26

Bu cihan halkını seyrân eyledim
Hep âşinâ buldum görmedim bir yâd
Gezdim çâr-köşeyi devrân eyledim
Hep yerli yerince yaratmış üstâd

Döner çarh-ı felek asla yorulmaz
Şâni'in sun'una akıllar ermez
Arif olan bu dünyâya sarılmaz
Her kimi sevdiyse eyledi berbâd

Çok Rüstem'ler çok sultânlar yer yedi
Çok hanları harâb etti yürüdi
Tamu yedi semâ yedi yer yedi
Bu merâtib üzre olunmuş îcâd

Bilinmez âlemin sırrı nihândır
Dört şahın hükmüyle döner cihandır
Arif olanlara özge seyrândır
Kâmile her eşya olmuş bir evrâd

Sâlih'em ben bu esrara ermedim
Bâğ-ı vahdet güllerini dermedim
Çok meşâyih devr eyledim görmedim
Pîr-i Sâmî gibi bir sâhib-irşâd
Seyrân = Bakıp görme, gezme.

Âşinâ = Bildik, tanıdık.

Yâd = Yabancı.

Çâr-köşe = Dört köşe.

Devrân = Zaman, devir, felek

üstâd = Usta sanatkâr.

Çarh-ı Felek = Sihir, talih.

Sanî'in sunu = Yaradanın işi

Rüstem = Zal oğlu Rüstem - Çok kuvvetli yenilmez bir Iran efsane kahramanı.

Tamu = Ateş, cehennem.

Merâtib = Dereceler, rütbeler

Nihân = Gizli.

Dört şâh = Edille-i şeriyye (Kitap, sünnet, icma, kıyas) (Tasavvufta ise; ihlâs, edep, teslimiyet muhabbet)

Evrâd = Vırd, her gün yapılması gereken vazifeler.

Esrar = Sırlar.