PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ ABDURRAHMANI TAHİ (k.s.) HAZRETLERİ DERGÂHINDA (1882)

Gün geçtikçe şeyhine karşı muhabbeti artan Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Hınıs'taki muallimlik görevinden istifa eder ve Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri'nin Nurşin (Güroymak) deki dergâhına gider.

PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; "Memurluğu bırakarak Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri terbiye dairesine girdiğimin başlangıcında bir odada meşgul oluyordum. Tahi (k.s.) Hazretleri'nin damadı Molla Hasan yanıma gelip öteden beriden söz açtı. Bana dedi ki; "Sen buraya niye geldin, senin ilmin mi yoktu amelin mi yoktu? Halbuki hepsi sende var, öyleyse buraya niye geldin?" Madem ki buraya bir kere gelmişsin ne kadar kalmak niyetindesin? Sen memurluğu da bıraktın, buradan gittikten sonra ne yapacaksın? Dedim ki; "Allah aşkını, sevgisini öğrenmeye geldim, bu kapıya baş koydum, muhabbet tahsili için beş sene burada kalmaya niyet ettim."
Molla Hasan dedi ki; "Bu niyetin çok ince bir niyettir, fakat beş senede maksadın yerine gelemezse ne yaparsın?"

"Ne yapayım çıkar giderim. Ya köylerin birinde imamlık ederim, yahut gene bir memurluk elde eder çoluk çocuğumun geçimini sağlamaya bakarım."

Molla Hasan belli etmediyse de konuşmam hoşuna gitmemişti.

"İnşallah maksadınız daha tez hasıl olur" diyerek yanımdan ayrıldı. Meğer Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri damadı vasıtasıyla beni imtihan ediyormuş.

Molla Hasan beş-altı saat sonra bir daha yanıma gelerek dedi ki; "Sen diyorsun ki beş sene burada kalırım, maksadım yerine gelmez ise gene köylerin birinde imamlık ederim. Yahut yine memurluk alırım. Anlaşılan sen buraya yalnız gelmemişsin (Allah tektir, teki sever) bu yüce tarikat yalnızların işidir. Halbuki senin fikrinde başka şeyler var sen buraya yalnız gelmemişsin, boş yere bekleme eline bir şey geçmez. Vakit varken çık git işine bak.

"Molla Hasan'ın bu sözleri üzerine halis (ihlaslı bir niyetle) elini öperek dedim ki; "Senin önünde dönüş yapıp tövbe ediyorum. Sen Türkçe biliyorsun, ara sıra buraya gel sohbet edelim. Ben o niyetimden döndüm. Bu kapıdan hiç ayrılmamaya niyet ettim."

PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; "Tarikata girdiğimin başlangıcında huzura ne kadar dikkat ettimse de zihnimi huzura bağlayamadım. Tahi (k.s.) Hazretlerine dedim ki; "Efendim bu yüce tarikattan fayda almaya belli ki kabiliyetim yok. Müsaade buyur çıkıp gideyim."
Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Nakşibendi tarikatında kabiliyet şart değil."

Bunun üzerine uzun müddet bana Zuhurat kapısı açılmadı.

Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Senin üzerinde kulların hakkı var. Bu haklar sana maneviyat kapılarının açılmasını engelliyor. Helâllik almalısın."

Gerçekten de Hınıs'taki ağaların birinden bir iş dolayısıyla bir miktar para alınıştım. Hemen Hınıs'a hareket ettim. Para aldığım ağanın yanına gittim ve dedim ki; "Senin benden bu kadar alacağın var, bu parayı al ya da helâl et."

Ağa ne parayı alırım, ne de helâl ederim. Benim bir güzel seccadem var. Niyet etmiştim Piri Tahi (k.s.) Hazretleri'nden bir müridine hediye etmeye. Eğer bu seccadeyi kabul edersen ben de hakkımı helâl ederim.

Seccadeyi kabul ettim. O da hakkını helâl etti. Allah'a şükürler olsun ki (manevî) fetihler ortaya çıkmaya başladı.

Nurşin (Güroymak) da konuşulan dil genelde Farsça ve Arapça'nın karışımı bir dildir. Halkı Arapça ve Farsça'yı da çok iyi konuşmaktadır. Piri Sâmî Hazretleri, Türkçe'yi, Arapça'yı çok iyi bilmektedir. Ancak konuşulan dili bilmemektedir. Oysa mürşidi Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri sohbetlerini genellikle o dilde yapmaktadır. Buna rağmen Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri sohbetlere katılmaktadır.

PİRİ SÂMÎ HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; "Tarikatta yol alırken pek çok meşakkatler çektim. Halkın çoğunluğu Türkçe'yi bilmezler. Yörenin dili genelde Farsça'nın karışımı bir dildir. Tahi (k.s.) Hazretleri'nin her sohbetinde bulunuyordum. Sohbetinin neden ibaret olduğunu anlayamazdım. Fakat buna rağmen sohbet meclisinden pek çok feyiz ve muhabbet alırdım. Büyük Pir Hazretleri böyle sıkıldığımı bilip durumuma oldukça merhamet buyurmuş, bulunmadığım bir yerde demiş ki; 

"Hoca dilimizi anlamıyor, kilim arasında yatmaya alışmamışken, şimdi ahır içinde kilim arasında yatıyor."
Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri Piri Sâmî Hazretlerine büyük ilgi gösteriyor ve yanında bulunan hocalara Erzincanlı hocayla yakından ilgilenmeleri talimatını veriyor, bir gün Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerini yanına çağıran Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Hoca sen halini söylemiyorsun, bir mürid üç günden fazla halini şeyhine söylemez ise müridden müridlik gider, şeyhten de şeyhlik gider." Kâtibi Molla Mustafa dedi ki; "Efendim Erzincanlı hoca dilimizi bilmez sıkıldığı için halini arz edemiyor, emrederseniz ben aracı olayım."

Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Halini başkalarına açmamak şartıyla aracı ol."
Molla Mustafa'nın vasıtasıyla Tahi (k.s.) Hazretlerine durumumu arz ediyordum. Bir gün Tahi (k.s.) Hazretleri benden bir kutu kibrit istedi. Kibritin konuşulduğu dilini bilmediğimden elime bir kibrit kutusunu alıp Arapça dedim ki; 'Kibrit işte budur, kutuda budur "Berid" Farsça kelimesi de malumlarınızdır." Ben işi anlayınca bu halimden dolayı Tahi (k.s.) Hazretleri sevinçlerini açığa vurdular.

Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri'nin Dergâhında yirmi dört saatini Allah sevgisini öğrenmekle geçirir. Dillerini bilmediği halde sohbetleri dinler. Günlerce sohbetleri dinlemesine rağmen hiç konuşmaz. Bir gün sohbet bitiminde sohbette bulunan bazı müridler "Sen sohbetten hiç bir şey anlamıyorsun, boşuna gelip oturuyorsun", dediler. Bunun üzerine Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri; "Şeyhimiz az önceki sohbette şunları buyurdu" deyip herkesi hayrete düşürdü.

Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri yirmi yedi gündür Tahi Hazretlerinin dergâhındadır ve çok büyük mesafeler kat etmiştir. Günün birinde dergâhta bulunan Seyyid İbrahim Efendi Tahi (k.s.) Hazretlerine "Efendim Erzincanlı hoca hiç konuşmuyor derdini de açmıyor. Tahi Hazretleri buyurdu ki; "Hoca yirmi yedi gündür halini söylüyor. Yirmi yedi senelik yolun bağlısı Seyyid İbrahim sen ki halini söylemiyorsun. Geçen geçti çık buradan git."

PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; "Bir gece abdest alırken bana bir hâl oldu, yüzümü yıkıyorum öyle bir zanna kapılıyorum ki sanki Allah (c.c.)'ın yüzüne bakıyorum (haşa sunime haşa) gece yansı gittim Tahi Hazretleri'nin hizmetçisine dedim ki; "Efendime git arz et, Erzincaırlı hoca halini anlatacak." Tahi Hazretleri bir elinde keçe, bir elinde yastık dışarıya teşrif buyurdu, keçeyi bana verdi, yastığın üzerine kendi oturdu. Az önce yaşadığım olayı kendilerine arz ettim. Beni ziyadesiyle azarladı, payladı ve kötüledi. Buyurdu ki; "Kul nere Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) nere." Bunun üzerine o hâl benden yok oldu gitti.

Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri, Tahi (k.s.) Hazretleri'nin dergâhında iyice pişmekte ve kemâle ermektedir. Elinde olmayan bazı hâller zuhur etmektedir. Yüreğindeki Allah (c.c.) sevgisi seller gibi coşmakta kabına sığmamaktadır.

PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; "Tarikata bağlandığım ilk zamanlar bana bir hâl oldu ki her neyim varsa kim ister ise verirdim. Hatta saatimi bile verdim. Ama sonradan bana bir pişmanlık geldi ve şöyle düşündüm: "Benim verdiğim şu saate ihtiyacım var idi, niçin verdim? Ama sonradan aklımdan geçirdiklerimden dolayı pişman oldum ve Şeyh Ahmet Efendiye dedim ki: "Ben saati falan zata hediye ettim. Ancak sonradan aklımdan verdiğim için pişmanlık geçti. Ama ben saati hediye ettiğim için çok memnunum, o yaptığım hediye ve hibenin sevap ve faziletlerine noksanlık gelir mi? O da dedi ki getirmez, senin hediyen yerinde kalmış olur.

PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; "Bir gün Molla Abdulhakim ile beraber Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri'nin hanımı Fatma Hatun'un kabrini ziyarete gittik. Orada bana bir hâl oldu. Tahi (k.s.) Hazretleri'ne durumu arz ettim. Buyurdu ki; "Hayır olsun bu senin halin değil yanında kim vardı? "Molla Abdulhakim vardı" dedim. Buyurdu ki; "O hâl onun hâlidir, ondan sana yansımıştır."

PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; "Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleriyle birlikte Zerikan köyüne gittik, orada Molla Abdulhakim ile birlikte bir yerde misafir olduk. Molla Abdulhakim bana dedi ki; "Tahi (k.s.) Hazretlerinin halifesi Hacı Süleyman Efendi bu köy 

kabristanında yatmaktadır, kabrine git ve de ki (büyük Pir Hazretleri bana himmet etsin) dedim ki; "Kabirde böyle söylemekten ne çıkar?" cevaben dedi ki; "Sen git dediğim gibi yap, ben de Mushaf-i Şerifi (Kur'an-ı Kerim'i) alıp kabristana gittim. Kur'an okudum, sevabını ruhuna hediye eyledim ve şöyle dua ettim: "Hacı Süleyman Efendi ben garibim, fakirim, çaresizim, gerçi liyakatim ve hak ettiğim yoktur, fakat onların lütuf ve kerametleri çoktur. Tahi (k.s.) Hazretlerine rica et bana himmet etsin." Böyle niyaz ettikten sonra döndüm geldim, misafir olduğumuz evin sahibi dedi ki; "Tahi Hazretleri'ni davet ettim bizim evi şereflendirecekler", ikindi namazından sonra Tahi Hazretleri eve teşrif etti. Onu karşılamak için dışarı çıktık ki hizmetçisiyle beraber geliyor. 

Bana yaklaşınca elimi omzuma koyup buyurdu ki; "Hoca bugün sen Hacı Süleyman Efendiye benziyorsun." Elimi elime alarak, gel Hacı Süleyman Efendiye seni anlatalım.

ABDURRAHMANI TAHİ (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Bu zat Bitlislidir. Hanesi Nurşin'de olup Nurşin'de keyifsizlenmiş. Biz o vakit bu köyde idik, hasta olduğu halde buraya çıktı geldi. Şu niyetle ki eğer vefat eder isem Pirimin yanında vefat edeyim. Ve bir de, "Garip olarak gurbette ölen şehit olarak ölmüştür" mealindeki hadisi şerifin hükmünce garip olduğu halde ölüp şehitlik mertebesine ulaşayım, diye düşünmüştü.

Can çekişme halinde bizim Şeyh Fethullah Efendiye danışmış ki; "Açıktan kelime-i tevhid okusam nisbetime zarar verir mi?" diye sorunca Şeyh Fethullah demiş ki; "Hayır zarar vermez, çünkü hadis-i şerifte ölmek üzere olanlarınıza lâ ilahe illallah sözünü telkin ediniz" emri varid olmuştur. "Lâ ilahe illallah işte şahit olunuz ben müminim."

"Hadis-i Şerifte bııyurulmuştur ki (son sözü Iâ ilahe illallah olan Cennete girer) sen kelime-i tevhidi okuduktan sonra başka söz söyledin. Son sözün kelime-i tevhid olmadı." Tekrar lâ ilahe illallah Muhammedun Resûlüllah (s.a.v.) demiş. Şeyh Fethııllah Efendi (k.s.) demiş ki; "Hadis-i Şerifte Muhammedun Rasûlüllah belirtilmemiştir. Yine son sözün sayılmaz." Bunun üzerine, Lâ ilahe illallah diyerek Cenâb-ı Allah (c.c.) huzuruna varmış ve artık başka söz söylemeksizin ruhunu teslim etmiştir.

"Köyümden uzak eyledi ruhu canını teslim, kim ki garip olarak ölürse o şehit olarak ölmüştür."
Adı geçen Hacı Süleyman Efendi son nefeslerini vermeye yakın Tahi (k.s.) Hazretleri yanına gelir ve Halifelerine buyurur ki; "Hacı Süleyman Efendinin ruhuna Cennet kokulan yayılıyor. Sakın cahillerden kimse yanına bırakmayınız, zira o güzel kokulara tahammül edemezler."

1882 yılında Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretlerinin dergâhına giren Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Şeyhi Tahi (k.s.) Hazretlerine o kadar bağlanmıştır ki artık gözü hiç bir şey görmez. Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerini yanına çağıran Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Kimse sanmasın ki, bu huzuru oturarak ve istirahat ederek bulduk. Seni bir kere kırıp yapmak geliyor, yani bir sefere çıkmak icabediyor. 

İstersen Erzincan'a git gel istersen de, ben Hizan'da Gavs-ı Azanı (k.s.) Hazretleri"nin ziyaretine gideceğim sen de benimle birlikte gel. Sâmî (k.s.) Hazretleri buyurdu ki "Efendim Hizan'a gelirim Erzincan'a gitmem." Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Pekâla gel ama dersen ki benim şeyhim oraya gider, gittiği dergâhta kendisine saygı gösterilir, k.ymet verilir öyle düşünme, biz o kapının hizmetkârıyız. Sen orda düşündüğün gibi olmadığımızı görünce düşün, bak ihlasına zarar gelir mi?" Sâmî (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; "Efendimin emirleri üzerine düşündüm ve kendilerine Erzincan'a giderim- dedim ve Erzincan'a gelerek birkaç gün kaldım.