Gülden Bülbüllere 1-3

Ateş-i aşkınla yandır Salih'i

Şarâb-ı lebinle kandır Salih'i

Leb: Dudak. Allah aşkına düşenler sarhoş olurlar. Mest olurlar.

Şarâb-ı lâ-yezâlîden içenlere hımar olmaz

Hımar: İnsanları sarhoş eden her şeye denir.

Birde Allah aşkı da insanları sarhoş ediyor. Bu da aşk şarabı oluyor. Aşk badesi oluyor.

Senin sevgin bende öyle çoğalsın ki, tamamen bu sevgi beni ihata etsin. Her şeyimi yok etsin. Bu yok olma cesedin yok oluşu değil. Manevî cismimi yok etsin. İnsanların derununda, gönlünde neler varsa, Allah aşkı hepsini yok eder. Yanmak budur işte.

Senin dudaklarından çıkan kelamlar da insanı sarhoş eder. Mest eder.

Yunus Emre cenneti istemezmiş. Niçin? O âşık olmuş. Allah'a âşık olmuş. Allah'ı nasıl göreceğini, nasıl bulacağını aramış. Cennet arzusu çıkmış ondan. Çünkü cennet de bir arzudur. Onu arzu ederse oraya gider insan. Ama cennet arzusu olmaz da sırf Allah rızası için, Allah aşkı için kulluğunu yaparsa aşkı kazanır. Burada ehl-i dünya, ehl-i ahiret, ehl-i huzur var.

Kullar üç şey için ibadet yapar:

1. Cennete girmek için,

2. Cehennemden kurtulmak için.

3. Allah'a ulaşmak için.

Bunların üçü de haktır. Aşık olanların yüreği yanar, ciğeri pişer.

Hadis-i Şerif:

 Cenabı Hz. Allah cehenneme diyor ki:

— Sen isyan edersen sana azap ederim.

Cehennem de diyor ki:

— Yarabbi sen bana ne ile azap edersin.

— Ehl-i aşkın ateşi ile sana azap ederim, buyuruyor.

Onun için kelam-ı kibarlar boşuna söylenmemiş.

Gâh olur ehl-i cehennem yakarım bu alemi

...

Bir sayha eylersen tutuşur eflâk

Sayha: Aşkla beraber gelen nârâ, seda. Hey! Hu! Hay! Allah!

Eflâk: Gökler, ay, yıldız. Bütün varlıklar.

Buradaki esrar şudur ki: İnsan her şeyin büyüğüdür. Feleklerin, her şeyin büyüğü. Allah'ın zatından sonra büyük olan insandır. Allah'ın zatından sonra güzel olan insandır.

Bir de hıfz-ı nisbet var. Gördüğün bir şeyi söylemeyeceksin. Veyahut başkaları sende görse "Seni şöyle gördüm. Sen şöylesin." dememelidir. Niye? Varlık gelir. Veya başkaları duysa şöhret olur. Şöhretten kaçınmışlar. Varlıktan korkmuşlar. Bizim tarikatımız böyle. Hepsi de böyle tarikatların ama en fazla bizim tarikatımız böyle. En fazla bizim tarikatımız nazenin, azizan, kibar tarikat. Bizim tarikatta şöhrete hiç kapılmazlar. Makam, mevki, rütbeye yer vermemişler. Çünkü bütün bunlar gayedir. Arzudur bunlar. Yar’dan, Allah'tan ayrı koyar. Eğer kalbinde başka bir şey varsa Allah yoktur.

Celali Baba buyurmuş ki :

Metaımdan alan gelsin derin deryadan almışam

Bugün aşkın pazarıdır veren Mevlâ'dan almışam

Rabıta: Meşayihini düşünmek. O'nu karşısına almak.

Tefekkür: Peygamber Efendimizi düşünmek. Onu hatırlamak. Ona sevgi duymak.

Huzur: Allah'ı düşünmek. Allah'ın zatına mekan sıfatı tayin edilemez. Ondan bahis olunmaz.

Meta: Satılacak mal. Herkesin pazara çıkardığı mal. Yeme, giyme maddesi. "Benim metaımın müşterisi var? Alacak olan gelsin" diyor.

Derin derya: Kalp ilmi. Allah aşkı.

Kimin kalbinde Allah aşkı var ? Onun da bir satıcısı var. Meşayihtir. Meşayihin kalbinden alınır.

Allah görünür, bilinir de bahis olunmaz. Niçin?

Kendini yoklar kendini bulamaz

Gördüğü nedir bilemez

Bir insan Allah'ın zat nurunu görüyorsa, kendisi bir kere cisminden geçiyor. İsminden de geçiyor. Ondan sonra zat nuruna ulaşıyor. Gören kim? Görünen kim? Gören de o. Görünen de o. O zaman bundan bahis olunur mu? Tarikatın en büyük nimeti budur. Buna ulaşamayan nimetine ulaşmış olamaz. Bu ne ile olacak?

Bilmem kangı dağdan aşar

O Leyla'nın yolu derviş

Bu bilmeyenler için. Bir de diyor ki:

İki kaşı arasından azmeder Mevlâ'ya hat.

Niye iki kaşın arasından yaptırıyorlar rabıtayı? Çünkü iki kaşın arasından gider Allah'a yol. İki kaşın birisi Resulullah, biri Allah.

Arş-ı muazzam başıdır hem "Gabe Gavseyn" kaşıdır

Evliyaullah'ın kaşları gabe gavseyndir.