Page 9 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 9
Ruhumuz Beraber 3
Yemek bitti, herkes kalktı. Ama ben hâlâ oturuyordum,
çünkü kıpırdayamıyordum. Ayaklarım öyle uyuşmuştu ki, felç oldu-
ğumu sandım. Böyle bir şey ilk defa başıma geliyordu. Efendim’in
huzurunda kimse konuşmuyor ve bir şeye müdahale etmiyordu. Or-
tada tahiyyat pozisyonunda oturuyordum ve dışardan herkes bana
bakıyordu. Başladım dizlerimin üstünde sürüne sürüne karşı divana
doğru ilerlemeye. Ayaklarım ise cansız bir şekilde sallanarak peşim-
den geliyordu. Kol kuvvetiyle divana tırmandım. Bu arada tansiyo-
num düştü ve ter bastı. Belli bir süre sonra etraf aydınlandı, sonra
bir ses duyuldu:
˗ Nasıl oldun beyim?
Ben de:
˗ İyiyim Efendim.
diyebildim. Sonra “Ankara nasıl”, “Kar kış var mı?”, “Derslerin na-
sıl” gibi sorular sordu. Ben de kendilerine mahcubiyet içerisinde ce-
vap vermeye çalıştım.
Sonra “Allah seni âlim etsin, kâmil etsin. Her sabah kalktı-
ğında ‘Ve gul Rabbi zıdni ilmen ve fehmen = Ya Rabbi, ilmimi ve
fehmimi artır’ ayetini oku.” dedi. Ben de heyecanlandım ve söyle-
diklerini tekrar etmeye çalıştım. Ondan sonra Efendim Şaban
Hoca’ya “Hocam, sen yaz.” dedi. O da kâğıt kalem aldı ve kağıda
“Ve gul Rabbi zıdni ilmen ve fehmen” yazdı. Efendim kâğıdı eline
alıp “Sabahları kalktığında bunu sürekli okuyacaksın. Resulullah’a
(aleyhisselatü vesselam) Cenab-ı Hak ayetlerinde ilmi talep etmeyi
emretmiş.” buyurdu.
O gün kalabalık değildi. Süleyman Amca, Kasım Hoca, Ya-
şar Ağabey, Muzaffer Enişte, babam ve cami cemaati komşular gel-
mişlerdi. Yemek sonrası salona geçildi ve Efendim sohbet etmeye
başladı. Tarikattan, mürşitten, Mevlana’dan bahsetti. Ezan okundu
ve komşular “Biz camiye gidiyoruz” diyerek çıktılar. O anda adam-
lara baktım ve içimden “ne kaba insanlarmış” dedim.
Neyse Efendim sohbete devam ederken meyve tabağı geldi.
Efendim hem sohbet ediyor hem de böyle nazenin bir şekilde elma-