Dâd elinden ey gönül kıldın bana cevr ü itâb Yandırıp râz-ı derûnum bağrımı kıldın kebâb Çokları nûr-ı cemâlinle müşerref eyledin Ağladıkça ben kaçındın yüzüne çekdin nikâb Her belâ çevgânına karşı tutup bu boynumu Bu vücûdum şehrini baştan başa kıldın harâb İstedikçe vuslatı ferdaya saldın sen beni Hasret-i hicran odundan var mı artık bir azâb Serseri gezme cihanda sen sana gel ey gönül Bir gün olur başına döner bu etdiğin dolâb Pîr-i Sâmî Hazretine ilticaya gelmişem Sun bize vahdet meyinden bir kadeh memlû şarâb Sırr-ı vahdet âlemine eyle mahrem bizleri İyd-ı vuslat günleridir aradan kalksın hicâb Sâlih'em Leylâ-sıfat bir dilberin Mecnûnuyum Perdeyi yüzden götür ey mazhar-ı âlî-cenâb |
Dâd = Vergi, adalet hak. Cevrü itâb = Eziyet ve azarlama. Râz-ı derûn = İçinin sırrı. Müşerref = Şereflenmiş. Nikâb = Örtü. Çevgân = Eğri top sopası. Vuslat Kavuşma. Ferda = Yarın, kıyamet. Hasret-i hicran = Sevilenden ayrılma hasreti. Od = Ateş. İrtica = Sığınma, barınma. Mey = Şarap. Memlû = Dolu. Vahdet = Teklik, birlik. Mahrem = İçli dışlı olma, gizli olan. lyd-i vuslat = Kavuşma bayramı. Hicâb = Perde. Mazhar = Nail olma, bir yerin göründüğü, çıktığı yer. Âli-cenâb = Cömert, şerefli. |