96 Baş açık dergâha geldim Pîr-i Sâmî el-emân Menzilin bâlâ-yı rif'at olduğun bilmez miyem (1) Doğrulup bu râha geldim şâh-ı Sâmî el-emân Mahrem-i esrâr-ı Hazret olduğun bilmez miyem Çâr-anâsır perdesini zâtına kılmış nikâb Akl-ı küll senden ibaret nefha-i âlî-cenâb Sendedir sırr-ı emânet ey kulûb-ı âfitâb "Alleme'l-esmâ" ya mazhar olduğun bilmez miyem Ey beşer sûretli insan ey melek-sîmâ habîb Nûr-ı vechinde görünür çok alâmetler acîb Bâğ-ı vahdet güllerine bir güzîde andelîb Nûr-ı Ahmed'den zuhura geldiğin bilmez miyem Derdime derman seni buldum eyâ hazık tabîb Bu anâsır bendine mesdûd olup kaldım garîb Bu cihanda senden özge bulmadım sâdık muhîb Yek nazarda bendeyi kurtardığın bilmez miyem Destgîrim ol cemî-i pîr ü pirân hürmeti "Küntü kenz" in pâdişâhı rûh-ı sultân hürmeti Şeyh-i azam Pîr-i Tâgî Abdurrahmân hürmeti Dergâhın dârü'l-emânım olduğun bilmez miyem Salih'i hicran oduna yaktı hep kahr-ı Celâl Nâ-tüvânım yok tahammül kalmadı sabra mecal Bî-edeb hâlim sana arz eylemek sahib-kemâl Cümle ahvâlime vâkıf olduğun bilmez miyem |
el-Emân = Medet aman, imdat. (1) = Yerinin en yüksek makam olduğunu bilmezmiyem. Rah = Yol, tarikat Mahrem-i esrar = Sırlan bilen Çâr anâsır = Dört madde (Toprak, Su, Hava, Ateş). Nikâb = Örtü. Akl-ı küll = Allah'ın ilmi, eşyanın ahengi. Nefha-i âli-cenâb = Yüksek derecelinin nefesi. Sırr-ı emânet = Emanet sırrı. Kulûb-u âfitâb = Güzelin kalbi Allemel esma = "İsimleri öğretti" (Bakara; 31). Melek-simâ habîb = Melek yüzlü sevgili. Nûr-ı vech = Yüz nuru. Güzide = Seçilmiş. Hâzık tabib = İşinin ehli doktor. Mesdûd = Kapalı, sed olmuş. Sâdık muhib = Bağlı seven, sevgisinde sadık. Yek nazar = Bir bakış. Deştiğin = Elinden tutucu. Küntü kenz = 'Gizli hazine idim. (Hadisi Kudsî) Dâruheman = Sığinacak yer. Kahr-ı Celâl = Celâl sıfatının kahredişi. Nâ-tüvan = Zayıf, dayanıksız. Bî-edeb = Edeb dışı. |