Gülden Bülbüllere 2-3

Kâbe inşâ-yı Halîldir sendedir beyt-i celil.

Sensin Allah'ın delili rûh-ısultan el-meded.

Diyor ki Kabe'yi İbrahim Aleyhisselam yaptı. Ora Halil'in evi. Ama sende Celîl' in evi var. Kimde var Celîl' in evi? Hepimizde var. Ancak yapılırsa, yapılmazsa Allah'ın evi değildir. Allah'ın evi olması, her şey ortaklıktan çıkacak. Evliyaullah her şeyden geçmiş. Dünyadan geçmiş. Dünyadan geçmiş bir velinin tekkesi var. Hânesi var. O hâne de yiyenler, içenler, ibadet yapanlar var.  Evliyaullah' ın dünyalığı var. Maddiyatı var. Ama maddiyatını Allah yolunda harcıyor. Öyle ise ne yapmış? Gönlünden dünya sevgisini çıkartmış. Daha sonra âhiret sevgisini çıkartmış. Daha sonra cesedinin, cisminin sevgisini çıkartmış. Bizim için cismimiz o kadar kıymetli ki... Bir parmağımızı vermeyiz meselâ. Bir kolumuzu vermeyiz. Ankara'yı bize verseler bir gözümüzü vermeyiz. Kelâm-ı kibarda:

Kıyamazsan başa cana

Irak dur girme meydâna

Bu meydanda nice başlar

Kesilir hiç soran olmaz.

Dünyayı insanlar ne için terk eder? Ahiret için. Dünyayı terk edelim ki ahireti kazanalım. Ameli ne için yapıyoruz? Ahiret için. Bunu her inanan yapabilir. Her Müslüman yapabilir. Ama ahiretten geçmek kolay değil. Bunu idrak etmek kolay değil. Ahirette cennet var. Cennet sevgisi de bir arzudur. Bunu da atıyor. Bir de cesedini, cismini çok seviyor. Onu da atıyor. Sanki eskimiş eşya gibi cesedi de atıyor. Canlarından da geçmişler. Canı da canâna terk etmişler. Dünya settir. Dünyayı geçince ahireti kazandı. Âhiretten de geçti. Bunlar Allah'ın Zatı'na perdedir. Onu geçiyor. Geçtiğinden de geçecek.

1- Terk-i dünyâ

2- Terk-i ukbâ

3- Terk-i can

4- Terk-i terk

Onlar dört şeyden geçiyorlar. "Mûtû kable entemûtû" sırrına mazhar oluyorlar. Cenabı Hak öyle buyuruyor "Mûtû kable entemûtû" "Ölmeden önce ölün." Terk-i can oluyorlar. Onların kalplerin de daha bir şey yok.

Nakşibendi Efendimiz, halifelerinden Muhammed Parisâ Hazretlerini çok seviyordu. Çok da makamı ilerde ama o istiğrak hâlinden geçememiş. Geçemeyince halka çok yararlı olamamış. Alâeddin Hazretleri şuurlu imiş. Muhabbet, cezbe gelince kendisini muhafaza ediyormuş. Kendisini kaybetmiyormuş. Halka sohbet ediyormuş. Cezbeli olanlar kendisini sıksınlar. Allah'a şükür. Çok şükür. Bizim tarîkatımız cezbe tarîkatı. "Nefy ü isbat" vardır. "Şuğul-u bâtın" vardır. Hepsinde bu olamaz. Başka tarîkatlar şuğul-u batını hiç kabul etmez. Küfür sayarlar. Şuğul-u bâtın ikidir?

1-Bir vardır  ki: İnsan isteyerek gelir.

2-Bir de vardır: İstemiyor geliyor.

Onu atmak istiyor gönlünden. Allah'a sığınıyor. Havf duyuyor veya onu atsa da başka birisi geliyor. Ondan da kurtulmak için çalışıyor. İşte burada bir terakki var. İsteyerek gelen şuğul-u bâtın ise gaflete düşürür insanı. İstemeyerek olunca  Allah'a sığınıyor.

Bilmezem kimden kime şekvâ edem bu gönlümü

Lâ'yı gördüm, firkat-ı Mevlâya düştüm gel yetiş.

Bu gönlüm senin mülkün, kime şikayet edeceğim. Bu gönül senin ben buna sahip olamıyorum. Ben buna gelen muhalefetleri atamıyorum. Bu mülk senindir. Sen bu mülke sahip ol, diyor. Allah'a teslim ediyor. Bizde cezbe ile ne kadar terakki ediliyorsa, şuğul-u bâtın ile de aynı şekilde terakki ediliyor.

Bir de "nefy ü isbat" var. Fazla zikir yapmak. Ne kadar zikir yaparsa o kadar terakki ediyor. Cezbe sahibinde zikir yok. Cezbe sahibine sen zikir yapma bile derler. Zikirden mana Allah'ı unutmamak. Cezbe sahibinde Allah sevgisi var. Allah sevgisinden meydana geliyor. Gönlü zikir dolu. Cezbe nereden geliyor? Aşktan, muhabbetten. Aşkın sonu mahviyet. Cezbeden de geçecek. Cezbeden geçmezse mahviyete düşmez. Mahviyete düşmeyince yetişmiş, erişmiş olamaz. Neye yetişecek neye erişecek? Allah'ın zatına.

 

…..

Bir meşâyihi insan severse, ona tamamen inanır teslim olursa, hizmetini görürse onun gönlüne girerse Hz. Allah'ı görür. Her şey aslına rücu edecek. Ceset topraktan halk edildiği için toprak olacak. Ruh niye gitmesin? Allah'ı sevmek, Evliyaullah'ı sevmektir.

Gel Habibim sana aşık olmuşam

Cümle halkı sana bende kılmışam

Gece gündüz yemedin, içmedin bana gelmek istiyordun. Ne olur cemâlini göreyim diyordun. İşte ben de seni davet ettim. Cebrail vasıtası ile getirdim. Ama bu cismin miracıdır. Cesedi ile yükselmesine Cebrail vasıta oldu. O'nun rûhunun vasıtası Allah aşkı, Allah'a olan sevgisi. Allah'a ancak aşk ile ulaşılıyor. İlimsiz, amelsiz de olmaz tabii. İlim, amel ancak meşâyihi tanımaktır. Meşâyihi bilmektir.

İlmi arz üzerinde en büyük olan Mevlânâ'yı Şems irşad etmiştir. Şems onun ilmini elinden almış, bir çocuk gibi yapmış onu. Onu yatırmış, kaldırmış, çok sevdikleri Mevlânâ'yı halk sevmez olmuş.

—Dinden çıktı, imandan çıktı. Nereden geldi bu soytarı da, bizim hocamızı dinsiz imansız yaptı, dediler.

İlim de varlıktır. İnsanlar da ilimden geçemezse irşad olamıyorlar. İşte aşk insanları ilminden, amelinden geçirir.

Aşka ermektir muradım.

Nam  ü nişân istemem

Allah'a ulaşmak için aşk lâzım. O aşkı nerden alacağız. Evliyaullahtan, meşâyihten alacağız.

Aşkım bana oldu Burak.

Burak'tan mânâ: Miraç. Allah'a olan sevgimdir benim miracım.

Çok çektim ise iftirak.

Firak: Rûhun Allah'tan ayrılıp gelmesidir. Burada ilmim, amelim bana oldu Burak demiyor; aşkım bana oldu Burak diyor.