6. Bölüm


   - Ayak turabınızım
   - Pabucunu öperim
   - Yarabbi elimizi mürşidimizin eteğinden kesme
   - Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır
   - Başımız ağır, kulağımız sağır.



   Nefis, firavundan alçak bir gavurdur. Firavun yedi göbek sayar. Lakin nefis fırsatını bulunca hiçbir şeyi dinlemez. Nefis yarasaya benzer. O gündüzleri saklanır, görünmez. Gece olunca, karanlıkta çıkar, gaflet arar. İnsanlar günah işler de günahıyla iftihar ederse ona gaflet derler. Yoksa kul kusursuz olmaz. Günah işler de “aman ya rabbi sen beni affet” derse… Ehli aşk buyurur:

   “Aman lafzı ismi şerifinle müsavidir
   Anın çün aşıkların kârı amandır ya Rasulullah.”

   Günahını bilen için bu günah ona alet olur. Tevbe eder, bir daha işlememeye gayreti olur, derununda ( içinde ) bir yara olur, o günah aklına geldiğinde, o yara sızlamaya başlar. Bu sefer bütün vücudu o yarayı duymaya başlar. “eyvaah!” der. Bunun içindir ki buyururlar:

   “Tevbesi makbul olan şey ne gerek ki günah ola”

   Böyle bir acı ile, bütün azadan yekvücut olarak bir “ Aman ya Rabbi!” sedası zuhur ederse, işte bu günah alet olur.( Alet olsun diye de günah işlenmeyeceği bilinmelidir.)


   - Tarikat noksanı sıkıntı ve meşakkatle tamam olur.

   - Kişinin çektiği kendi amelidir, ameli

   - Bizim tarikatımız günahkarlar tarikatıdır, günahı olmayan ( günahım yoktur diyen) bize gelmesin.

   - Kim benim günahım yoktur derse bu günah ona yeter.



   İnsanlar nasıl ki haftada en az bir kere banyo yapar; kirlenmiştir, vücudu rahat etsin, temizlensin diye benim sultanım. Aynen bunun gibi; zikir, fikir de senin tamamiyle vücudunun zahir- batın nezafetini, nezaketini meydana getirecek bir alettir. Böyle olmasa Cenabı Allah: “Kullarım beni zikredin” ferman buyurmazdı. “Kullarım, siz kalbinizi zikrullahla tathir edin (temizleyin)”, “Kullarım her bir amelinizin nihayetinde, yine zikriniz, fikriniz olsun” buyrulmuştur. İbadetin ruhu- hakikatı, zikir- fikirle meydana gelir, benim efendim. Çünkü rabıta ile olan zikrullahta bir adalet vardır. Nasıl buğulanıp puslanmış bir ayna silinince kemalini kazanırsa, kalp de zikrullah ile kemaline ulaşır. Çünkü öyle olmasa, Cenabı Allah “Festagim- kema umurte” ayeti kerimesini ferman buyurmazdı. İstikamet, Cenabı Allah’ın lütfu, her işinde doğruluk, zikri fikirle, rabıtayla yapılan zikirle olur.


   - İbadetin ruhu zikrullah, zikrullahın hakikatı da mahviyettir.

   - Mecaz hakikate köpüdür.

   - İcazetsiz zikir laklaka i lisandır.

   - Nimetin başında Bismillah, ahirinde de Elhamdülillah demekle şükrü eda edilir.



   Evliyaullah yekvücuttur. Darda kalsalar hepsi birleşir. Ama, tabii, her birinin mesneti (makamı vazifesi) ne ise o mesnete göre hizmet görürler. Onun için, onların ismi olsun da, sohbet ne olursa olsun. Şart, onların ismi olsun, benim sultanım. Allah’ın keremine şükür, sen tarikatın usülünü biliyorsan, ihvanların gençlerine sor, sual et. Nasıl tesbih çekiyorsun? Ne okuyorsun? İcabeder bu da bir hizmettir. Çünkü tarikimizin noksanı olmasın benim efendim. Hazreti Ali Efendimiz öyle buyurur: Bir müslümana bir harf öğretmek, din hududunda Beytullah ı tazeden yapmış kadar bir ecri vardır. Biz birbirimizin varisiyiz. Tarikatin kadrini bilenler şöyle derler: Derler ki, şeyhimin eteğinden elimi kesme. Bundan büyük dua yoktur. Çünkü eğer o duan kabul olursa, senin bütün Allah’tan istediğin o duada mevcuttur. Şeyhin senden razı olursa, emin ol ki, senin daha noksanın olmaz.


   - Methi nakış nakkaşa racidir.

   - Veliler birbirinin varisidir.

   - Mürşidler yekvücuttur.

   - Mürşidi Kamil Allah kapısıdır.

   - Yarabbi! Elimi mürşdimin eteğinden kesme.



   Namazların en hülasalısı bizim tarikimizde teheccüd namazı ile evvabin namazıdır. Teheccüd namazı kılan bir müslümanın her bir noksanı ikmal olur. Gece sabaha kadar kılınan namazın umumunun ecri o dört rek’at namzda mevcut. Evvabin nazmı da ismiyle müsemma (tevbe eden- lerin namazı demektir), bütün kazaların ( kaza namazlarının) hepsi o namazda mevcuttur. Onun için buyururlar ki, nafile ibadet ile uğraşacağına , sana farz olan zikrullah ibadetine çalış da bir an önce kalbin Allah desin. Kalb, vücudun padişahıdır. Kalbin Allah der de müstakim olursa ki, padişah müstakim olursa ahali de müstakim olur. Daima aklına geldikçe Allah Allah de. Bir müddet buna devam et. Öyle öyle kalb uyanır. Kalb Allah Allah deyince de gerisine karışma.

   Şahı Nakşibend Efendimiz, “Bütün tarikatlerin nihayet kârı, kemalini tarikatımızın başında topladık” buyurmuştur. Çünkü bütün tarikatler cehri (açık) zikir yapar, netice de kalbe iner, başlar kalbden zikretmeye. Amma bizim tarikimiz, Elhemdülillah, fevkalade, Allah’ın zatına layık olacak bir hal ile, noksanını tekmil ede ede, temizliğini tamam eder de sahibi o kalbe nüzul eder. Daha buyurmuş ki:

   “Kasre nüzul eder o sultan gecelerde”



   - Elif ko ba niste ( elif de ba deme, yani; emre uy)  

   - El emru fevkal edeb ( emir edebin üzerindedir.)

   - El emri fevkalade

   - Bizim tarikimiz, tariki nazenindir

   - Öyle zikret ki, Allah: Lebbeyk kulum, buyursun.

   - Tarikatın kârı, kemali rabıtadır.


   Hikmetullah, zaman öyle olduğundan, senin o şuğül ile çekmiş olduğun tesbihi, senin mürşidin alır velayetine. Velayetinde; kendisinin çekmiş olduğu tesbihin huzuru nasıl ise, o tesbihi; adediyle, tamamiyle, huzuruyle nura, feyze gark eder. Ondan sonra teslim eder Risaletpenah Efendimize. Çünkü Risaletpenah Efendimizin şefaati olmazsa hiçbir şey olmaz, benim sultanım.

   Bu defa Risaletpenah Efendimiz de kendi nübüvvetiyle o zikrullahı tekmil eder. Cenab-ı Allah’ın yed-i kudretine (kudret eline) teslim der ki, işte Allah’ı satın alacak baha, Allah’ın bahası bu şuğülle çektiğin zikrullahtır, efendi şahım. “Fezkuruni” fermanı ile Cenab-ı Allah’ın : Kulum beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim hali tekamül ediyor. Böyle böyle Allah’ı satın alacak hazine birikmiş olur, beylerim! Allah cümlemize nasip buyursun.



   İnsanlarda beş letaif var. Letaif, lütfun cem’idir. Kalb, ruh, sır, hafi ve ahfa insan vücudunda bir mihrap şeklinde.. Kalb gözü ki, can gözü ki açıldığı zaman insanlar dünya hizmetini bu gözle görür. Bu iki kaşın arasındaki can gözü hakikatı görür, cananı görür.. Ten gözleri de hizmet gördüğü zaman can gözünden bir hakikat onlara akseder. Karşısında bir nokanlık görse kapaklarını yumar. Bu kapaklar şeriattır. Allah’ın yasaklarına ait bir hizmeti asla ve kat’a o gözler daha görmezler.

   Kalbde olan hayatı Cenabı Allah kendi zatı, kendi kudreti ile ruhtan adalet buyurmuş. “Velegatkerremna” fermanı, insanların sırrından zuhur eder. Esrarı hakikate, tecelliyi suri, tecelliyi manevi de hafiden görünür. Tecelliyi zati ise ahfadan görünür. Bu nimetler tamamiyle iktidarına malik olunca, kalb, sahibini hanesine davet eder. Davete icabet şarttır. “ Şerefil mekan bil mekin”dir. Her şey şerefini insanlardan alır. Bu sefer Cenabı Allah kerem edip de o gibi bir iltifat mazhar olunca, kalb sahibine reca eder. Yarabbi! Senin vaadin var, Yarabbi! Öyleyse hanene adalet buyur.. Bu sefer Cenabı Allah kasrına nüzul eder. Allah cümlemize nasip buyursun.

   Horasan’da halı dokurlar. Halbuki adını işitmişiz, boyunu cismin gördüğümüz yok. Amma, Elhemdulillah, bu nimetlerin hepsi bizde mevcuttur.

   İnsanlarda aklı cüz var, aklı kül var, aklı nur var. İnsanlarda iradeyi cüz var, iradeyi kül var var, iradeyi nur var. İnsanlarda ruhu revani var, ruhu sultani var, ruhu nurani var. Bunların hepsi insanlarda mevcut. Bunların hepsinin zahirde bir ismi var. Maneviyatta da o isme göre o vücutta bir hali mevcut. İnsanlar ismini tebdil ettikçe, bu sefer hali de tebdil olur. İradeyi cüz bizim elimizdeki aletimiz. İradeyi cüz üç yaşındaki bir çocuk gibidir. Hükmü iradeyi kül’e geçince olur otuz üç yaşında bir genç, benim sultanım. Bu kemal ne ile olur? Buyururlar :

   “Kulluğa bel bağlarısan
   Şâm ü seher ağlarısan
   Sular gibi çağlırsan
   Tez bulunur umman sana”

   Küçük su kendi hali ile akıp da denize karışamaz. Bir büyük suya karıştığı gibi, şüphesiz denize ulaşır. Çünkü küçük suyu kum çeker, güneş hararetinden kurur, bir işe çevirirler, alâ meratibin. Bunlar birer teşbihtir, kıyastır benim sultanım. “Yarabbi! Ceddimizi nura garkettiğin gibi bizi de nimetine, nuruna ulaştır!. Amin…”


   - “Olsa tevfikin refik rahı selamet gösterir.”

  - Ne kadar şanslıyız ki, Müslüman olarak dünyaya gelmişiz. Müslüman ana-babanın sulbünden gelmişiz, ne kadar şükretsek azdır ki mürşidimiz var.

   - Zahirdeki her şeyin batında teşbihi var, temsili var.

   - Zahirde geçme beni geçerim seni, maneviyatta birbirine bağlıdır.

   - Mürşidi Kamil Allah kokar, Allah tadı, lezzeti verir.



   Edilleyi şer’iyye (kitap, sünnet, icmayı ümmet ve kıyası fukaha) mürşidi kamilde mevcuttur. Edilleyi şer’iyyenin hakikatı: Muhabbet, ihlas, edeb, teslim ile olur. Niye? Şeriatı sevmeyen bir adam şeriattan feyizyab olabilir mi? Şeriatı Allah’ın kelamıdır diye kabul etmeyen bir müslüman Allah’dan feyizyab olabilir mi? Şeriatı adab etmeyen bir müslüman feyizyab olabilir mi? Şeriata umurunu teslim etmeyen bir müslüman şeriattan nasıl feyizyab olur? İşte beyim, hali, fiili, ameliyle kendisini bir kavme teşbih (benzetme) böyledir.


   - İlimden mana Allah’ı bilip Allah’ı bulmaktır.

   - Yeme içme müridiyiz.

   - Yine horoz mu imam?

   - Alem iyi de bir ben kötüyüm, ben iyi olursam alem de olur iyi.

   - Mukallid kelamı.

   - Büyüklük sinde ( yaşta ) değil, ilimdedir.

   - Mestlerinden öperim.



   Bidayette takva devri vardı, sonradan fetva devri açıldı, şimdi ise siyaset devridir. Şart ki, siyasetimiz İslam siyaseti olsun.

   Cenabı Allah’ın siyaseti var. Habibinin de siyaseti vardı. Habibi islamın siyaseti hududunda, zamanına göre siyasetini adalet buyurmuştur. Evliyaullahın da bir siyaseti vardır, siyaset ise şarttır.

   Bizim yaramaz fiillerimiz ittifaksızlığımızdandır, yani birbirimize zıddiyetimizdir. Müslümanların bu zamanda mezhebe değil meşrebe tabi olmaları lazımdır. Düşmana karşı, hariç milletlerin zulmüne karşı, Cenabı Allah’ın fermanı hududunda ittifak (uyuşup- anlaşma), ittihad (birleşme) olursa, Müslümanlarla hiç kimse muharebe edemez. Hiçbir Müslüman da küffara mağlup olmaz. Müslümanlar noksan yaparlar da noksanlıkları sebebiyle mağlup olurlar.

   Bütün revhaniyet ( vefat etmiş velilerin ruhu) Müslümanların yardımcısıdır. Amma bize niye yardım etmiyorlar? Onda bir hikmet var. Hele bir aklına vur, hele olan işlere bir bak ne halde? Her biri tahsil görüp insan olacak, memur olacak, memleketi idare ettirecek.. Allah göstermesin, tabancası, bombası hep iki yanında, karşısına gelen müslümanı vurur, öldürür. Hükümetin sahibi malum ya, hükümeti böyle mi idare ettirir? Zamaniyle olan hükümet böylemi idi? İslamın şerefi, şeriatın hükmü böyle mi olur? Vakti saadette hükümet işi böyle mi imiş? Gele gele kaldık ne bileyim böylelerin eline!..

   Müslümanlar birbirinin düşmanı olmuş, eskiler şarkı söylerdiler:

   “ Biz Türküz pek şanlıyız, alemde irfanlıyız”

İşte bilmem neyiz! Askere böyle dedirirlerdi;

   “…Koca Türk kavmi

   Öyle şanlı Türk ki…”

   Amma Allah muhafaza etsin askerin çoğu harpten firar etti. Gözümüzle binlercesini gördük. Rus yerinden kalktı mı mevzileri bırakıp kaçarlardı..

   Müceddid batından gelirse dini tecdid eder, kuvvetlendirir. Şimdi ise müceddid zahirden gelmiş. Zahirden gelen müceddid şeriatı ortadan kaldırmaya çalışırmış. Daha demeye hacet yok. Hükümetlerin hali, fiilini.. Mekteplerde ne okutulur? Şeriata dair bir kelam var mı?

   Veliler kendi reyiyle iş görmezler. Cenabı Hakk’a tevekkül olurlar. Huzuru Peygamber Efendimize gider rica ederler. “Ya Resulullah, filan işi işleyelim mi?” Ne emir buyurulursa o işi öyle yaparlardı.

   Umumi harbten sonra velilerin umumu Resulullah Efendimize rica etti ki:

   - Ya Resulullah, kerem buyur, Müslümanlık Türkiye’de kafirlerin işgalinden kurtulsun.

Emir buyurdu ki:

   - Hayır, burası da küfrün idaresinde kalacak. Değilse, İslamın şerefini muhafaza edemezler.

   Velilerin umumu tekrar tekrar yalvardılar ki:

   - Ya Resulullah, kerem buyur, bu iradeyi kaldır..

   Bunun üzerine Risaletpenah Efendimiz, velilerin ricasını kabul buyurup kafirlerin def’ini emretti amma, velilerin de umumunun selahiyetini kendilerinden çekip aldı. Adil Sultan hazretlerinin teşrifine kadar velilerin selahiyeti şimdi kendilerinde değil. Peygamber Efendimiz  günlük emrini Kutbül Aktab’a emir buyurur.. O da emrindeki velilere tebliğ eder.

   Nefsim duymuşumdur, Hazreti Pir buyurdu ki;

   - İhvanlar, bir bela Müslümanların üzerine geliyor. Bu belanın def’i için gelin Allah’a sığınıp reca edelim. Kırk kişi itikafa girelim, Allah bu belayı başımızdan kaldırsın.

Üç- beş mürid bu emre icabet etti. Vakti saatı tamam olduktan sonra , geldiler, Efendim emrinize uyalım dedilerse de , buyurdu ki:
   - O bela artık makamına dahil oldu..

   Herkes başının çaresine baksın benim sultanım. İşte böyle, müceddit zahiren zuhur etti. Halbuki Hazreti Pir’in mücedditlik emri çıkmıştı. İfadem neyin üzerine? Müslümanların ittihat, ittifakı olmazsa, revhaniyet yardımı olmaz. Müslümanlar küfre galip gelemez. Böyle böyle herkes bir baş çeker. Şeriatı istemeyen Müslüman Şeriatın feyzinden istifade edebilir mi? Allah’ın emrine kail olmayan Allah’ın yardımına nail olabilir mi? Ala meratibin..

   Allah cümlemizi habibine bağışlaya, aklımızı fazlu tevfikine mutabık, muvafık eyleye…

   Murakebe, şeriattır.

   Muvazene, şeriat terazisi ile fiilini tartmaktır. Onun kabul etmediğini terk etmektir.

   Müşahede ise şeriata inanmaktır, benim sultanım..

   “İnnemel müşrikine necisun”

fermanı, müşrikler pistir buyurur. Böyle pislere uyanın halini Allah ıslah ede.. Şirki İslamiyet üzerine tercih edene Allah’ın adaleti o kavimlerle haşretmek olur, benim sultanım. Allah aldanmış, yanılmışlardan etmesin..