“Allah’a ahirete iman eden, hayır konuşsun,

hayır konuşamıyorsa sussun.”

 

 

 

Sohbet insanın kalbinden doğan bir ilimdir. İnsanı irşad eden sohbettir. Geçmişte bu kadar alimler, medrese ilmi ile, hoca ile irşad olamamışlar. Neticede bir meşayih bulmuşlar. Satırda, hocada, medresede elde edemedikleri bir ilmi meşa-yihten elde etmişler, meşayih sohbetinden elde etmişler.

 

  Anın dervîşleri kalmaz gaflette

  Çoklarını irşad eyler sohbette

  Cemalin gören kalır hayrette

 

“Şu kadar okudum. Şu kadar ilmim var demek” benliktir. Perde oluyor.

Onun için Mevlâna'yı Şems geldi irşad etti. İlmi ona per-de oluyordu.

Peygamber Efendimiz de Cebrail ile göklere çıktı. Gittiler gittiler bir yere gelince Cebrail dedi ki:

- “Ben daha öbür tarafa geçemem.”

Cebrail kaldı orada. Peygamber Efendimiz çok gitti.

Hatta bir rivayete göre Cebrail gibi başka gelenler de ol-du. Onların da hepsi kaldı orada. Sadece Peygamber Efendi-miz bir pencereden içeriye geçti. Geçince ALLAH ile buluştu.

Bir gün Peygamber Efendimiz Cebrail'e soruyor:

-“Yâ Gardaşım bu vahiyleri nereden alıp getiriyorsun?”

Diyor ki:

-“Ya Resulullah bir perdenin arkasından el uzanıyor, ba-na veriyor, alıp getiriyorum.”

 Diyor ki:

-“O perdeyi kaldır bak orada kim var?”

Cebrail kaldırıyor ki, Resulullah Efendimiz. Diyor ki:

-“Ya Resulullah senden alıyorum sana getiriyorum.”

İşte Efendiler maneviyat bu, tarikat bu. Zahirde de Pey-gamber Efendimize beşer olarak gelmiştir. Nübüvveti zahirdi. Nübüvvetin delili de Cebrail'dir, Vahiydir, Kur'ân'dır. Ama tarikata geçince ALLAH ile Resulullah Efendimiz ara-sında ne Cebrail var, ne harf var, ne savt var, hiçbir şey yok.

 

  Murâdın teşrîfi mi’râctan vücûd-u âlemin gezdin

  Zemînü âsumânın nûru sensin yâ Resûlullah

 

Peygamber Efendimizin Mirac yapmakta maksadı: Vü-cûd-u âlemini gezmiştir.

İsrâ Suresinde var. Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksâ'ya gitmesi bir gecede. Buna insan inanmazsa kâfir olur. Miraca inanmak ikidir. 1- Farz 2- Vacib.

Mescid-i Aksâ'ya kadar gitmesine inanmak farzdır. Gök-lere yükselmesine inanmak vacibtir.

Vacibe inanmazsa kâfir olmaz. Ama müthiş azaba lâyık olur.

Cismî Mirâcı yapmıştır Resûlullah Efendimiz. Ayette sa-bittir. Bir defa yapmıştır. Ruhî Mirac’ın sayısı yok. Cismî Mi-râc’ında gezmiş olduğu yerleri ruhî Miracında hep kendi kalbinde seyretmiş.

Bu bizim iyiliğimizden, bildiğimizden değil. Bu bir Allah ın ihsanıdır. Allah bunu bize ihsan etmişse bunun kıymetini bilelim ki, ALLAH büyütsün.

ALLAH korusun. Bu tarikatta da insanın düşmesi, şaşma-sıda vardır. Taki velî sınıfına geçmedikten sonra düşmesi, şaşması var. Gider, gider, gider, bir nokta kalır. Orayı geçemezse eğer, gitmiş olduğu yerden aşağıya düşer. Bir insan yirmi katlı apartmana zahmetlerle çıkar. Bir anda aşağıya düşer. Burada çok dikkat etmek lazım. Bizim tarikatımız çok tez yol aldırır, çok kolaydır. Ama bir şeye çok dikkat ede-ceğiz. Bizde olan muhabbeti muhafaza edeceğiz. Meselâ çok seri bir vasıtan var. On saatte gidilecek mesafeyi on dakikada gidiyor.  Vasıta bozulursa yolda kalırsın.

İşte burada cezbe, Mürşide olan muhabbet, Mürşide olan bağlılık çok kısadır. Aynı zamanda seridir. Eğer muhafaza edemezsen bozulur, yolda kalırsın.

İtikatla yapılan ameller ALLAH indinde makbuldür.

 

  İşit Niyâzi’nin sözün

  Bir nesne örtmez hak yüzün

  Haktan ayan bir nesne yok

  Gözsüzlere pinhân imiş

 

ALLAH aşikâr. Ama gözsüzler göremez onu, kim bu göz-süzler.

Cenâb-ı Hak: “Sümmün bükmün ümyün fehüm lâ yağ-gılûn” (Bakara, 25) Buyuruyor.

Gözü olanlara kör diyor. Kulağı işitenlere sağır diyor. Aslında kör de değil, sağır da değil. Net görüyor, net işitiyor. Hatta çok anlayışlı. Görüşlü, konuşkan. Ama bunlara kör diyor Cenâb-ı Hak, niye:

“Biz onların gözlerini kör, dillerini lâl ettik. Kulaklarını sağır halkettik.” Buyuruyor.

Cenâb-ı Hak:

“ALLAH'a ahirete iman eden hayır konuşsun, hayır ko-nuşmuyorsa sussun.”

İnsanlar hayır konuşmuyorlar ki, şer konuşuyorlar. Maddiyattan konuşuyorlar. Menfaatten konuşuyorlar. Var mıdır? Vardır. Aramak lâzım, bulmak lâzım. Her kimseyle teşrik-i mesai yapmak insanı kurtarmaz.

ALLAH'a, ahirete iman eden vaaz nasihat dinlesin, dinlemiyorsa kulaklarını tıkasın.

ALLAH'a, ahirete iman eden hakkı batılı seçsin, seçemi yorsa gözlerini kapatsın.

Şimdi hepsi karışmış. Nasıl seçeceğiz? Haram-Helal, Gü-nah-Sevap. Karanlıkta kalmışız. Nasıl çıkacağız? Kurtaracak kişiyi bulup elinden tutacağız.

  Cemî-i enbiyâ cümle sana hep ümmet oldular

  Hüviyyet bâbının miftâhı sensin ya Resûlullah

Miftah anahtar demek. Hüviyyet, insanlara ferahlık, kurtuluş.

Kıyametin kopuşunda ALLAH'ın gadabı tecelli ettiği zaman, öyle bir dehşet var ki... Peygamberler peygamberliklerini unutacaklar, ümmetlerini unutacaklar. Kendi nefislerini düşünecekler. Onlar kendilerinden korkacaklar ne olacak diye. Peygamber Efendimiz onlara da şefaat edecek. On-lara da şefaati haktır. O günde ancak ALLAH'ın karşısında ALLAH'a rica edecek Peygamber Efendimiz. Hiç kimse ede-miyor.

Peygamber Efendimiz'in ALLAH'tan dilemesi ile. Şefaat O’nun hakkıdır. Diğer peygamberlerin üzerinde ki gadap hafifliyecek. Gadap kalkacak. O zaman peygamberler yetki sahibi olacaklar.  O zaman peygamberler kendilerini değil de ümmetlerini düşünecekler, ümmetlerini kurtarmaya çalı-şacaklar. Bidayetinde ümmetleri yok akıllarında. Ümmetlerini, hiç kimseyi düşünmüyorlar. Nefislerini düşünüyorlar. Kendilerinden korkuyorlar. Onun için.

Cemî-i enbiyâ cümle sana hep ümmet oldular

Hüviyyet bâbının miftâhı sensin ya Resûlullah

ALLAH'ın en büyük ihsanlarından birisi de: Bu derece şefaat hakkı olan Resûlullah Efendimize ümmet etmiş.  Bu da bize verilen büyük ihsanlardan birisi. İtaat ümmetten de seçilmişiz. İtaat ümmet hangisi?

Haramlardan kaçınıyor. Yasaklardan kaçınıyor. Zekatını veriyor. Haccını yapıyor. Namazını kılıyor. Orucunu tutuyor, ibadetlerini yapıyor. Hatta bu kimse hoca. Vaaz da veriyor. Fakat tarikatı inkar ediyor. Meşayihi inkar ediyor. Kurtula-maz.

ALLAH bize mürşitlerimizi, hak olan tarikatımızı, ALLAH yolunda çalışanları tanıtmış. Biz de onların eteğine sarılmı-şız. ALLAH eteklerinden kaypıtmasın bizleri. Bunu her za-man isteyelim. Her duada:

“Yarabbi şeyhimizin eteğinden elimizi kaypıtma. Bütün talip olanları. Hayalini gözümüzden, sevgisini gönlümüzden alma Yâ Rabbi”

Tarikatın nimetlerinin nihayeti yok. Makamlarının da ni-hayeti yoktur. Tarikattaki nûrların, sırların, esrârların, ni-metlerin, terakkinin, rütbelerin, makamların nihayeti yoktur.

  Himmet-i evliyâ bize yâr iken

  Şah-ı Nakşibendî ser-hünkâr iken

Eskiden ülke padişahlarına Hünkâr demişler. Ser-hün-kâr ülke padişahlarından daha ileri gitmiş kişi. Çünkü evli-yâullah manevî padişah.

  Seyyid Tâhâ Sıbgatullah var iken

  “Gâbe gavseyn”e dek seyrânımız var

Bir insan ne kadar yükselirse yükselsin. “Gabe Gavseyn” makamına ulaşır mı? Ama oraya kadar seyrimiz vardır. “Gabe Gavseyn” Peygamber Efendimize verilen makamdır.

Ama Nakşibendi Efendimiz oraya gitmiş. Oraya ulaşmış. Ve oraya kadar dört veli gitmiş. Ama onlar orada duramamışlar. İdare edememişler. Ağır gelmiş onlara. İnmişler aşağıya. Ama Nakşibendi Efendimiz orada kaldığı için, ora-yı idare ettiği için “Reis-i Evliyâ” seçilmiştir.

Oradan aşağıya inenin birisi Mansur. Zahirdeki “Ene’l-Hak” demesi. Muhyiddini Arabi Hazretleri, Beyazidi Besta-mi Hazretleri, Cüneyd Bağdadi Hazretleridir.

Muhyiddin-i Arabi: “Sizin taptığınız benim ayağımın al-tında” demiş.

Zamanın uleması bunlar için “küfre girdi” demişler. “Kat-li vacibdir” demişler. Katletmişler. Onların zahiren hükmüy-le. Anlayamamışlar, sonradan anlamışlar, küfrünü kaldır-mışlar. “Biz önce anlayamamışız” demişler.

Mansur'un kanlarının “Ene’l-Hak” yazması bunu anlat-mış.

ALLAH'ın rahmân sıfatı var. İnananlara ve inanmayanlara rızkını veriyor.

ALLAH inanmayanların rızkını kesmiyor. Onlara daha fazla rızık veriyor. Daha fazla sıhhat veriyor. Niçin? Onlar  ahirette bir hak sahibi olmasınlar diye. Dünyayı istiyorlar. Dünyayı veriyor.

Maddemiz aynı. Babamız bir. Usta bir. Ayrı olan inanmak veya inanmamak.