HÂCE MUHAMMED BAHÂUDDÎN NAKSÎBEND

Kuddise Sirruh


Dogumu:Buhârâ- Kasr-i Ârifan, 718 H. / 1318 M.

Vefâti:Buhârâ- Kasr-i Ârifan, 791 H. / 1389 M.

Semâili

Uzunca boylu, bugday benizli, büyükçe sakalli, gökçek yüzlü idi.Boynu nur gibi parlar, herkesi istikamete getirir ve cümlenin irsâdini kollardi.Zâhiren halk ile, bâtinen Hak ile idi.

Hicrî 718’de Buhârâ’ya bir fersah mesafede bulunan Hinduvan adli köyde dünyaya geldiler.Peygamber efendimizin soyuna mensub idiler.Sonradan onun serefine bu köyün adi Kasr-i Ârifan oldu.Yüksek halleri çocuklugundan itibaren üzerinde görülmeye basladi.Ana karninda iken bir er kokusu duyulmus ve mânevi pederleri Muhammed Baba Semmasî tarafindan  açiklanmisti.Yasindan ileri bir idrak ve dirayete sahibti.Sünnete tam uymak, kerâmet ve nûr-i hidâyet kendisinde daima müsâhede edilirdi.

Kendisini daima hizmete verdi.Çocuklugunda Muhammed Baba Semmasî Hazretlerinin, gençliginde ve kemâl çaginda Seyyid Emir Külâl Hazretlerinin hizmetinde bulundu.

Ayni zamanda manen Hâce Abdülhâlik Gucdüvânî Hazretlerinden feyz almis, ona ait tâlim ve terbiyeye ve seyr u sülûke aid ne varsa toplamis, muhafaza etmistir.Muhammed Baba ve emir Külâl Hazarâtinin telkinlerini meczederek tarîkata ait cihansûmül esaslari kurmustur.Bu cihetle rûhaniyetten  feyz alarak yetistigi için kendisine “Üveysî” de denilirdi.Ona mâna âleminde Abdülhâlik Gucdüvânî Hazretlerinin tâlimati söyle olmustu:

-“Oglum Bahâeddin, Hak tarafindan büyük bir isti’dâda sâhipsin.Âleme mânevî isik yayacak olan isti’dâd fitilini biraz hareket ettirmek lâzimdir.Allah’i anmaktan bir an bos bulunma.Mahlûkata hâlisâne hizmet et.Onunla Hakk’a giden yolu bulursun ve erisirsin.

-Bahâeddin! Her zaman ve mekânda ayagini serîat esaslari üzerine basasin!Emir ve nehiyde istikamet üzere olasin!Bütün sünnetleri mümkün oldukça isleyesin!Ruhsatlari terk edip bid’atlardan kaçinasin!Insanlar, hayvanlar, nebatlar senden hizmet bekliyorlar.

Seyr u sülûkün evvelinde, ortasinda ve sonunda gerekli bilgi ve usûlleri Hizir Aleyhisselâm’dan aldigim gibi sana ögretirim.Daha çok zikr-i hafîye önem ver.Allah’in tevfîki seninle olsun!..”

Hâce Mahmud Fagnevî Hazretlerinden Seyyid Emir Külâl hazretlerine gelinceye kadar olan hâcegân hazarâti yerine göre cehrî, yerine göre hafî zikir yaparlar, fakat çokça cehrî zikri ihtiyar ederlerdi.Abdülhâlik Gucdüvânî hazretlerinin telkinleri ile bundan böyle Muhammed Bahâeddin Naksbend Hazretleri hafî zikri tercih etti.Halvette ve celvette büyük ölçüde istifâde ve istifâza etti.

Seyyid Emir Külâl Hazretleri onun istidadini o kadar ileri ve halini yüksek görüyorlardi ki bazi ahvalde yetisemez olmuslardi.Isti’dâdinin kemaline ulasmasi için ona:

-“Oglum Bahâeddin! Sadrimda ne varsa sana aktardim.Isti’dâdin daha genistir.Var ulu kisi ara.Hizmetin ve nâmin cihâni tuta! Diye onu mezun eylediler.”

Muhammed Bahâeddin Hazretleri bu izinden sonra zamaninin büyüklerinden ve allâmelerinden Mevlâna Ârif Hazretlerinin hizmet ve sohbetlerine yedi sene devam ettiler.

Bundan sonra ululardan Hâce Halil Atâ Hazretlerinin 12 sene hizmet ve sohbetlerinde bulundular.Nice sirlarina vâkif oldular.

Muhammed Bahâuddin  Naksbend Hazretleri dört büyük kutubdan idi.Bunlar:

Abdülkadir Geylânî

Muhammed Bahâeddin Naksbend

Seyyid Ahmed Er-Rifaî

Seyyid Ahmed Bedevi hazretleri idi.

Kendileri hanefî mezhebinde idiler.Iki defa Hacca gittiler.Ikincisinde, yetistirdigi “Muhammed Pârisâ” Hazretlerini de beraberinde götürdüler.Giderken “Herat”da  Mevlânâ Zeyneddin Hazretlerini ziyaret ettiler.Üç gün sohbette bulundular.

Kendileri anlatiyorlar:

-“Gençligimizde üç arkadas idik.Hak yoluna girmeye karar verdik ve girdik.Aralarinda benim niyetim Allah’dan baska her seyden geçip hakka, hakikate vâsil olmakti.Bu niyetim hâlis olmali ki Cenab-i Hak bana maddî ve mânevî nice imkânlar ihsân etti.Maksadima eristirdi.”

Bir sahis  Naksbend Hazretlerine sordu:

-Sizin tarîkatinizda ben açiktan ibâdet ve zikir, âyin ve merasim görmüyorum.Ne islersiniz? deyince, Hazret:

-Zâhirimiz halk ile, bâtinimiz Hak iledir, buyurdular.

Içinden âsina ol, disdan yabanci görün,

Böyle güzel yürüyüs cihanda az bulunur.

Muhammed  Bahâeddin Naksbend Hazretleri  sohbetlere çok önem verirdi.Durmadan hayir düsünür, her adimda hizmet, sulh ve irsadda bulunurdu.Yillarca sokaklarin temizligine çalismis, yine yillarca hayvanlarin yemlerine bakmis, yaralarini tedâvî ederek kendini onlarin hizmetine vakfetmisti.

Her firsatta sohbet ederdi.Sohbetle farz olan ilim ve ahlâk terbiyesi yapilirdi.

Peygamber-i Zisânin ve ashâbinin yolu da bu idi.

“Yolumuz sohbet yoludur.

Sohbeti terk eden yolu da terk etmis olur” buyururlardi.

Yorulmak nedir bilmezler, dilinden virdi eksik olmazdi.

Zaman zaman Cenab-i Hakk’a:

Senin yükünü can u gönülden çekerim, ne için çekmeyeyim? Diye arz-i teslîmiyet eylerdi.

Müridlerin kabiliyetli olanlarina hayran idi.Isini gücünü onlara hasrettigi günler sayisizdir.

Genç ve çok kabiliyetli olan Muhammed Pârisâ, Hazrete intisâb ettigi zaman ikisi de çok sevinmisler.Hazret:

-Allah’a hamdolsun bugün agimiza bir sâhin düstü, diye buyurmuslardir.

Hakikaten Muhammed Pârisâ, Hâce Hazretlerine hizmet ve teslimiyet itibariyle önde gidenlerden olmus, hâli, kâli ve bütün hareketleri hazreti memnun etmistir.Hazret zaman zaman:

-Oglum Muhammed Pârisâ benim zuhurumdan maksad senin zuhurundur, diye buyururlardi.

Meshurdur:

Muhammed Pârisâ bir sicak yaz gününde Kasr-i Ârifan bahçesinde ayaklarini havuza sarkitip murâkabeye vardiginda, Hazret-i Naksbend suya dalip, yüzünü Muhammed Pârisâ’nin ayaklari altina koyarak:

“Ya Rabbi! Bu ayaklar hürmetine bu yüzü yakma!” diye niyazda bulunmuslardir.

Muhammed Pârisâ’nin hâl ve hareketleri ve yüksek sözleri hâcegân katinda  huccet ve burhan idi.Edebinden dolayi üstâzi Sah-i Naksbend’in kapisinda devamli beklediginden Muhammed Pârisâ yani dervis denilmistir.

Muhammed Pârisâ, Medine-i münevvere’de Cennetü’l-Bakî’de Hz. Abbas’in kabri yakininda yatmaktadir.

Yine meshurdur:

Hacca  giderken, yolda bir sehirde sarat dükkânina rastlamislar.Dükkân sâhibi genç, müsteri çok, alis-veris altun üzerindedir.Üç yönden dünyevî durumu gören Muhammed Pârisâ hazretleri dükkân sâhibi gencin kalbine bakmislar…Kesfen, kalbinin Hakk ile mesgul oldugunu görünce memnun olup ”Masaâllah el kârda, gönül yâr’da”, yani el iste, gönül dostta diye buyurmuslar.

Bundan sonra Mekke’ye varip Beytullah’i tavaf ederken ak sakalli bir ihtiyarin Kâbe’nin örtüsüne sarilip aglayarak duâ ettigini ve gözyaslarinin orayi islattigini görmüs.Gibta etmis:”Keske ben de böyle ilticâ edip , aglasam demis.Bundan sonra ihtiyarin kalbine bakmis…Kesfen onun kalbinden tamamen dünyalik istedigini müsâhede eylemis ve buna üzülmüstür.

Muhammed Pârisâ’nin “Risâle-i Kudsiyye” ve “Faslu’l-hitâb” adli eserleri meshurdur.

Muhammed Bahâeddin Sah Naksbend Hazretlerinin yakin hizmet ve sohbetlerinden ayrilmayan ve onun yolunun esaslarini sadirdan satira döken ve bu yolun hizmet islerini omzunda tasiyan Alâeddin Attar Hazretleridir.O anlatiyor:

Hazret-i Naksbend’in âhirete intikalleri zamaninda Kasr-i Ârifan’da:

-Yaninda “Yâsin-i Serif” okuyorduk, yarisina geldigimizde yüzünde nurlar belirmeye basladi.Kelime-i Tevhidle mesgul olduktan sonra nefesleri tamam oldu.(Allah’in genis rahmeti onun üzerine olsun)

Cenâzesinin önünde su meâldeki rubâîyi hos ses ile okumalarini vasiyet etmislerdir:

“Bütün ufuklarda dostun dosta kavusmasindan daha güzel ne vardir?

Biz senin diyârina cemâlini görmeye gelmis âsiklariz”

Sözlerinden:

-Bizim yolumuz sohbettir.Celvette (halkla beraber olmakta) söhret, söhrette de âfet vardir.Hayir cemaatla beraberdir.

-Tevhid sirrina erismek mümkün degil, mârifet sirrina erismek mümkündür, ama çok güç.

-Ben hakki aramaktaki azim, sebat ve irade kuvvetini, bir günahkardan ögrendim.Günahkâr varini yogunu kaybettikten sonra yanindaki arkadasinin ögüdüne su karsiligi verdi:”Ben kumarda basimi bile kaybedecegimi bilsem yine ondan vazgeçmem”.Bu söz üzerine kalbime öyle bir gayret geldi ki hâlâ o gayreti muhafaza ediyorum.

-Yola yeni girisimde bütün konusulanlara kulak verirdim.Eger Allah’i konusuyorlarsa içim açilir dinlerdim, degilse gam ve kedere batar uzaklasirdim.

-Bu yolda bana en büyük yardim zilletten oldu.Bizi bu kapidan içeriye zillet sanatimizdan dolayi aldilar.Neye eristimse bu sifatimla eristim.

-Biz sevgiliye eristirmeye vasitayiz.Yola düsenlere gerektir ki sonunda bizden kesilip sevgiliye ulassinlar.

-Yirmi yildir rengim ve sifatim yoktur.Biri beni bilmek isterse hâlâ su anda da rengim ve sifatim yoktur.

-Ârifin kalbi kadar genis ve büyük baska hiçbirsey yoktur.yerler ve gökler ârifin kalbine nisbetle bir noktacik gibidir.Bu yöndendir ki Allah:”Yerlere ve göklere sigmadim.Mü’min kulumun kalbine sigdim” buyurdu.

-Kalblerin büyüklügü aslinda birdir.Lâkin onlardaki marifetlerin büyüklügü baska baska.

73 yaslarinda iken, 791 H. Yilinin 3 Rebiülevvel Pazartesi gecesi vefat etmislerdir.Buhârâ’da ârifler  sarayi manasina gelen Kasr-i Ârifan isimli köydeki kabirlerinin üstünden geçen rüzgâr aldigi kokudan sarhostur.

Silsile’de emâneti zâhiren Seyyid Emir Külâl Hazretlerinden, bâtinen Hâce Abdülhâlik Gucdüvânî Hazretlerinden almislardir.

“Varis-i taht-i tarikat Sâh-i Âlem Naksbend veya pîrimiz Seyyid Bahâeddin Naksbend” diye anilir.