Page 288 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 288
Altın Silsile 271
—Tekke kapandıktan sonra, dedem “ihvanlara daha gelmeyin”,
demiş. Kimseye ders de vermiyor, daha toplanmıyorlar, sohbet de
etmiyor, teveccüh de yapılmıyor. Zaten ondan sonra fazla sürme-
miş, dünyasını değişmiş.
Fakat bu arada hanımın bir tanesi gelmiş:
—Efendi bana ders ver, demiş. Dedem:
—Yok, kızım biz daha ders vermiyoruz, demiş.
Ertesi gün gelmiş, “efendi ders ver”. Bir hafta gitmiş gelmiş. Öyle
yalvarmış ki:
—Efendi kim ne duyacak, kim ne bilecek bana ders ver, demiş.
Bu üçüncü ninemiz olan Aliye Hanım, demiş ki:
—Efendi bu hanım çok gitti geldi. Kim ne bilecek bu hanımın
dersini ver. Dedem:
—Aliye, sen onun dışını görüyorsun, ben içini görüyorum. O
kim biliyor musun, ne için geliyor? demiş.
Meğerse milli istihbarattan yine ders veriyor mu, vermiyor mu
takip için geliyormuş.
O zaman işte Ezan-ı Muhammediye kalkacak diye konuşulu-
yormuş, ama hemen kalkmamış. O zaman köyde iki ay kalıyormuş
o sıcaklarda gidip, ondan sonra şehre geliyormuş. Köyde Sofu
Salih isminde birisi var. Çok cezbeli, kaba da bir adammış. Dedem:
—Sofu ağanın yanına gidiyorum bir emrin var mı? demiş.
O da sanmış ki Piri Sami Hazretlerine ziyarete gidecek. Dünyasını
değişeceğini söylemiş, ama o öyle anlamış.
Ondan sonra Erzincan’a gitmiş. Erzincan’da söylenmiş ki Ezan-ı
Muhammediye değişiyor. O zaman ihvanlara demiş ki:
—Ben bir dua edeyim siz de âmin deyin.
Duayı etmiş demiş ki:
—Ya Rabbi kıyafet kanunu çıktı ona sabrettik, yazı değişti ona
sabrettik, işte efendim örtü kalktı bütün bunlara sabrettik. Fakat
ben buna (Ezanın Türkçe okunması) dayanamayacağım al emane-
tini, demiş.

