ALLAH’IN KULUNU SEVMESİ

 

 

387. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur” dedi:

“Her kim bir dostuma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb ilân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum. ”

Buhârî, Rikak 38

 

 

388. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:

Allah filanı seviyor, onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil de o kulu sever, sonra gök halkına:

– Allah filanı gerçekten seviyor; onu siz de seviniz! diye hitâbeder.

Göktekiler de o kimseyi severler. Sonra da yeryüzündekilerin gönlünde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.

Buhârî, Bedü’l–halk 6, Edeb 41, Tevhîd 33; Müslim, Birr 157. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (19), 7

Müslim’in rivâyetinde (Birr 157) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:

Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:

– “Ben filanı seviyorum onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil onu sever ve sonra gök halkına:

– Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz, diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.

Allah Teâlâ bir kula buğzettiği zaman, Cebrâil’e:

– “Ben, filanı sevmiyorum, onu sen de sevme!” diye emreder. Cebrâil de onu sevmez. Sonra Cebrâil gök halkına:

– Allah filan kişiyi sevmiyor, onu siz de sevmeyin, der. Göktekiler de o kimseyi sevmezler. Sonra da yeryüzündekilerde o kimseye karşı bir kin ve nefret uyanır.

 

 

389. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbtan bir kişiyi askerî bir bölüğe komutan tayin edip gazaya göndermişti. Bu zat bölüğe her namaz kıldırışında (ikinci rekâtta) İhlâs sûresini okuyarak kıraatını bitirirdi. Dönüşte, komutanın namazı İhlâs sûresi ile bitirmeyi âdet edinmiş olduğunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdiler. O da:

“Niçin böyle yaptığını ona sorunuz!” buyurdu. Sordular.

– İhlâs sûresi, Rahmân’ın sıfatlarını ihtivâ ediyor. Bu sebeple ben onu okumayı severim, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– “Allah Teâlâ’nın da onu sevdiğini kendisine müjdeleyiniz!” buyurdu.

Buhârî, Tevhîd 1; Müslim, Salâtü’l–müsâfirîn 263. Ayrıca bk. Nesâî, İftitâh 69

390. Cündeb İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Sabah namazını cemaatle kılan kimse Allah’ın güvencesindedir. Sakın Allah, güvencesi altında olan bir şeyden dolayı sizi takibe almasın. Çünkü Allah güvence verdiği bir şeyden dolayı kimi takib ederse, onu yakalar sonra da onu yüzüstü cehennem ateşine atar. ”

Müslim, Mesâcid 261, 262. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 51, Fiten 6; İbni Mâce, Fiten 6

391. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben, Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet edip, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekâtı hakkıyla verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları takdirde, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. İslâm’ın gerektirdiği haklar ise bunların dışındadır. Onların gizli hallerinin hesabı Allah’a âittir. ”

Buhârî, Îmân 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ’tisâm 2, 28; Müslim, Îmân 32–36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîru sûre (88); Nesâî, Zekât 3; İbni Mâce, Fiten 1–3

 

392. Ebû Abdullah Târık İbni Eşyem radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“Kim Allah’tan başka ilâh yoktur der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri inkâr ederse, o kimsenin malı ve kanı haram olur. Gizli hallerinin hesabı ise Allah’a âittir. ”

Müslim, Îmân 37

 

 

393. Ebû Ma’bed Mikdâd İbni Esved radıyallahu anh şöyle demiştir:

– Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e dedim ki :

– Kâfirlerden bir adamla karşılaşsam ve onunla vuruşsak, o benim ellerimden birini kılıçla vurup koparsa, sonra da benim elimden kurtulmak için bir ağacın arkasına sığınsa ve:

– Ben, Allah için müslüman oldum, dese, onu böyle dedikten sonra öldürebilir miyim, yâ Resûlallah! Ne dersin?

Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Sakın onu öldürme” buyurdu. Ben :

– Ey Allah’ın Resûlü! Adam benim iki elimden birini kopardı, ondan sonra bu sözü söyledi, dedim. Bunun üzerine :

– “Sakın öldürme, eğer onu öldürürsen, o, senin kendisini öldürmezden önceki durumundadır. Sen ise, onun o sözü söylemeden önceki durumuna düşersin” buyurdu.

Buhârî, Meğâzî 12; Müslim, Îmân 155. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Cihâd 95

394. Üsâme ibni Zeyd radıyallahu anhümâ şöyle demiştir :

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bizi Cüheyne kabilesinin Huraka kolu üzerine göndermişti. Sabahleyin onlar sularının başında iken üzerlerine hücum ettik. Ben ve ensardan bir kişi onlardan bir adama ulaştık. Biz onun üzerine yürüyünce, adam: “Lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka ilâh yoktur” dedi. Bunun üzerine ensardan olan arkadaşım ona hücumdan vazgeçti; ben ise mızrağımı ona sapladım ve adamı öldürdüm. Biz Medine’ye gelince bu olay Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kulağına gitti ve bana:

– “Ey Üsâme! Lâ ilâhe illallah dedikten sonra adamı öldürdün mü?” buyurdu. Ben :

– Yâ Resûlallah! O, bu sözü sadece canını kurtarmak için söyledi, dedim. Peygamber Efendimiz tekrar :

– “Lâ ilâhe illallah dedikten sonra adamı öldürdün mü?” diye yine sordu ve bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, ben, daha önce müslüman olmamış olmayı bile temenni ettim.

Buhârî, Diyât 2, Meğâzî 45; Müslim, Îmân l58–159. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre(11)

 

Müslim’in bir rivâyeti şöyledir :

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– “Adam lâ ilâhe illallah dedi ve sen de onu öldürdün, öyle mi?” Ben :

– Yâ Resûlallah! O, bu sözü sadece silahtan korktuğu için söyledi, dedim. Peygamber Efendimiz :

– “Kalbini mi yardın ki, bu sebeple söyleyip söylemediğini bilesin?” buyurdu.

Bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, ilk defa o gün müslüman olmuş olmayı temenni ettim.

Müslim, Îmân 158

395. Cündeb İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, müslümanlardan müteşekkil bir askerî birliği müşriklerden bir kavme göndermişti. Müslüman askerler, müşriklerle karşılaştılar. Müşriklerden bir adam, müslüman askerlerden istediğine saldırıp öldürüyordu. Müslümanlardan biri de onun boş bulunduğu anı gözlüyordu. Biz bu müslümanın Üsâme İbni Zeyd olduğunu konuşup duruyorduk. Üsâme, kılıcını çekip de adamı öldüreceği sırada o:

– Lâ ilâhe illallah, dedi; fakat Üsâme onu yine de öldürdü. Peygamber Efendimiz’e müjdeci geldi. Peygamberimiz ona ordunun durumunu sordu, o da olup biteni kendisine haber verdi. Hatta o adamın durumunu ve Üsâme’nin ona ne yaptığını da anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber Üsâme’yi çağırdı ve ona :

– “Adamı niçin öldürdün?” diye sordu. Üsâme :

– Yâ Resûlallah! O adam müslümanların canını yaktı; falanı ve falanı öldürdü, diyerek bir kaç şehidin adını saydı. Sözüne devamla şunları söyledi:

– Ben ise onun üzerine yürüdüm. Kılıcı görünce:

– Lâ ilâhe illallah, dedi.

Resûl–i Ekrem Efendimiz:

– “Böyle diyen adamı öldürdün mü?” diye sordu. Ben:

– Evet, dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– “Lâ ilâhe illallah kıyamet günü karşına geldiğinde ne yapacaksın?” dedi. Üsâme ibni Zeyd:

– Yâ Resûlallah! Cenâb–ı Hak’dan beni bağışlamasını dile, dedi. Resûl–i Ekrem durmadan:

– “Lâ ilâhe illallah kelimesi kıyamet günü huzuruna geldiğinde ne yapacaksın, söyle?” “Lâ ilâhe illallah sözü kıyamet günü huzuruna geldiğinde ne yapacaksın?” diyor, başka bir söz söylemiyordu.

Müslim, Îmân 160

396. Abdullah İbni Utbe İbni Mes’ûd der ki: Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh’ı şöyle derken işittim :

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında Allah katından gelen vahiy sayesinde insanlar gizli hallerinden de sorumlu tutuluyorlardı. Hiç kuşkusuz vahyin arkası kesilmiştir. Biz ise şu anda sizleri, bize apaçık belli olan davranışlarınız sebebiyle hesaba çekeriz. Dolayısıyla bize iyi davranışlar gösteren kimseyi, güvenilir kimse bilir ve ona yaklaşırız. Onun gizli hallerinden hiçbir şeyi araştırmak bize düşmez. O kişinin gizli halleriyle ilgili hesabını Allah görür. Bize karşı kötü davranışlar sergileyen bir kimseyi de güvenilir bulmayız. O kişi, gayesinin iyi olduğunu söylese bile ondan emin olmaz ve kendisini doğrulamayız.

Buhârî, Şehâdât 5

397. İbni Mes’ûd radıyallahu anh dedi ki :

Bize, doğru söyleyen, doğruluğu tasdîk ve kabul edilmiş olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber verdi ve şöyle buyurdu :

“Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenir toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı hâline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler. Bu melek dört şeyle; anne rahmindeki canlının rızkını, ecelini, amelini, iyi biri mi, yoksa kötü biri mi olacağını yazmakla emrolunur. ”

Abdullah İbni Mes’ûd der ki: Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemîn ederim ki, sizden biri, cennetliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesâfe kalır da, sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer, cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve cehenneme girer. Yine sizden biri cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cehennem arasında bir arşın mesâfe kalır; sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer ve o kişi cennetliklerin yaptığı işleri yapmaya devâm eder de, neticede cennete girer.

Buhârî, Bed’ü’l–halk 6, Enbiyâ 1, Kader 1; Müslim, Kader 1. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Tirmizî, Kader 4; İbni Mâce, Mukaddime 10

398. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hesap gününde cehennem getirilir. Cehennemin yetmiş bin dizgini ve her bir dizgini çeken yetmiş bin de melek vardır. ”

Müslim, Cennet 29. Ayrıca bk. Tirmizî, Cehennem 1

399. Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir:

“Şüphesiz kıyamet gününde cehennemliklerin azâbı en hafif olanı, ayaklarının altına iki kor konulup da bu sebeple beyni kaynayan kişidir. Oysa o, hiç kimsenin kendisinden daha şiddetli azâb gördüğünü zannetmez. Halbuki kendisi, cehennemliklerin azâbı en hafif olanıdır. ”

Buhârî, Enbiyâ 1, Rikak 51; Müslim, Îmân 362–364. Ayrıca bk. Tirmizî, Cehennem 12

400. Semüre İbni Cündeb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cehennem ateşi, cehennem ehlinin bazısının topuklarına, bazısının dizlerine, bazısının kuşak yerlerine, bazısının da köprücük kemiklerine kadar çıkar. ”

Müslim, Cennet 33

401. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlar, âlemlerin Rabbi huzurunda hesap vermek üzere kabirlerinden kalkarlar. Onlardan bazıları kulaklarının yarısına kadar ter içindedirler. ”

Buhârî, Rikak 47, Tefsîru sûre 83; Müslim, Cennet 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 2, Tefsîru sûre (83); İbni Mâce, Zühd 33

402. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizlere benzerini hiç duymadığım bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu:

“Eğer sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. ” Bunun üzerine Resûlullah’ın ashâbı yüzlerini kapatarak hıçkıra hıçkıra ağladılar.

Buhârî, Tefsîru sûre (5), 12; Müslim, Fezâil 134

Müslim’in rivayeti şöyledir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbının durumuyla ilgili bir haber alınca şöyle bir konuşma yaptı:

“Cennet ve cehennem gözlerimin önüne serilip bana gösterildi. Hayır ve şer açısından bugün gibisini görmedim. Eğer sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız” buyurdu. Resûlullah’ın ashâbına bundan daha ağır gelen bir gün olmamıştı. Başlarını örterek hıçkıra hıçkıra ağladılar.

Müslim, Fezâil 134

 

 

403. Mikdâd radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Güneş, kıyamet gününde insanlara bir mil mesâfe kalıncaya kadar yaklaştırılır. ”

Hadisi Mikdâd’tan rivayet eden Süleym İbni Âmir :

Allah’a yemin ederim ki, Resûlullah mil ile yeryüzündeki mesafe ölçüsünü mü yoksa göze sürme çekmek için kullanılan mili mi kastetti bilmiyorum, demiştir. Resûl–i Ekrem:

“İnsanlar, işledikleri kötü amelleri kadar tere batarlar. Onlardan bir kısmı topuklarına, bir kısmı dizlerine, bazıları kuşak yerlerine kadar ter içinde kalır; bazılarının da ter âdeta ağızlarına gem vurur” buyurarak eliyle ağzına işaret etti.

Müslim, Cennet 62. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 6

404. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet gününde insanlar o kadar terlerler ki, onların teri yerin yetmiş arşın derinliğine ulaşır. Ter onların ağızlarına âdetâ gem vurur da tâ kulaklarına kadar çıkar. ”

Buhârî, Rikak 47; Müslim, Cennet 61

405. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteydik. O sırada düşen bir şeyin gümbürtüsünü duyduk. Bunun üzerine:

– “Bu gümbürtünün ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. Biz:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedik. Resul–i Ekrem Efendimiz:

– “Bu, yetmiş sene önce cehenneme atılmış olan bir taştır. O, şimdiye kadar cehennemde yuvarlanıp yol alıyordu, nihayet onun dibine ulaştı; siz onun gümbürtüsünü işittiniz” buyurdu.

Müslim, Cennet 31

406. Adî İbni Hâtim radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Rabbiniz arada bir tercüman bulunmaksızın, her birinizle konuşacaktır. Kişi sağına bakar, önceden gönderdiği iyi işleri görür; soluna bakar vaktiyle yaptığı kötü işleri görür. Önüne bakar, önünde sadece cehennemi görür. Yarım hurma ile de olsa cehennemden korununuz. ”

Buhârî, Zekât 9; Müslim, Zekât 67. Ayrıca bk. Buhârî, Menâkıb 25, Tevhîd, 24, 36; Tirmizî, Kıyamet 1; İbni Mâce, Mukaddime 13, Zekât 28

 

 

407. Ebu Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ben sizin görmediklerinizi görüyor ve biliyorum. Gök yüzü gıcırdayıp inledi ve gıcırdayıp inlemekte de haklı idi. Gökyüzünde, alnını Allah’a secde için koymuş bir meleğin bulunmadığı dört parmaklık bile boş yer yoktur. Allah’a yemin ederim ki, eğer benim bildiklerimi sizler bilmiş olsaydınız az güler çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan da zevk almazdınız. Yüksek sesle Allah’a yalvararak yollara ve kırlara çıkardınız. ”

Tirmizî, Zühd 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 19

408. Ebû Berze Nadle İbni Ubeyd el–Eslemî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz. ”

Tirmizî, Kıyamet 1

409. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İşte o gün yer haberlerini söyler” [Zelzele sûresi (99), 4] âyetini okudu, sonra:

– “Yerin haberlerinin ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. Sahâbe:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber:

– “Onun haberleri, her erkek ve kadının yeryüzünde neler yaptığına şâhitlik ederek, sen şu günde şöyle yapmıştın, demesidir. İşte yerin haberleri budur” buyurdu.

Tirmizî, Kıyamet 7

410. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sûr sahibi boruyu ağzına koymuş, ne zaman üflemekle emrolunursa hemen üfleyeceği ânın iznini bekleyip durmakta iken ben nasıl sevinebilirim?” Bu haber, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabına ağır geldi. Bunun üzerine Resûlullah:

“Hasbünallah ve ni’me’l–vekîl: Allah bize yeter, o ne güzel vekildir, deyiniz” buyurdu.

Tirmizî, Kıyamet 8; Tefsîru sûre (39)

 

 

411. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Korkan kimse, geceleyin yol alır. Gece yol alan kimse de varacağı yere ulaşır. İyi biliniz ki, Allah’ın metâı çok pahalıdır. İyi biliniz ki, Allah’ın metâı cennettir. ”

Tirmizî, Kıyamat 18

412. Âişe radıyallahu anhâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir:

“İnsanlar, kıyamet gününde, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah’ın huzurunda toplanırlar. ” Bunun üzerine ben:

– Yâ Resûlallah! Kadınlar ve erkekler birlikte olunca, birbirlerine bakmazlar mı, dedim? Peygamber Efendimiz:

– “Âişe! Durum, onların bunu akıllarına getiremeyecekleri kadar ciddidir” buyurdu.

Bir başka rivayette:

“İş, birbirlerine bakamayacakları derecede şiddetlidir”, buyurdu.

Buhârî, Rikak 45; Müslim, Cennet 56, 59. Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 8, 48, Tefsîru sûre (5), 14; Tirmizî, Kıyamet 3, Tefsîru sûre (80), 2; Nesâî, Cenâiz 118–119; İbni Mâce, Zühd 33

 

413. Ubâde İbni’s–Sâmit radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim, Allah’dan başka ilâh yoktur, yalnız Allah vardır, şeriki yoktur; Muhammed, Allah’ın kulu ve resûlüdür. İsâ da Allah’ın kulu ve elçisi, Meryem’e bıraktığı kelimesi ve Allah tarafından (hayat verilen) bir ruhtur. Cennet, haktır ve gerçektir, cehennem de haktır ve gerçektir” diye şehâdet ederse, Allah o kimseyi, ameli ne olursa olsun, cennete koyar”.

Buhârî, Enbiyâ 47; Müslim, Îmân 46, Müslim’in bir başka rivâyetinde (Îmân 47);

 

“Allah’tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah’ın resûlüdür” diye şehâdet eden kimseye Allah cehennemi haram kılar” buyurulmaktadır.

414. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

“Kim bir hayır işlerse, ona onun on misli vardır veya daha da artırırım. Kim bir kötülük işlerse, ona da onun misli vardır. Ya da tamamen affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım; kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım. Kim bana hiçbir şeyi ortak koşmamak şartıyla dünya dolusu günahla gelirse, ben kendisini o kadar mağfiretle karşılarım. ”

Müslim, Zikir 22

 

 

415. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir bedevî geldi ve:

– Ey Allah’ın Resûlü! Kişinin cennete veya cehenneme girmesini gerektiren iki etken nedir? diye sordu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“Allah’a ortak koşmadan ölen cennete girer; Allah’a şirk koşarak ölen de cehennemi boylar” buyurdu.

Müslim, Îmân 151

 

 

416. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, (bir sefer esnâsında) terkisine aldığı Muâz’a hitâben üç defa:

– “Ey Muâz!” diye seslenmiş, o da her defasında:

– Buyur, ey Allah’ın Resûlü! emrine âmâdeyim, diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– “Kim Allah’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in, Allah’ın kulu ve peygamberi olduğuna içinden gelerek şehâdet ederse, Allah onu cehenneme haram kılar” buyurmuştur. Muâz:

– Bu müjdeyi müslümanlara haber vereyim de sevinsinler mi, ey Allah’ın Resûlü? diye izin istemiş; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:

– “O zaman onlar buna güvenir (hayırlı işler yapmakta) tembel davranırlar” buyurmuştur.

Muâz (İbni Cebel) böylesi bir bilgiyi gizleme günahından sıyrılmak için onu vefatına yakın bir zamanda haber vermiştir.

Buhârî, İlim 49; Müslim, Îmân 53

 

 

417. Ebû Hüreyre veya Ebû Said el–Hudrî radıyallahu anhümâ – burada râvi, hadisin bu iki sahâbîden hangisinden rivâyet edildiğinde tereddüt etmiştir. Sahâbîlerin hepsi de âdil olduğu için sahâbînin kimliği hakkındaki tereddüt hadisin sıhhatine zarar vermez– şöyle dedi:

Tebük Gazvesi’nde şiddetli açlık çektikleri için sahâbîler:

– Ey Allah’ın Resûlü! İzin verseniz de develerimizi kesip yesek ve iç yağı elde etsek? dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Peki öyle yapın!” buyurdu. Derken Ömer radıyallahu anh geldi ve şöyle dedi:

– Ey Allah’ın Resûlü! Eğer sen develeri kesmelerine izin verirsen, orduda binek azalır. Fakat (isterseniz), onlara ellerinde bulunan azıklarını getirmelerini emrediniz ve sonra da ona bereket vermesi için Allah’a dua ediniz. Umulur ki Allah, bereket ihsan eder.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Peki öyle yapalım!” buyurdu ve deriden bir yaygı getirtip serdirdi. Sonra da elde mevcut erzakın getirilmesini emretti.

Askerlerden kimi bir avuç darı, kimi bir avuç hurma ve kimi de ekmek parçacıkları getirdi. Yaygı üzerinde gerçekten pek az bir şey birikmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bereket vermesi için Allah’a dua etti ve sonra:

– “Kaplarınızı getirip bundan alınız! buyurdu. Askerler kaplarını doldurdular. Öylesine ki doldurulmadık bir tek kap bırakmadılar. Sonra da doyuncaya kadar yediler yine de bir hayli yiyecek arttı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– “Allah’dan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın resûlü olduğuma şehâdet ederim. Allah’ın birliğine ve Muhammed’in peygamberliğine şeksiz süphesiz inanmış olarak Allah’a kavuşmayan kimse, cennet(e girmek)ten mutlaka alıkonur. ”

Müslim, Îmân 45

 

 

418. Bedir Gazvesi’ne katılmış sahâbîlerden İtbân İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:

Kendi kabilem olan Sâlim oğullarına imamlık yapıyordum. Benim (evim)le onlar arasında bir vâdi bulunuyordu. Yağmur yağdığı zaman o vâdiyi geçip mescidlerine gitmek benim için çok güçleşiyordu. Bu sebeple Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim ve şöyle dedim:

– Ey Allah’ın Resûlü! Gözlerim iyi seçmiyor. Onlarla benim aramdaki vâdinin deresi yağmur yağdığı zaman taşıyor, benim için onu geçmek çok güçleşiyor. Binaenaleyh evimi teşrif edip bir yerinde namaz kılsanız, Ben sizin namaz kıldığınız yeri namazgâh edinmek istiyorum.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “(İnşallah) bu isteğini yerine getiririm” buyurdu.

Ertesi sabah, güneş yükseldiği bir vakitte, Ebû Bekr ile birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana geldi. İçeri girmek için izin istedi, verdim. İçeri girdi, daha oturmadan:

– “Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?” buyurdu. Namaz kılmasını istediğim yeri gösterdim, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem orada tekbir alıp namaza durdu. Biz de arkasında saf bağladık. İki rek’at namaz kıldırdı sonra selâm verdi, biz de selâm verdik. Namazı bitirince Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem’i, kendisi için hazırlanmış olan hazireyi yemesi için alıkoyduk. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bizde olduğunu duyan mahalle halkının erkeklerinden bir grup geldi. Evde epeyce insan toplandı. İçlerinden biri:

– Mâlik (İbni Duhşum) ne yaptı? Onu göremiyorum, dedi. Bir başkası:

– O, Allah ve Resûlünü sevmeyen bir münâfıktır, dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, derhal müdâhale ederek:

– “Öyle deme! Görmüyor musun o, Allahın rızâsını dileyerek lâ ilâhe illallah diyor” buyurdu.

Bunun üzerine adam:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir. Ancak biz, Allah’a yemin olsun ki, kendisini münâfıkları sever ve onlarla düşer–kalkar olarak görüyoruz, dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– “Allah Teâlâ, rızâsını umarak lâ ilâhe illallah diyen kimseyi cehenneme haram kılmıştır. ”

Buhârî, Salât 45, 46, Ezân 4, 5, 153, 154, Teheccüd 25, 33, 36, Meğâzî, 12, 13, Et’ime 15, Rikak 6, İstitâbetü’l–mürteddîn 9; Müslim, Îmân 54, 55, Mesâcid 263, 264, 265, Fezâilü’s–sahâbe 178. Ayrıca bk. Nesâî, İmâme 10, 46, Sehv 73; İbni Mâce, Mesâcid 8

 

 

419. Ömer İbnü’l–Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:

“(Bir keresinde) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e (ayrı düştüğü) çocuğuna duyduğu özlemden dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan, göğsüne bastırıp emziren bir kadının da aralarında bulunduğu bir esir grubunu getirdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çevresindekilere (o kadını işaretle):

– “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?”diye sordu.

– Aslâ, atmaz! dedik.

Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– “İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir” buyurdu.

Buhârî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 1; İbni Mâce, Zühd 35

420. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah varlıkları yarattığı zaman, kendi katında arşın üstünde bulunan kitabına, “Rahmetim gerçekten gadabıma gâlibtir” diye yazmıştır. ”

Bir rivâyette (Buhârî, Bed’ü’l–halk 1) “Rahmetim gadabıma üstün geldi”; bir başka rivayette de (Buhârî, Tevhid 22, 28, 55; Müslim, Tevbe 15) “Rahmetim gadabımı aştı” ifadeleri yer almıştır.

Buhârî, Tevhîd 15, 22, 28, 55, Bed’ü’l–halk 1; Müslim, Tevbe l4–l6. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 35

421. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinle–dim” demiştir:

“Allah, rahmetini yüz parçaya ayırmıştır. Doksan dokuz parçasını kendi katında alıkoymuş, birini yeryüzüne indirmiştir. İşte varlıklar bu bir parça rahmet sebebiyle biribirlerine acırlar. Hatta hayvanlar, yavrusunun üzerine basacağı endişesiyle ayağını çekip kaldırır.

Bir başka rivâyette (Müslim, Tevbe 19) şöyle buyurulmuştur:

Allah Teâlâ’nın yüz rahmeti vardır. Bunlardan birini insanlar, cinler, hayvanlar ve böcekler arasına indirmiştir. Onlar bu sebeple birbirlerini sever ve birbirlerine acırlar. Yabani hayvan yavrusuna bu sebeple şefkat gösterir. Allah, o doksan dokuz rahmeti kıyamet günü kullarına merhamet etmek için yanında alıkoymuştur.

Buhârî, Edeb 19; Müslim, Tevbe 17, 19. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 99; İbni Mâce, Zühd 35

Müslim’in Selmân–ı Fârisî’den naklettiği bir başka hadiste (Tevbe, 20), Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Hiç şüphesiz Allah Teâlâ’nın yüz rahmeti vardır. Bu rahmetten bir tanesi sebebiyle varlıklar birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuzu ise, kıyamet gününe alıkonmuştur. ”

Yine Müslim’deki bir başka rivâyette (Tevbe, 21) Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün, yüz rahmet halketmiştir. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak enginliğe sahiptir. Bunlardan sadece bir rahmeti yeryüzüne indirmiştir. İşte anne yavrusuna bu sâyede şefkat gösterir. Yabani hayvanlar ve kuşlar bunun sonucu olarak birbirlerine merhamet ederler. Allah Teâlâ kıyamette bu biri doksan dokuza katarak rahmetini yüze tamamlayacaktır. ”

422. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Allah Tebâreke ve Teâlâ’dan naklederek şöyle buyurmuştur:

Bir kul bir günah işledi de “Allahım, günâhımı bağışla” dedi mi, Allah Tebâreke ve Teâlâ:

– “Kulum bir günah işledi ve (fakat) günahı bağışlayacak veya bu yüzden kendisini sorgulayacak bir Rabbi olduğunu bildi” der.

Sonra kul tekrar günâh işledi de “ Rabbim, günâhımı bağışla” dedi mi, Allah Tebâreke ve Teâlâ:

– “Kulum bir günah işledi ve (fakat) günahı bağışlayacak veya bu yüzden kendisini sorgulayacak bir Rabbi olduğunu bildi” der.

Sonra kul tekrar günah işledi de “Rabbim, günahımı bağışla” dedi mi Allah Tebâreke ve Teâlâ:

– “Kulum bir günah işledi ve fakat günahı bağışlayacak veya bu yüzden kendisini sorgulayacak bir Rabbi olduğunu bildi. Ben kulumu affettim, artık dilediğini yapsın” buyurur.

Buhârî, Tevhîd 35; Müslim, Tevbe 29

423. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Canım, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyip Allah’dan bağışlanma dileyecek bir millet getirir de onları bağışlardı. ”

Müslim, Tevbe 11

 

424. Ebû Eyyûb Halid İbni Zeyd radıyallahu anh, “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:

Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah, günah işleyen ve günahlarından tövbe ve istiğfar eden bir topluluk yaratır da onları bağışlardı. ”

Müslim, Tevbe 10

425. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Aramızda Ebû Bekir, Ömer ve bir kaç kişi daha bulunduğu halde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte oturuyorduk. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kalkıp aramızdan ayrıldı. Dönmesi gecikince bir şey mi oldu diye endişelendik. Bu endişeyi ilk duyan bendim. Kalktım ve onu aramaya başladım. Neticede, Medineliler’e ait bir bahçeye geldim. – Ebû Hüreyre olayı baştan sona anlattı–. En sonunda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisine şöyle buyurduğunu haber verdi:

Git, bu bostanın dışında, Allah’dan başka ilâh olmadığına gönülden inanıp şehâdet getiren kime rastlarsan, ona cennetlik olduğu müjdesini ver!”

Müslim, Îmân 52

426. Abdullah İbni Amr İbni’l–Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ’nın, İbrahim alehisselâm hakkındaki:

Rabbim, putlar insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir” [İbrâhim sûresi (14), 36] âyetini ve Îsâ aleyhisselâm’ın:

Eğer kendilerine azâb edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin” meâlindeki sözünü [Mâide sûresi (5), 118] okudu, ellerini kaldırdı ve:

Allahım, ümmetimi koru, ümmetime acı!” diye dua etti ve ağladı.

Bunun üzerine Allah Teâlâ:

“Ey Cebrâil! – Rabbin herşeyi daha iyi bilir ya – git, Muhammed’e niçin ağladığını sor, buyurdu. Cebrâil geldi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ümmeti için duyduğu endişeden dolayı ağladığını söyledi. Zaten Allah her şeyi en iyi bilendir. ( Cebrâil’in dönüp durumu haber vermesi üzerine) Allah Teâlâ:

“Ey Cebrâil! Muhammed’e git ve ona şu sözümüzü ilet” buyurdu:

Ümmetin konusunda seni razı edeceğiz ve seni asla üzmeyeceğiz. ”

Müslim, Îmân 346

427. Muâz İbni Cebel radıyallahu anh şöyle dedi:

Ben, merkeb üzerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in terkisinde idim. Hz. Peygamber:

– “Ey Muâz! Allah’ın kullar üzerinde, kulların da Allah üzerinde ne hakkı vardır, bilir misin?” buyurdu. Ben:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, onların sadece Allah’a kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak tutmamalarıdır. Kulların da Allah üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak tutmayan(lar)a azâb etmemesidir” buyurdu. Ben hemen:

– Ey Allah’ın Resûlü! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi? dedim.

– “Müjdeleme, onlar buna güvenip tembellik ederler” buyurdu.

Buhârî, Cihâd 46; Müslim Îmân 48, 49. Ayrıca bk. Buhârî, Libâs 101, İsti’zân 30, Tevhîd 1; Tirmizî, Îmân 18; İbni Mâce, Zühd 35

428. Berâ İbni Âzib radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müslüman kabirde sorguya çekildiği zaman, Allah’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet eder. İşte bu şehâdet, Kur’ân–ı Kerîmdeki “Allah, kendisine iman edenleri hem dünyada hem de âhirette sağlamlaştırır “ [İbrâhim sûresi (14), 27] âyetinin delâlet ettiği mânâdır. ”

Buhârî, Cenâiz 87, Tefsîru sûre (14), 2; Müslim, Cennet 73

429. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Gerçek şudur ki kâfir bir iyilik yaptığı zaman, onun karşılığında kendisine dünyalık bir nimet verilir. Mümine gelince, Allah onun iyiliklerini âhirete saklar, dünyada da yaptığı kulluğa göre ona rızık verir. ”

Müslim, Münâfıkîn 57

Bir rivâyete göre de (Müslim, Münâfıkîn 56) Resûl–i Ekrem şöyle buyurmuştur:

Şüphesiz ki Allah, hiçbir mü’minin işlediği iyiliği karşılıksız bırakmaz. Mümin, yaptığı iyilik sebebiyle hem dünyada hem de âhirette mükâfatlandırılır. Kâfire gelince, dünyada Allah için yaptığı iyilikler karşılığında kendisine rızık verilir. Âhirete vardığında ise, kendisiyle mükâfatlandırılacağı herhangi bir hayrı kalmaz.

430. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Beş vakit namaz, herhangi birinizin kapısı önünden gürül gürül akan ve içinde günde beş defa yıkandığı ırmağa benzer. ”

Müslim, Mesâcid 284

431. İbni Abbas radıyallahu anhümâ, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim” demiştir:

Hangi müslümanın cenâzesinde Allah’a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa, Allah, onların ölü hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder.

Müslim, Cenâiz 59

432. İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:

Deriden yapılmış bir çadır içinde kırk kadar kişi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bulunuyorduk. Hz. Peygamber bize:

– “Siz cennetliklerin dörtte biri olmaya razı mısınız? diye sordu. Biz:

– Evet, dedik. Hz. Peygamber:

– “Cennetliklerin üçte biri olmaya razı mısınız?” buyurdu. Biz:

– Evet, dedik.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Muhammed’in canı, kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki ben, sizin cennetliklerin yarısı olacağınızı umarım; çünkü cennete müslüman olmayan kimse giremez. Siz, müşriklere nisbetle kara öküzün derisindeki beyaz benek ya da kırmızı (beyaz) öküzün derisindeki siyah benek gibisiniz” buyurdu.

Buhârî, Rikak 45, 46, Enbiyâ 7, Eymân 3, Tefsîru sûre (22), 1; Müslim, Îmân 377. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 13; İbni Mâce, Zühd 34

433. Ebû Mûsâ el–Eş‘arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü Allah, her müslümana bir yahudi veya hıristiyan verir ve Bu senin cehennemden kurtuluş fidyendir buyurur. ”

Müslim, Tevbe 49

Müslim’in yine Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den bir başka rivayetinde (Tevbe 51), Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Kıyamet günü bazı müslümanlar dağlar kadar günahlarla gelir, Allah da onları affeder.

434. İbni Ömer radıyallahu anhümâ “Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim” demiştir:

Mü’min kıyamet günü Rabbinin lutuf ve keremine o kadar yakın olur ki, Allah onu halktan gizler ve günahlarını itiraf ettirir:

– Şugünahını biliyor musun, şu günahını biliyor musun? der. Mü’min:

– Biliyorum yâ Rab, der. Cenâb–ı Hak da:

– “Ben bu günah(ların)ı dünyada örtmüş gizlemiştim, bugün de bağışlıyorum” buyurur. Bunun üzerine o kimseye iyiliklerinin kaydedildiği defter verilir.

Buhârî, Mezâlim 3, Tefsîru sûre (11), 4, Edeb 60, Tevhîd 36; Müslim Tevbe 52. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 13

435. İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir kadını öpmüş olan bir kişi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek olayı anlattı. Bunun üzerine Allah Teâlâ, “Gündüzün iki yanında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Gerçekten iyilikler, kötülükleri silip süpürür” [Hûd sûresi (11), 114] âyetini indirdi. O kişi:– Ey Allahın Resûlü! Bu hüküm bana mı aittir? dedi. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Bütün ümmetime aittir” buyurdu.

Buhârî, Mevâkît 4; Tefsîru sûre (11), 6; Müslim, Tevbe 39–43. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (11), 6

436. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:– Ey Allah’ın Resûlü! Ben cezayı gerektiren bir iş işledim, cezâmı ver! dedi.

Tam o sırada namaz vaktiydi. Adam, Resûlullah ile birlikte namazı kıldı. Namazdan sonra:

– Ey Allah’ın Resûlü! Ben cezayı gerektiren bir iş yaptım, cezamı ver! dedi. Hz. Peygamber:

– “Sen bizimle birlikte namaz kıldın mı?” buyurdu. Adam:

– Evet, dedi. Hz. Peygamber de:

– “Öyleyse sen affolundun” buyurdu.

Buhârî, Hudûd 27; Müslim, Tevbe 44, 45. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 10

437. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah Teâlâ, kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden, bir şey içtikten sonra hamdetmesinden hoşnut olur. ”

Müslim, Zikir 89. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ime 18

438. Ebû Musâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Azîz ve celîl olan Allah, gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için gece rahmet kapısını açık tutar; gece günah işleyenin tövbesini kabul etmek için gündüz rahmet kapısını açık tutar. Bu uygulama güneş batıdan doğuncaya kadar böylece devam eder.

Müslim, Tevbe 31

 

 

439. Ebû Necîh Amr İbni Abese es–Sülemî radıyallahu anh şöyle dedi:

Ben Câhiliye devrindeyken, halkın sapıklık üzere bulunduğunu ve doğru bir yolda olmadığını biliyordum. Çünkü onlar putlara tapıyorlardı. Derken Mekke’de bir kişinin önemli haberler verdiğini duydum. Bineğime atlayıp derhal o zâta geldim. Bir de baktım, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gizlenmiş, Mekkeliler onun aleyhinde cür’etkar bir vaziyette. . Onunla görüşmenin yolunu aradım, Mekke’de kendisine ulaştım ve:

– Sen kimsin, necisin? dedim.

– “Ben peygamberim” cevabını verdi.

– Peygamber ne demek? dedim.

– “Beni Allah gönderdi” dedi.

– Ne ile gönderdi seni? dedim.

– “Hısım ve akrabanın gözetilmesi, putların kırılması, Allah’ın bir bilinmesi, O’na hiçbir şeyin ortak koşulmaması vazifesiyle gönderdi” buyurdu.

– Sana bu konuda yardımcı olacak yanında kim var? dedim.

– “Hür bir erkek ve bir köle” cevabını verdi. O gün yanında müminlerden sadece Ebû Bekir ile Bilâl vardı. Ben:

– Sana ben de tâbî olup yardım etmek için yanında kalmak istiyorum, dedim.

– “Sen bugün, bu dediğini yapamazsın. Benim halimi ve ortalığın durumunu görmüyor musun? Şimdi sen ailene dön. Ne zaman benim meydana çıktığımı duyarsan, yanıma gel” buyurdu.

Ben ailemin yanına döndüm. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye hicret etti. Ben hâlâ ailemin yanındaydım. Onun Medine’ye gelişini bekliyor ve haberlerini almaya gayret ediyordum. Derken Medinelilerden bir kaç kişi yanıma geldi.

– Medineye gelen o zât ne yaptı? diye sordum.

– Halk ona koşuyor; kavmi onu öldürmek istemiş, başaramamış, cevabını verdiler.

Bunun üzerine Medine’ye gelip Peygamber’in huzuruna çıktım ve:

– Ey Allahın Resûlü, beni tanıdınız mı? dedim.

– “Evet, Mekke’de sen benimle görüşmüştün” buyurdu.

– Evet, cevabını verdim. Sonra da:

– Ya Resûlallah! Allah’ın sana öğrettiği ve benim bilmediğim şeyleri bana öğret; bana namazı öğret! dedim.

– “Sabah namazını kıl. Sonra güneş doğup bir mızrak boyu yükselinceye kadar namaz kılma. Çünkü güneş, şeytanın iki boynuzu arasından (tepesinden) doğar. Kâfirler de ona o zaman secde ederler. Sonra dikilmiş mızrağın gölgesi azalıp bitinceye kadar (nâfile olmak üzere) namaz kıl. Çünkü namaz isbatlı şahitlidir. Sonra namaza ara ver. Çünkü o vakit cehennem kızdırılır. Sonra gölge döndüğü zaman öğle namazını kıl. Çünkü namaz isbatlı şahitlidir. Onu İkindiye kadar kılmaya devam et. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar namaza ara ver; çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından (tepesinden) batar, kâfirler de o zaman güneşe secde ederler” buyurdu. Ben:

– Yâ Nebiyyallah! Bana abdestten de bahset, dedim.

– “İçinizden her kim, abdest suyunu hazırlayıp ağzına burnuna su verir ve burnunu temizlerse, mutlaka yüzünün, ağzının ve burnunun günahları dökülür! Sonra Allah’ın emrettiği gibi yüzünü yıkarsa, yüzünün günahları su ile birlikte sakalının etrafından dökülür. Sonra dirsekleriyle birlikte ellerini yıkarsa, elinin günahları su ile beraber parmak uçlarından akar gider. Sonra başını meshederse, başının günahları su ile birlikte saçlarının ucundan dökülür. Sonra topuklarıyla beraber ayaklarını yıkarsa, ayaklarının günahları su ile beraber ayak parmaklarının ucundan akar. Eğer (böylece abdest alan) bu adam, kalkıp namaz kılar, Allah’a hamd ve senâ eder, O’nu layık olduğu vasıflarla yüceltir ve gönlünü tam anlamıyla Allah’a bağlarsa, mutlaka anasından doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış olur” buyurdu.

Amr İbni Abese bu hadisi, sahâbî Ebû Ümâme’ye haber vermiş. Ebû Ümâme:

– Ey Amr, bir işten dolayı şu kişiye verilen büyük mükâfat konusundaki sözlerini iyi düşün, ikâzında bulunmuştur. Bunun üzerine Amr:

– Ey Ebû Ümâme! Yaşım ilerledi, kemiklerim zayıfladı, ecelim yaklaştı. Ne Allah’a ne de Resûlullah’a yalan söyleme ihtiyacındayım. Ben bu hadisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir, iki, üç hatta yedi kere işitmemiş olsaydım aslâ rivâyet etmezdim. Bu hadisi ben, Resûlullah’dan bundan da fazla duymuş bulunmaktayım” demiştir.

Müslim, Müsâfirîn 294

 

 

440. Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ, bir ümmete rahmetle muamele etmek isterse, o ümmetin peygamberini onlardan önce öldürür. Onu, kendileri için âhirette öncü ve kılavuz yapar. Allah Teâlâ, bir ümmeti de helâk etmek isteyince, daha peygamberleri sağ iken o millete azâbeder, onun gözü önünde onları mahveder. Peygamberi yalanlayıp emrine karşı gelmeleri yüzünden onları helâk etmek suretiyle peygamberini de memnun ve teselli eder. ”

Müslim, Fezâil 24

 

441. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Azîz ve celîl olan Allah, “Ben, kulumun beni düşündüğü gibiyim; beni andığı (her) yerde, onunlayım (rahmet ve yardımım onunla beraberdir)” buyurmuştur.

Allah’a yemin ederim ki Allah’ın, kulunun tövbe etmesinden dolayı duyduğu hoşnutluk, herhangi birinizin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden daha büyüktür. ” (Nitekim Allah şöyle buyurmuştur):

Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım, bir arşın yaklaşana bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak giderim.

Buhârî, Tevhîd 15, 35, 55; Müslim, Tevbe 1, Zikir 2, 19. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 51, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58

Bu, Müslim’in rivâyetlerinden birinin metnidir (Tevbe 1) ve önceki konuda açıklaması geçmiştir (414 numaralı hadis). Sahihayn’da (Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2), “kulum beni andığı zaman” şeklinde rivâyet edilmişken burada “beni andığı yerde” diye geçmektedir. Her ikisi de doğrudur, sahihtir.

442. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Vefâtından üç gün önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim:

Her biriniz (başka şekilde değil) ancak Allah’a hüsnüzan ederek ölsün.

Müslim, Cennet 81, 82. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 13

443. Enes radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Allah Teâlâ:

Ey âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım.

Ey âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim.

Ey âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak tutmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım” buyurmuştur.

Tirmizî, Daavât 98

444. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Eğer mü’min, Allah’ın azabının nitelik ve niceliğini bilseydi, cennet ümidine kapılmazdı. Kâfir de Allah’ın rahmetinin nitelik ve niceliğini tam olarak kavrayabilseydi, O’nun cennetinden asla ümidini kesmezdi”.

Müslim, Tevbe 23

445. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Ölü tabuta konulup da insanlar (veya erkekler) onu omuzladığı zaman, eğer iyi bir kişi ise “Beni çabuk götürünüz, beni çabuk götürünüz!” diye seslenir. Eğer iyi olmayan biri ise, “Eyvah!. Bu tabutu nereye götürüyorsunuz?” der. O cenâzenin sesini insandan başka her şey duyar. Eğer insan bu sesi duysaydı, bayılırdı. ”

Buhârî, Cenâiz 50, 53, 90. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 44

446. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Cennet size ayakkabılarınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir. ”

Buhârî, Rikak 29

447. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Bana Kur’an oku!” buyurdu. Ben:

– Ey Allah’ın Resûlü, Kur’an sana indirilmişken ben mi sana Kur’an okuyayım? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Kur’an’ı başkasından dinlemekten pek hoşlanırım” buyurdu.

Bunun üzerine ben kendilerine Nisâ sûresini okumaya başladım. ” “Her ümmetten bir şâhit getirip seni de bütün bunlara şâhit tuttuğumuz zaman onların durumu nice olur?” anlamındaki âyete [Nisâ sûresi (4), 41] geldiğimde:

– “Şimdilik yeter!” buyurdu. Bir de baktım Resûlullah, iki gözü iki çeşme ağlıyordu.

Buhârî, Tefsîru sûre (4), 9, Fezâilü’l– Kur’ân 33, 34; Müslim, Müsâfirîn 247. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İlim 13; Tirmizî, Tefsir 5

448. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir benzerini daha önce asla duymadığım pek etkili bir hitâbede bulundu ve şöyle buyurdu:

Eğer siz, benim bildiklerimi bilseydiniz, mutlaka az güler, çok ağlardınız.

Enes, bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı, yüzlerini kapatıp hıçkıra hıçkıra ağladılar, demiştir.

Buhârî, Küsûf 2, Tefsîru sûre (5), 12, Nikâh 107, Rikak 27, Eymân 3; Müslim, Salât 112, Küsûf 1, Fezâil 134. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 9; Nesâî, Sehv 103, Küsûf 11. 23; İbni Mâce, Zühd 19

 

449. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah korkusuyla gözyaşı döken kişi, sağılmış süt memeye dönmedikce cehenneme girmez. Cihad tozu ile cehennem dumanı asla bir araya gelmez. ”

Tirmizî, Fezâilu’l–cihâd 8; Zühd 9. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 8; İbni Mâce, Cihâd 9

450. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi sınıf insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:

Âdil devlet başkanı,

Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,

Kalbi mescidlere sevgi ile bağlı müslüman,

Birbirlerini Allah için sevip birliktelikleri ve ayrılıkları Allah için olan iki insan,

Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr–i meşru davetine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,

Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,

Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi. ”

Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2

451. Abdullah İbni Şıhhîr radıyallahu anh şöyle demiştir:

Bir keresinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gitmiştim. Namaz kılıyor ve ağlamaktan dolayı göğsünden kaynayan kazan sesi gibi sesler geliyordu.

Ebû Dâvûd, Salât 158. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 18

452. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Übey İbni Kâ’b radıyallahu anh’e hitaben şöyle buyurmuştur:

– “Allah Teâlâ, lem yekünillezine keferû suresini sana okumamı bana emretti. ”

Übey İbni Kâ’b:

– Allah benim ismimi andı mı? dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;

– “Evet, ” buyurdu. Übey İbni Kâ’b duygulanarak ağladı.

Buhârî, Menâkıbu’l–ensâr16, Tefsîru sûre (98), 1, 3; Müslim, Müsâfirîn 246

Müslim’in bir başka rivâyetinde (Müsâfirîn 245) “Übey ağlamaya başladı” ifadesi yer almaktadır.

452. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Übey İbni Kâ’b radıyallahu anh’e hitaben şöyle buyurmuştur:

– “Allah Teâlâ, lem yekünillezine keferû suresini sana okumamı bana emretti. ”

Übey İbni Kâ’b:

– Allah benim ismimi andı mı? dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;

– “Evet, ” buyurdu. Übey İbni Kâ’b duygulanarak ağladı.

Buhârî, Menâkıbu’l–ensâr16, Tefsîru sûre (98), 1, 3; Müslim, Müsâfirîn 246

Müslim’in bir başka rivâyetinde (Müsâfirîn 245) “Übey ağlamaya başladı” ifadesi yer almaktadır.

453. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefâtından sonra Ebû Bekir, Ömer’e:

Kalk, Ümmü Eymen radıyallahu anhâ’ya gidelim, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığı gibi biz de onu ziyâret edelim, dedi.

Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağladı. Onlar:

– Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki nimetin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için çok daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun? dediler. Ümmü Eymen:

– Ben onun için ağlamıyorum. Ben Allah katındaki nimetlerin Peygamber aleyhisselâm için elbette daha hayırlı olduğunu biliyorum. Ben, vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum, dedi; Ebû Bekir ve Ömer’i de duygulandırdı. Ümmü Eymen ile birlikte onlar da ağlamaya başladılar.

Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 103. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 65

454. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hastalığı ağırlaşınca kendisine, namaz(ı kimin kıldırmasını istediği) soruldu:

– “Ebû Bekir’e söyleyin, namazı kıldırsın!” buyurdu.

Bunun üzerine Âişe radıyallahu anhâ:

– Ebû Bekir yufka yüreklidir. Kur’an okurken kendisini tutamaz, ağlar. (Başkasına emretseniz). dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Söyleyin Ebû Bekir’e, namazı kıldırsın!” buyurdu.

Buhârî, Ezân 39; Müslim, Salât 94

455. İbrahim İbni Abdurrahman İbni Avf’dan rivayet edildiğine göre, oruçlu olduğu bir gün Abdurrahman İbni Avf radıyallahu anh’ın önüne (mükellef bir iftar) sofrası getirdiler. O (sofraya şöyle bir baktı ve sonra) şunları söyledi:

Mus’ab İbni Umeyr Uhud Savaşı’nda şehit edildi. O benden daha iyi idi. Ama kefen olarak bir kaftandan başka bir şeyi yoktu. Onunla da başı örtülse ayakları, ayakları örtülse başı açıkta kalıyordu. Sonra dünyalık olarak her şey önümüze kondu –ya da dünyalık olarak her şey bize verildi– (Şimdi bunca nimetler önüme getiriliyor). İyiliklerimizin karşılığı dünyada peşin verilmiş olmasın! Bundan endişelenmekteyiz, deyip ağlamaya başladı. Hatta iftar yemeğini de yemedi, terketti.

Buhârî, Cenâiz 27, Meğazî 26

456. Ebû Ümâme Suday İbni Aclân el–Bâhilî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah katında hiçbir şey, iki damla ve iki izden daha sevimli değildir: Allah korkusuyla akıtılan gözyaşı damlası ve Allah yolunda dökülen kan damlası. İki iz ise, Allah yolunda çarpışırken alınan yara izi ve Allah’ın emrettiği farzlardan birini yerine getirmekten kalan kulluk izidir. ”

Tirmizî, Fezâilü’l–cihâd 26

457. Allah korkusundan ağlamak” konusuyla ilgili pek çok hadis bulunmaktadır. Meselâ, bid’atlardan sakındırma konusunda geçen İrbâz İbni Sâriye radıyallahu anh’ın, “ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize kalpleri ürperten, gözleri yaşartan bir va’z ve nasihatta bulundu” anlamındaki rivayeti bunlardandır.