124

Mecnûn'u görün n'etti Leylâ'daki âh ile
Ferhâd da Şîrîn için gör neyledi dağ ile
Her birisi bağlandı bir âhenîn bağ ile
Sen seni âşık sanma bir beyhude âh ile
Var etti özün anlar ol nûr-ı İlâh ile

Suretlere aldanma bu nefse alâmettir
Benliğine dayanma bil sonu nedamettir
Herbir yola inanma sanma ki selâmettir
Sen seni âşık sanma bir beyhude âh ile
Var etti özün anlar ol nûr-ı İlâh ile

Gör neyledi pervane bir şem-i çerâğ ile
Bülbül düşüp efgâna bir gonca-i zâğ ile
Her birisi bend oldu bir türlü duzâğı ile
Sen seni âşık sanma bir beyhude âh ile
Var etti özün anlar ol nûr-ı İlâh ile

Her kim ki tenezzülden kurtarmadı kendini
Ayılmadı gafletten çözemedi bendini
Teslîm oluben pîre dinlemedi pendini
Sen seni âşık sanma bir beyhude âh ile
Var etti özün anlar ol nûr-ı İlâh ile

Gör âşıkı ol mâhı şakkeyledi parmağı
Teşneleri kandırdı parmakları ırmağı
Âşıkları yandırdı gül veçhiyle yanağı
Sen seni âşık sanma bir beyhude âh ile
Var etti özün anlar ol nûr-ı İlâh ile

Bul Sâmî gibi şahı seyr et ulu dergâhı
Salih gibi yok yere eyleme kuru âhı
Sohbette müdavim ol nefsinden ol agâhı
Sen seni âşık sanma bir beyhude âh ile
Var etti özün anlar ol nûr-ı ilâh ile
Ahen = Demir.

Nedamet = Pişmanlık.

Efgân = İnleme.

Dûzağ = Tuzak.

Tenezzül = Aşağılık, seviyesizlik.

Pend = Öğüt

Mâhı şak = Ay'ı ikiye yarma mucizesi.

Teşne = Susamış, arzulu.

Agâh = Haberi olan, uyanık.