ABDÜLHÂLIK GUCDÜVÂNÎ

Kuddise Sirruh


 Dogumu:Buhârâ-Gucdüvan, 515 H. / 1121 M.

Vefâti:Buhârâ-Gucdüvan, 595 H. / 1199 M.

Semâili

Boyu uzun, basi büyükçe, rengi beyaz, yüzü güzel idi.Kaslari gür, gögsü ve omuzlari genis idi. Üstadi Hizir Aleyhisselam’dir.Anasi, babasi Malatya’dan Buhârâ’ya hicret etmislerdir.Hâcegânin büyüklerindendir.

Künyesi:Imâm-i Mâlik neslinden Malatya’li Abdülcemil oglu Abdülhâlik’tir.

Pederleri Abdülcemil Hazretleri HIZIR Aleyhisselâm ile kardeslik kurmus sâlih ve ârif bir zât idi.Hizir aleyhisselâm ona:

-Allah sana sâlih bir ogul verecekdir.Onun ismini”Abdülhâlik” koy, buyurmuslardir.

Abdülhâlik henüz ana rahminde iken babasi Abdülcemil Türkiye’de Malatya’dan akrabasiyla birlikte önce Mâverâünnehr’e, sonra Buhârâ’ya hicret etmis ve oraya yerlesmislerdir.

Abdülhâlik bes yasina geldiginde Buhâra’nin büyük âlimlerinden üstad Sadreddin Hazretlerinden Kur’an-i Kerim ögreniyordu.Bir gün “Rabbinize tazarru ile ve gizlice duâ ediniz.Çünkü O, haddi asanlari sevmez!”(A’raf sûresi/55) âyetini okurken Abdülhâlik:

-Gizliligin hakîkati ve hafî zikir nasil olur?-Eger insan zikir ve duâ’yi açiktan yaparsa riyâ(gösteris) korkusu vardir.Araya riyâ girince de hakkiyle zikir ve duâ edilmemis olur.Eger kalben yani gizlice zikir ve duâ ederse hadîs-i serif geregi , seytan kanda dolastigindan, zikre ve duâya karisir, dedi.Üstadi bu sual ve anlayisa hayran olarak:

-Oglum, bu ilm-i ledünnîdir.Allah Teâlâ dilerse seni ehlullahtan bir zâta eristirir .O sana hafî ve cehrî zikri ögretir, böylece meselen hallolur buyurur.

Bu ve benzeri düsünceler onun genç dimagini devamli mesgul ederken bir gün Hizir Aleyhisselam karsisina çikar.Cehrî ve hafî zikir yollarini ve usullerini ona ögretir ve hafî zikirden icâzet verip “Vukûf-i Adedî”yi kendilerine telkîn eder.

Naksbendiyye yolunun vukûf-i adedî ile zikr-i hafî’si bu telkinden itibaren baslar.Sonra Hizir Aleyhisselâm Abdülhâlik Gucdüvânî’yi evlâtliga kabul eder ve “Nefy ü isbât” yolu ile zikretmeyi ona ögretir.Buna da, nefes tutarak basi havuza daldirmak suretiyle 7-21 defa kalpden “Lâ Ilâhe Illallah” demekle baslar.Bu hafî zikir hem nefy ü isbattir, hem hakkânî murâkabeye eristir.

Cehri zikirde dil ile halisâne yapilan zikrin mânâsini kalb ile devamli tefekkür etmekle feyiz alinir.

Abdülhâlik henüz 20 yasinda iken

“Hizir Aleyhisselâm beni Mâverâünnehirde Hâce Yûsuf Hemedânî hazretlerine gönderdi, ondan tam olarak istifâde ettim” buyurmuslardir.

Abdülhâlik Hazretlerine bir dervis sordu:

-Nefsin istedigini mi yapayim, yoksa istemedigini mi?

Hace Abdülhâlik:

“Bunu tâyinde insanin akli yanilabilir.Hakkin emrettigi yapilir, nehyettigi yapilmaz.Kulluk da bu, dervislik de budur” diye cevap vermislerdir.

Dervis:

-Sâlikin yoluna seytan karisir mi? diye sordugunda. 

Abdülhâlik:

-Nefsi ifnâ etmenin son sinirina varmayan bir sâlik öfkeye düsünce seytan onun yoluna karisir, isini allak bullak eder.Nefsini tamamen ifnâ eden sâlikde öfke bulunmaz, yalniz ”Gayret” ile “Öfke”yi birbirine karistirmamak lâzimdir.

Gayret, Allah ve Rasûlüne uymakta sebat, onlarin muhâliflerine karsi davranistir ve yerine göre gösterilen bu gayret zuhur edince seytan kaçar.”

Abdülhâlik Gucdüvâni Hazretleri, Hizir Aleyhisselâmla arkadas olmalari itibari ile tarîkat-i  alîyyede huccet, düstûr ve usûl olarak 11 esas koymustur ki, Seyr u Sülûke girenler bu yoldan istifade edip feyz alabilmeleri için bunlari tatbik etmekle mükelleftirler:

1-Hûs-derdem:Her alinan-verilen nefeste uyanik bulunmak.

2-Nazar-berkadem:Gözün ayak ucuna bakarak yürümesi, fuzûlî bakislardan sakinmasi ve kendini korumasi.

3-Sefer-der-vatan:Her adimda aslina, hakka yürümek.

4-Halvet-der-encümen:Halk içinde Hak ile yalniz kalmak.

5-Yâd-kerd:Kalp ve lisanin tevhid zikrini habs-i nefesle birlestirmek.

6-Bâz-gest:Matlüb ve Maksud’un ancak Allah’in rizâsi oldugunu bilmek.

7-Nigâh-dâst:Kalbi havâtirdan korumak.

8-Yâd-dâst:Her nefesde Allah ile olmak.

9-Vukûf-i zemânî:Içinde bulundugu zamani bilmek ve degerlendirmek.

10- Vukûf-i adedî:Zikirde sayiya riâyet etmek.

11- Vukûf-i kalbî:Kalbi ”Allah” zikri, fikri ve emri ile mesgul etmek.

Hâce Muhammed Pârisâ Hazretleri Faslu’l-Hitab (Tevhide Giris) adli eserinde ondan söyle bahsetmektedir:”Hâce-i Cihan, mutlak surette seyh-i kâmil, muhakkak sûrette kutb-i zaman, matla-i envar, menba-i esrar, hakâik ve meâni’nin mükâsifi Hazret-i Hâce Abdülhâlik Gucdüvânî kuddise sirruh ki onun usûlü bu tarikatta huccet ve bütün tarikatlarca makbuldür.O her an sidk u safâ yolunda bulunmus, Hz. Musafa (s.a.)’in sünnetinden ayrilmamis, bid’at ve hevâya her an muhalefet ve sakinma halinde bulunmus, sîret-i pâki , agyardan gizli kalmistir.

Naklolunur ki asura günlerinden birinde talebeleri ona hizmet için toplanmislardi.Hz. Hâce marifetten bahsediyorlardi.Ansizin üzerinde hirka, sirtinda seccade ile zâhid görünüslü bir delikanli dergâha gelip bir köseye oturdu.Hz. Hâce ona bakmadilar.Bir saat kadar sonra o delikanli  ayaga kalkip dedi ki:Rasûlullah (s.a.)”Mü’minin firasetinden sakinin, çünkü o Allah’in nuruyla bakar buyurmus.Bunun sirri nedir?”Hz. Hâce buyurdu ki:Bu hadisin sirri,belindeki zünnari kesip iman getirmendir.

Delikanli:”Allah’a siginiriz biz de zünnar ne gezer?” dedi.Bunun üzerine Hz. Hâce bir dervise emretti, dervis kalkip delikanlinin sirtindaki hirkasini çikardi.Hirkasinin altindaki zünnar meydana çikti.Bu asî genç derhal zünnarini kesti ve iman getirdi.Hz.Hâce buyurdu ki:Ey kardeslerimiz geliniz biz de bu yeni mü’minin haline uyarak zünnarlarimizi kesip, iman getirelim.O nasil zâhirî zünnarini kesti ise biz de bâtinî zünnarlarimizi   keselim ki, bu zünnar kisinin ibadetini begenmesidir yani kendisini begenmesidir.Bu bizi yolda koymaktadir.

Hz. Hâce böyle buyurunca dergahtakiler kendi ucüblerini gördüler ve Hz. Hâce’ye tesekkür ederek ayaklarina kapandilar ve ucüblerinden tevbe ettiler.

Naklolunur ki dervis Hz. Hâce’ye söyle dedi:Eger Allah Teâlâ beni cennetle cehennem arasinda muhayyer biraksa ben cehennemi seçerim.Çünkü bütün ömrüm boyunca nefsim muradinca gittim.Simdiki halde cenneti istersem bu nefsimin muradidir.Allah Teâlâ  ise benim hakkimda cehennemi murad etmektedir.Hz. Hâce bu sözü reddederek söyle buyurdular:Kulun muhayyer birakildigi yer neresidir?O bize nereye derse gideriz, nerede derse orada oluruz.Kulluk budur, senin söyledigin degildir.

Dervis dedi ki:Seytan hak yolunun sâliklerine hiçbirsey yapamaz.Hz. Hâce buyurdu ki:Herhangi bir sâlik nefsin fenây-i tammina  vasil olmadikça az da olsa gazab ve hisimdan kurtulamaz, seytan ona zarar verebilir amma fenâ-yi nefse vâsil olan sâlike hiçbir zarar veremez, Allah onu muhafaza eder, Allah kimi muhafaza ederse seytan ondan kaçar, iste ancak bu vasiftaki kimse selamette kalabilir.Bunun da tek yolu Allah’in kitabina rasûlünün ögrettigi sekilde sünnetine sarilmaktir.Bu olmadiktan sonra her taraf karanliktir.

Naklolunur ki, Hz. Hâce’ye uzak yoldan bir misafir gelmisti.Bu arada güzel yüzlü bir genç de çikip geldi.Hâce hazretlerinden duâ istedi.Hâce hazretleri de duâ buyurdular.O genç birden bire kayboldu.O misafir Hz. Hâce’ye bu genç kimdir diye sual edince buyurdular ki:Bu, makami dördüncü kat semâda bulunan bir melektir.Bir kusuru sebebiyle Allah Teâlâ onu makamindan uzaklastirip bu âleme gönderdi.Bu, diger meleklere afvolunmasi için bir çare sordu.Allah beni eski makamima  tekrar göndermesi için ne yapayim dedi.O melekler de burayi gösterdiler ve fakirden duâ rica etmesini söylediler.Biz de duâ ettik Hak Teâlâ duâmizi kabul buyurdu onu tekrar eski makamina gönderdi, dedi.

O misafir dedi ki:Ey Hâcemiz Allah’in bizi son nefesde îmândan ayirmamasi için ve canimizi seytanin tuzagina düsürmemesi için duânizi ricâ ediyorum.Hâce hazretleri buyurdular ki:Farzlarin edasindan sonra edilen her duânin kabul olunacagi vaad olunmustur.Siz farzlarinizin edasindan sonra bizi hayir duâlarinizda unutmayin.Biz de sizleri farzlarimizin edasindan sonra duâlarimizla yad edelim.Umulur ki Mevlamiz bizim hakkimizda  sizin duânizi, sizin hakkinizda da bizim duâmizi kabul buyurur.

Abdülhâlik Gucdüvâni hazretleri seriat, tarikat, marifet ve hakikat ehli idi.Sözleri huccet ve senettir.Büyük zâtlar yetistirmistir.Hâce Ahmed Siddiyk, Hâce Evliya-yi Kebir, Hâce Arif Rivegeri.Hâce Naksbend hazretlerine kadar ondan feyz alagelmislerdir.

Silsile’de emaneti Yûsuf Hemedânî hazretlerinden almistir.”Kân-i feyz” olarak anilir.