9. Bölüm


    - İmamlar yattı

    - Mürşidler adam oynatır.

    -Mürid olana müjdeler olsun!

    -Mürşidi olanın müşküli olmaz.



   Bir erkeğin nuru ailesidir, ev halkıdır. Kadın bir göl gibidir. Erkeğin hayatı karısıdır. Kadın şeriat ehli olursa, tarikat ehli olursa, onun her hali nur olur. Çünkü o haneye melekler gelir, feriştahlar gelir, veliler gelir; onların geldiği yer de hakikaten nur olur. 

   O hanenin efendisi dışarıda ne kadar zahmet, meşakkat ve şuğul ile olsa da, eve gelip o nuru içtiği gibi derdinin dermanını bulmuş olur. Her keyifsizliğin şifası içtiği o nurdur. İşte bu hal hanımının şeriat, tarikat sahibi olmasıyla hasıl olur. Şu buyrulan bize bir hakikat aletidir: 

   Kuralım halkayı zikri 
   Kamu bir edelim fikri 
   Edelim hamd ile şükrü 
   Bu meydan-ı muhabbettir
   Bu bir iyd-ı meserrettir
 

   İnsanların hanımı hakikaten şeriat- tarikat sahibi olursa, emin olun, bunların her günü sürur bayramıdır. 

   Amma eğer muhalif olursa gene acaba erkeğin şerefine mani olabilirler mi? Mani olamaz ama: “Hayrü’n-nas menyenfeunnas” buyurur, sonra da : “Şerrü’n-nas menyedurrun nas” buyururlar. Elbette bunda bir felaket de var ki, “hayrü’n-nas”ı da “şerrü’n-nas”ı da tefrik ederler (ayırırlar), Çünkü, “şerrü’n-nas” olanlar şeytanla beraber olurlar, “Hayrü’n-nas” olanlar da Allah ile beraber olurlar, benim efendim!
 


   - Kadınlar bize emanettir.

   - Kadınlar hem nur, hem de nardır.

    - “Kellimini ya Humeyra!” buyurmuştur.



   Hakikaten her şey zamana göredir. Bu zaman cennet alemidir. Bu zamanı biz muhalif görmeyelim. Çünkü cennette insanlar öyledir; erkekler kadınlar hepsi bir makamdadır. Cennette olan alem ne demektir? Hakikaten tarikatın var ise, halinden de haberdar değil isen, bir kadın görünce de ki: mürşidim bana bu şekilde görünür! Gördüğün zamanda birinci bakmanda mes’ul olmazsın. İkinci bakmanda da: Bak bu kirpikler, bu kapaklar şeriattır. Şeriat kapaklarını kapatınca şeriata hadim oldun.. Bir insan şeriata hizmetçi olursa, elbette Allah’ın bir lütfuna mazhar olur. 

   Sonra insanlar hulusunun bârını (meyvesini) yer. Ben ki, seni mürşidim görürsem, sen benim mürşidim olursun. Hem de senden tamamiyle feyz alırım. Bu vasıtayla bende bir mürşid muhabbeti meydana gelir. Bu sefer iktidar aldığı kuvvete yalvarır, der ki: “Şahım sen beni imtihan ediyorsun! Amma ben aciz bir kulum. Benim haddim midir senin imtihanından beraat edeyim! Bana himmet buyur, sen beraat ettir!” diye niyaz edersin efendim. 

   Şayet tarikatın kemaline malik olmuşsan: “Âlem kamu bir yüzdürür”. Emin ol ki, böyle şeklen şeyhini görürsün. Kimi görürsen gör! Onun için buyurmuştur ki: “Alem iyi de bir ben kötüyem”. Ben ne ile iyi olurum? Alemi bir yüzle görürsem iyi olurum. Niyazi Hazretleri buyurur: 

   “Alem kamu bir yüzdürür
   Gören onu hayran imiş” 

   Yine buyurur ki:

    “İşit Niyazi’nin sözün
   Bir nesne örtmez Hakk yüzün
   Hakk’tan ayan bir nesne yok
   Gözsüzlere pinhan imiş.”
 


   - Padişah dinlemez! 

   - Onun bildiği “ho” ile “lo”. 

   - “Dağ kuşu dağda, bağ kuşu bağda.”



   Cenabı Allah buyurur: “Kulum sen eğer nimetini takdir eder şükrünü yaparsan, biz azimü’ş-şan senin nimetini artırırız.” Yok eğer nimetini takdir etmezsen Allah muhafaza etsin.

    Cenabı Allah bütün mü’min olanların kalbine rahmet nazarı ile nazar buyurur, bazı kalb o rahmeti tebdil eder. Bu neye benzer? Nisanın yedisinde bir yağmur yağarmış. Dürr hayvanı (istiridye) bu yağmura ağzını açar bir damla düşünce; bu olurmuş inci! Mâr hayvanı (yılan) da o yağmurdan bir damla yutunca, onun tıyneti icabı; olurmuş zehir, ağı! Benim sultanım. Teşbih buyurulan şekilde, Allah’ın günde bir defa buyurduğu rahmet nazarını herkes kabiliyeti hududunda; ya saadete, yahut da şekâvete tebdil edermiş. Buna buyururlar: 

   “Verdi kâfirin muradın ya senin vermeye mi”
 

   Sen eğer saadet selamet hududunda Allah’a niyaz etsen, yüzünü göğe tutup yalvarsan, hiç imkânı var mı ayı görmeyesin..

   Aman ya Rabbi!. Aman ya Rabbi! Hayre’n-nasırin.. Ya Rabbi.. Amin, amin, amin.. Ey âmediler sairin..


   - Ziyaretiniz Mekke, Medine ziyareti ola.. 

   - Ye Pirim ye!. 

   - İnsanlar temkin, iktisatla zengin olur.. 



  Elhamdülilah, mürşidi kamil olanların benim sultanım, müridleri bile sualden hesaptan beridirler.. Allah’a şükür!

    Onların mesnetine ( derecesine, memuriyetine) göre mürşidin hizmeti hangi şehirde ise; çünkü, Hakikat şehri var, Canan ili var, Bülbüller şehri var, Güller şehri var,Şan şehri var; böyle dokuz şehir sayarlar.. Mürşidinin hizmeti hangi şehirde ise, o şehirde ne gibi bir rütbesi var ise, o rütbesiyle beraber, ayni askeriye ve mülkiye gibi; Nakşi tarikatler askeriye, Cehri tarikatler mülkiye, benim sultanım.. Onların ne hesabı var, ne suali var. Onlar darı beka’ya göçtüğü günü, mürşidi hangi şehirde ise kendisi de o şehirde.. Onu artık dil söylemekten acizdir. O şehrin ne kadar kıymeti var ki, elhamdülillah, o şehirler yine yeryüzünde emin ol.. Yani vücutları sabit. Yani mahşerde o şehirler tamamiyle meydana gelir. O şehirlerin umum halkı sualden hesaptan beridirler.. Cenabı Allah lütfedip de mahşer hesabını gördüğü zaman, onlar mest ü hayran halinde, Allah’ın cemalinden mest olmuş halde. Ne zamana kadar? Ne zaman herkes makamına dahil olduktan sonra tabii! Allah’ın o da bir âlemi. O yeni âlemde onlar da kullara olan iltifat hududunda kulluklarını yapacak. Ama orda dünya gibi değil, dünyadan ne götürmüşsen sermayen o. Çünkü dünya ahiretin mezrası, benim sultanım. Salih Baba buyurur: 

   “Eriştim âhir bir mürşide onu hızr-ı zaman gördüm
    Demi enfası Mesiha Muhammed’den nişan gördüm”            


  - Toprak nereden alınmışsa kabir orasıdır. 

   - Dünya muradı o toprakları ziyarettir. Asıl murat Kabe’nin sahibini ziyarettir. 



   Mevlana Halidi Bağdadi Hazretlerinin bir temsili vardır. Mübareğin paşazade bir müridi var. Nasılsa bu zatı muhterem, ne kadar ali cenap, ne kadar sevgili bir mürid amma bir türlü paşalığından vazgeçemiyor. Paşa oğlu olduğunu hiç unutmuyor. Ne gibi bir bahis açılsa, ben filan paşanın oğluyum diyor. 

   Ahiri, Mevlana Halid Hazretleri bunu reddediyor. Ama zahirde olan bir hal. Bütün halifeleri gelip ayaklarına sarılıyor. Gün başına bir halifesi varmış mübareğin. Diyorlar ki: Efendim, ya bizi de reddet, yahut da paşazadeyi kabul buyur. Buyurur ki: Ben sizi bu tahtıma rabtettim, buyurun nereye giderseniz gidin. Eğer paşazadenin kabulunü istiyorsanız, bir hayvana ters binsin, bir işkembeyi boynuna sarsın, bir takımını ağzına, iki takımını da ellerine aldığı ciğerleri sallayıp: 

   - Ben paşazadeyim, ben paşazadeyim diye çarşı ve meydanda bağırarak dergaha gelirse onu da kabul ederim.. Bu şekilde dergaha gelen paşazade de artık paşalığından vazgeçiyor elhamdülillah. 

   Şahı Nakşibend Efendimiz buyurur ki: Bir mürid ameliyle terfi eder, hizmetiyle terfi eder, amma lakin mahviyetle yapmış olduğu terfiini hiçbir hizmetiyle yapamaz. Eyvahını, amanını unutmamak lazım. Kuddusi Baba buyurur: 

   “Ben anladım işim bitmez 

   Sana yalvarmadan gayrı” 

   Onun için müridin kârı: Aman Ya Rabbi, Aman Ya Rabbi, sen beni kurtar, Aman Ya Rabbi sen beni affet, benim sultanım. 

   ( soy varlığında oluğu gibi, amel varlığında olsun, ilim ve hizmet varlığında olsun her türlü varlık hasıl edici hallerden Allah’a sığınıp aman’a sarılmayı emir buyurmuştur.) 


   -“Korktuğunuzdan emin umduğunuza nail olasınız.”

   - Kabiliyet dad-ı Hak’dır, neylesin mürşidi kamil. 

   - Ameliyle bir kulu cennete koymaz, fazlu keremiyle koyarlar.


   Bir talibin hizmetine devamı şarttır. Ama özrü oldu da terk etti, beis (zararı) yoktur. Özrü olmadan, kasten terk etti ise zarar eder. Tarikattan çıkmaz ama zarar eder. Ne gibi zarar eder? Bu şark temsilidir, derler ki:

    “Kızan küser payını keser” 

O gün alacak olduğu feyzinden, rahmetten biraz hafif olur benim sultanım. Amma, özrü hududunda tesbihini çekmedi, mürşidi onun tesbihini çeker. Gene o tesbihin terfii ne ise, nimeti ne ise tamamiyle o müride ihsan eder hiç şüphe etme. Sonra şuğullu tesbih çekmişsin, senin ruhun meşayihin ise, meşayih senin her hizmetini huzur ile görür. Hikmetullah, meşayihde de celal var, cemal var. Cenabı Hak buyurur: 

   “Ettayyibuni rittayyibat” 

Bu cemal terbiyesidir. Bir de buyurur: 

   “El habisune lil habisat” 

Bu da celal terbiyesi. Mürşidi kamilde hem celal terbiyesi var hem cemal terbiyesi var. Bazı vücutta celal terbiyesi olur, bazı vücutta da cemal terbiyesi olur. Bazı vücutta da kah celal kah cemal olur. Ala meratibin say da say. Bizim tarikimizin usulü başkadır. İnsanlar ameliyle, hizmetiyle terfi eder lakin mahviyetle yapılan terfi aliyyulaladır benim sultanım.
 


   - Sigara haramsa yakıyorum, helalse içiyorum.

   - “Kuş var et yer, kuş var eti yenir.” 


   Müslümanlara hizmet görüyorsan korkma, insanların az çok hizmeti şarttır. Buyurur: 

   “Baba himmet oğul hizmet” 

   Müslümanlara hizmet hududunda sana akseden muhalif kelamlar için buyurur: 

   “Attığın taşlar başına dokunur bir bir senin” 

   Benim sultanım. Şer işlersen deftere yazılır amma müridin, tarikat ehlinin hizmeti deftere yazılmaz. O hizmet Allah’ın yed-i kudretine (kudret eline) teslim olur. Yed-i kudrette büyüye büyüye öyle bir adalet, öyle bir lütuf, öyle bir ihsan olur ki, artık o mürid için adeta gözenin (pınar) suyunu nasıl kurnadan akıtmak için künk lazımsa, o amel ona, o suya künk olur ve gelir kurnadan akar. Akmaktan mana ise, kalbine feyzi ilahi, Cenabı Hakkın azametiyle akar, dolar. Kalb ise nüsha-i kübradır. Cihanın suları kalbe dolsa yine kalbin hararetini söndüremez. Öyle ki, kalbde aşkın vücudu var. Diyelim ki aşıklar cehenneme gitse, cehennemin ateşi söner. Çünkü aşk ateşin mafevgidir (amiri). Onun için: 

   “ver beni de al beni” 

Allah’ın zatına karşı da teşbih vardır. Ver beni de al beni, işte bu teşbihtir. 

   “fezkuruni” 

fermanı ile Cenabı Allah, kulum sen beni zikret ki ben de seni zikredeyim, buyurmaktadır. Ona göre nimetimizi, takdir ederek hizmetimize devam edelim, benim sultanım.