58

Vuslat-ı cânân için biz cümleden dûr olmuşuz
Biz hârâbat ehliyiz sanma ki ma'mûr olmuşuz

Nefhamız Âdem demidir sun-ı Mevlâ bizdedir
Dest-i kudret dört anâsır ile tahmîr olmuşuz

Nûr-ı Ahmed'den açılmış zerre-i hâlisleriz
Hem sıfât-ı Çâryâran ile tamîr olmuşuz (1)

Sıdkımız Sıddîk'tan alıp âdili Fârûki'den
Zî-hayâ Zinnûreyin'den hulkı tenvîr olmuşuz (2)

Zi-sehâ hilmi Aliyy-i Haydar-ı arslan-sıfat
Nefs-i mârın bağrını yarmakta Mansûr olmuşuz

Âşıka aşkın şarâbı yüreğinin kanıdır
Gece gündüz biz anı içmekte mahmur olmuşuz

Birtakım beyhude sözler Hakk'ı bilmez kârıdır
Her sıfattan zâtını görmekle mesrur olmuşuz

Pîr-i Sami'dir mürebbim sırr-ı Hakk'ın mahremi
Mâsivânın illetinden cümle tathîr olmuşuz

Hazret-i Pîrin yedinden mest edelden Salihâ
"Mutu kable en temûtû" ile tebşîr olmuşuz

Dûr olmak = Uzaklaşmak, uzak kalmak.

Hârâbat = Harabeler, viraneler.

Nefha = Nefes.

Sun-ı Mevlâ = Allah vergisi.

Dest-i kudret = Kudret eli, Allah'ın işi.

Tahmîr olmak = Mayalanmak, yoğrulmak.

Zi-haya = Haya sahibi.

Zerre-i hâlis = Saf zerre, temizesas.

(1) = Hem Hz. Sıddık, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali'nin sıfatları ile sıfatlanmışız.

Sıdk = Sadakat, doğruluk.

(2) = Haya sahibi ve iki kere nurlanmış (Hz. Osman) huyu ile aydınlanmışız.

Zi-seha hilm = Cömertlik ve yumuşak huylu.

Aliyy-i Haydar = Allah'ın Aslanı Hz. Ali.

Nefs-i mâr = Yılan nefis.

Mahmur = Süzgün, sarhoş.

Mesrur = Sevinçli.

Mürebbi = Terbiye eden.

Sırr-ı Hakk'ın mahremi = Allah'ın sırrını bilen.

Tathîr = Temiz.

Mest = Eli ile sıvama, meshetme.

"Mûtû kable en temûtû" = Ölmeden önce ölünüz.

Tebşir = Müjde.