Kolatlı Sofi Mustafa diye bilinen şahıs Gavs (k.s)'a 700 çeşit meyve fidanını eli ile dikmiştir. Bu Şahsa bir gün Gavs (k.s) ''konuşma'' buyurdu. O da vefat edinceye kadar Gavs (k.s)'ın cevabından başka konuşmadı.

Bu sofilerden birisi de ilahi cezbe ile müşerref olan Külpikli Sofı Ali'dir. Seyda-i Taği (k.s) bunun hakkında demiştir ki bu dönenlerdendir. (Fenaya ulaştıktan sonra bekaya geri dönen)

Seyda-i Taği (k.s) ''Gavs (ks)'ın işaretinden aldım ve bildim ki adı geçen iki sofinin benzeri erkekli kadınlı 400 kişi vardır.'' buyurdu.

Gavsi Hizani (k.s) Hazretlerinin yüce ahlakı Allah (c.c)`ın yarattıklarına karşı çok şefkatliydi. Sılayı rahim yapardı.

Dostları vefat ettiğinde, onların çocuklarını da ziyaret ederdi. Kötülük yapana iyilik yapardı. Cemaat içerisinde kendisini inkâr edenlere dıştan merhamet ederdi.

Teveccühte gözünü açanları şiddetle yasaklardı. Bazı şahıslara teveccühü iki sefer yapardı. Mürid ve nakşi olmayanı teveccühe sokmazdı. Yılanı vakıada görmeyi nefis olarak yorumlardı.

Yemekte ondan evvel yemekten kalkanı yasaklardı. (Bu konu şer'an da böyledir. Hikmeti, yemekte bulunanların utanmasını önlemektir.) Hatme halkasında ayakta bekleyeni yasaklardı. Geceleyin kıyamı ve namazı emrederdi.

Şeriata ve sünnete uyma konusunda çok gayretli idi. Hatta bir gün Seyda-i Taği (ks)'nin çorabını sol ayaktan başlayarak giydiğini görünce:

''Çorapları sağdan başlayarak giymenin, soldan başlayarak çıkarmanın sünnet olduğunu hiç duymadın mı? Görmedin mi?'' buyurdular.

Kimse Gavs (ks)'ın sağ tarafına tükürdüğünü görmemiştir. Bir gün küçük çocuğuna bir salkım üzüm hediye etti.

Sonra unutarak bir tane yedi. Hatırlayınca onun haline âlimler fetva verinceye kadar hüzünlendi. (Üzüm yemede sünnet olan taneleri çifter yemektir.)

Gavs (ks)'ın hizmetçisi Sofı Yusuf'dan rivayet edilir: Gavs (ks)'dan halifelerini sordum. Gavs (ks):

Molla Abdurrahman-ı Meczub şuhudu safi (Allah'ın nurunu hakkı ile müşahade eden) sahibidir. Molla Halid ikinci Halid'dir.

Abdurrahman-i Taği sohbet piridir, buyurdu.

Benim de bulunduğum bir yerde ailem Gavs (ks)'a sordu. Kurban Molla Abdurrahman-i Taği diğerlerinden önce gelmiştir. Fakat siz diğer ikisine hilafet verdiniz de neden ona vermediniz.

Gavs (ks) buyurdu:

''Molla Abdurrahman-i Taği hilafet makamını geçmiştir. O şeyh ve mürşittir.''

Halifesi Abdurrahman-i Taği (Seyda-i Taği) (ks) anlatıyor: "Gavs-i Hizan-iye (ks):  

''Gavsım (ks) beni unutmayın'' dedim.

Gavs (ks) buyurdu:

''Sen beni unutma. Nerede sohbet edersen, orada hazırım.''

Gavsi Hizani (k.s): ''Mürid nefsini kafirden daha alçak görmelidir.'' dedi. Abdurrahman-i Taği (k.s): ''Tabiatım buna razı olmuyor.'' dedi. Gavsi Hizani (k.s): ''Razı oluncaya kadar nefsini zorlayacaksın.'' dedi.

Gavsi Hizani (k.s): ''Size demiyorum ki bütün amel ve işlerinizi bırakıp benim muhabbetimle meşgul olunuz. İsteğim odur ki Allah (c.c)'ın ayeti kerimesinde 'Öyle erkekler var ki ticaret ve alış-veriş onları Allah'ın zikrinden alıkoymuyor.' belirttiği kişiler gibi olunuz.''

Gavsi Hizani (k.s): ''Bazı ehli keşfe Cizre'deki kabirlerin hali gösterildi. Gördüler ki bir kısmı nimet ve safa içersinde diğer bir kısmı da sıkıntı ve cefa içersinde. Mezarlıktakilerden bunun sebebi sorulunca dediler ki:

Biz Hizanlı Şeyh Nasır'ın müridleriyiz. İçimizde verdiği sözü bozmayan keyf ve safa içinde, ahdini bozup şeyhin emrini yerine getirmeyen de sıkıntı ve cefa içinde.''

Gavsi Hizani (k.s): ''Amelinizi ucub ile bozmayın. Sevabınızı iptal etmeyin.'' buyurdu.

Buyurdu:

''Müridliğin şartı ihlâs ve muhabbetle amel yapmak ve gayret sahibi olmaktır.''

Çok sefer şu beyti okurdu.

''Tarikat yolunda gevşeklik, küfrün alametidir.''

Gavsi Hizani (k.s):

Şeytan kurt gibidir, erken kaçar. Fakat nefis sırtlan gibidir, letaiflerin başkanıdır, kaçması mümkün değildir. Ancak ıslah edilip kurtulunur. Devamla şöyle buyurdu;

"Mürşidin gölgesinden başka bir şeyle nefsin öldürülmesi mümkün değildir. Mürşidin gölgesinden gaye rabıtadır."

Gavsi Hizani (k.s): "İnsanlar mukarrebinlerin namazını da kendi namazları gibi sanırlar. Halbuki öyle değildir. Arasında çok fark vardır."

Sofi Halid nakletti. "Gavs (ks) ile beraber gidiyorduk. Bize, akşam namazından sonra konuşmayın. Akşam ve yatsı arasında konuşmak kalbleri katılaştırır." buyurdu.

Abdurrahman-i Taği: "Müridler yolda yürürken zikir ile meşgul olabilir mi? diye sordum. Gavs (ks) buyurdu:

''Emir olunan zikrin yerine sayılmaz. Yine de mürit zikirden boş kalmamalıdır. Özellikle kalbini devamlı zikirle çalıştırmalı. Keza rabıtası olmayan da zikre devam etmelidir."

Abdurrahman-i Taği: "Gavs (ks) Ezanın manasını ve ezanı işittiği zaman şöyle düşünmek gerektiğini öğretti:

Allahüekber; Allah ibadet ve taata ihtiyacı olmadan yücedir.

Eşhedüenlailaheillallah; O'ndan başka ibadete layık olan kimse yoktur.

Eşhedüennemuhammedenresulullah; peygamberlerin dediği haktır ki namaz vacibtir. Kula kıldığı namazın sevabı vardır. Bırakınca acıklı bir azap ve büyük mahrumiyet vardır.

Hayyalessalah; namaza gel ki o büyük sevaba kavuşasın.

Hayyalelfelah; namaza gel ki acıklı azabtan kurtulasın. Ezanın bu kısmında şöyle demek gerekir. (La havle) taata gücüm yok (vela kuvvete) azaptan kurtulmak için takatim yok (illahbillah) ancak Allah (c.c)'ın yardımıyla olur.

Burada dinleyici gevşeklik edip bana bir şey kalmadı diyebilir. Müezzinin tekrar Allahüekber demesi yani;

Allah (c.c) senin taatine ihtiyacı olmaktan yücedir. Öyle ise fayda hep senindir.

Lailahe illallah;

İbadete layık olan yalnız Allah (c.c)'tır.

O seni azaptan kurtaracaktır. Bu kelime-i tayyibe baştaki ümitsizliği giderir.

Bir gün Gavs (ks) buyurdu. Bana denildi ki:

''Seni gören kimse cehennem ateşine girmez.''

Abdurrahman-i Taği (k.s): "Bu sözü bazı ihvanlara söyledim. Söylediğim ihvan korktu ve dedi ki; 'Gavsi (ks)'ı kim görebilir.' (hakikatını ve kemalatını) Ben bu adamın korkmasını ve sözünü Gavs (ks)'a naklettim.

Gavsi Hizani (ks); "Görmekten gaye ihlâstır." Abdurrahman-i Taği (ks): "Size bunu kim dedi." Gavsi Hizani (ks); "Mevlam buyurdu."

Bir gün Gavs (ks) salih alimlerin hallerini benden sordu.

Bu arada dedi ki; ''Tarikattan gaye şeriatın istikametidir.'' Ben; "Öyle ise M.Emin'den daha şeriata bağlı kimse yoktur." dedim. Gavs (ks) sinirlenerek buyurdu:

"O abdest alırken dört defa yüzünü yıkıyor."

Melekend Köyündeki üstad Molla Abdurrahman (A.Taği) (ks) bana bir kadını şikayet ederek, havuza gittiğinde, bir kadının yüzü, kolu açık abdest aldığını söyledi. Ben durumu Gavs (ks)'a anlattım. Gavs (ks) hiddete gelerek buyurdu; ''Ona söyle ki sen alim değil misin? Neden gözünü dışarıya salıveriyorsun. Sorumluluk ona değil sanadır. Sorumlu olan sensin."

Bir sefer Gavs (ks) Kolat köyüne irşada gitmişti. Camiye geçip oturdu. Köylüler ziyaretine geldiler. Gavs (ks) gördü ki gelen sol ayağı ile girdi. Gavs (ks) cemaate bakıp gülümseyerek şöyle buyurdu:

"Siz nerede, müritlik nerede. Ancak mürid bu sağ ayağıyla camiye giren sofidir." Sonra sohbete başladı.

Bir seferinde Gavs'ın yanına kadınların girdiği, dolayısıyla kadınlarla erkeklerin birbirini gördüğü hususunda bir Molla'nın itiraz ettiğini duydum.

Bu duruma itiraz eden Molla'ya, 'bazı zorunlu durumlarda kadınlarla erkeklerin bir arada olabileceğini fakat bizim kadınların yüzünü görmediğimizi yeminle söylediğimi' Gavs (ks) Hazretlerine aktardığımda şöyle buyurdu:

''Senin cevabın şeriata göre olsun. Bu cevab olmaz.''

Molla Abdulğari Kali yüce eşiğe gelince, onun hakkında Gavs (ks)'la konuşup durumunu arz ettim.

Gavs (ks): ''Git ona şöyle söyle, Şeriatı gel de burada oku. Zira sen şeriatın zahiri şeklini okumuşsun, gel de batıni şeklini oku. Yine deki, senin okuduğun şeriat gözleri haramdan men ediyor. Benim şeriatım ise kalbi men ediyor. Yine deki, sen şeriatın lafzını okumuşsun. Gel de manayı benden sor.'' (Şeriat zahir istikameti getirse de, kalbi ağyardan çevirmeğe vasıta olmaz. Kalbi Allah'a bağlamak ancak tarikatla mümkündür.)

Gavsi Hizani (ks): ''Kim şeriatla amel ederse o veli olur, sözü yanlıştır. Çünkü şeriat manasının muhafazası, ancak fenafillah olan şeyhin sohbeti ile mümkün olur.''

Gavsi Hizani (ks) şeriatın hududunu muhafaza etmeğe çok istekli idi.

Bir seferinde Akife adlı kızı, Aziz adında tekke hizmetçisi ile konuşarak gülümsemiş. Aziz de şefkatle elini başına vurmuş. Ertesi gün Gavsi Hizani (ks) olayı öğrendi. Zahiren çok sinirlendi.

Yedi sefer kızını çağırarak tevbe ettirdi. O da yemin edip bir daha yabancı kimse ile konuşmayacağına söz verdi. Yine haber gönderip yanına getirtti, tevbe ettirdi. Bu durum tekrar tekrar devam etti.

Ta ki artık ayaklarına basacak takati kalmadı. Yerde sürünerek yanına getirtildi. Kızı özür dileyerek; ''Bilirsiniz ki kalbimde hiç bir şüphe yoktur.'' Gavs (ks) yemin ederek;

''Vallahi kalbinin sağlam olduğunu bilirim. Ama şeriatın hududunu muhafaza etmek çok mühimdir. Seyda !... "Bu hadiseye şahid olduğum gibi kızın ve hizmetçinin de kötü niyetten beri olduklarına da ben şahidim.''

Yine bir gece ben (Seyda-i Taği), Gavs (ks)'ın oğlu Şeyh Bahaddin (ks) ve damadı Molla Abdurrahim ile oturuyorduk. Gavs (ks)'ın kendisi sonradan heybetli bir şekilde içeri girdi. Oturarak buyurdu;

''Bana oğlum Hamza'yı çağırın. Onu bu memleketten kovarım.'' dedi.

Ben ricada bulundum ise de bana da kızarak kabul etmedi. Oğlu ve damadını da bu konuda reddetti. Sonra hizmetçisi Molla Salih geldi.

Efendim dedi. Neredeyse korkudan ruhumuz çıkacak. Siz Muhammedi meşrebdesiniz. Şefkat ve merhamet senin özelliğindir.

Gavs (ks);

"Beni kınamayın. Çünki Hamaza'nın damın üstünde bir kadınla konuştuğu söylenmiştir." Bu durum üzerine şahitler getirilip Hamza'nın konuştuğu kadının kendi teyzesi olduğuna şehadet edilince, kalbi yatıştı ve feraha kavuştu.

Bize tevbe ettirdi. Benden izin almadan hiç bir iş yapmayın dedi.

Oğlu Bahaeddin; "Sen olmazsan biz ne yapalım?"

Buyurdu; "Şeriata müracaat edin. Şeriata uygun olanını yapın."

Ben (Seyda-i Taği) bir gece ailemle beraber oturuyordum. Kapı da açık idi, saliha bir hanım içeri girdi. Ailem de bir iş için dışarı çıkıp bir lahza kaldı. Sonra yine geldi. Ertesi gün Gavs (ks)'ın yüksek meclisine varınca, meğer evdeki o durumu öğrenmiş. Zahiren sinirlenip, değneğini eline alarak; sana bu değnekle vururum dedi. Korkumdan yere düştüm.

Gavs (ks)'ta hem fenâ-i mutlak hem de hakkal yakin makâmı hasıl olmuştu. Halbuki bu iki makam yalnız bu tarikatı aliyenin dört sadatında hasıl olmuştur.

1- Şeyh Abdulhalıkıl Gücdevani

2- Şah-ı Nakşibend

3- Alaaddini Attar

4- İmam-ı Rabbani (Kaddesallahüesrarehüm)

Tarikatta başka hiç kimseye bu iki makam hasıl olmamıştır. Ben Gavs (ks)'ın rivayetinden ve vakıf olamamadan anladım ki; O'nun şeytanı ona musahhar olup; O, onun zararından kurtulmuştu.

Ya da şeytanı iman edip müslüman olmuştu . Ben Gavs (ks)'ın keşiflerini tecrübe ettim. Hiç bir seferinde, söylediği gibi çıkmadığını görmedim. Ancak bir seferinde bir adamın 15 gün sonra geleceğini haber verdi. O adam 20 gün sonra geldi. Beş gün fark etti.

Gavs (ks)'ın halis müridlerinden birisinin koyunları çalınmıştı. O da malını bulması için Gavs (ks)'tan himmet ve meded dilemişti.

Ben (Seyda-i Taği) yüksek meclise gelince baktım ki Gavs (ks) ve oğlu Seyyid Nur Muhammed kavun yiyorlardı. Bana kabuklarını verdi ve dedi ki: Kim bu kabukları yerse çalınan koyunları çıkartmak ona aittir.

Ben aldım fakat yemekten vazgeçtim. Bana, ye diye emretti. Ben de yedim. Biraz sonra haber geldi ki malı meydana çıkmıştır. Gavs (ks) dedi: "Çalınan koyunların bulunması o sofinin ihlasının kuvvetli olmasındandır."

Gavs (ks), bu sözüyle işaret etti ki, o sıralarda Diyarbakır'da cezaevinde bulunan İspahert adlı Köyün ağası da koyun sahibi gibi ihlâsını kuvvetleştirirse hapisten çıkacaktır.

Ben hemen Gavs (ks)'ın çorabını ona gönderdim ve dedim ki: "Artık gafletten uyan, ihlasını tamam eyle." Bu tavsiyem ona ulaşınca o gece tevbe etmiş dediklerimi yerine getirmiş. Sabahleyin de Gavs (ks)'ın himmetiyle çıkmış.

Bir şehirde hapse girdim. Vakıada gördüm ki Gavs (ks) beyaz bir ata binmiş benim imdadıma geliyor. Gavs (ks)'ın himmeti ile hemen kurtuldum.

Gavs (ks)'ın bağlılarından biri hastalandı. Hastalığı ölüm derecesine yaklaştı. O anda Gavs (ks)'dan himmet ve istimdat (yardım) diledi. Gavs (ks) onun imdadına beni gönderdi. Ben gidince gördüm ki iyileşmiş ve şifa bulmuştu.

Bir kadının oğlu hasta idi. Oğlu da Gavs (ks)'ın hizmetinde bir müddet kalmıştı. çocuğun hastalığı artıp ölecek duruma gelince çocuğun annesi Gavs (ks)'a geldi. Çok yalvarıp, şifası için himmet istedi.

Gavs (ks); ''Şifa olmaz, buyurdu." Kadın tekrar tekrar ısrar etti. Gavs (ks) buyurdu: ''Ölüm meleği gelmiştir. Duanın faydası yoktur. Melek ruh alır, öyle gider.''

Kadına bu söz de tesir etmedi. Dileğini tekrar etti. Israrlarını, Gavs (ks)'ın hasta olan çocuğun yanına gelmesine kadar tekrar etti. Gavs (ks) o çocuğun ruhu yerine, ruhunu vermeye karar verdi.

Biz baktık ki Gavs (ks)'ın rengi bozuldu. O sırada Gavs (ks)'ın hal sahibi bir müridi odundan geliyordu, nasıl ki Gavs (ks)'ı gördü, meseleyi anladı.

Hemen yükünü sırtından indirip ruhunu Gavs (ks)'ın ruhuna feda etti. Sofinin rengi bozulup, o anda Allah (cc)'ın rahmetine kavuştu. Hem Gavs (ks) hem de çocuk iyileştiler.

Gavs (ks) hacca gittiği zaman ebdalleri ile her cuma iki sefer toplanıyordu. Onların yük ve hastalıklarını üzerine alıyordu.

Hatta çoğu sefer biz (Seyda-i Taği ve ebdal arkadaşları) onun emri ile uzak yerlere gittiğimiz zaman bazan yolda ayaklarımız kayalara çarpıyordu. Gavs (ks)'ın yanına varınca görürdük ki ayağından kan geliyor.

Gavs (ks)'ın vefatından sonra ben başka bir Gavs'ın ebdalı oldum. On gün kadar onun hizmetinde bulundum. Baktım ki onunla Gavs (ks)'ımız arasında dağlar kadar fark var. Ben de ebdallığı bıraktım.

Gavs'ın (ks) vefatına dair işaretleri :

Bu işaretler Gavs (ks)'ın sırlarını çokça bilen, halifesi Abdurrahman-i Taği nakletmiştir.

(Bazı sözleri kendisi bizzat Gavs (ks)'dan duyarak bazılarını da Gavs (ks)'ın muhiblerine (sevenlerine) dayanarak nakletmiştir.)

Gavs (ks) Hazretleri Bitlis'te geçirdiği humma hastalığından üç veya dört gün sonra, sabah namazından ardından işaret ettiler ki: ''Ecelimin vakti son baharın bitimine bir ay kaladır.''

Gerçekten vefatları, işaret ettikleri zamanda gerçekleşti. Zira kendileri, Ramazanın üçünde, cumartesi günü öğleden sonra vefat etmişti. Vefatı anında hazır bulunanlardan birine, sonbaharın bitimine ne kadar kaldığı soruldu.

O da, hesabı iyi bilenlerden sordum, Ramazan bayramından üç gün sonra sonbahar bitecektir diye söyledi. Vefatları, işaret ettikleri tarihe tesadüf etmişti.

Molla Abdurrahman Meczub hazretlerinin rivayetine göre Gavsi Hizani (ks) bir gece gökyüzünde kızıllık meydana gelmeden önce (şafak sökmeden): - "Rüyamda bana bir parça sabun verildiğini gördüm." dedi. Molla Abdurrahman Meczub'da bu rüyayı vefat belirtisi olarak yorumlamış.

Kuzey tarafında gökte bir kızartı meydana geldiği gece evden dışarı çıkıp kırmızılığı gözetlememi emir etti. (Molla Şerif'in (ks) rivayetinden verdiği haberdir.) Sabah namazından sonra:

"Bu gece sekarata (ölüm hastalığına) gireceğimi zannettim." dedi. Abdurrahman-i Taği (ks)'nin gelmesi için defalarca emir buyurdu. Seyda-i Taği o günlerde, kendi köyü olan İspehart'e gitmişti.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu: İspehartlı Molla Abdullah, Karkirli Molla Abdüssamed ve Haclı Molla Abdulhamid ziyaretlerine geldikleri vakit kendilerine dört defa meyve ikram etti ve şöyle buyurdu:

"Fazla yiyin, fazla amel edin.''

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

Molla Abdurrahman Melakendi, Bitlis'li Süleyman Efendi, Şeyh Abdurrahman, Molla Muhammed Melakendi ziyaret için geldiler. Gavs (ks) hazretleri sedirin üzerinde sol tarafına yaslanmıştı.

Misafirlerinin oturmalarını emretti. Gözlerini kapadı. Sonra onlarla hiç konuşmadı. Hastalığının ağırlığından aklının zail olduğunu sandılar. İslam'ın hasta ziyareti edeblerine göre;

Hasta yanında fazla oturmak edebe aykırı olduğundan az bir müddetten sonra meclisinden kalkıp gittiler. Daha sonra akşama doğru mübarek gözlerini açarak bana şöyle dedi:

Her halde ziyaretçiler konuşmamamın hastalığın ağırlığından kaynaklandığını sandılar. Halbuki ben hastalıkla değil murakabe ile meşgulüm.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

Gavs (ks) hazretlerine şöyle dedim:

''Hayatta kalışınızda insanlar için fazla bir hayır vardır. Daha önce hayat ile ölüm arasında muhayyer edildiniz. Sadaka verilmesini emrettiniz. Sadaka verilince ertelendiniz. Sizin kereminizden ricamız, bir daha sadaka verilmesi için emir buyurmanız.

Kaza-i muallak olması ihtimaline karşı sadaka verilmekle kazayı geri çevirmek umut edilir. "Bu sözlerim üzerine oğluna, sadaka verilmesi için emir verdiler. Oğlu bir çok sadaka verdi.

Fakat ertesi gün; insanların hep birlikte ümmetin saliha kullarından olduğunu söyledikleri, hatta Seyit Taha (ks)'nın defalarca kendisinden dua talebinde bulunduğu, kadın hizmetçisi geldi. Bana:

- "Eyvah Gavs (ks) yolcudur, bu alçak dünyadan göç etme durumundadır." dedi.

- "Ne ile biliyorsun?" dediğimde,

- "Gavs (ks) söyledi ki, vefat ile dinlenme zamanı yaklaştıkça, sadaka tehir edilmesine sebeb oluyor. Halbuki bu sefer ki ecelimin gelmesi, Kaza-i mübremdir. Hiç bir şey onu döndüremez."

Seyda-i Taği (ks) buyurdu ki:

Gavs (ks) geceleyin beni yanına çağırdı ve;

- ''Ben iki sefer sekerata düştüm'' dedi. Ben,Gavs (ks)'a:

- ''Bu gece istirahat ettiniz'' dedim.

- ''Evet'' dedi.

- ''Sekeratı (son nefes) ne ile tanıyorsunuz'' diye sordum, cevaben:

- ''Ruhun ihtilacından (koşuşundan) bilirim. O, göçmek iştiyakındadır (arzusundadır) dedi.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu ki:

Kendilerine kasım ayının dokuzunda ''Daha önce belirttiğiniz ecelinizin vakti geçti'' dedim. Bu vakit sonbaharın bitimine bir ay kala idi. ''Hayır'' dediler. ''Zira Aralık'ın on günü de sonbahardan sayılır''

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

Gavs (ks) işareten buyurdu ki:

''Cuma günü ölüm için güzel bir gündür. Fakat Resulullah (s.a.v) pazartesi günü vefat etmiştir. Şeyhim Şeyh Taha (ks) ise cumartesi günü vefat etti.'' Bunu dedi ve ''cumartesi'' kelimesini tekrarladı.

Bu yüzden kendilerinin de cumartesi günü vefat edeceğini sanıyordum. Nitekim de öyle oldu.

Gavs (ks) sohbetlerinde dünyayı yererek:

''Eğer Cenabı Hak, cennet nimetlerini de bana dünya nimetleri gibi sevimsiz gösterse, cennet de benim hoşuma gitmez, öyle de olsun (sevimsiz göstersin) zira maksud Allah (c.c)'tır.'' derdi.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu ki:

Gavs (ks) hazretleri dünya konularını sevmiyordu. Hatta bir gün kendilerine bir sığır getirildi ve kendilerine burada kalmasını mı yoksa İsparit'e gönderilmesini mi istedikleri sorulduğunda:

''Böyle şeyleri benden sormayın, zira ben dünyayı ve içindekini istemiyorum. Bir şeyi sevmeyenden o şey sorulmaz.' dedi.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

Kendilerine hediye olarak bir miktar meyve getirildiğinde: ''Keşke bunları buraya getirmeselerdi, çünkü dünya nimetlerinden bıkmışım.'' dedi.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

"Gavs (ks) sohbetinde yüksek tepelerden, serin sulardan, çiçeklerden ve yeşilliklerden bahsediyordu.''

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

"Ölüm hastalığında sohbetine gelen avam tabakasına rahatsızlığını belirten hiç bir söz söylemiyordu. Aksine sıhhatini belirten sözler konuşuyordu.

Hatta vefat edeceği gün akrabalarından bazıları izin isteyip köye gitmişlerdi. Çünkü sıhhatinin yerinde olduğunu sanıyorlardı.

Gavs (ks) bu hastalığında çorba suyundan başka bir şey yemiyordu. Son yediği şey bir miktar ayran içine doğranmış biraz ekmek ile biraz buz olmuştu."

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

"Bu hastalığında kendilerinin nadiren uyuduğunu görürdük. Uyku anları da murakabe ile karışık idi. Sağ veya sol yanına dayalı olarak oturduğu halde kıbleye yönelik idi. Sohbetin haricinde devamlı murakabede bulunuyordu."

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

"Kendilerinden bir kaç defadan başka hiç bir inleme işitmedik. Buna rağmen elinde olmadan inleme zarar verir mi, vermez mi?'' diye sordu.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

"Gavs (ks) hazretleri Bitlis'te ölüm tarihini beyan ettikten bir gün sonra yanına giren Aziz oğlu Şeyh Bahaddin (ks)'e:

'Yatağın üstüne otur, şimdi yatak sahibi oldun.' dedi. Bundan sonra insanlara altı yedi teveccühten başka yapmadı. Adı geçen, oğlu Şeyh Bahaddin (ks)'e teveccüh yapmasını emir buyurdu."

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

"Gavs (ks) şaban ayının görünmesinden sonra artık sohbete girmedi. Şeyh Bahaddin (ks)'e sohbete gitmeyi emir buyurarak:

'Artık sohbet sırası kendisine geldi.'dedi."

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

"Gavs (ks) şeriata muhalefet etmeyeceğine, bid'atlar yapmayacağına, tarikatta söz, hareket ve sükununda ruhsatlarla amel etmeyeceğine dair tevbe etmesi için beni Şeyh Bahaddin (ks)'e gönderdi.

Kendisine gidip emredildiğim hususu tebliğ ettim. Şeriat ve tarikata muhalefet etmeyeceğine dair tevbe etti. Sonra Gavs (ks) hazretlerine dönüp tevbe ettiğini haber verdiğimde tevbesini kabul etti."

Seyda-i Taği (ks) buyurdu ki:

"Gavs (ks) bir gece ihtiyaten bizimle istişare (danışma) etti ve 'Bu Ali tarikatta gayesine kavuşan kim olmuştur?' dedi. Ben;

'Sizin gibi kimse ulaşmamıştır.' dedim. Gavs (ks); 'Kendim gibi olsun demiyorum.' Ben de dedim ki: 'Şayet sizi göz önüne almazsak, şu anda sizin kapınızın avlusundaki kamiller gibi Şah-ı Nakşibend'in kapısının avlusunda yok idi.' ''

Fahri Kainat (a.s)'ın ruhaniyeti ve silsile meşayihlerin ruhaniyetinden izin dileme ve müşavereden (danışma) sonra, onlardan birine (hazır bulunanlardan) tarikat emrini kime teslim etmek lazım diye sordu. Cümlesi, bu emrin (irşad emrinin) kendisine teslim edilecek kimsede var olması gereken şu üç şarta bağladı:

1- Şöhrete istekli olmaması.

2- Şeriat'a muhalefet etmemesi.

3- Tarikatta üstadına muhalefet etmemesi.

Gavs (ks) iki küçük oğlunu (Seyyid Nur ve Seyyid Burhan) zahiri ve batıni terbiyeleri için Molla Abdurrahman Meczub'a teslim etti.

Gavs (ks) tüm müridlerine elindeki amel ile meşgul olmayı ve iştihanın (isteğin) en çok rabıtada olmasını tavsiye etti.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

Gavs (ks) bana ''Ölümümden sonra üzülme. Zira rabıta sağlığımızdan daha güzel, daha süratle (hızlı) gelecektir.'' dedi.

Gavs (ks) Molla Abdurrahman, Molla Abdulkadir, Süleyman Efendi ve Molla Hüseyin'in süluk için oturmalarını son derece arzu ediyordu.

Nihayet bunun için emir buyurdu ve emre imtisal ederek (uyarak) oturmalarından sonra, Gavs (ks) ''Nisbet gerçekten kuvvetlidir.'' dedi.

(Bununla, ölümünden sonra amellerinde gevşememelerini kendilerine bildiriyordu.) Zira yarar kendilerine hasıl olacaktır.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

Gavs (ks) Şeyhi Seyyid Taha'dan (ks) naklen şöyle buyurdu:

''Kılıç kınından çıkmayınca bir şey kesmez.''

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

Gavs (ks), ölümünden sonra üzerine ağlamamayı işaret etti. Ölümü ile müridlerin kalblerine öyle sükunet (sakinlik) geldi ki hiç biri ağlayıp mahzun da olmadı.

Ruhu çıkmadan evvel neredeyse kendilerini öldürecek hale geldikleri halde, ölümü ile sabrettiler.

Malları için olan vasiyetleri vardır ki bu kitapta anlatılması gerekmez.

Seyda-i Taği (ks) buyurdu:

Gavs (ks) vefat edeceği cumartesi günü öğleden sonra Molla Abdurrahman Meczub'u yanına çağırdı. Beni de aynı şekilde çağırtmıştı.

Vaktaki meclisinde hazır bulundum. Her iki omuz etlerinin titrediğini gördüm. Sekaratta olduğuna muttali olduğumda (anladığımda) gizlice Yasin suresini okumaya başladım.

Mevla'ya kavuşma arzusunun eseri kendilerinde göründü.

''Beni doğrultun.'' dedi. Kendilerini doğrulttuklarında tekrar ''Beni yatağıma uzatın'' dedi. Uzattıklarında tekrar ''Beni doğrultun'' dedi. Doğrulttuklarında yine ''Beni uzatın.'' buyurdu. Izdırabı ziyadeleşince (acısı artınca) bana dönüp gülümseyerek, ''İşte böyle olmalıdır.'' dedi. (Yani ölümü arzu etmeyi kastediyordu)

Kendi temiz ruhunun, cam nargile içinde dumanı çekilirken titreşen su gibi, mübarek vücudunda titrediğini görüyordu. Sarığını koyarak göğsüne buz konulmasını emretti ve açıktan Yasin Suresi'nin okunmasını söylediler.

Mevla'ya kavuşmaya iştiyaklı olduğu için ruhunun tez çıkması için dua edilmesini ve ecelinin çabucak son bulması için de oğluna, sadaka vermeyi emretti.

Ruhu çıkacağı esnada sol tarafına şiddetle tükürdü. Hizmetçilerin elinde mendil olduğu halde sünnete riayeten sağ yöne tükürmedi.

Bu durumda yanına girenlere oturmayı emrediyordu. Sekeratın şiddeti anında ve bitiminde üzüntü eseri bizden gitti. Hazır olanların az bir kısmı göz yaşı döktü.

Sekeratı ve ızdırabı şiddetli olduğu halde son derece teslimiyet ve neşe içinde idi. Hatta bir iki sefer ''Ay Babo'' demelerinden başka rahatsızlık belirten bir sözü kendilerinden işitmedik.

Sedirin üzerine konulmasını emrettikten sonra, bu hastalığında ayağa kalkma gücünde olmadığı halde kendilerini tuttular ve yürüyerek sedirine gitti. Bir kol boyu kadar yüksekte olan sedirine varınca üzerine çıktı. Sağ tarafına uzandı. Sarığının bir tarafının yüzünün üzerinde olduğunu gördük.

Kendisi mi onu örttü, farkına varamadık. Yüzünü açtığımızda hayatının son bulmuştu.

Bu esnada evin içi güzel bir kokuyla dolmuştu, hatta evin kapısı önünde bulunanlar da bu güzel kokuyu hissetmişlerdi. Hazır bulunan müridler bu kokuyu mis kokusundan daha üstün hissediyorlardı. Aynı koku defni sırasında da hissedilmişti.

Seyda-i Taği (ks) dedi ki:

''Gavs (ks)'ın oğlu Şeyh Celaleddin (ks) Gavs (ks)'ı yıkamamı emretti. Ben ise kalben bundan rahatsız oldum.Çünkü hayattayken en güzel şekilde gördüğüm nurani yüzünü, ölümünden sonra öyle göremeyeceğimi sandım. Böyle olunca rabıtam da güzel olmazdı.

Fakat yıkadığımda onun hayattayken mübarek alnında bulunan çizgilerin düzeldiğini ve ortasının sararıp etrafının beyazlaştığını gördüm. Öyle gördüm ki ondan nurun çıktığı ve parladığı sanılırdı.

Şimdi ise rabıtamda yıkama esnasında gördüğüm şekli üzerinde görmeyi severim. Zira yıkama anında gördüğüm güzelliği hayatında görmemiştim. Mübarek teni hayattakinden son derece fazlasıyla yumuşak idi.''

Gavs (ks) hayattayken ağır cüsseli idi. Onu ancak iki veya üç kişi hareket ettirebilirdi. Yıkama esnasında ise hafifliğinden dolayı hizmetçi Ali tek eliyle bir yandan diğer yana hareket ettiriyordu..

Çünkü O (ks) ölümle öyle hafiflemişti ki onun gibi hafiflik olamazdı. Ben şimdi tasavvur ediyorum da, kesedeki elimin O'nun dizi ile göbeği arasına vaki olduğunu hatırlamıyorum.

O (ks) Hicri 1278 senesinde vefat etti.

Seyda-i Taği (ks)'nin halifesi Molla Halil Çoğreşi (ks) Gavs (ks)'ı anlatıyor:

Benim (Molla Halil) ilk şeyhim Bitlis'te idi. Gavs (ks)'ın zuhurunda aleyhinde çok konuşuldu. Münkirleri çok idi. Benim Şeyhim tecrübe için beni Gavs (ks)'a gönderdi. Fakat ben ondaki istikamet ve durumu görünce ister istemez tevbe aldım. Tarikata girdim. Vird dersi aldım.

Aldığım vird derslerinin yanında eskiden okuyup menfaat gördüğüm evradıma da devam ettim. Tarikata girdiğimin üçüncü günü Gavs (ks) beni huzuruna çağırdı.

Benim evradıma vakıf olduğunu işaret ederek terk etmemi ima etti. Şöyle buyurdu: "Açıktan yapılan zikirler ne olursa olsun, nakşi tarikat-ı aliyesinde bid'attır.

Bu tarikatın arslanları (sadatlar) onlara razı olmazlar. Hatta Şahı Nakşibend (ks) kendi türbesinde cehri zikir yapan kadir-i halifesini himmetle öldürmüştür. "Dedikten sonra Şeyh Aliyil Halhali'nin Cevahir kitabından bu hikayenin yerini gösterdi.

Bir seferinde hastalandım. Hastalığım gitgide ağırlaştı. Öyle oldum ki ayağa kalkamıyordum. Talebelerim beni huzur-u ilahiye getirdiler. Gavs (ks) bana bardağındaki suyu içirdi. Suyu içmemle beraber hastalığım, kendim ata binebilecek kadar hafifledi.

Yine bir seferinde omuzuma bir ağaç değdi. O kadar acıdı ki acısından ölecektim. Gavs (ks)'a durumu arz ettim. Omuzunu göster buyurdu. Ben gösterdim. Mübarek elini sürdü. Sürer sürmez iyileşti. Acıması bir pire ısırması kadar azaldı.

Bir gün kalbime, kadın kısmının Gavs (ks)'in yüce sohbetlerinde bulunması mahzurludur, şeklinde vesvese geldi. Vakit hatme vakti idi. Baktım ki Gavs (ks) hem acele ediyor hem de sinirliydi.

Hatme biter bitmez Gavs (ks) bana sordu. Kadınlara bakmanın hükmü nedir? Ben, Gavs (ks) daha iyi bilir dedim. Sonra Gavs (ks) bana kadınlara bakmanın, şehvetsiz ve fitneden korkulmazsa ihtilaflı olduğuna dair hükmün kitaptaki yerini gösterdi.

Buyurdu: "Meşayihler misal alemindeki hayvan suretindeki şekillere bakarlar. Gördükleri kadın değildir.

Bazen de kadınlar ile meşayih arasına manevi bir perde çekilir. Şeyhler kadınlara bakmazlar. O hicaba bakarlar. "Bu söz söylenince kalbimdeki vesvese defoldu gitti.

Molla Abdulhadi Çarçaği'nin Gavs'ı Azam (ks)'dan naklettikleri :

Ben ( M.Abdulhadi ) Gavs (ks)'dan sordum:

- Şeyhin meclisinde bulunmak sohbet midir? Buyurdu: "Değildir. Zikir ile kalb tasfiye olur. Rabıta ile ilerleme olur. Büyüklerin sohbetinin eşi yoktur. Meşayihin hikayeleri ile muhabbet artar. Sahabelerin hikayeleri ile iman kâmil olur ve günahlar da af olunur."

Buyurdu: "Allah (c.c) her velinin durumunu halk tabakasından gizler. Kimini ilimle, kimini başka bir şeyle. İnsanlar diyebilirler ki, filanca (kendini kast ederek) arazi çalıştırıp çocuklarına mal çoğaltıyor."

Bir sohbet meclisinde bir köpek vardı. Bazıları onu kovalamak istediler. Gavs (ks) buyurdu:

"Bırakın onu. Kim kendisini ondan daha efdal olarak bilebilir. İnsan topraktan yaratılmış ki kendisini topraktan üstün bilmesin. Kiramen katibin (yazıcı melekler) seçkinlerin amellerine vakıf olamazlar.

Onların amelleri Allah (c.c) yanında gizlidir. Nakşi tarikatındaki ameller mukarrebinlerin amelidir. Tarikat ehli olmayanların amelleri ise ebrar (hayır sahibi)'ların ameli gibidir. İkisi bir değildir. Aralarında çok fark vardır."

Bir seferinde hatmeye oturduk. Hatme halkasında Molla Abdulbari adında, Kadiri tarikatının hulefasından bir zat vardı. Gavs (ks)'a sadık idi.. Onun hakkında ihlası da çoktu. Taşlar getirilmesine rağmen Gavs (ks) hatmeyi başlatmayıp bekledi.

Molla Abdulbari anladı ki kendisinden dolayı hatme yapılmıyor. Hemen kalktı. Gavs (ks) buyurdu:

"Ben utanırım ki seni hatmeden çıkarayım. Yalnız büyükler bu tarikatın ehli olmayan kişilerin hatme halkasında toplanmasına razı değiller."

Buyurdu: "Kabir azabı tehlil hatmesinin sevabı ile kalkar. Bunu ancak Nakşibendiler bilirler."

70000 sefer tevhid kelimesini okumaktan ibaret olan tehlil kelimesini Gavs (ks) kabir azabına uğrayacağını zannedenlere emrederdi.

Bu menkıbeyi Molla Abdulhadi Çarçaği Gavs (ks)'ın halifesi Molla Halid (ks)'den rivayet ediyor:

"Bir gün Gavs (ks) benim (Halid-i Öleki) babamın kabrinin yanından geçti. Benim kalbimden keşke Gavs (ks) durup bir Fatiha okusa diye geçti. Fakat Gavs (ks) durmayıp Fatiha okumadı.

Eve ulaşınca Şeyhi Seyyid Taha (ks)'dan nakille şöyle buyurdu:

"Bu tarikat-ı aliyyenin menfaati müridlerin babalarına ulaşıyor. Mürşidin menfaati ise müridin ana babalarına uzakta olsalar dahi ulaşır. Ben bu sözden sonra anamın türbesini ziyaret ettim.

Öğrendim ki Şeyhim Seyyid Taha (ks)'nın menfaati anam uzakta olmasına rağmen ona da ulaşmıştır.

Ben (Halid-i Öleki) anladım ki Gavs (ks) benim kalbimdekini anladı. Bunları benim için söyledi."

Gavs-ı Azam (ks)'ın yüksek eşiğindeki köpeklerden bile keramet görülmüştür. Verebin adındaki köyde bir adam öldürülmüştü. Köylüler de Gavs (ks)'ın etbaı idi. Köy Gayda'ya yakındı.

Gavs (ks)'ın sürüsünü muhafaza eden iki köpek hemen o köye gittiler. Maktulün revakına çıkıp oturdular. Köpekleri tanıyınca yemek ve ekmek getirdiler.

Köpekler yemeyip hazin hazin düşünceli bir şekilde durdular. Yerlerinden kalkmayıp evden de ayrılmadılar.

Ne zaman ki katil affedilip barış sağlandı. Köpekler de o zaman hareket ettiler.

Cenab-ı Hak bizi sultanımızın eşiğinden ayırmasın. Amin.