10. Bölüm


   - Müslüman şapka giyse şapkası olur Müslüman.

   - İnsanlar yare sahip olursa ağyare mağlup olmaz.



   Efendim, Aaaaaaaah beğim, ne edeyim, bu zamanda red yoktur. Bir mürid, şeyhini zemmeder, şeyhini hicveder, şeyhine muhalefet yaparsa asi olur. Bu sefer haliyle kendi kendini ayırır tarikattan. Şeyhinin muhabbeti derununda olur, tasdikinde noksanlığı olmazsa o başka. Takriri, tasdiki olur, muhabbeti olur da günahı bu yeri göğü doldurmuş olsa da yine korkulmaz. Bizim tarikimiz günahkarlar tarikatıdır. Günahını günah olarak bilip de Aman Ya Rabbi estağfirullah diyen hiç günah işlememiştir benim sultanım. Şart ki günahını bilip “aman”ına sarılsın. Şart ki muhabbet, ihlas, edeb ve teslimine uysun. Buyurur:

   “Canım kurban olsun kıymet bilene”

Günahını hüner kabul edenler ise, Allah muhafaza buyursun şeytana alet olur..


   - Yarabbi, bizi bize bırakma.

   - En doğrumuz orak gibi doğru.

   - İşte keşkülü, eyvallahı da içinde.

   - İnsan insanın şeytanı, insan insanın rahmanıdır.

   - Nimet bilene, görene, köre ne?

   - İnsanlar ben bilirim davasında yanılır, sen bilirsin duasında ise âli olurlar.



   Bir müridin hayatı mematı mürşididir. Mürşidin reyi ve rızası olmadan hiçbir kimseden müride fayda olamaz. Şeyhinin rızası ve emri olmayan bir hizmetten, bir virdden müride zerre miktarı bir hayır gelmez, Hiçbir kimseden de feyiz ve himmet ulaşamaz. Yunus Emre Hazretlerine Hızır aleyhisselam buyurmuş:

   - Yunus, senin şeyhinin feyzi benden gelir, öyle olduğu halde bana ikram ve itibar etmiyorsun!

Yunus Hazretleri buyurmuş ki:

   - Benim feyzim bana şeyhimden gelir..

Tarikatın aslı ve usulü böyledir benim sultanım.


   - Dünya, deniler (alçaklar) için deni, âli adamlar için de âlidir.

   - “Şeref-ül mekan bil mekindir” (Yerin şerefi orada oturanın şerefine bağlıdır.)

   - Nimetin, ayetin en hulasalı manası ahirinde olur.

   - Şeyhinin üzerine muhabbetin olmasın.



   Ya gardaşlarım, bir zaman gelecek ki, bu kelamların ne olduğuna, ne gibi nimet olduğuna malik olacaksınız. Elhamdülillah Cenabı Allah’ın, Habibinin hatırası için, bize olan şefkat merhametini biz işitsek, bütün servetimizi şükrane sadakası dağıtırız. Ama tabii, Cenabı Allah bize o nimeti bildirmez ki. Biz bilsek benim Efendi şahım, bu sefer Allah göstermesin Cebriye-Kaderiye mezhebine geçeriz.


   - Cenabı Hak sular gibi aziz, şekrler gibi leziz, nimetler gibi kadirli kıymetli etsin.

   - Kadrinizden ziyade nimete malik olasınız.

   - Piri olanın gamı olmaz

   - Altınını boz keyfini bozma



   Evliyaullahın sohbeti; berrak, tertemiz ve devamlı akan bir çeşmeye benzer. Bu çeşme temizlik ve hayatın kaynağıdır. Dede Paşa Hazretlerinin sohbetinin, ilminin ve kemalinin nihayeti yoktur. Bütün davranış ve halinde olduğu gibi, kelamları da ayet, hadis mealidir, Kur’an ve sünnet ıtrıdır. Beşer suretinde yaratıldığı halde, kendisine meleklerin secde ettiği Adem aleyhisselamdaki safiyet, peygamberler atası İbrahim aleyhisselamdaki sehavet ve teslimiyet, Musa aleyhisselamdaki şecaat, İsa aleyhisselamdaki velayet, Muhammed aleyhisselamdaki mahviyet ve makbuliyetin sahibi olduğu halde, Eyyub aleyhisselamın sabrı ve Nuh aleyhisselamın sebatı ile böyle bir cebir devresinde, Piri Hz. Sıddık’ın şefkati, Hz. Ömer’in hizmet ve gayreti, Hz. Osman’ın hilmi ve Hz. Ali Efendimizin velayeti ile fiilen 77 veya 78 sene hizmet görmüş misilsiz bir Allah eri’dir. Böyle bir velayet ufkunu, maddi ve beşeri hadiselerle, kifayetsiz tarihi nakillerle anlatmaya çalışmak lüzumsuz olur.

   “Zahir batını olmuş ayniyle Sıddık-ı zaman
   Adalet devletinde Ömer ve hayada Osman
   Ebu Turab’dır bir adı velayette Eba Hasan
   İsmi şerifine demişler Dede Paşa Sultan”

   Sürur, feyiz, bereket ve üstün nimetlerle dolu olarak bir asra yaklaşmış mübarek ömrü 4 eylül 1973 yılında tamamlanmış; etrafındaki dağları küçülterek biraz geriye çeksek, “Kuyi mahbubu Hüda”ya yardılışı fevkalade benzeyen ve bu benzeyişinin yanında batınen de layık ve muvafık bulunmuş olacak ki, Osmanlılar devrinde Medine-i Münevvere’nin vakfı yapılan, manen de bütün şark vilayetlerine bedel olduğu her vesile ile tekrar edilip duran Erzincan’ın Terzibaba Kabristanı girişinde, soldaki hüzün, huşu ve himmet iklimi ile gölgelenmiş, yumuşak çakıllı yolun az ilerisinde; burada da hala şeyhefendisinin ayak ucunu kollayıcı ve kendi kademini aksettirici, mütevazi, şefkat ve şefaat dolu bir tebessümle karşılatıcı kabri şerifine, bütün bağlılarının gönülleri ile birlikte tevdi edilmiştir. Salih Baba sanki O’nun için buyurmuş:

   “Aç basiret gözünü bak bu cihana müddei
   Var mıdır dünyada bir can kamil insandan leziz”

   “Yaradılış toprağı nereden alınmışsa kabir de orasıdır” buyurmuştur. Dertlilerin, bağlıların, kıymetini bilenlerin niyaz ve tevessül kapısı olan bu Ravza öyle bir lütfu, öyle bir kerem ve merhameti sinesinde bulunduruyor ki, oradan yalnız insanlar değil bütün mahlukat nasipleniyor. Bu nasibin bir numunesini 1979 yazında dört- beş ihvanla şöylece müşahede ettik:

   Sıcak bir yaz günü, kabri şerifi ziyarete varınca, yedi adet beyaz, mor ve karışık renkli koyunun yüzlerini sanki bir film sahnesi gibi kabrin taş duvarlarına yapıştırmış, kimi yatar vaziyette kimi de ayakta lakin bariz bir huşu ve sukunetle, kimi güneşte kimi de gölgede, bir minyatür levhasındaki eski dervişan teslimiyetiyle ve geviş getirme gibi bir uzvi- tabii fiilden de sakınarak, öylece durduğunu, adeta kendi aralarında bir hatme rabıtasında imiş gibi uzun müddet hareketsiz kaldıklarını gördük. Hemen yanlarına çömelip onların âlemini bozmamaya çalışarak ziyaretimizi ikmale uğraştık. Bu arada yanımıza gelen kabristanın bekçisi:

   - Ne kadar uğraşsam nafile; bu hayvanları en gölgelik yere, en fazla ve taze otu olan bölgeye götürsem de biraz sonra topluca bu kabre gelip şu gördüğünüz vaziyette, güneşe de aldırmadan duruyorlar..demiştir.

   Dergahta bu vaziyeti anlattığımızda ise Abdurrahim Reyhan Hazretlerinin:

   - Koyunlar masum meleklerdir. Onların gözünde gayb perdesi olmadığından üstün kemal ve yüce velayeti görürler, buyurmuştur.


   Sohbetinde inci, mercan dediler,
   Lütfa erenler ona: “Can, Can” dediler.

    Dedim yurdunu Bayburt kılmış Sübhan!
    “Vatanı O’nun Erzincan” dediler.. 

   Talibe ihsanı çokdur Rahman’ın,
   “Kail olmuş O’na piran” dediler..

   Yar olmayan uzaklaşır Mevla’dan,
   “Pek elim ateşi hicran” dediler..

   Muhabbet besleyeni alır semtine,
   “Sevenini sever Yezdan” dediler..

   Kendi gül, sünbül, Reyhan’dır kokusu,
   “O ıtrı duymayan pişman’ dediler..

   Keramet üstü harikadır zatı,
   Kemali, şanı: “Adabı Furkan” dediler..

   Habibinin zülfü, varisi olmuş,
   “Mülke Rabbani bir ihsan” dediler..

   Nasıl vasıl olalım ona deyince:
   “Kul olsun ona cümle ihvan” dediler..

   Fehmi; halin yaman senin! dedim de,
   “Gafil, Paşa yüce Sultan” dediler..