92

Yeter ey murg-ı cân gülşane gel gel
Gül açıldı bahâristâna gel gel

Marîz isen belâ bahrinde kalma
Tabîb-i hâzık-ı Lokmana gel gel

Açılmış mekteb-i aşkın kapısı
Okuyup ilm ile irfana gel gel

Ola-gör "men aref" sırrından agâh
Memat olup yeniden cana gel gel

Hümâ-veş terk edip bu âşiyânı
Muhabbet illerin seyrâna gel gel

Erit cismin çıkar zubûrlarını
Sadef ol lü'lü'-i mercana gel gel

Olam dersen eğer dil şehrine şâh
Beğim Yûsuf gibi zindana gel gel

Dil ile göz kulak kapılarını
Kapayıp sohbet-i cânâna gel gel

Bu nefsin "raziye marziyye" eyle
Alıp dost iline kurbâna gel gel

Beka semtine gönder kârbânı
Hakîkat şehrine şâhâna gel gel

Varıp bir pîre hizmet eyle evvel
Müeddeb ol yol u erkâna gel gel

Pir-i Sâmî kapusunda gulâm ol
Bu yola hizmeti merdâna gel gel

Yüzün hâk et meşâyih kapısında
Yeter Salih yeter uslana gel gel
Murg-ı cân = Can kuşu.

Gülşan = Gül bahçesi.

Bahâristan = İlkbahar mevsimi.

Mariz = Hasta.

Belâ bahri = Belâ denizi.

Tabîb-i nâzik = Usta doktor.

'Men aref = 'Nefsini bilen, rabbısını bilir.1 (Hadis)

Agâh = Bilgili, haberli, uyanık

Memat = Ölüm.

Hümâ-veş = Devlet kuşu gibi

Âşiyân = Mesken, ev.

Zûbur = Kabuk, yabancı madde.

Lu'lu-i Mercan = Inci mercan.

Dil şehri = Gönül.

Sohbet-i cânân = Pir sohbeti

Raziye-Marziyye = Allah'dan razı, Allah'ın da ondan razı olduğu nefs halleri.

Beka = Bakilik.

Kârbân = Kervan.

Şâhân = Şahlar.

Müeddep = Edepli.

Gulâm = Köle.

Merdân = Mertler.

Hâk = Toprak.