Gülden Bülbüllere 2-7

Bu aşk bir bahr-î ummandır.

Buna haddi kenâr olmaz.

Delilim sırrı Kur'an'dır.

Bunu bilende âr olmaz.

Aşk bir bahr-i ummandır. Bunun haddi kenarı, hududu olmaz. Aşk demek sevgi demek. İnsanların gönlünde Allah sevgisi. O da insanların gönlünde. Diğer sevgilerde insanların gönlünde.

Bir kelâm daha var:

Eğer âşık isen yâre

Sakın aldanma agyârâ

Düş İbrahim gibi nâre

O gülşanda yanar olmaz.

Sen de âşığım diyorsan eğer, İbrahim Aleyhisselam gibi âşık ol. O'nun kadar Allah'ı sev. Onun kadar Allah'a bağlı ol ki, İbrahim Aleyhisselam oğlunu o kadar çok seviyor ki, bir tane çok sevdiği oğlunu kesiyor. Bıçak kesmedi, başka. Ama Cenabı Hak ne buyurdu:

"Ya İbrahim, ben İsmail'i kes demedim. İsmail'e olan sevgini kes." O zaman İsmail'e olan sevgisi kesildi. Yoksa İsmail'i çok seviyordu.

Ama o zaman Cenabı Hak ne yaptı? Koskocaman Nemrut'un ateşini cennet bahçesi etti, O'na.

Burada bu sözler bütün ehl-i aşka söylenmiş. Sadece İbrahim Aleyhisselam'a değil. O zaten macerayı yaşamış. Geçmiş, gitmiş.

Yârdan mânâ: Allah.

Âşık demek: Allah'ı seven.

Sen de "Allah'ı seviyorum." diyorsan eğer, Allah'tan başka bir sevgi olmasın gönlünde. Çünkü o sevgiler perde oluyor. Kesiyor. Allah'ın sevgisini kesiyor senden. Bir kelâm daha var:

Gör âşıkı ol mâhı şakkeyledi parmağı

Teşneleri kandırdı parmakları ırmağı

Bu kimi kastediyor? Peygamber Efendimizi.

Âşık odur ki: Doğmayan Ay'ı doğdurdu. İki parça etti. Önünde Kabe'yi yedi defa tavaf ettirdi. Peygamber Efendimizin peygamberliğini tasdik etti, çıktı gitti. Susuzluktan bütün ümmeti helâk oluyordu. Çeşmeleri parmaklarından aktırdı. Ordusunu, ümmetini kandırdı. Âşık budur.

Sen seni aşık sanma bir beyhude ah ile

Var etti özün anlar ol nûr-u İlâh ile

Sen de aşığım deyip de kendini kandırma. Onlar canlarını da yok ettiler. Allah sevgisi karşısında mallarından, canlarından her şeylerinden geçtiler. Canlarından da geçtiler ki âşık olabildiler.

Mecnûn'u görün n'etti Leylâ'daki âh ile

Ferhâd da Şirin için gör neyledi dağ ile

Her birisi bağlandı bir ahenin bağ ile

Sen seni âşık sanma bir beyhûde âh ile

Var etti özün anlar ol nûr-u İlâh ile

Evet Mecnunda Leylâ'ya âşık idi. Ama Leylâ'ya olan aşkı onda ne kadar büyüdü. Ne kadar çoğaldı ki. O aşk onu ne kadar ihâta etti ki, kendisi yok oldu. Yok olmaktan maksat arzuları yok oldu. Yemekten geçti, içmekten geçti, uyku yok, yemek yok. Hiçbir şey yok.

Gece-gündüz dağlarda ağlayıp geziyor. Ne zaman ki Leylâ'nın aşkı onu ihâta etti. Kendi varlığı da yok oldu ise o zaman hakikate ulaştı.

Hakikat ne? Sadece Leylâ'nın yüzünde gördüğü Allah'ın güzelliğini, Leylâ'nın yüzünde Allah'ın sıfat nurunu gördü. Cenabı Allah ona o şekilde gösterdi. O kadar güzel gördü ki, her şeyini bu aşka verdi. Canından da geçti. Canından da geçince ne oldu? Bu sefer kendisi de oldu Leylâ. Bütün eşya oldu Leylâ. Sadece Leylâ'da gördüğü Allah'ın sıfatının nurunu, bütün eşyada gördü. Bunu ifade ediyor.

Ferhat ne yaptı?

Ferhat da Şirin için dağları deldi. O zaman alet yok. Edavat yok. Bir günde bin kişinin yapacağı işi yapıyor. Ne yaptırıyor buna? Şirin'in sevdası yaptırıyor. Bunda da yeme yok, uyku yok. Gece-gündüz dağlarla, taşlarla uğraşıyor. Neticede dağı delip de suyu akıttığı zaman Şirin'i ona verecekler. Bir taş kalmış. Onu da delince tamam oluyor. Seviniyor ki tamam. Ben işi bitirdim. Şirin’i bana verecekler. Bu sevgi onda iyice çoğalınca bakıyor ki: Kayanın önündeki kaya Şirin. Elindeki külüngü daha vurmamış. Atmış havaya külüngü, havadan düşerken tepesine gelmiş. O da öyle gitti. Ama önündeki kaya Şirin olmuş. Bütün taşlar, kayalar, Şirin görünmüş.

Her birisi bağlandı bir ahenin bağ ile.

Avlandı, bağlandı, diyor. Neye bağlandı? Bunların sevgisi ile bağlandı. Bunların sevgisi ile esas maksadına ulaştı.

Sen seni âşık sanma bir beyhude âh ile.

Var etti özün anlar, ol nur-u ilâh ile.

Peki!.. Ondan sonra:

Gör neyledi pervâne bir şem-i çerağ ile

Pervâne: Kelebek, kepenek. Cenabı Hak ona da ateşi şirin göstermiş, o da kendisini ateşe atıp, yakıyor.

Bülbül düşüp efgana bir gonca-i zağ ile.

Bülbül de solacak, geçen bir güle bağlanmış, onca ahu figanı var.

Her birisi bend oldu bir türlü dûzağı ile

Burada onlar aşk-ı mecazdan, aşk-ı hakikate ulaşmışlar. Biz aşk-ı hakikat taşıyoruz.

Aşk-ı mecaz: Nefsi ile sevilenler.

Aşk-ı hakikat: Allah için sevilen.

Allah'a şükür. Biz meşâyihimizi Allah için seviyoruz. Öyle ise aşk-ı hakikati taşıyoruz. Fakat biz bunun zerresini taşıyoruz. İşte bu zerresini büyütelim, çoğaltalım. Sevgi çoğalırsa gaflet azalır. Sevgiyi ne ile çoğaltacağız.

Bu sohbetlerimizle, amelimizle, derslerimizle sevgi çoğalacak. İnsanın gönlünde birtakım arzuları olur. Bu arzuların içerisinde, en büyük arzusu en çok arzusu hangisinde ise, o gelir aklına. Çok arzu ettiği hiç aklından çıkmaz. Biz de Allah için sevmiş olduğumuz meşâyihimizi, tam sevelim. O'nun sevgisi ile kalbimizi dolduralım.

Allah sevgisi, Resulullah sevgisi, meşâyih sevgisi birdir. Hiç değişmez. Meşâyihi Allah için seviyorsak, meşâyihte de Allah'ın nuru var. Meşâyihte de Allah'ın sıfatı var. Meşâyihi seven Allah'ın rızasını kazanıyor.

Bizim tarikatımızda aşk ile terakki ediliyor. Evet amel ve ibadet de var. Ama daha çok aşk ile terakki ediliyor. Bir de aşkı olanın ameli makbul oluyor. Aşkı olmayanın ameli Allah'ın indinde makbul olmuyor. Çünkü aşkı olmayanın amelinde bir maksat vardır. Şöhret vardır. Riya vardır. Bir gösteriş olabilir. Bunların hiçbirisi olmasa bile yine bir maksadı vardır. Ben bu ameli işleyeyim de Allah bana ecir versin, sevap versin diye düşünülür. Bunlar bir maksattır. Aşkı olanın hiç böyle bir maksadı yoktur. Kuldur. Kulluğunu işler. Makbul olan da budur.

İnsanların bir kısmı amellerini, hayırlarını cehennemden korktukları için yaparlar. Bir kısmı cenneti arzu ettikleri için yapar. Haktır. Allah'ın gazabından korkarak ibadet yapmak doğrudur. Allah'ın emridir. Bir de vardır ki hiç bunları düşünmeden amel işliyor. İşte makbul olan budur.

Ey zûhd ile bana veren tebşire-i cennet

Biz münkir-i Mevlâ değiliz nâra ne minnet

Diyor ki: Ey, zühdü takva sahibi, sen cenneti niçin bana methediyorsun? Ben cennet için kulluğumu yapmıyorum. Nâr, cehennemde münkirler için. Biz münkir de değiliz. Rabbımızı tanımışız. Rabbimizi bilmişiz. Rabbimizi sevmişiz.

Âşık olanın maksûdu matlûbesi rûyet.

Rûyet: Allah'ın cemâlini görmek. Allah'ın cemâlini kul, varlığı ile göremez. Kul varlığı yok olacak ki görebilsin.

İnsanlarda bir maddî göz var. Bir de manevî göz var. Bir başının gözü var. Bir de kalbinin gözü var. İnsanlarda, bir başında olan kulak var. Bir de kalbinde olan kulak var. Bir başında olan dil var. Bir de kalbinde olan dil var. İnsanların bir vücud eli var. Bir de manevî eli var.

Bunlar işte âşıklarda olur. Bunlar sâdıklarda olur. Bunlar velilerde olur. Niçin? Onlar Allah sevgisi karşısında amellerini de yok etmişler. Amellerini de yok edemeyen bu nimete ulaşamıyor. Amelle Allah'a yaklaşılıyor. Cenabı Allah öyle buyuruyor: "Kulum bana nâfile ibadetle yaklaşır."

Onun için çok büyük âlim Niyazi Mısrî Hazretleri şöyle buyurmuş:

Savm u salat u hac ile

Sanma biter zâhid işi

İnsan-ı kâmil olmaya

Lâzım olan irfân imiş

Savm ile salat ile, hac ile zâhidin işi bitmez. Kâmil insan olmak için irfan lâzım. İrfan nedir?

Kalp ilmi. Manevî ilim, harfi savtı olmayan bir ilim. Kitaptan okunmayan bir ilimdir. O öyle bir ilim ki, o ilmin hocası ancak ve ancak Hz. Allah. Müzakerecisi Hz. Resulullah. Sen bu kalbi, Allah sevgisi, Allah aşkı ile tamamen doldurursan; o zaman o ilim sende tecelli eder. O ilim senden doğar. İlhamî olarak doğar. Buyuruyor ki:

Bir kimseye kim yâr ola tevfîk-i hidâyet

Gönlünde tulû eyler anın aşk u muhabbet

…..

Bedensiz bir güzel gördüm efendim

İlikten, damardan, kandan içerü

Cânân illerinden sordum efendim

Bir can vardır gizli candan içerü

Canın içinde bir gizli can varmış. Ama senin benim canımda değil bu. Evliyaullah'ın canının içerisinde bir can var. Niçin? O canını cânâna vermiş. Cânân onun içerisine gelmiş. Cânân onun içerisinde tecelli etmiş. Varlığını yitirmiş.

Burada erkek, kadın diye bir şey yoktur. Erkek, kadın aynı ruhu taşır ancak bu erkeklik dişilik cesette; rûhta böyle bir şey yok. Rûhlar bir yerden gelmiştir. O yere erkeğin rûhu da gider. Hanımın rûhu da gider. Yani sadece erkeğin rûhu mu Allah'a vâsıl oluyor? Hanımın ruhu da vâsıl olur. Hanımlarda vasıl-ı illallah olurlar. Allah'ın vermiş olduğu rûhu, onlar da Allah'a verebilirler, vermesini bilseler, verebilseler.

Çünkü can çok kıymetli. İnsanlar canı için her şeyi yok eder. Malından, mülkünden her şeyinden geçer. Ama canını niçin verecek? Bilemez onu. Halbuki can vermeden cânân ele geçmez.

Cânândan maksat Hz. Allah.

Candan maksat bizim rûhlarımız.

Allah'ın vermiş olduğu rûhu Allah'a kim verebilir? Aşka duçar olan verir. Bir de şöyle var:

Künfekanın sırrına ermek ne lâzım bizlere

Aşka ermektir muradım nam û nişan istemem.

Bir de var ki:

Başını top eyleyip

Gir vahdet'in meydanına

Vahdet: Allah'ın birliği.

Allah'ın varlığını kazanmak için bir meydan var. Oraya gir ki: O'nu kazanasın. Ama başını kes, al. Ondan sonra gir o meydana.

Onun için:

Kıyamazsan başa cana, ırak dur girme meydana

Bu meydanda nice başlar, kesilir hiç soran olmaz.

Ama bu görünen bir şey değil. Ancak yaşayan bilir. Onun için

Geçmeyenler bilmez çarhı çemberi

İçmeyenler bilmez ab-ı kevseri.

Geçmeyince çarhı çemberi ne bilsin. İçmeyince de ab-ı kevseri bilmez. Öyle ise aşk insanların içinde gizli bir şey. Bunu kim bilebilir? Kimse bilmez. Ama bu insanların kalbindeki aşk tamamen insanların kalbini doldurmuşsa tamam. Eğer biraz boşluk varsa o boşluğa evlat sevgisi de girer. Mal sevgisi de girer. Başka arzular da girer. Allah sevgisi çoğaldıkça, diğer bütün sevgileri atar, çıkarır. Cânân'a verir.

…..

Seyrkıl uşşâk-ı Mevlâ nice kıyar cânına

Terk-i cân etmektir ancak âşku sevdâdan garaz.

Uşşâk-ı Mevlâ: Allah'ı seyredenlere bakın. Onlar nasıl canlarına kıyıyorlar, terk-i cân olmuşlar. Allah'tan gelen o çok kıymetli rûh, terk-i cân olmakla Allah'a gider.

 

 

…..

Hakikatte: Hiç kimsenin kendi de yok kârı da yok. Hakikate geçince, ne sen var; ne de ben var. Ne seninki var. Ne de benimki var. Hepsi Allah'ın. Tasavvuf kelamıdır.

Umurun Hakk'a tefviz et

N'ederse ol eder yâ Hû

Aradan benliğin mahvet

Gözet neyler kader yâ Hû

Umurun deyince neyin varsa hepsini Allah'a teslim et. Kendi benliğini de kendi varlığını da ona teslim et. O ne ederse eder.

Neylerse güzel eyler buyurmuşlar. Yeter ki biz teslim olalım da o her şeyi güzel yapar.

….

Mürid, mecnun sıfatlı olmalıdır.

Bir Leylânın mecnûnuyam

Cânân ilinin cânıdır.

Bir dilberin meftûnuyam

Bu cân anın kurbanıdır.

Meşâyihini seviyor musun? Meşâyihini sevenleri de seveceksin. Hem de "Ben seviyorum. Herkes sevsin benim sevdiğimi." diyeceksin. Şunu sevmiyorum demek veya şunda şu eksik sıfat var demek... O zaman sen Mecnun sıfatlı değilsin. Mecnun sıfatlı olmak için meşâyihini herkese sevdireceksin. Sevenleri de seveceksin. Hem de diyeceksin ki bu da Şeyh Efendimi sevmiş tanımış. Bunun Şeyh Efendimin yanında itibarı daha fazladır. Eksiklik bendedir diyeceksin. 

Eğer dostta kusur görürsen bir tane dost bulamazsın. Dost Allah için sevilendir. Dünyada bir tane dost bulamazsın. Eğer kusur görmezsen, dünyanın halkı hep senin dostundur.