Minah-241: Gavs (k.s.) buyurdu: “Nefy-i isbata devam edip, onu çoğaltmak, sohbetin nas’a tesir ve menfaatini çoğaltır.”


Minah-242: Tecelliyatın, kendini fakir görüp, kusurunu müşahede etmekte varid oluşu, huzurundakinden daha çoktur diyen Gavs (k.s.), bir sadat’tan şöyle nakletti: “Ben eksikliğimi ancak tecellyatın inmesiyle farkettim”.
Bu söz gayet güzel ve dakik olan ahval ile aldanmanın damarını kökten kesen bir kelamdır.


Minah-243: Gavs (k.s.), şeyhi olan Seyyid Taha’nın (k.s.) “müridin şeyhinden rabıta ve vakıa ile aldığı, sifahen ondan aldığından daha kuvvetlidir.”dediğini söyledi.
Bir fakir dedi ki: “Terakkiyatın şeyhten veya şeytandan olduğu nasıl bilinir?”
Gavs (k.s.) dedi: “Onu şeri’at ile ölçer, eğer süluka müteallik ise, onu da tarikatın rükünleri ile tartar, bazen de öğrendiğini üç sefer tekrar eder. Ayrıca nisbetin geliş şekli ile de bilinir. Eğer nisbet dört taraftan geliyorsa bilir ki, haktır.”[41] Gerçekten bu son durumda şeytanın tasallutu söz konusu değildir.

Tekrar soruldu; uykuda iken gelen nisbet, müride kalir mi? Gavs (k.s.) cevaben buyurdu: “Rüyalara itibar yoktur”.


Minah-244: Gavs (k.s.)’den “Mürid şeyhinden başka, rabıtası menfaat veren kişinin rabitasini yapar mi?” diye soruldu. Cevaben buyurdular: “Hayir”.
Halid-i Öleki (k.s.) diyor: Başka bir mecliste Gavs (k.s.)’ın kendi şeyhinden “rabitasi menfat veren kişi gördüğümüz zaman onun rabitasini yapınız” diye naklettiğini duydum. 0 zaman ben (Halid-i Öleki (k.s.)) dedim; rabitasi menfaat veren kim olursa olsun mu yoksa şeyhin baglilarindan biri mi olsun? Cevaben dedi:
“şeyhM etbaından olsun.”
Bu ihtilaf vaktin ihtilafi üzerine hamledilir veya birincinin onun tercihi, ikincinin ise şeyhinden nakledildiğine hamledilir. Birincinin mtitlakligi, ikincinin kayitli olmasina çevrilir. Kalbim bu sonuncuya daha meyyaldir.


Minah-245: Meşayihin, kemal ve tekmil makamına ulaşmayan bazi kişilere halifelik verilmesine sebeb olan şekilleri Gavs (k.s.) şöyle açikladi: “Bazi saliklerin kemal ve tekmile vasıl olmasi, yaradılış hasebiyle.kendisine halifelik verilmesine ve ondan nisbet alacaklara sohbet etmesine baglidir. Böyle kişiler müşkillerinden dolayi şeyhe müracaat eder. Bu müşkilatları bazen rabıtayla hallolur.”

Sanırım Gavs (k.s.), ikinci bir veche işaret ederek, buyurdu: “Vakit, onun tekmiline dar geldiği zaman, şeyh ona hilafet verir ve onu kemale erdirecek kişinin sohbetini tavsiye eder.” Bu durumu açıklamak için Gavs (k.s.); Şah-ı Nakşibend’in (k.s.) ömrünün sonunda, Yakub-u Çerhi’ye (k.s.) hilafet verip, Alaüddin-i Attar’ın (k.s.) sohbetini tavsiye etmesini zikretti.


Minah-246: Sanırım Gavs (k.s.), rabıtası menfaat veren kişinin rabıtasını bazı yönlerden, rabıtayı, virde tercih etme hususuna işaret maksadıyla buyurdu: “Bazen vird şeyhinin (vird ile irşad eden) müridi virdine devam ettiği halde terakki edemiyor, yükselmeyip, geri dönüyor ama rabıta şeyhinin müridi, ihlas devam ettiği müddetçe gerilemiyor.”


Minah-247: Sanırım ki, şeyhlerin tasarruftaki sürurundan, müridlere tesir ve onların terakkiyatında, mekan’ın önemi olduğu ve önemin ancak ehlullahın tasarrufu ile şereflenip, değer kazandığını işaret ederek, Gavs (k.s.) dedi ki: “Geçmiş zamanda Bitlis şehrinde yücelerden ve salihlerden bir cemaat tasarruf ettiği için, bu beldede müridlerin terakkiyatı daha çabuk olurdu” buyurdular ve şeyhi Seyyid Taha (k.s.)’nın, o beldede bulunan “Berasar” köyünü; tasarruf eden bir veli bulunduğundan dolayı “Nehir” köyü üzerine tercih ettiğini, çünkü birincide (Berasar köyünde) nisbet çok zuhur eder” dediğini naklettiler.


Minah-248: Gavs (k.s.), kendinde eksiklik görerek, kusuru müşahede etmeyi, huzurun devamına tercih ederdi.


Minah-249: Sanırım, sohbet meclisinde münkirin bulunmasını, cemaatten bazılarının sohbetten faide görmesini engellediğini işaret eden Gavs (k.s.), münkir ve sağır birisini kastederek “Eğer filan olmasaydı, bu sohbet falana tesir ederdi” buyurdu.


Minah-250: Bir gün Gavs (k.s.) dedi ki: “Ben uzun zaman bize gelip giden bir kadını, vefatından birkaç sene sonra azap içerisinde gördüm, yani misal aleminde onun hali bize gösterildi ve açıklandı: “0 kadın ihlaslı değildi”, gelip gitmesi de başka sebepler içindi. Ayrıca bir erkeğin de azap içerisinde olduğunu gördüm. Bu zatın muhlis bir oğlu vardı, ama kendisi ne muhlis, ne münkür idi. Bu fakir (Halid-i öleki), meşayihle birlikte olup da ihlas ile inkar arasında kalmanın zarar ve helak edici olduğunu anlayınca muzdarıp oldum. Halbuki bunun hilafını ve evliyanın bu hususta Peygamberler (a.s.) gibi olmadığına itikad ediyordum. Üç saat kadar ızdırab çektikten sonra Gavs (k.s.) beni çağırıp dedi: “Kontrol ettim, bizimle bulunup da azap gören adam, kötü ahlak sahibi imiş” Bu cevaptan sonra ızdırabım hafifledi. Gavs (k.s.) geçen sözüne bitişik olarak buyurdu: “Sığırla dövülen harman tanelerine necasetle hükmedilip zarureten afv mı olunur (Şafii mezhebine göre böyledir), yoksa hiç mi necasetle hükmedilmez?”, sonra dedi; bunun necaset olması hususunda, bana necaset hakkında söz boştur, denildi.
Bu sözle bir ihtimal dahi olsa ne demek istediğini anlayamadım. ne diledi, ne işaret etti. Allah (c.c.) bilir.

[37 Mercu diye adlandırılan, fenadan bekaya dönene, dönmesiyle birlikte irşad izni verilmişse ki buna işaretle hilafet denilir. Yani işaret ve izin yalnız kendi şeyhinde değil bütün silsilenin ittifakı ve işareti ile irşad izninin verilmesidir. Tabi ki bunların başı Hz. Peygamber Efendimiz (as.)'dır. Hatta Cenab-ı Hakk (c.c.)'dır. Bu türden genel bir izine sahip olan halife, yaşadığı müddetce, istediği şekilde mürid kabul eder. İmam-ı Rabbani (k.s.)'nın hilafeti bu kabilden olduğundan kendisi mürit aldığında istihare yapmazdı. İşaretle halifelik alan kimse şeyhinden irşad için izin almaya ihtiyacı yoktur. Yine de bir hikmet için bezeti mürşüdünden iznini tazeler. Seyr-i sülukunu bitirip, sadatlardan izin almayıp, mürşidinden izin alan halife şeyhinin emrine bağlıdır. Şeyhi isterse ona genel izin verir. Her istediğine tevbe verebilsin diyebilir. Veyahutda istihare yap, müridin halini araştırdıktan sonra tevbe ver, diye emredebilir. Bu tip halifeler şeyhinin emrettiği şeklin dışına çıkamaz. Velev ki bu tip halife fenadan bekaya dönsede, en yüksek makama erse de şeyhinden aldığı talimat dışına çıkamaz. Allahülalem.]
[38 Buradaki sohbetten maksat arkadaşlık ve beraber bulunmaktır.]
[39 İsra suresi, 81. ayet]
[40 Mürid tarikata ilk girdiğinde zannederki kendi şeyhinden daha büyük birisi yoktur. Ancak arada müridlik bağı kurulduktan sonra Allah (c.c.) ona bildirirki başka bir şeyh onun şeyhinden ekmelidir. Müridin müridlik bağı kurulduğu için ve şeyhinden de istifade ettiği için o ekmele gitmesi gerekmez.  Zaten teslimiyetin şartı da hidayetin ancak kendi mürşidinin yanında olduğuna inanmaktır. Mürşidinden daha büyük olmadığına inanmak teslimiyetin şartı değildir. Allahülalem.]
[41 Bu minhada Gavs (k.s.) vakı'adaki hallerin şeyhten veya şeytandan olduğunun ayrılması için ölçü vermektedir. Vakı'adaki hal fıkhi hükümle ilgili ise şeriat ile ölçülür. Eğer süluke müteallik ise tarikat ile tartılır. Bunlarla anlaşılamıyorsa gelen halin üç sefer tekrar etmesi veya ihatalı olarak meydana gelmesi ile şeyhten olduğu bilinir.]


Minah-251: Gavs (k.s.)’a, bir gün yeni mürid olan birini kast denk: “0 kişi dün bir münkir ile beraber idi” dediler. Gavs (k.s.) acele ile çıkarak, yüce mecliste o müride dedi: “Ya müridliği ya da münkirlerle beraber olmayı seç! … Bu söz üzerine yeni mürid olan kişi, “onlar benim eski dostlarımdır, ben onları altı senedir görmedim” diyerek özür diledi. Bunun üzerine Gavs (k.s.); “Münkir, kardeş de olsa terk edilmelidir” dedi. Sonra, münkirlerle beraber olmanın zararlarını geçen minhalarda zikredildiği gibi bol bol anlattı.

Ayrıca vuku bulan bir hadiseyi de naklettiler. Bu, sohbet şeyhi olan Halid-i Cizrevi (k.s.)’ın başından geçmişti: Şeyhlerin şeyhi Halid-i Bağdadi (k.s.) efendimizin Cizre’ye gelen bir halifesinden tarikat aldım. İlk teveccühünün bereketiyle keşfü’l kulüb oldum. Yanından ayrıldıktan sonra medreseye gittim. Münkir talebelerle sohbet ettim. Baktım ki, bu münkirlerle sohbetten sonra üzerimde bulunan hal gitti.

Gavs (k.s.), cehaletinden dolayı inkar eden ile, hasedliğinden dolayı inkar eden arasında fark olduğunu söyleyip, “birinci ile bulunmak zarar hususunda, ikinci gibi değildir” dedi. (Yani, hasedinden dolayı inkar edenin zararı daha çoktur.)


Minah-252: Anladığım kadarıyla Gavs (k.s.), bir mezhebin fıkhında mukallid olanın (o mezhebi uygulayan) uzun zamandan beri, naslardan hüküm çıkartmak gücü bulunmadığından, taklid ettiği kişinin mezhebiyle amel edip, naslardan (kitab, sünnet, icma, kiyas) hüküm çıkararak, onun mezhebinden ayrılmaması lazım olduğu gibi, bir tarikatte olanın da adapta,. “tarikatın piri veya kendilerine tabi olunan halifelerin izleri bulundukça” onlara tabi olması, naslardan ve geçmiş meşayihin eserlerinden adap aramamak gerektiğini söyledi.

Bir şahıs yüksek mecliste onun ayağını öpmek istedi, Gavs (k.s.) men ettiği halde o bırakmadı. Gavs (k.s.), bir sofiye dedi: “Neden onu men etmiyorsun?” Sofi: “Neden men edeyim?” dedi. Gavs (k.s.): “Bid’at olduğu için” buyurdu. Sofi: “Hazreti Peygamber (a.s.)’in bir kişi elini öpmek için müsaade istediği, izin verdiği, ayağını öpmek için müsaade istediği, ona da izin verdiği, secde etmek için de müsaade isteyince peygamberin buna izin vermediği” hadisini söyledi. Gavs (k.s.) Hz. leri; gerek kendi şeyhi Seyid Taha’nın ve gerekse bu tarikatın önceki halifelerinden hiç birinin ayak öptürmediklerini, böyle hareket edenleri men ettiklerini nakletti.


Minah-253: Bir gün yüksek mecliste zahiri alimlerden kuvvetli bir münkirin bahsi geçti, onun kötü itikadı ve halkın onu dininde itham ettiği anlatıldı.
Gavs (k.s.), bir sofiye: “Hazreti Şah’ın (Şah-ı Nakşibend (k.s.) “tarikatımızdan yüz çeviren, dininde helak olma tehlikesindedir” sözünü işitmedin mi?” buyurdu.


Minah-254: Gavs (k.s.) buyurdu: “İrşad şeyhlerine, şerefli yerlerin fethi zordur”. Sonra sofilerden birine bunun hikmetini sordu, sofi dedi: “Bilmem ama bu minhaya Mekke’nin fethinin zorluğu uygundur”. Gavs (k.s.) suküt edip, konuşmadı.
Gavs (k.s.) bir gün yine: “Şehir ahalisi kendisini gaflet istila ettiğinden dolayı, köy ahalisinden daha geç te’sir alırlar” buyurdu.


Minah-255: Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Avam olan mürid intisab ettiğinde bu intisabın ve şeyhlerin nefesinin kadrini, gördüğü faydayı, ancak ahirette anlar.”
Devrimizin bir ehl-i keşfi kabristana uğradı, gördü ki bir kısım insanlar azab içinde, birkaç kişi de nimet içinde. Nimet içinde bulunanların amellerinin ne olduğunu müridlerine sordurdu… Cevaben zamanlarındaki bir şeyhi kastederek: “Biz şeyh Nasır’ın müridi idik” demekten başka bir şey söylemediler.


Minah-256: Gavs (k.s.) buyurdu: “Salik bazen Allah (c.c.) tarafından irşada izinli olur. Ama şeyhi ona izinli olduğunu işaret etmez. Gavs (k.s.)’ın bu sözlerine karşılık sofiler sordu:
“0 zaman salikin durumu ne olur?” Gavs (k.s.) dedi:
“Halk ondan menfaat görür, sohbeti tesir eder.” dedi. Fakat böyle bir salikin irşad görevi üstlenip, mürid edinip edinemeyeceği konusunda bir şey söylemedi.

Gavs (k.s.) buyurdu: “Cahil müridde de aynen alim salik gibi fena ve beka makamı gerçekleşir. Bu haller gerçekleştiği zaman onun da, batınından menfaat görülür ve sohbeti tesir eder.”


Minah-257: Münkirlerin gıybeti üç çeşittir diyen Gavs (k.s.) bunun iki çeşidinin burada zikredilmesi hoş değildir deyip, üçüncüyü şöyle izah etti; “münkirlerden, kardeşlerini korumak için onların gıybeti caizdir.” Nakşibendi Şeyhleri; her zaman sahabilerin (r.a.) kafirleri hiciv ile yermiş olmalarını, münkirlerin gıybetinin cevazına (izin verildiğine) delil getirirlerdi. Halid-i Öleki (k.s.): Zannediyorum iki gurup münkirin zikrini o makama münasib görmedi. Bu minha tefsir ister, biz onu lem’aya bıraktık.


Minah-258: Sanırım Gavs (k.s.) istişraf-ı hükmi’nin (hükmen, yani hal edasıyla bir şeyin verilmesini beklemenin), istişraf-ı hakiki gibi yardımın (aç kalarak yapılan dilencilik) kabul edilmesinin cevazını men ettiğini işaret için buyurdu ki: “İrşad ile çıktığım bir seyahatimde dünya büyüklerinin bir kaçına misafir oldum, bazı eşya ve bir miktar para yardım teklif ettiler ben kabul etmedim”. Bir sofi sebebini sordu. Zannediyorum sofinin öyle sorması şartlar mevcut olmasından dolayı idi. Bu dünya büyükleri kendilerine misafir olunduğunda şeyhlere ve aimlere bir şeyler vermeyi adet haline getirmişlerdi. Fukaranın yanına gidip veya yanlarına gidilmeden bir şey vermezlerdi. Sonra Gavs (k.s.) yardım veren bir kavme misafir olmanın, yardım için olmasa dahi istişraf-ı hükmi sayıldığını haber veren bir kıssa anlattı.


Minah-259: Gavs (k.s.) buyurdu: “Bazı kimselerin hediyesini red ettim onların ihlası arttı. Başka birinin hediyesini red ettim, onun ihlası eksildi, rütbesi düştü.” Sebebi sorulduğunda Gavs (k.s.) cevaben dedi: “Birinciler dünyaya bağlıydılar, onların vermesi tekellüften (yani kendilerini mecbur hissettiklerinden) idi. Kişiye sevgilisi iade edilince muhabbeti artar. İkinci taife ise cibilli (yaradılıştan olan) cömertliğinden idi. Er kişiye nefret ettiği şey iade edilince, ondan tiksinir.

Bunun üzerine bu fakir, şeyhin, onun hediyesini kabul ederek ihlasını korumaya riayet etmeyişinin sebebini sordu. Sanırım Gavs (k.s.), şeyh başkasına bağlı olsa dahi, ancak bir fesada sebeb olmamak Şartıyla müridin maslahatına riayet ettiğine işaret için:
-”Eğer hediyeni kabul etseydim. Senin komşun olanın hediyeleri kabul edilmeyecek kimselerin hediyelerini reddettiğimde kalbleri kırılacaktı.”


Minah-260: Bir gün yüksek mecliste Hoca-i Ahrar’ın (k.s.) kimden ne olursa olsun, hediye olarak hiç bir şey kabul etmemesinin bahsi geçti. Gavs (k.s.) buyurdu:
Hace Ahrar (k.s.)’dan daha büyük şeyhler hediye kabul etmiştir. Kabul edilebilir hediyeyi reddetmekle umulan fayda; hiç bir zaman hediye vermek isteyeni geri çevirmekle meydana gelen kalb kırıklığının zararına denk gelemez. Çoğu sefer Gavs (k.s.), bu konuda hediyenin az bir miktarla sınırlandırılmasını bildiren sözler söylerdi. Yani “hediye almakta fesat varsa da, şartlar tamam olunca kabul edilir” derdi.

Çok seferinde kabulu mümkün olan hediyenin reddinde, adı geçen kalbi kırmaktan ziyade, dediğinde diretme ve inat vardır. Sonra sanırım Gavs (k.s.) Hoca Ahrar (k.s.) ve benzerlerinin kabul etmeyiş sebeplerini işaret için buyurdu ki: “0, bazen makam bazen de meşrebden olur.”