel, Seyyid Kasım-i Tebrizi, Bahaüddin-i Ömer, Zeynüddin-i Havafi (k.s.) gibi kaç kamil zata mürid olma firsatı eline geçti, ama o müridliğini tehir etti, çünki o, yol olarak nakşi tarikatını beğenip, seçmişti.”

Minah-228: Şevkin harareti, vuslatta tamamen söner. Muhabbet ise öyle değildir. Şeyhinden uzakta iken, mürid muhabbetine daha iyi vakıftır.” diyerek huzurunda muhabbetinin eksikliği yüzünden mahzun olanı, bu işaretle teselli ederdi. Gavs (k.s.) bu sözlerine ilaveten dediler ki:
“Ehl-i muhabbetin büyüklerinden biri muhabbetin hararetiyle yanarak vefat etti, ama, o, vuslatta erenlerden değildi.”

Bu vuslata ermemeği vuslatın mertebelerinin çeşitli olması ile yorumlayan Gavs (k.s.) şöyle buyurdu: “Ölen kişi vuslata ermiştir yalnız vuslat mertebesinin nihayeti yoktur.”

Bir fakire, büyüklerden birine ait olan şu sözü Gavs (k.s.) sordu:
“Eger dilersen beni kavuştur, dilersen kavuşturma.” Bu sözü söyleyen erenlerden olduğu halde terdid’den maksat nedir? Fakir cevaben:
“İçinde bulunduğu visal ile daha yüksekteki visalin arasında tercihtir.” dedi. Gavs (k.s.): “Evet, o öyledir.” buyurdu.

Minah-229: İmam-ı Rabbani (k.s) halifelerine, kendilerine gelenlerin samimiyetini kontrol edip, karşılıklı olarak birkaç kere istihare yapmadan tarikat vermeyi men etmiştir. Halbuki bu zamanda durum böyle değildir. Her gelene tarikat verilmektedir. Bu ise tarikat vermeğe izinli olan bazı halifelerin, tarikatın aslındanmış gibi ihdas ettikleri ve onlardan sonra gelenlerin onlara tabi olduklarından dolayıdır. Böyle yapılması İmam-ı Rabbani’nin (k.s.) yaptığına hilaf değil midir? diye sordular. Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Adı geçen men ve kontrolün sebebi, müridin özündeki samimiyetin açıklanması içindir, zira şeyhi kabul ve tarikata girdikten sonraki dönüş, ilk emirdeki girmemekten daha kötüdür. İmam-ı Rabbani (k.s.), kendisi ise böyle yapmıyordu.”

Sanırım suali soran “men ve kontrolü” hilafeti zaruri olan için anladı ve dedi ki: “Şu asırdaki zaruri halifeler de, istihare ve kontrolle memur mudurlar?” Gavs (k.s.): “Hayır” dedi ve devam etti: “Benim şeyhim ilk emirde, müridle birlikte üç sefere kadar istihare yapmamı emretti, sonra bu emri kaldırdı.”
Sanırım Gavs (k.s.), mercu’a[37] dönmesini sağlayan, ilk emirde verilen irşad izni, onun bütün zamanına şamildir ve ona yönelen fertleri içine alır. Bununla yeniden izin istemeye ihtiyacı kalmaz. Belki bir hikmet için tazeler. 0 dönenden izin alan halifeler ise, öyle değildir. Dönen için, onların izninde takyid (kayıtlama) ve itlaktan görüp, beğendiği şekil üzerine tasarruf eder. Hatta onlardan dönen ve tekmil makamına erene de böyledir. Gerçekte şeyh hayattaysa, halifesi ne kadar yükselirse yükselsin, emrinde müstakil olmayı men eder. Ancak nadiren böyle olmayabilir diye işaret etti.
Gerçi bu konu, lem’a'nın konusu idi, fakat minhanın kapalılığı, bunun acele olmasına sebebiyet verdi.

Minah-230: Vaaz ve kıssaları mecliste zikretmek şeyhlik olmayıp, belki ona ters düştüğünü söyleyen, Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Zamanın halifelerinin, meclisleri vaaz ve hikayeler ile süslemeleri şeyhliğin sermayesi olan, batıni kuvvet ve nisbetin ellerinde olmamasıdandır. Bunların yaptığı, silsile meşayihinde görülmemiştir. Tarikatın reisi Şah-ı Nakşibend (k.s.) buyurur ki: “Bizim tarikatımız ancak sohbettir.”[38]

Minah-231: Tam ihlas, şeyhin söz, fiil ve hali, açık hükümlere muhalif olsa veya olmasa dahi, şeyhin muradına uygun olarak hareket etmektir. İnkar veya bir mevzuun manasını sorma dahi, kalbine girmeden tasdik etmelidir. Gavs (k.s.) buyurdu:
“Şeyhimiz Seyyid Taha (k.s.) bir gün alimlere ruh hakkında konuştu. Alimlerden birisi de bu sözü inkar şeklinde dedi ki:
-”Şeyh, ruh hakkında konuşuyor, Allah-u Teala (c.c.)’da:
“(Ey habibim de ki; ruh benim Rabbimin emrindedir)”[39] buyurur. Bunun üzerine şeyh dedi:
-”Oradaki ruh, hayvanı ruhtur, biz ise ruh-u insani hakkında konuşuyoruz.”
Gavs (k.s.) bu durum hakkında buyurdu: “Şeyh meclisten ayrıldığı zaman, ilmi kavi, muhlis bir sofi ayeti kerimeyi okuyana dedi ki; eğer sen konuşmasaydın, benim kalbime şeyhin konuşması hakkında bir şey gelmezdi”.
Sanırım ki Gavs (k.s.), şeyhinin cevabının, ayete edeben ve soranın anlaması için arada beyan ederek bu nakilden sonra dedi ki: “Ruh-u insani de emirden değil midir?”

Minah-232: Sanırım, ihlasın en güzeli kendini zorlayarak değil, rıza ve zevkle olan teslimiyet, olduğuna işareten Gavs (k.s.)  dedi: “Şeyhimizin etba’ından iki alim konuşuyordu, birisi diğerine dedi, eğer şeyh sana namaz kılmamanı emretse ne yaparsın? öbürü dedi; emre kerhen uyarım, soruyu soran alim dedi; ben gönüllü ve kalb hoşluluğu ile uyarım.

Minah-233: Gavs (k.s.) zamanında yaşayıp, sohbetinde bulunduğu bir şeyhin müridlerine, hayatta olmayan şeyhinin rabıtasını telkin etmesini garip görerek buyurdu ki: “Berzah aleminde bulunanın rabıtası, şehadet aleminde olana nasıl fayda verir?” Ben, o şeyhin emrini tutarak, bir müddet şeyhin emrettiği, hayatta olmayan, onun şeyhini rabıtasına devam ettim. Bana ancak “sis içindeki uzak bir hayal” şeklinde zahir oldu. Başka şekilde zahir olmazdı.

Minah-234: Gavs (k.s.); rabıtası menfaat veren şeyh, her zaman uyanık olan şeyhtir, buyururdu.

Minah-235: Gavs (k.s.) bir fakire dedi ki: “Halden hale geçmeni, şeyhin senin kalbinden gafil olmasından veya seni ihmal etmesinden sanma, bu ancak kalbin televvünündendir”.

Minah-236: Mürid, zamanın kamillerinden bulduğu kişiyle sohbet eder, yalnız sohbet esnasında kendi şeyhinin rabıtasından gafil olmamalıdır. Sohbetten ettiği istifadeyi de, ancak kendi rabıtasından bilmelidir.

Gavs (k.s.), bu mübarek kelamlarına ilaveten dediler ki, mürid kendi şeyhinden daha kamil olan biri ile de sohbet eder. Halid-i Öleki (k.s.) diyor ki; bu kelamlarında rabıtanın şart olup olmaması hususunda sükut etti.
Gavs (k.s.)’a bir fakir sordu: “Hem bir şeyhe mürid olup ona intisab edeceksin, hem de başka birinin kendi şeyhinden daha kamil olduğuna inanacaksın, bu nasıl olur?”

Gavs (k.s.) dedi: “Bir kişi mürid olduktan sonra, Cenab-ı Hak (c.c.) onda, başka birinin kendi şeyhinden daha kamil olduğunun idrakini yaratır.”[40]

Minah-237: Sanırım Gavs (k.s.), şeyhinden başka kamil ve ekmelin sohbeti, ancak müride muhabbeti bütün kalbiyle şeyhine gitmeyip, ondan başkasına meyledebilecek bir yer kalmışsa menfaat verdiği, yok eğer muhabbeti şeyhine gidip ondan hiç bir şey kalmamışsa istifade için sohbet olmayıp, ancak tanımak ve berekellenmek için olduğunu işaret edip, şöyle buyururdu: “Bir sefer şeyhimi ziyarete giderken Van’a uğradım. Ben Van’a vardığım zaman, bizzat şeyhimin kemal ile vasfettiği Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s.)’ın halifelerinden birisinin oraya geldiğini öğrendim. Ben onu ziyarete gitmedim. şeyhimi ziyarete vardığım zaman durumu ona anlattım. Bana dedi; niçin onun yanına gitmedim?… Ben, senden başka kimseye gitmem, dedim. Şeyhim bana dedi; gitseydin de nasıl olduğunu tanısaydın.”

Minah-238: Sanırım Gavs (k.s.), aşağı derecedeki makamda bulunmak ve onun haliyle hallenmek, aceleye geçip üst makama çıkmaktan daha hayırlı olduğunu işaret için buyurdu; misal aleminde bu taifeden iki kişinin halini gördüm, meyveli ağaç şeklinde idiler. Bunlardan meyvesi olgunlaşmamışı uzun, meyvesi olgunlaşmış olanı kısa olarak gördüm. Ben bu durumları şeyhime arz ettim. şeyhim: “Olgunlaşmış ıisa, olgunlaşmamış uzundan hayırlıdır.” dedi.


Minah-239: Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Ümmi bir veli’nin nisbeti, alim bir veli’den daha safidir. Gerçi alim veli, ümmiden maka’mca daha yüksektir. Ama, ilmi nakışlar, nisbeti bulandırdığından dolayı, ümmi, alimden daha safi olur.”

Minah-240: Gavs (k.s.), müride, nisbeti az fakat safi olan bir zatın, nisbeti çok fakat bulanık olan zattan daha menfaatli olduğuna işaret kasdıyla bir sohbet şeyhini, bir başka sohbet şeyhine, menfaat görmek yönünden tercih ederdi.