7. Bölüm


     - “Aklımızı fazlu tevfikinden ayırma” diye dua ederiz.

    - “Hikmetin başı Allah’ tan korkmak, kötülüklerin başı da dünyayı sevmektir.”

    - Muhalif kelam

    - Alaturka kelam

    - Sevilen sevdirmeyince seven sevemez.

    O neye benzer? Mecnunun Leylasına , yahut Kerem’in Aslı’sına. Onlar sevenlerinden kaçarlar. Sevenler de peşlerin de dolaşır durur, fırsatını bulamaz, elde edemez, zamanını geçirir…



   Bizim tarikimizde rüya ile amel etmezler. ( Rüya ile amel eden diğer tarikleri de hicvetmezler.) Bazı müridler hal görür, başka başka lütuflar olur. Bunların hepsi bir iltifattır. Denize nispetle bir damladır, mürşidi kamilin bir ihsanıdır. Ufacık bir damla yahut bir parça su görmekle denize ulaşmış değildir. Bizim tarikatımızda müridi halinden haberdar etmezler. Yalnız, rüyada bir iltifat var ki, müridin rüyası halinden haber verir amma, bizde rüya ile amel etmezler. Senin mürşidin her halinden haberdardır. Her halin onun reyi iledir, efendim. Onun için, içinde dışında olan her fiilin ona ayandır. Hazreti Pir buyurmuştur ki:

    -Topraklar olsun o mürşidin başına ki, müridin her bir kılından haberdar değildir.

    Nefsimin başından geçmiştir. Bir rüya gördük de onu valide efendimize anlattık. Hazreti Pir valide efendimize buyurmuş ki:

    - Müridin hayatı mematı mürşidin elindedir, reyiyledir, müridin hali, rüyası da mürşidin reyiyledir, benim sultanım.  
 


   - Müridin hayatı- mematı müşiddir.

    - Mürid mürşide emanettir.

   - Rüya görene aittir.

   - Bizim tarikimizde rüya ile amel etmezler.

   - Bazı rüyalar haldir, tabire lüzum yoktur.

   - Hakikat rüyasını tabir edecek yeryüzünde iki- üç kişi vardır.



   Şeriatın nehyi (yasağı) günah-ı kebair ( büyük günah) amma, hayalete gelince onun temsili var. Şeriatta ar olmaz, bir insan rüyasında anasıyla rüyalansa, ne dersin kafir olur mu? İşte hayalet böyledir. Anasıyla rüyalanınca, ruhu, tecelliyi maneviyi görmüş olur. Alemi manada ruhu, Hazreti Risaletpenah Efendimizin tamamiyle nübüvvet cemalini görmüş olur. İnsanlar mahremiyle, namahremiyle rüyalansa, sıfatı hayvaniyesinden beraat eder, nefsine arif olur.

 
   Tefekkürde bir ihsan var ki, tefekkürün sevabını melekler yazamazlar. Allah kendi kudretiyle tefekkürün ücretini verir. Allah’ın feyzi tefekkürdedir. “ Biz bir gizli hazineyiz” fermanı var ya, işte gizli hazine, buyrulanı satın alan Allah’ın feyzidir. Allah’ın feyzi birikir birikir de  bir feyiz hazinesine malik olursun. Allah’ın bahası Allah’ın feyzidir. Allah feyzini sende cem edince, zatını da cem eder. Allah’ın zatını verip, Allah’ın zatını satın alırsın. İnsanlar tecelliyi zatiyi Allah’ın zatı ile görür, beşeriyeti ile olmaz, benim sultanım. 

   Bir yerde Resulullah Efendimizin resmi olsa orası olur Ravza-i Mutahhara. Bir mürşidi kamilin resmi olan yer de olur dergah-ı şerif, beyim. Çünkü bir mürşidi kamilin resminde sıfatı zatiyeden bir iltifat vardır.

   Bir evde Beytullah’ın resmi olursa, şeriat o resme ne der? Allah’ın evidir, ne diyecek? Mürşidi kamile bak, ne buyururlar:


   “Beytullah Halil’in binasıdır, mürşid ise Celil’in, yani Allah’ın binasıdır.” Celil’in binası mı büyüktür, Halil’in binası mı? Öyleyse mürşidi kamilin fotoğrafı o Beytullah’tan büyüktür. Nasıl ki, Beytullah’ın fotoğrafından evin nur dolarsa, mürşidi kamilin fotoğrafından da bu sefer evin feyiz ve ru’yetullah dolar. Yalnız ne var ki, buraları derin göldür, burada her hafsala yüzemez.
 

   Her nimetin bir külfeti, her külfetin bir nimeti vardır. Sen de, o resmin bulunduğu yerde adabına oldukça uyman icap eder, şehzadem!


   - Mürşidi kamilde Allah celis olmuştur.

   - Mürşidler ölmez.

   - Mürşidin vücudu Ravza-i Mutahhara’dır.

   - Mürşidi vücudu Beytullahtır.

   - Müridin haccı şeyhini ziyarettir. 



   Tarikatta bir usul var ki, bir de zımni amel var. Evet, ayağını ayağının üstüne at, fesini eğ, nasıl oturursan otur, kalben başın eşikte olsun, birr.. İkincisi de, kalk orada olan cemaatın birinin elini öp, yüzüne bak, eğer yaşı senden büyük ise, ya Rabbi! de, bu zat seni benden evvel tanımıştır, bu zata beni bağışla, de! Senden küçük ise de ki, ya Rabbi! Bunun günahı benden azdır, buna beni bağışla, de!

    “Zülf-i Leyla yollarında varsam selmana selmana”

   Selman ki, şundan bundan istemektir.

    Hatmenin de zımni okunması vardır. Mazaret hududunda, insan yalnız olur, ihvanlardan ayrı kalıp tek başına bir yerde yaşar, bir işi için uzak bir yere gider veya çok yorgun ve bitap düşer, ala meratibin.. Bunun gibi hatme yapmak ister. Gözünü yumar, “euzübesmele” çeker, yirmibeş “istiğfar” söyledikten sonra, şeyhefendisinin de dahil olduğu bir halakaya gönülden iştirak eder. Şeyhefendim “rabıtayı şerif” buyurdu, “ Fatihayı şerif” buyurdu, “selavatı şerif” dedi, “ya Baki entel Baki, ya Baki entel Baki, ya Baki entel Baki, ya Baki entel Baki, ya Baki entel Baki” ve “selavatı şerif” buyurdu diye rabıta eder gibi hayal ederek, her birinde birer an veya bir zaman duraklayarak gönlü ile bu meclise iştirak eder ve sonunda da: Şeyhefendim Silsileyi Şerifi de okuyup aşri şerifi de okudu, diyerek bir Fatihayı Şerif okur, tamamiyle hatme yapmış olur, hatme sevabı ve feyzi alır. Tek şartı: Hastalık gibi, tek ve yalnız kalma gibi, çok yorgunluk ve bitab düşme gibi mazeret hallerine mahsus olmasıdır.

 
   Onun için şehzadelerim; bu tarikatı aliye öyle bir iltifattır ki, esrarı gizlidir, bilinmez. Lakin zerre miktar hukuku da zayi olmaz. Derununda ne gibi bir tarikat muhabbeti şartsa, mürşidine nasıl bir muhabbet hasıl olsa, 60 sene hayırsız ömürden hayırlıdır. O gibi kalbi bir sevgi ile öyle bir lütfa mazhar olursun ki, Cenabı Allah’tan feyiz alırsın. Senin ruhuna yahut beşeriyetine Allah buyurur ki:

 
   -Kulum iste ki halkedeyim.
 


   - Hizmet, amelen de hizmettir, bedene de hizmettir, malen de hizmettir, herhangisi olsa hizmettir. Hizmet Allah içindir, Allah emek zayi etmez.

    - Gönül ayakta.

    - Ya Rabbi!  Alim, Kadirsin,  Padişahlar padişahısın.

    - Kusura nazar buyurmayın. 



   Bir evliyaullah görmüş olduğu hizmeti Allah’ın azameti, Allah’ın kudretiyle görür, kendi beşeriyeti ile görse, bak ne buyururlar:

    “Gördüler beni kim hali perişan
    Cem oldu Eflatun, Aristo, Lokman
    Derdime el vurdu bir bir tabiban
    Dediler derman yok buna ne çare”

 Ne temsil buyurur? Bir zat Lokman Hekim Hazretlerine gelip der ki:

    - Ya Lokman! Benim bu derdime bir çare, sen bilirsin, bittim, daha tahammülüm kalmadı!..

 Buyurur ki:

   - Oğlum! Senin derdinin dermanı bizde yoktur.

 Bu zat der ki: 

   - Eeee.. Lokman Hekim bile bizim derdimize çare yok diyorsa, ormana gideyim de bir an evvel vahşi hayvanlar beni telef etsin. Ben de bu mihnet ve meşakketten kurtulayım.. Giderken sürü- den bir kara koyun ayrılır, bir kayanın kovuğundan da bir kara yılan çıkar. Yılan koyunun südünü emer, çıkıp kayanın üstüne kusar. Adam der ki: “Daha ormana gitmeme lüzum kalmadı. Bu zehirli sütü içip de öleyim.” O yılanın kustuğu sütü içince illeti, derdi ne ise vücudundan ayrılır, anadan doğmuş gibi olur. Bu sefer gelir : 

   - Ya Lokman! Senin derdinin dermanı yok demiştin, bak ben iyi oldum, der. Lokman Hekim:  

   - Oğlum ben nerden bulayıdım kara koyunu, nerede bulayıdım kara yılanı da o koyunu rızasıyla ona sütü emdirip gene yılanın rızası ile o sütü kusturup, senin rızan ile de sana içtireydim!..  

   Amma mürşidi kamilde bu iktidar, bu selahiyet mevcuttur. Mürşidi kamilde bir Allah’ın lütfu var ki, masnuat (yapılanlar), mahlukat (bütün canlılar), cemadat ( cansız yaratıklar) neden ibaret ise, mürşidi kamilde onların vücudunun hakikatı var. Mürşidi kamil Hak’tan alır ilacı, benim sultanım. Böyle afaktan (gözle görülen alemden), çiçekten almaz, hakikattan alır!. 

   Bir Sohbet-i Saadet hatırımıza gelir: Hazreti Allah buyurur ki: “ Ver beni de al beni” yine “Kulum beni zikret ki ben de seni zikredeyim” , bir de buyurur ki: “Kulum benim yed-i kudretim senin yedinin (elinin) üzerindedir” . Bunu Resulullah Efendimize Allah buyurur. Kurban olayım buyuranlara!. 

   “Bu demi Ahmed başına tac eyledi 
   Bu dem ile seyri mirac eyledi 
   Bu dem ile yedi kez hac eyledi 
   Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem”
 

   Ehl-i aşka sormuşlar: “Dem nefestir, nefesin hakikatini bize tanıt” Buyurmuş ki:

    “Gel beru Bab-ı Aliye Sail ol”

 Yani: bir tarikata dahil ol,   

    “Hanedan-ı Mustafa’ya kail ol”

 Yani,Mürşide bağlanıp Peygamber Efendimize evlat ol.

    “Bu günü yarına koyma akil ol

    Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem.”

    Allah’ın emri de böyledir. Peygamber Efendimizin emri de böyledir. Sıddık-i Ekber Efendimizin emri de böyledir. Umum Pirlerimizin emri de böyledir. Çünkü niçin: Senin tuttuğun el, kendi mürşidinin elini tutup ondan emir almıştır. Öyle öyle Sıddık-i Ekber Efendimize.. Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki:

    Yar-ı Gâr’ım (mağara arkadaşım) ! Senin elinden tutan benim elimden tutmuş olur, benim elimi tutan ise şüphesiz Cenabı Allah’ın kudret elini tutmuş olur.Benim sultanım! Onun için, bir mürşidin reddi Allah’ın reddi, bir mürşidin kabulü de Allah’ın kabulüdür. 

   Gerek büyük İrşadi Efendimize, gerek İrşadi Baba Efendimiz Hazretlerine komşuları hakaret ederlerdi. Öyle iken onlar buyururlardı ki: “Komşular, emin olun, madem ki bizler bir köydeniz, az çok insaniyet hududunda; ahlak sahibi olun. Birbirinizle has geçinin, oldukça; namazınızı kılın. Eğer sizin bir taneniz cehenneme giderse; Allah’a kasem ederim ki, sizin yerinize ben yanacağım”. 

   Evliyaullah öyledir, ona göre temkinimizi alalım, benim sultanım! 

   Kırkların piri, dünyayı bu odanın içindeki heyet kadar görür. İrşada memur olanlar bir elinin içi kadar görür. Kutbu’l-aktab olanlar ise tırnağının üstünde görür. Onların hakikat vücudu yanında dünya öyle küçük kalır. 

   Bir meşayihin zahirde hiç ilmi olmasa, o bir Allah’ın keremidir. Allah ona ilhamı hakikat vermiştir. Bu ilhamı hakikat ile Kur-an’ı Mübin’in zahir manasına malik olur, konuştuğu kelam cemiyete ağırlık vermez. Batın manasına malik olmakla da Risaletpenah Efendimiz Hazretlerinin nübüvvetinden bir hakikat, bir kemalat vardır ki, hazmedenlere onun sohbetini yapar. Batne manasına gelince, Allah’ın kudretinden alıp Allah’ın kudretine teslim eder, benim sultanım! 

   Rasulullah Efendimiz evliyaullaha ferman buyurmuştur ki: Velilerim, siz memuriyetiniz hududunda benim varisim, benim vekilimsiniz, memuriyetiniz hududunda, Allah indinde ben nasılsam sizler de öylesiniz. Ben nasıl nazlıysam, sizin nazınız da öyledir. Benim recam Allah indinde nasıl geri çevrilmezse, sizinki de öyledir. Allah’tan en temenni etseniz onu halkeder..  

   Mürşidi kamil Allah’ın lütfu ile insanların geçmişini, halini, geleceğini bilir, ona göre müridini idare ettirir. Geçen geçmiştir, hal mürşidin elinde, reyindedir. Mürşidi kamilin asıl efendiliği ise geleceğedir. Alemi Ulya’ya, Cemalullaha kavuşturmaktır. Onun için, bir ihvanın bir işi için Hazreti Pir’den recada bulunan Nuri Efendi’ye celal ile: 

   - Sen biliyor musun, o istediğin şey o adam hakkında şer midir, hayır mıdır? 

   - Bilmem efendim, deyince 

   - Öyle ise sükut et! Senin nene lazım? buyurmuştur.  Yani, senin istediğin, senin reca ettiğin o talibin eline geçerse, o talibin hakikatını mahveder, buyurmuştur. 

   Onun için mürşidin yanında hem dilini hem kalbini muhafaza etmek lazımdır.