Page 135 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 135

Gülden Bülbüllere

          otur  demeden  mübarek  öyle  celâlleniyor,  cemaatin  huzurunda,
          diyor:
            —Yahu sizin methettiğiniz bu hınzır mı?
            Haşa Estağfurullah! Şanına layık olmayaraktan öyle diyor, ba-
          ğırıyor. Fakat bu kelamı Bayezid-i Bistami Hazretleri reddetmiyor,
          kabulleşiyor. Diyor:
            —Benim nefsim demek ki hınzır sıfatından daha tebdil olma-
          mış.
            Üç gün ağlıyor, yemiyor, içmiyor. O ağlamada, bakın irşat bu
          işte, terakki ediyor. Çok terakki ediyor.
            Fakat o, bu kelamı kabulleşiyor, kabulleşmese zaten irşat ola-
          mayacaktı, nefsini bilemeyecekti. Nefsini bilmiş ki bu kelamı ka-
          bulleşmiş.
          Bu anda da ne oldu? Halka karşı onun tenkidi, onu gizledi.
            Hani, Veysel Karani Hazretleri ne buyurdu? “Bu halk seni bili-
          yor mu?” “Biliyorlar” “Sen halka kendini unuttur, Allah seni bilsin
          yeter.”
            İnsan halka kendini neyle bildirir?
          Şöhretle! Şöhrette afet vardır.
            Şöhretten  kaçınmak  lazımdır.  Şöhrette  afet  vardır.  Bir  insan
          nefsini  zaten  aşağı  görmezse,  şöhretten  de  kaçınamaz,  tevazu  da
          yapamaz, değil mi? (GBT)
          ...
            Tayfur da (Bayezid-i Bistami) Evlâd-ı Resul’den. Cafer-i Sadık
          Hazretleri’ni  görmüş.  Onun  rûhâniyetinde  yetişmiş.  Hacca  niyet-
          lenmiş. Halk tarafından sevilmiş, tanınmış bir meşayih.
            Hac zamanı gelmiş, hazırlanmışlar. Öyle bir saat gelmiş. Topla-
          nacaklar,  Bayezid-i  Bistami  Hazretleri’nin  başkanlığında  Hacc’a
          gidecekler. O belli saat ve o belli yere toplanmışlar. O gelmemiş.
          Niye gelmedi diye merak etmişler. Bir adam yollamışlar.
            —Ben gelemiyorum, demiş.
            Bütün hacılar demişler ki:
   130   131   132   133   134   135   136   137   138   139   140