"Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın,

Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicrânın."

17 Mayıs 1990

 

 

Allah bu günlerimizi aratmasın. Allah'a şükür. Çok şükür. Bin şükür. Sonsuz şükürler olsun. Kelâm-ı kibar vardır :

Günden güne derdim artar, varsam Lokmâna Lokmâna.

Bu kelâm zâhirde hiç sevilecek istenilecek bir kelâm değil. Hiç kimse doktora derdinin artması için gitmez. Derdinden, hastalığından kurtulmak için gider doktora.

Burada Lokman'dan mana meşâyihtir. Manevî doktordur. Dertten mana da bizim noksanlığımız. Bizim gafletimiz. Bizim ayrılığımız. Allah' tan ayrılmamız. Kulun derdi budur. Ceset çürüdükten sonra hepsi bitiyor. Öldükten sonra hepsi bitiyor. Ruhun derdi bitmez tükenmez. Ruhun derdi nedir? Allah'tan gelmiş, Allah'a gitmek istiyor. Cenâb-ı Hakk ondan dolayı :

"Allah için biraraya gelin. Allah için birbirinizi sevin. Allah için konuşun" buyuruyor. Manevî derdimiz ayrılığımız. Bu amelleri işledikçe o dert artar. Artar, artar, artar. Sonunda dermanı elde eder. İnsanlar Allah'ı zikretmekle Allah'tan ayrı kalmaktan kurtuluyorlar. İbadet ederek Allah'a yaklaşıyorlar. Kabir azabından kurtulmak için cehennem azabından kurtulmak için. Ahiretin dehşetlerinden kurtulmak için. Dert bunlar inananlar için. Şükür, fikir, zikir var insanlar için. Cenâb-ı Hakk:

"Biz insanı büyük halk ettik. Biz insanı kıymetli halk ettik. Biz insanı güzel halk ettik." buyuruyor.

Güzellerin güzeli. Bu güzelliği ne ile elde ederler? Şeriat, tarîkat, hakikat.

Şeriat ve tarîkat kitap sünnettir. Kitabı sünneti de yaşamamız için şükür, fikir, zikir vardır. Şükür nimetimizi artırır. Allah bizi müslüman halk etmiş. Esas nimetimiz budur. Eğer Cenâb-ı Hakk müslüman yaratmış olmasaydı hiç bir nimetin şükrünü edâ etmiş olamazdık. Cenâb-ı Hakk insanlar için birçok nimetler halk etmiş. Fakat bu nimetlerden insanlar mesul da oluyorlar, mesut da oluyorlar. Ahirette bu nimetlerden sorumlu olacaklar. Yediklerinden içtiklerinden sorumlu olacaklar. Eğer dünyada bu nimetleri tatmışlarsa mesutturlar. Yani kulluğunu yapmışsa, onun için hep nimetler şefaatçi olurlar. Eğer Allah'a kulluğunu yapmamışsa onun için hep nimetler şikayetçidirler. Öyleyse şükredeceğiz ki maddi ve manevî nimetimizi artırsın Cenâb-ı Hakk:

"Vermiş olduğum nimetin kıymetini bilirse kulum, biz onun nimetini artırırız. Bilmezse elinden alırız". Buyuruyor.

Bizi müslüman yaratmış. Eğer kıymetini bilirsek, Cenâb-ı Hakk bize cennetini ihsan edecek. Cemâlini ihsan edecek. Ama bu inancımızı yaşamazsak? İnancımızı muhafaza ettiren ameldir. İnancımızı yaşayamazsak eğer, Allah korusun imanı elinden gider. Gitmezse bile azabını çeker. İnsanları kurtaran ancak inancı yaşamaktır. İtikat amel birleşmezse insanlar kurtulmaz.

İtikat: İnanmak. Amel: İnandığını işlemektir.

En büyük nimetimiz : İnananlardan yaratmış. Bunun da kıymetini bileceğiz.

Onun için buyuruluyor ki :

Gider bu "Ahsen-i takvim" bozulur

Varıp hep yerli yerine dizilir

Sen zaten kıymetlisin. Cenâb-ı Hakk seni kıymetli yarattı. İnandığın için kıymetlisin. Ama kıymetini, inancını yaşayarak bulacaksın. Cenâb-ı Hakk öyle buyurmuyor mu:

"Kulum bana hizmet ederse, biz ona dünyayı hizmetçi yaparız. Kulum dünyaya hizmet ederse biz dünyayı onun sırtına yükleriz" Şükür etmek bizim nimetimizi artırır.

Fikir ne yapar? Bizi tarik-i müstakimden ayırmaz. Daima hocalar dua ederler: "Tarik-i müstakime getirsin. Tarik-i müstakimden ayırmasın." diye.

 Tarik-i müstakim nedir ?

 Allah'a giden yol. Zaten Allah'tan geldik, Allah'a gideceğiz. Ruh Allah'tan geldi, Allah'a gidecek. Ceset topraktan geldi, toprağa gidecek.

Tarik-i müstakim: Kitap, sünnettir. İnancını ne ile yaşayacak? Kitaba inanacak. Peygambere inanancak.

Cenâb-ı Hakk öyle buyurmuyor mu:

"Habibim bana itaat eden, sana tâbi olsun. Sana tâbi olmayan, bana itaat etmiş değildir."

Amentünün şartlarından birisi de Resulullah'a inanmak, Resullere inanmak, onlara tâbi olmak. Tâbi olmazsa Allah'a inanmış değil. Allah'a itaat etmiş değil.

Fakat bu zamanda insanlar kitaptan, sünnetten uzaklaşmışlar veya da uymuyorlar.Uyanlar var mı? Var. Tâbi olanlar kurtulacak. Tarik-i müstakimden mânâ Allah'a giden yoldur. Allah'a ne gider? Rûh gider. Rûh ne ile gider Allah'a? Şeriat, tarîkat, hakikat, marifetle gider. Peki bu şeriatı, tarîkatı, hakikatı, marifeti ne ile elde eder? Tarik-i müstakimden ayrımazsa. O da kitap ve sünnete uymaktır. Bunun için de fikir lâzımdır. İnsanlar her sözünü düşünerekten konuşsun. Elbette bu müslümanlar için. Bir defa konuşmadan önce o sözünü şeriata, tarîkata tatbik etsin. Öyle birden konuşmasın. Tarîkatı varsa tarîkata tatbik etsin. Şeriat, tarîkat birbirinden ayrı değil ki.

Tarikat: İlim, amel, ihlastan ibaret.Şeriat: Kitap, sünnet, icmâ, kıyastır.

Biz bu zamanda bunları tam bilemiyoruz. Bizim kitabımız, sünnetimiz, bizim meşâyihimizdir. Biz meşâyihimize uyduksa tamam. Kitaba, sünnete uyduk. Tarik-i müstakimden kaymadık. Niçin ?

Bırak bu mâsivâ ile hevâyı

Pîri Sami gibi bul rehnümayı

Delil eyle O zat-ı evliyayı

Bu berzah âlemin geçmek istersen

Beka gülşânına göçmek dilersen

Piri Sami: Meşâyihtir. Rehnüma: Yol gösteren.

Berzah alemin geçmek: Dünyadan kurtulmak. Dünyayı sevmemek. Dünyayı kim sevmişse amel işletmemiş ona. Ahiretini kazanamamış. Hem kabir azabını görecek. Hem de kabirden sonra cehenneme gidecek. Kurtulamıyacak. Ahireti kazanmak istersen ne lâzım?

Delil eyle O zât-ı evliyâyı

Demek ki Allah'a şükür, Allah bizi müslüman halk etmiş. Büyük nimet budur. Eğer inancımızı yaşamışsak, Cenâb-ı Hakk nimetimizi yükseltecek. Ne yapacak? Cennetini bize nasip edecek. Cemâlini nasip edecek. Ta ki Rûyetullah'a mazhar olacağız. Ama bu ne ile? Bir delilimiz var. Meşâyihimiz var. Onun eteğini bırakmazsak o nereye giderse biz de onunla beraber gideceğiz.

Bu da Cenâb-ı Hakk'ın emri değil mi:

"Bu dünyada sâdıklarla olun"

Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:

"Herkes sevdiği ile beraber olur"buyuruyor.

Şükür nimetimizi artırır. Müslüman olduğumuza şükredeceğiz. Ümmeti Muhammed'den olduğumuza şükredeceğiz. Meşâyihlerimizi tanıdığımıza şükredeceğiz. Çünkü en büyük nimete meşâyihimizle malik oluyoruz. Meşâyihi olmazsa bir insanın Cenâb-ı Hakk'ın belki birçok nimetine mazhar olabilir. Cennetini de kazanabilir. Fakat Cemâlullah'ı kazanamaz. Ruyetullahı insan ne ile kazanır? Bir evliyaullahla. Yunus Emre onun için buyurmuş :

Yunus der ki ey hoca

İstersen var bin hacca

Hepisinden iyice

Bir gönüle girmektir

Hacca ne ile gider insanlar? Bir defa bir müslümana hac farz olmuş. Gitmezse Allah'a isyan etmiş oluyor. Ama bir defa gitmekle itaat etmiş oluyor. Hac farizasını yerine getirmiş oluyor. Ömür boyunca kılmış olduğu namazın karşılığı, ömür boyunca tutmuş olduğu orucun karşılığı, bir defa hac yapmaktır. Niçin? Savm, salât, hac, zekât İslamın şartları. Ondan sonraki gittiği haclar nafiledir.

"Kulum bana nafile ibadetle yaklaşır."

İmâm-ı Azam 53 hac yapmış. Ey hocalar, ey âbidler! Hacca gitmekle insanlar büyük sevaplar kazanıyor. Ama :

Hepisinden iyice bir gönüle girmektir

Bin defa hacca varan bir kimse Allah'ı orada görebilir mi? Göremez. Allah'ı orada bulabilir mi? Bulamaz. Ama bir evliyaullahın gönlüne giren Allah'ı bulur. Allah'ı orada görür. Hakikatte Beytullah insanların kalbi. Çünkü orada Evliyaullahın azameti var. Cenâb-ı Hakk'ın emri var:

"Yere göğe sığmam ama mü'min kulumun kalbine sığarım."

Bu hadis-i kudsîdir. Bütün ulemâ biliyor. Ama bilmekle olmuyor sade. Duymakla işitmekle olmuyor. Yetmiyor bu. Yaşayan bilir. Allah'ı insanlar ilme'l yakîn bilirler. Ayne'l-yakîn bilirler. Hakke'l-yakîn bilirler.

Alaaddin Attar Hazretleri çok âlim. Bir müridine demiş ki :

Mevlânâ demiş:

-"Allah eşyayı "ve hüve bi kulli şey'in muhit"

O derece âlim. O kadar hizmet görmüş. O kadar da meşayihinin hizmetinde, sohbetinde bulunmuş. Nazarında olmuş. Buna rağmen bu sözü anlayamamış. Anlayamadığı için hazmedememiş. Bunu korku almış. Zıngır, zıngır titremiş.

-"Hayır, korkma."Ve huve bi külli şey'in âlim" demiş. O korku ondan gitmiş, Tekrar aradan zaman geçmiş.

-"Şüphe yok ki Cenâb-ı Allah bu eşyayı azameti ile küllü şey'in muhit" demiş. İnsanlar Allah'ı zikrede zikrede himmet alaraktan, hizmet görerekten, verilen hizmetin büyümesi ile sıfat nuruna ulaşıyor. Gerçi bu esmâ nûruna, sıfat nûruna mürşitsiz olanlar da ulaşıyorlarmış. Ama Allah'ın zât nûruna, mürşitsiz ulaşılamıyor.

Evet Cenâb-ı Hakk'ın esma nûru isimlerden tecellî eder. Cenâb-ı Hakk:

"Kulum bana nafile ibadetle yaklaşır" buyuruyor. Bu tecelliyi, insanlar görür. Sohbetimizin konusu da şükür, fikir, zikir. İşte insanlar Allah'ı çok zikretmekle Allah'a yaklaşıyor. Fikir de insanları Allah yolundan kaydırmıyor. Fikir yapmazsa, yani söylemiş olduğu sözünü şeriatına tarîkatına tatbik etmezse, Allah'a yaklaşamaz. Çünkü Allah'a giden bir yol var. O yolu sapıtırsa, sağa sola kayarsa nasıl gidecek ? Ama o yolda kaymaması için fikir lâzım. Sözünü ve işini şeriata tatbik etmesi lâzım. Kitaba, sünnete uyması lâzım ki kaymaya. Allah'a yaklaşıyorlar fazla ibâdet yaparak.

Evet insanlar fazla ibadet yaparak Allah'a yaklaşır. Ama zâtına ulaşamazlar. Cenâb-ı Hakk'ın sekiz sıfatı var. Ama zatı birdir. Binbir ismi var. Zatına ne ile ulaşır insanlar? Bir evliyaullaha bağlanmakla ulaşırlar. Bir evliyaullaha teslim olmakla. Bir evliyaullahın gönlüne girecek değil. Onu sevecek. Sevecek ve sevilecek. Sevdi ise gönlüne girdi.  Sevildi. Gönlüne girdi ise ne yaptı ?

Kâ'be inşa-i Halil'dir sendedir beyt-i Celil

Bin defa hacca gitsen Allah'ı bulamazsın. Çünkü Allah mekandan münezzehtir. Sadece Beytullah'ta bulacağız diye düşünmeyelim? Mekandan münezzeh ama:

 "Hiç bir yere sığmam. Mü'min kulumun kalbine sığarım" buyuruyor.

İnsanlar esmâ nurunu isimlerden görürler. Zat ise evliyaullahın ruhudur. Evliyaullahın ruhu Allah'ın zatına ulaştığı için. Evliyaullahın velayetini bilip, velayetine inanarak, velâyetine dahil olan olur mu? Olur. Amennâ. Mecnun "Leyla" diye diye aşkı mecazdan, aşkı hakikate ulaştı. Leyla'nın suretinde eşyayı gördü. Bu Cenâb-ı Hakk'ın sıfat nurudur. Ama Mecnun'un Leyla'ya olan sevgisi bir meşâyihe olsaydı. Allah'ın zat nuruna ulaşacaktı. Onun için Yunus Emre:

"Hepsinden iyice bir gönüle girmektir" diyor.

İnsan bir evliyaullahı tanırsa, onu severse, ona hizmet ederse, ona kendini sevdirirse, onun himmetini alırsa, gönlüne girerse, Allah'ın zatına ulaşıyor. Allah'ın zatını buluyor. Allah'ın zatını görüyor. Çünkü :

"Allah'u nûrun" nûru

Sende kılmış zuhûru

Cismin tecelli Tûr'u

Gönlün me'vâde sâkî

Bu kelâm böyle buyurulmuştur. Haktır.

Şükür, bizim nimetimizi artırır. Neye şükür? Müslüman olduğumuza şükür. Gece gündüz şükür. Şükür acziyettir. Her zaman için kalpten yüzümüzü yere koyup secde yapacağız. Allah'a yalvaracağız:

"Sen bizi müslüman halk etmişsin. Sen bizi küfürde bırakmamışsın. Ya Rabbi sen bizi Habibine ümmet etmişsin. Ya Rabbi sen bize sevdiklerini velilerini sevdirmişsin. Sevdiklerini tanıtmışsın bize."

İşte o zaman nimetimiz artar. Evliyaullahın velâyetine inanmamız da Allah'ın bir lütfu ihsanıdır. Bu nimetin sonu nedir? Peygamber Efendimizin nur-u nübüvvetine ulaşmaktır. Oluyor bunlar... Fenafişşeyh olunca evliyaullahın velayetini hakke'l-yakîn buluyor. O zaman evliyaullahı hakke'l-yakîn biliyor. O da bir veli oluyor. Kendisi şeyhinin varlığında yok oluyor. Şeyhinin varlığı varlığında var oluyor. Tarîkatın ilk nimeti budur. Ondan sonra fenafirresul olması. Ondan sonra Allah'a vasıl olmak. Ama fenâfirresul olmadan Allah'a vasıl olamıyor insan. Demek ki ilk defa evliyaullaha halis muhlis bir evlat olacak ve onun ötesine geçecek. Onun ötesine geçmezse ümmetlikte makbul olamıyor. Ümmetlikte makbul olmak nasıl olacak?

"Habibim bana itaat eden sana tâbi olsun. Habibim seni seven beni sever. Seni sevmeyen beni sevemez." buyuruyor Cenâb-ı Hakk. Demek ki şükür bizim nimetimizi artıracak. Sonra fikir: Her sözümüzü düşünerek söyliyeceğiz. Acaba bu sözü söylemekten meşâyihimize, tarîkatımıza bir zarar gelir mi? Gelmez mi? Niçin? Düşün de söyle. Düşün de yap. Senin söylediğin söz halkın nefretini doğuruyorsa, halkın hoşuna gitmiyorsa o zaman nedir bu hal?

- "Şuna bak, gitmiş bu efendiden ders almış da hele şunun söylediği söze bak. Hiç şeriata, tarîkata uyan bir söz mü? Eğer bunun şeyh efendisi iyi olsaydı bu sözü söylemezdi bu. Hani değişen bir şey olmamış. Ne ahlâkı değişmiş, ne sözü değişmiş, sözünü bilmiyor. İşini bilmiyor" dedirtmek sana yakışmazdı.

Delîl eyle O zât-ı evliyâyı

Nerden delil edeceksin? Sen ona uymadın. Uymayınca ondan ayrıldın. Koptun. Yolu da kaybettin. Delili de kaybettin. Demek ki burada fikir: Her sözümüzü düşünerek konuşacağız. Tarîkatımıza uyuyor mu bakalım. Hareketlerimizi de düşünerek yapacağız.

Bir de zikir vardır. Kulu Allah'a yaklaştırır. Eğer kul Allah'ı zikretmezse yaklaşamaz. Fakat bu zikiri de laklakayı lisanda bırakmayalım. Zikri kalbimize sindirelim. Çünkü Cenâb-ı Hakk:

"Ben insanların boyuna, yüzüne güzelliğine bakmam. Ben insanların kalbine bakarım. Kalblerine nazar ederim" buyuruyor.

İşte zikiri de kalpten yapmak lazım. Bu da nedir ? Sen lisanla zikir yaparken, kalbinde başka şeyler oluyorsa, bu zikir zikir değildir. Bu zikir hakkında Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki :

"Onların zikirleri zikir değildir. Onların zikirleri onların kalplerini karartır."

Onların zikirleri kalplerini sertleştirir. Taşlaştırır, kesafet getirir. Ama eğer bu zikiri yaparken bir evliyaullaha bağlılığın varsa, evliyaullaha sevgin varsa o zikir senin kalbini yener. Çünkü niçin? Evliyaullaha olan sevgin sana Allah'ı sevdirir. Evliyaullahı sevmeyen Allah'ı sevemez. Bir veliyi sevmeden Peygamber Efendimizi sevemezsin. Peygamber Efendimizi sevmeden de Allah'ı sevemezsin. Allah'ın emri böyle.

"Habibim seni seven beni sever."buyuruyor. Sonra :

"Kulum beni sev, sevdiklerimi sev, kullarıma sevdir."

Öyle ise zikir kalben yapılan zikirdir. Lisanla yapılan zikirde kalbinde başka şeyler yaşa. Başka şeyler düşünürsün. Bu zikir Allah'a yaklaştırmaz ki... Ama evliyaullahın sevgisi var ya, kalbindeki o sevgi Allah'ı unutturmaz. Niçin? Evliyaullahı kim için sevdin? Allah için sevdin. Evliyaullahı unuttunsa Allah'ı da unuttun. Üstelik senin râbıtan Hak aynası. Hak aynasıdır râbıta.

Ben Hazreti Şeyhim gibi mir'âtımı buldum

Mir'âtı musaffâyı görüp zatımı buldum

Hem sure-i İhlâs ile isbatımı buldum

Surey-i ihlas nedir? Hakk'a karışmış. Ona karışmış. Onunla birleşmiş. Evliyaullaha insanlar hakke'l-yakîn inanırsa. Yani evliyaullahı Hak için sevdiğinden. İşte bundan dolayı evliyaullah mir'attır. Evliyaullahı unutuyorsan, demektir ki aynanın karşısına geçtinse aynada kendini görüyorsun. Burada çok marifetler var. Çok manalar var. Bir taraftan hak aynası diyorsan Hakk'ı batılı orada seçiyorsun. Bir taraftan da sen kendini orada tanıyorsun. Kendini o aynada görüyorsun.

Kapısına gelenler olur irşâd

Bilir nefs ile Rabbini olur şâd

Allah'a şükür. Nimetlerimiz büyüktür. Allah'a inancımız Cenâb-ı Hakk'ın lütfu ihsanıdır. Ümmeti Muhammed'den olmamız yine lütfu ihsanıdır. En büyük ihsan da bu zamanda meşâyihi olmak. Tarîkata girmek. Tarîkata inanmak. Bir meşâyihe teslim olmak.

Kim  şeyhini Hak bilmedi Hakk'ı dahi bilmez

Yok eylemeyen varını maksûduna ermez

Bir böyle kelam vardır.

Bir de buyuruyor :

Bulam dersen eğer ayn-ı imânı

Çalış ki şeyhinde olasın fani

Sana senden yakın olanı tanı

Evet,

"Kün fekân" emriyle döner bir dolab

Öğütür âlemi misl-i âsiyab

İnceden incedir olunmaz hisab

Çok hikmet var "Kün fekân"dan içerü

Abd i Hak beyninde yüzbin hicab var

Her hicâbda yüzbin suâl cevâb var

Burada inceden ince hesap var

Aslımdan bir haber veren yok bana

Hicap: Perde.

Cenâb-ı Hakk:

"Kulum ben sana şah damarından daha yakınım." buyuruyor.

Peygamber Efendimiz de:

"Sen Allah'tan çok ıraksın." buyuruyor.

Bu yakınlığı insan ne ile elde ediyor. Allah'ı kalbinde hiç unutmuyorsa, Allah'a yakın. Eğer Allah'ı unutuyorsa Allah'tan uzak. Bu uzaklık Allah'tan gafil olmak. Yakınlık Allah'ı unutmamak. Bizim Allah'a gıyabî imanımız var. Biz beşeriz şaşırıyoruz. Cüz'i aklımız var. Cüz'i irademiz var. Cüz'i aklımız bizi aldatıyor. Birşeyi düşündüğümüz zaman ikinci bir şeyi düşünemiyoruz. Yani iki düşünceyi birden yapamıyoruz. Ama maddi düşünceler çoktur. Biri gider, biri gelir. Birini düşünürken başka düşünce gelir. O çıkar. Ama bir de Allah'ı düşünmek var. İşte bütün bu düşünceler tam onu perdeliyor. Sana Allah'ı unutturuyor.

Ama ne kadar düşüncen olursa olsun, sen râbıta sahibisin. Râbıtanı hatırlayınca bütün bu düşünceler gider. Râbıtam önümde, ben peşinden gidiyorum, dediğin zaman Allah'ı unutmadın sen. Allah Allah diye gidiyorsun. Her nefes alıp verdiğinde Allah Allah diye gidiyorsun. Niçin? Râbıtan sayesinde. Yediğin zaman râbıta ile yersen Allah'ı unutmazsın. Aldığını, koyduğunu, her hareketini râbıtanla yaparsan Allah'ı unutmazsın. Onun için râbıtadan uzak kalmak, Allah'tan gafil olmaktır.

Allah'a yaklaşmak ise Allah'ı zikirle olur. Allah'ı anmakla insanlar Allah'a yaklaşıyor. Bu zikrin hulasası nedir? Evet Allah'ın binbir ismi var. Fakat lisanen yapılan zikir, kalbe inmezse; o zikir, Allah'a yaklaştırmaz insanı. O zikir Allah'tan ayık etmez insanı.

Muhakkak ki insanlardaki ayıklık kalp iledir. Makbul olan zikir kalb ile yapılan zikirdir. Ama cehri zikirler de haktır. Lisanı ile zikir yaptığı zaman kalbi ile de Allah'ı düşünüyorsa o da haktır. Ama cehri zikir de olsa bir yetkilisinden alacak insan. Allah'tan o meşâyih ayık edecek insanı. Onun O'ndan almış olduğu zikir kalbine tesir eder. Sirayet eder.

Allah'a şükür. Şükrümüzü yapalım. Fikrimizi yapalım. Zikrimizi yapalım. Yerken, içerken, yatarken, kalkarken gâfil olmayalım. Allah'ı analım. Bizim bir cüz'i aklımız var.

Birşeyi düşünürken ikinci bir şeyi düşünemiyoruz. Ama cüz'i irademizle, cüz'i aklımızla birşey düşünüp yaptığımız zaman daima râbıtamız bizim karşımızda olursa eğer, o zaman Allah'ı unutmayız.

Yerken, içerken, yatarken, kalkarken Allah'ı unutmayız.

Bir ilahi :

Metaımdan alan gelsin

Derin deryadan almışam

Bugün aşkın pazarıdır

Veren Mevlâdan almışam

 

Dilim söyler doğru lisan

Demesinler buna noksan

Benim dersim tamam doksan

Dokuz esmadan almışam

 

Celali cemâlin Cimdir

Okuduğum elif mimdir

Sorsalar mürşidin kimdir

Beşir Efemden almışam

Allah, ibadet amel aşkı versin. Allah tarîkatımızı yaşamak nasip etsin. Anlamak nasip etsin.

Tarîkımız Tarîk-i Nakşibendi

Kamu ehl-i tarîkin serbülendi

Girenler hâb-ı gafletten uyandı

Hab-ı Gaflet: Gaflet uykusu. Nedir? Allah'ı unutanlar, Allah'ı zikretmeyenler uykudalar. Gaflet uykusundalar. Allah'ı zikredenler ayıktır. Biz Nakşibendi tarîkatının Halidi kolundanız. İstiğfar ettik, el tuttuk. Bununla tamam olmadı. Bu ancak Allah'ın emridir. Cenâb-ı Hakk bize tövbe ayeti göndermiş. Her zaman istiğfar yapacağız. İstiğfarı dilimizden bırakmayacağız. İstiğfar: "Estağfirullah"tır. Peygamber Efendimiz günde 70 defa istiğfar yapıyormuş. Haşaa o kusur mu işlemiş? Hayır o bizim için istiğfar yaparmış.

"Ümmetim siz de her zaman istiğfar yapın."

Çünkü Cenâb-ı Hakk bizi noksan halketmiş. Daima her hâlimiz noksanlık. Yememiz noksanlık, içmemiz noksanlık, oturmamız noksanlık, kalkmamız noksanlık, hepsi noksanlık.

Noksanlık denilince: İnsanlar günah işliyorlar. Noksanlık bunu sayıyorlar. Hayır! Sadece bu değil noksanlık, İnsan arif olmadıktan sonra her türlü noksanlığı işler. Noksandır. Arif kim? Arif Allah'ı hiç unutmayandır. Yerken unutmaz, içerken unutmaz, alır unutmaz, verir unutmaz. Yatar, kalkar, oturur, hiç unutmaz. Zaten Cenâb-ı Hakk da öyle buyuruyor :

"Beni ayakta zikredin, otururken zikredin, yatarken zikredin, gezerken zikredin. Beni çok zikredin" .

Onun için arif kim? Arif bunlar? Arif olmayınca insanlar noksanlık yapar. Allah'ı unutaraktan almış olduğumuz o nefesler de bizim için noksanlıktır. Allah'ı unutaraktan atmış olduğumuz adımlar da bizim için noksanlıktır. Noksanlığımız çok. Cenâb-ı Hakk noksanlarımızı ikmal edenlerden etsin.

Demek ki bizim tarîkatımız Nakşibendi tarîkatının Halidî kolu. Her tarîkatın bir usulü vardır. Bizim tarîkatımızın usulün de önce bir boy abdesti alınarak tarîkata giriliyor.

Cenâb-ı Hakk Kulun amellerini niyetine göre kabul eder.

Halis niyet nedir? Bir insan işlemiş olduğu amelini inanaraktan yapıyorsa halis niyet bu oluyor.

Bizim tarîkatımızda altın zincir var. Bu nedir? Silsiledir. Nereden başlıyor? Peygamber Efendimizden başlıyor, Sıddık-ı Ekber Efendimiz, Selman-ı Fârisi Efendimiz, Hz. Kasım, Hz. Cafer, Caferi Sadık, Hz. Tayfur, Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri ve zamanımıza kadar geliyor. İşte bunlara sevgi, muhabbet Allah'a muhabbettir. Bu sevgi öyle bir sevgi olacak ki... Öyle bir seveceğiz ki Peygamber Efendimizi. Sıddık-ı Ekber Efendimizin sevdiği gibi seveceğiz. Mübarek Sıddık-ı Ekber Efendimiz Resulullahı o kadar çok sevmişti ki, malını Resulullah uğruna harcadıktan sonra, cismini de feda etmişti. Malını, cismini bahşetmişti ona. Çünkü tebliğde beraber geziyorlardı. Peygamber Efendimizi müşrikler taşa tutuyordu. Sıddık-ı Ekber Efendimiz O'nun etrafında, pervane gibi dönüyordu. Taşlar bana değsin de Resulullah'a değmesin diye. Peygamber Efendimize bir taş değse, ona yüz taş değiyordu.

Onun için burada :

Mâsivanın illetinden pâk edip bu gönlümü

Kıl tarîk-i Nakşibend'in hadimi Allah için

Bütün tarîkatlar haktır. Ama hepsinin üstünü Nakşibendi tarîkatı. Niçin? Nakşibendi tarîkatı hakkında ayetler hadisler var? Cenâb-ı Hakk:

"Beni gizli zikredin" buyuruyor.

"Kalbinizden zikredin" buyuruyor.

Peygamber Efendimiz: "Zikirlerin en eftali gizli yapılanıdır" buyuruyor.

Peygamber Efendimiz: "Tarîkatların hepsi hakdır."  buyuruyor.

Fakat Peygamber Efendimiz bir de buyuruyor ki:

"Bütün kapılar kapanacak Yar-ı garım Ebubekir'in kapısı kapanmayacak."

Kapı ne demektir? Kapı demek tarîkatlardır. Tarîkatlarda evliyaullah hak kapısıdır. Bir insan Allah'ı bulmak için varır. Tasavvuf kitaplarında diyor ki : Cenâb-ı Hakk her maksada bir kapı tayin etmiştir. Her maksadın bir kapısı vardır. Her maksadı kapısından istemek lâzım. Maksat insanların arzusu, isteği. İnsanlar ne ister? Yiyecek ister. Giyecek ister. Kullanacak eşya ister. Bunların hepsinin bir maddesi var. Yeri var. Onların herbirinin kapısı var. Meselâ sen bir elbise alacaksın. Bunu manavda, bakkalda bulabilir misin? Manavda, bakkalda yenecek şeyleri bulursun. Muhakkak bir mağazaya gideceksin. Orada da yiyecek maddelerini bulamazsın. Alet makine almak istersen onların da ayrı mağazası vardır. Öyleyse Cenâb-ı Hakk her maksada bir kapı tayin etmiştir. O maksadı o kapıdan almak lâzım. Cenâb-ı Hakk da kendisini tanıtmak için, kulların Allah'a ulaşması için bir kapı tayin etmiş. Bir yol tayin etmiş. Bu yol nedir ? Tarîkattır. Bu yolu bilen evliyaullahtır, meşâyihtir. Evliyaullah Hak kapısıdır.

"Bulmak istersen bul kapısını"

Evliyaullah mir'attır. Allah aynasıdır. Evliyaullahı bulamıyan Allah'ı bulamaz. Cenâb-ı Hakk onun için buyuruyor ki :

"Sadıklarla olun. Allah için sevin. Allah için bir araya gelin."

Bunlar Allah'ın emirleri. Tarîkata girmek demek oradan bir hizmet almaktır.

Cumhuriyetten evvel tarîkatlar varmış. Tekkeler açıkmış. Herkes gidiyormuş. Mevlana: "Ne olursan ol, gel!" Diye seslenmiş. Oraya içkicisi de gitmiş. Kumarcısı da gitmiş. Çalgıcısı da gitmiş. Ama gidince kötü alışkanlıklarını terk etmişler. Bir daha aynı şeyi yapmamışlar. Gidince terk etmişler kötülükleri...

Masivanın illetinden pak edip bu gönlümü

Kıl tarik-i Nakşibend'in hadimi Allah için

Allah rızası için beni Nakşibendi Tarîkatına hizmetçi olarak kabul et ki diyor. Masiva gönlümden çıksın. Paklansın gönlüm. Eğer masiva gönlümüzden çıkmazsa, Allah korusun helâk oluruz. Kurtulacağımız yoktur. Çünkü Cenâb-ı Hakk, ehli dünyayı ehli nar halk etti. Ehli dünyaya necat yoktur. Kurtuluş yoktur.